| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un, Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .10.2021 |
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri ve tüm katılımcılar; ben de hepinizi sevgiyle selamlıyorum ve Beşinci Yasama Yılımızın da başarılı ve elbette sağlıklı geçmesini temenni ediyorum.
Son derece önemli bir toplantı, Meclisin Beşinci Yasama Yılının ilk toplantısı ve çok önemli bir uluslararası anlaşmanın da onaylanması sürecini Meclisimizde tamamlayacağız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak grup sözcümüzün çok detaylı, çok önemli hem kronolojik olarak hem parti politikamız olarak hem de Cumhuriyet Halk Partisinin çevre politikalarındaki perspektifini de ortaya koyan açıklamalarıyla birlikte bu anlaşmanın Meclise gelmesi, onaylanması sürecinde -tabii, elbette kabul oyumuz- desteklediğimizi de detaylı şekilde açıkladık.
Ben de size birkaç konuda görüşlerimi iletmek istiyorum. Sayın Bakan Yardımcısı gerek geçen aylardaki İklim Değişikliği Komisyonundaki sunumunda gerekse bugünkü sunumlarında gerçekçi ve objektif bir şekilde durumu ortaya koydu. Sıkıntıları ve bu iktidar döneminde de yaşanan, diplomatik anlamda da yaşanan sorunları da ortaya koydu. Şöyle bir baktığımız zaman 1992'de Ek-1 ve Ek-2 listede sürece dâhiliz. 2001'de Ek-2'den çıkıyoruz, bu listeden ama 2004 yılında da biz yine bu sözleşmeye Ek-1 ülkesi olarak devam ediyoruz yani 2004 yılı da bu anlamda kritik, biz bu listede sürece dâhil olduğumuzu devam ettiriyoruz, Paris Anlaşması'nın imzalanmasından itibaren, imza sürecimizde... 2016'da da yine biz bu Ek-1 listeyle devam ediyoruz anlaşmaya. Yani o Ek-1 listesindeki sürecimizle birlikte, onu kabul ederek hani Sayın Bakan Yardımcısı bunu bir detaylandırdı, oradaki listeden ziyade bizim yapacaklarımız ve taahhütlerimizin önemli olduğunu söyledi ama bu fonlara erişimde önümüzde büyük bir engel olarak ortaya çıktı neticede ve hâlâ da devam ediyor bu süreç. Böylece, geldiğimiz aşamada, statümüze herhangi bir değişme olmadan biz bu anlaşmayı onaylayacağız.
Peki, biz beş yılda ne yaptık? Hani taahhütlerimizi yerine getirme noktasında adımlar atabildik mi? Yani kendi içsel, hani o Kopenhag Kriterleri'ni Ankara Kriterleri dediğimiz aşamaya geçirebildik mi? Bu böyle olmadı. Hepimizin çok önemli ve çok detaylı, gerçekten, tutanaklara geçen önemli konuşmaları oldu; Sayın Başkanın, Sayın Bakan Yardımcısının ve söz alan bütün değerli hatiplerin konuşmalarında detaylandırıldı. Beş yıl içerisinde en çok tartıştığımız, en çok sorun yaşadığımız alanlar maalesef çevre politikaları oldu ve yasama sürecinde, bizim müdahil olduğumuz süreçte de en çok tartışılan konular yine ve gerçekten uluslararası taahhütlerimize uzak ve içsel anlamda da bırakın iklim kriziyle mücadele etmeyi çevresel sorunlara yol açacak bütün kararları biz neredeyse Mecliste onayladık. Bizim muhalefet olarak en fazla direnç gösterdiğimiz politikalar da çevre politikaları oldu; Sayın Kaboğlu Hoca da atıf yaptı, son oturum da bunun bir örneğidir zaten.
Dediğim gibi, iklim krizinin çok uzağında. Yasal dayanak... Nitelikli, etkin bir yasal süreç yapamadık iklim politikalarında; şeffaflık yoktu ve gerekli paydaşların katılımı ve uluslararası taahhütlerimize de uygun bir süreçten biz maalesef uzaklaştık bu politikalarda.
