KOMİSYON KONUŞMASI

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Başkanım, teşekkür ediyorum.

Söz sırasını bana veren diğer arkadaşlara da çok teşekkür etmek istiyorum.

Parlamentolar Arası Birliğin Başkanı bugün Türkiye'de ve Mecliste ağırlayacağız onları. On iki buçukta onlarla birlikte olmam gerekiyor, o yüzden söz sırasını istedim, hakkınızı helal edin bu anlamıyla. Ben de yeni yasama yılının hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Bakan Yardımcımız güzel bir sunum yaptı. Aslında, ben Bakan Yardımcımızın yaptığı sunumları çok beğeniyorum, aslında niyetinin de çok iyi olduğunu biliyorum ama sanki uygulamada sorunları var yani güzel, Bakanlık bünyesinde olumlu çalışmalar yapıldığını düşünüyorum ama bir yol haritası yetmiyor, mesela niyet yetmiyor. Mesela burada güzel bir kitapçık hazırlanmış, geldi, felaketler tanımlanmış, iklim krizi nedir, ne değildir hepsi var. "Ne yapacağız?" sorusunun cevabı yok burada.

Şimdi, Ali Öztunç dedi ki: "Ya bu Elbistan Termik Santrali çalışacak mı?" Vallahi de çalışacak billahi de çalışacak. Nereden biliyoruz çalışacağını? Şimdi, bu Paris İklim Anlaşması'nda biz ne yapıyoruz? burada bir zorlama yok, Sayın Bakan Yardımcısı da bunu söyledi, ulusal katkı beyanı var. Şimdi, siz ulaşamayacağınız bir karbon salınımını hedef alır ve "Ben bunun üzerinden azaltım yapacağım." varsayımıyla hareket ederseniz zaten hiçbir şey yapmanıza gerek yok, Paris İklim Anlaşması'nın gereğini yapmış olursunuz.

Şimdi, biz ne demişiz? Biz demişiz ki: "2030 yılında 1 milyar 175 tonluk bir karbondioksit salınımı yapacağız, bunu yüzde 21 azaltacağız, bu da işte 929 milyon tona denk gelecek." Mesela 2012 yılında 430 milyon tonmuş bu ama hesap yaptığımız zaman biz Türkiye'de, TÜİK'in de verilerini değerlendirdiğimiz zaman bu, 2030 yılında aslında 709 milyon ton yani biz aslında hiçbir şey yapmadan bu düzene devam ederek Paris İklim Anlaşması'ndaki bu ulusal katkı beyanını yerine getirmiş oluyoruz. Yani bu ne demek? Bu, termik santraller çalışacak demek, bu, petrol ve doğal gazdan elde ettiğimiz elektrik enerjisi üretimi devam edecek, bunlarda bir kısıtlamaya gidilmeyecek ve biz, yenilenebilir enerjiye de pek yatırım yapmayacağız demek. Yani fotoğraf bu, benim gördüğüm şekliyle bu.

Şimdi, böyle bir dayatma yok yani Paris İklim Anlaşması'nın emisyon azaltımla ilgili bir dayatması yok bize, bizim onlara ulusal katkı beyanıyla verdiğimiz bir taahhüt var ve her beş yılda bir de bu beyanları iyileştirmeye davet ediyorlar. Diyorlar ki: "Siz bunu böyle referans almıştınız, bunu biraz daha geliştirin, biraz daha iyileştirin, yenilenebilir enerjiye yönelin. Karbon ayak iziyle birtakım çalışmalar yapın." Mesela, karbon ayak iziyle ilgili burada hiçbir şey duymadığım gibi mesela, kurumlar nasıl hazırlanacak bu işe? Asıl onları çok etkileyecek yani sanayicimiz ciddi anlamda endişeli çünkü Avrupa Yeşil Mutabakatı bizim kapımıza dayandı. yani ton başına 30 eurodan bahsediliyor ama 50 euronun olacağı, 70 euronun olacağı, 90 euronun olacağı birtakım kalemler var ve bizim için risk olacak, ihracatının yüzde 50-55'ini Avrupa Birliği ülkelerine yapan bir ülke olarak bizim için, sanayicilerimiz için ciddi risk teşkil edecek. Bir hesaplamaya göre en az 1 milyar, bir hesaplamaya göre de -Sayın Bakan da burada söyledi- 2,8 milyar, 3 milyar euroluk bir karbon vergisi ödemek zorunda kalacak ülkemiz. Kime yapacak bu ödemeyi? Avrupa Birliği ülkelerine, ürün satmak zorunda kalacağımız ülkelere yani dediğim gibi bir yol haritası yok. İleride kurumsal ayak izinin ürün bazlı ayağına döndüğünde ne yapacağız peki? Her ürüne karbon ayak izi istediklerinde ne yapacağız? Önce kurum kendini karbon ayak iziyle ilgili bir hesaplamaya tabi tutacak, ondan sonra bir de ürün bazlı bir karbon ayak izine geçiş de olabilir yani olacaktır da bu. Peki, o zaman ne yapacağız? Yani bir fabrika ürettiği bir ürüne 30 euro verecek, birine de vermeyecek ya da birine 90 euro verecek. Yani bizim bunları çok iyi çalışıyor olmamız lazım.