Peki, uluslararası taahhütlerimiz anlamında... Çünkü bu çok önemli, imzaladığımız ama onaylamadığımız bir uluslararası sözleşme Paris Sözleşmesi ama biz imzaladığımız, tarafı olduğumuz, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin sözleşmelerini de yok sayıyoruz, uygulamıyoruz. Böyle bir sorunumuz da var bizim. Özellikle son dönemde... Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim. Avrupa Birliğinin resmî bir aday ülkesiyiz, orada zaten resmî bir sürecimiz var ve çevre politikalarıyla ilgili kısma geleceğim ama tarafı, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin İstanbul Sözleşmesi'ni biz feshettik. İstanbul'da imzaladığımız, ilk imzacısı olduğumuz ve çok önemli bir insan hakları sözleşmesini biz feshederek uluslararası alanda muazzam bir itibar kaybı yaşadık. Ülkemizde "İstanbul" ismini verdiğimiz ki bu, uluslararası anlamda çok kayda değer ve çok prestijli bir süreçti ve bu iktidarın yaptığı ve hepimizin onayladığı, bu Meclisin onayladığı bu süreç. Peki, İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzaladık ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yok sayıyoruz. Avrupa Birliği raporları var, çok önemli, biz bunları çöpe atıyoruz. Yani burada teknik ya da uygulamaya dönük önemli bir sorun olduğunu ben kayıtlara geçirmek istiyorum.
Çevre politikalarımızda Mecliste etkin, nitelikli bir süreç yapamadık maalesef bu süreçte. Hocamız söyledi, Meclisteki çevreyle ilgili birçok politika Çevre Komisyonunda detaylı tartışılmadan, ki herkesin mutabık olduğu, bütün grupların bir araya geldiği, bir millî mesele olan çevre politikasındaki birçok kanun torba kanunlarla Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, Genel Kurula geldi; Çevre Komisyonu hiç görüşmedi, detaylı tartışmalar yapılmadı, paydaşlar çağrılmadı, uluslararası taahhütlerimize uygunluğu değerlendirilmedi ve maalesef bu anlamda iyi bir sınav veremedik. Bunları şu nedenle anlatıyorum: Biz bu sözleşmeyi onaylayacağız, Meclisimizden geçecek ama zaten gelmiş olduğumuz noktada çok büyük bir eksiklik var, içsel sorunlar var ve imzaladıktan sonra da nasıl bir perspektif ortaya koyacağımızın da yine meçhul olduğunu söylemek istiyorum. Bunların hepsi bütüncül politikalar, Sayın Bakan o diplomatik ayaklarından bahsetti; çok önemli. İklim Kriziyle Mücadele Komisyonunu biz daha geçen aylarda kurduk; bu da ciddi bir soru işareti, geçen aylarda kurduk ki sayın grup sözcümüzün de bu yönde çok önemli önergeleri oldu, bizim grubun çok büyük baskıları oldu bunu kurmamız için. Bu bile çok büyük bir soru işareti. Ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele noktasında çok büyük aşama kaydetmişken biz iki-üç ay evvel kurduk bu Komisyonu ve çok da önemli bir Komisyondu, çok da iyi bir çalışma yaptı. Dış politika, ekonomi, çevre politikası, bunların hepsi bütüncül politika olarak ortaya konulmalı ve bir millî politika olarak uzun vadeli perspektif ortaya koymalı ki bütün ülkeler zaten bunu yapıyor.
İklim Komisyonunda da dile getirmiştim, Avrupa Birliği raporu zaten bizim ne aşamada olduğumuzu o kadar iyi ortaya koyuyor ki ve biz de zaten uygulama parçası olarak bunun içindeyiz. Ama biz bu raporları dikkate almıyoruz hiçbir şekilde. "Türkiye, daha kapsamlı, iyi koordine edilmiş çevre ve iklim politikaları oluşturmalı ve uygulamalıdır." diyor bize, ciddi bir uyarıda bulunuyor. Çok güçlü bir idari kapasiteye ihtiyaç duyulması gerekiyor ama biz gördük ki çevreyle ilgili Çevre Bakanlığı, Hazine, Enerji, Ticaret, Ulaştırma, Dışişleri Bakanları arasında muazzam bir koordinasyon eksikliği var. Ki çok ilginç, tek başına ülkeyi yöneten bir iktidar var, Mecliste çoğunluğu var ve son üç yılda da kararların merkezîleştiği bir sistem var, buna rağmen muazzam bir koordinasyon eksikliği var, bir dağınıklık var ve bir eylem planı. Bakın, Yeşil Mutabakat Eylem Planı'nı Avrupa Birliği 1990'lı yılların başında başlattı, biz 99'da resmî aday olduk, biz 2001 Temmuz ayında Yeşil Mutabakat'ı uygulamak için bir eylem planı belirledik. Buradaki zamansal bir sorun ve bizim bu sürece ne kadar önem verdiğimizi de ortaya koyuyor.
Avrupa Birliği raporuyla ilgili çok detay söylemeyeceğim. İşte, atık yönetiminden su kalitesi, doğa koruma, endüstriyel kirlilik, kimyasal... Bütün alt başlıklarla ilgili durumumuzu ortaya koymuş. Komisyonun çok zamanını almak istemiyorum ama iklim değişikliğiyle ilgili bize söylediği, "Türkiye hiçbir ilerleme kaydetmemiş. Ulusal bir stratejisini henüz oluşturmamış." Doğru çünkü stratejimizi biz Temmuz 2021'de oluşturduk henüz yani bu raporları çöpe atarken bir daha dikkatli düşünmek gerekiyor.
"Mevcut Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı'nı, iklim değişikliğiyle mücadelede yalnızca kısmi olarak kısa vadeli bir perspektifle ele alıyor." Oldukça doğru. Paris Anlaşması'nı onaylamadığımızı ve Paris Anlaşması Sayın Bakanın sunumunda da ortaya koyduğu gibi bizim için artık bir artık ön koşuldu. Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncelleme süreci ve Yeşil Mutabakat sürecinde müdahil olmamız noktasında, o çok muazzam ekonomik kaybı yaşamamamız için yüzde 45, iki taraflı olarak ticaret ortağı olduğumuz Avrupa Birliğiyle o kayıpları, ekonomik kayıpları yaşamamak için de bu anlaşma bizim için artık bir ön koşuldu ve biz bu ön koşulu bugün gerçekleştirmiş olacağız.
Bu tür uyarılar varken... Yeşil Mutabakat'la ilgili de şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakan "Güvenlik ve kalkınma problemidir." diye ortaya koydu, bu iki cümleyi de çok önemsedim. Yeşil Mutabakat'ta zaten Avrupa Birliğinin dediğim gibi, 1990'lı yılların başında ne kadar uzun vadeli bir perspektifle kabul ettikleri, çok önemli kaynaklar, fonlar ayırdıkları, bütçe ayırdıkları, önemsedikleri ve bütün üye ülkelerin stratejik sektörlerini belirleyerek ve uzun vadeli bir eylem planıyla hazırladıkları ve geçen temmuzda da komisyonlarında kabul edip artık uygulama ayağına geçtikleri bir büyüme, kalkınma, istihdam, üretim, özellikle enerji, gıda stratejik sektörlerinde ve dijitalleşmeyi de içine katan muazzam perspektifli bir model ortaya koydular ama ne zaman ki karbon vergisi gibi bir yaptırımla karşılaştığımız zaman, biz, bu Yeşil Mutabakat'ı dikkate almaya başladık ve tartışmaya başladık ve yakın bir zamanda da biz bu vergiyi... Eğer bu Paris Anlaşması'nı imzalayıp bu ön koşulumuzu kabul etmemiş olsak muazzam bir ekonomik kayıpla karşı karşıya kalacağız. Bu, sunumlarda da dile getirildi ve ticaret ve ekonomi anlamında da çok ciddi bir geri dönüş, geriye gidişi de yaşayacağız ama en önemlisi ileriye dönük ve çevreye duyarlı, iklime ya da yeşile duyarlı ekonomik ve kalkınma modelini de hayata geçirmemiş olacağız.
Çok geç kaldığımız, içsel olarak kendimize öz eleştiri yapmamız gereken ve birçok konuda zamanında çevreyle ki çok kritik ve hayati ve millî ve güvenlik ve kalkınma modeli olarak ülkelerin ortaya koyduğu iklim değişimi, artık iklim kriziyle mücadelede bu anlaşma belki bize önemli bir uyanış gibi, bir uyarı gibi olur ve Meclisimizde gerek yasal süreçleri gerekse bakanlıkların bu konudaki eksiklikleri daha dikkatli bir şekilde ortaya konularak, bir millî kalkınma politikası olarak, ülke açısından gerçekten ileriye dönük, gelecek nesillere dönük bir adım olarak bu anlaşma bugün onaylanır. Biz de bu anlaşmanın onaylanma sürecinde Parlamentoda bulunmak ve bu anlaşmaya onay vermekten dolayı da mutluyuz.
Umuyorum, ülkemiz adına iyi bir sürecin de başlangıcı olmasını temenni ediyorum. Yasama döneminin ilk ve önemli bir anlaşması olması da çok anlamlı. Tekrar, emeği geçenlere ve bu süreçte bu kararı Mecliste uygulamaya geçirecek olan tüm gruplara teşekkür ederek ben de tekrar başarılar diliyorum.