Tabii, bizim karbonsuzlaşmayla ilgili herhangi bir taahhüdümüz yok, burada açık ve net bir şekilde bunu görüyoruz. Avrupa Birliği "2030 yılında yüzde 55." diyor, 2050 yılında bu karbonsuzlaşmayı nötrlüyor. Çin bile kalkmış 2060'da karbonsuzlaşmadan bahsediyor, nötr olmaktan bahsediyor. Biz ne yapıyoruz peki? Öyle bir hedefimiz yok; ne 2050, ne 2060... Hiçbir şekilde karbonsuzlaşmayla ilgili hiçbir taahhüdümüz yok. 22 tane termik santral ihalesi var, daha yeni Amasra'da mahkeme kararıyla durduruldu, Eskişehir Alpu'da defalarca yargı kararlarıyla durduruldu. Yani biz bir işi yaparken bakanlar arası koordinasyon sağlayarak... Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını da uyaralım. Mesela, Sayın Başkan dedi ki: "Bizim yenilenebilir enerji potansiyelimiz yüzde 53." Bu yıl kaç peki? Biz hidroelektrik santrallerini bu yenilenebilir enerjilerin içinde sayıyoruz. E, ne oldu o? Kuraklık nedeniyle yüzde 15'e düştü değil mi? Peki, bu kuraklık devam ederse siz nasıl "Bizim yüzde 53 yenilenebilir enerji kaynağımız var." diyeceksiniz? Yüzde 12, yüzde 13, yüzde 14 civarında rüzgâr ve güneş enerjisi var. E, topladığınız zaman yüzde 15'le yüzde 28 yapıyor yenilenebilir enerji potansiyelimiz, şu anki, bugünkü hâliyle yüzde 28, yüzde 53'lerde falan değil. Çünkü barajlarımız dolu değil ve bu küresel iklim, bu kriz, bu kuraklık öyle gösteriyor ki -tarımsal sulamayla beraber- biz HES'lerden istediğimiz ya da beklediğimiz verimi alamayacağız gibi gözüküyor. O yüzden bizim bir an önce bu şeye dönmemiz lazım, yenilenebilir enerji işine çok ciddi anlamda kaynak yaratmamız gerekiyor ve o alanda ciddi yatırımlar yapmamız gerekiyor.

Peki, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na taraf olması ekonomik olarak yararına mıdır, zararına mıdır? Sayın Bakan konuşmasında "Ya, birçok ülke endişe etti. Daha önce rüzgâr enerjisiyle 2-4 liraya üretiyordu, kömürle 2 dolara üretiyordu, şu an 1 dolara falan düştü." dedi. Son yapılan araştırmalar gösteriyor ki sadece ilk zamanlarda güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi gibi santraller bir kurulum maliyeti... Ama ondan sonra dışa bağımlı olmayacağı için, "bedava enerji" dediğimiz enerjiyi ülkemizde daha fazla var edeceğimiz için aslında bu bizim millî gelirimizi de artıracak bir şey yapar. Eğer bu Paris İklim Anlaşması'nın gereklerini uygun bir şekilde yapar, yenilenebilir enerjiye geçer, doğal gaz ve kömürle çalışan santralleri, petrolle çalışan elektrik santrallerini devre dışı bırakırsak aslında ekonomimize de ciddi katkı sağlayacak bir iş ve işlem yapmış oluruz. Ama bunun hedefi yok yani bunun hedefini biz koymadık, ben burada göremedim. Tamam, güzel. Yanıyoruz, ormanlarımız yanıyor, hep beraber feryat figan; seller oluyor, feryat figan; birtakım doğa olayları oluyor, hepimiz feryat figan. Duygusallıkla bir sürü iş yapıyoruz. E, sonrasında ne yapıyoruz peki? Hemen unutuyoruz arkadaşlar, sanki bir daha orman yangını olmayacakmış gibi, bir daha sel felaketi yaşamayacakmışız gibi hayatımıza devam ediyoruz. Artık bu alışkanlıktan kurtulmak zorundayız. Yani siyasetüstü değerlendirmemiz gereken bir konu maalesef siyasetin oyuncağı hâline geliyor. Ya, bu Paris İklim Anlaşması'na muhalefet, uzmanlar, ekonomistler, sanayi odaları olarak burada taraf olalım. Yani bir risk görüyoruz biz kendi geleceğimizle ilgili; sanayi üretimimizle ilgili risk görüyoruz, göllerimizle ilgili risk görüyoruz, ormanlarımızla ilgili risk görüyoruz. Ya, buna bir an önce geçelim ve ben, Bakanlıktaki birçok insanın vicdanının da aslında çok daha önceden bu işe "evet" denilmesi gerektiğini söylediğini de biliyorum, hissettiğini de biliyorum ama Cumhurbaşkanının ağzından çıkmadığı sürece hiçbir şeye imza atılamıyor, hiçbir şeyden çıkılamıyor. Yani sonra da "tek adam" dediğimizde, Sayın Başkanım kızmayın, buna Sayın Cumhurbaşkanı karar vermemeye... Bu teknik bir konu, buna bilim adamları karar vermiş, Bakanlık bürokratları çalışmış. Bak ne güzel, Sayın Bakan Yardımcımız -350 miydi Sayın Bakan Yardımcım- "İklim toplantısına gittim." diyor, dünyanın nereden nereye geleceğini görüyor ama Cumhurbaşkanımız talimat vermeden bu bizim önümüze gelmiyor, bunun değişmesi lazım. Ya, Sayın Cumhurbaşkanının etrafında olan aklıselim insanlar da sağduyuya davet etsinler bu konularda. Siyasetüstü işlerde bir sağduyuya davet edelim. Ya, bizim bu verdiğimiz ulusal niyet beyanında, bütün dünya bizim gibi yapsa... Yani "mış" gibi yapıyoruz ya, bizim asla 1 milyar 175 tona çıkmayacak karbon emisyonumuzu oralardaymış gibi, 2030'da oraya gelecekmiş gibi planlayıp onu da yüzde 21 azaltacağız gibi yani sanki azaltım yapıyormuş gibi sunuyoruz. Bütün dünya böyle yapsa 2 derece değil, 3,5-4 derece olur dünyanın ısınması, bizim gibi yapsalar 2,5-3 derece olur ya! Yani bunu düzeltmemiz lazım, bizim bu işi siyasetüstü sahiplenmemiz lazım. Ya, Türkiye en çok emisyona sahip G20 ülkeleri içerisinde 16'ncı sırada. Mesela, Sayın Bakan "Bu fonlarla ilgili birtakım sıkıntılar falan gözüküyor." dedi, Sayın Murat Bakan da... Bu konuda 2013-2016 yılında Türkiye bu fonlardan en çok faydalanan ülke, yılda 667 milyon avro ortalamayla destek almışız bu konuda. Yani o yüzden niyet güzel, biz daha önce Çevre Ajansını da kurduk, orada da niyet güzeldi ama Çevre Ajansının da bir iş yaptığına daha şahit olmadık, bir poşet yasası çıkardık, bir orası çalışıyor gördüğüm kadarıyla, onun haricinde bizim burada karara bağladığımız başka bir şeyin çalıştığını görmedik.

Evet, bu Paris İklim Anlaşması'na çok olumlu bakıyoruz, bugün de tarihî bir gün, inşallah Meclisimizden de hızlı bir şekilde geçer, onaylarız hep beraber oy birliğiyle çünkü siyasetüstü bir meselede oy birliği çok önemli ve değerli. İnşallah, uygulayıcılar da bir an önce yol haritasını çizerek bu konuda gerekenleri yaparlar diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.