KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben aslında çok uzun bir konuşma yapmayacağım, sorular sormak istiyorum. Kusura bakmayın, konuşmaların bir kısmını takip edemedim, Genel Kurulda bir konuşmam vardı, oraya gitmek durumundaydım ama hemen arkasından geldim.

2 bakan yardımcısına da sorular yöneltmek istiyorum. Öncelikle Sayın Birpınar'a...

Şimdi, tabii, bu konu üzerine Murat Bey çok ciddi çalışıyor, onun da bizimle paylaştığı kimi raporlar olmuştu. Onlardan birinde, az önce Murat Bey'in gündeme getirdiği bir konuyla ilgili birtakım sayısal şeyler gördüm ve gerçekten Türkiye açısından üzüldüm. Şöyle ki; bir kısmına Murat Bey değindi, şimdi söyleyeceğim kısmına değinmedi, o da şu: Şimdi, bizim 2012 yılındaki BM Sekretaryasına sunduğumuz Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı'nda toplam 430 milyon ton sera gazı emisyonu var 2012'de. Şimdi, biz demişiz ki: 2030'da biz bunun 1,175 milyar tona çıkacağını düşünüyoruz, buradan şey yapacağız, bu miktarı 929 milyona çekeceğiz. Ancak 2019'da TÜİK'in yayınladığı son sera gazı emisyon envanterine göre 2019'da zaten 506 milyon olmuş yani 430 milyondan yedi yılda 506 milyona çıkmış. Türkiye'deki ekonomik büyüme de göz önünde bulundurulursa bu 530 milyonun da hiç öyle 929 milyona ulaşacak falan gibi bir durumu görünmüyor yani bu yedi yıl içerisindeki şey düşünülürse.

Şimdi, Türkiye'miz böyle bir taahhütte bulunurken, aslında bence Türkiye'mize yakışmayan bir taahhütte bulunurken örneğin, yine ekonomik durumları bizden çok farklı olarak değerlendirilemeyecek 2 Latin Amerika ülkesi Arjantin ve Brezilya, 2030'a gelindiğinde 2005 yılındaki seviyenin de altına inmeyi taahhüt ediyorlar yani Arjantin ve Brezilya'nın verdiği Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı dokümanlarında 2030 yılı için -tekrar ediyorum bunu- 2005 yılındaki seviyenin altına inmeyi taahhüt ediyorlar.

Şimdi, bu bize bir şey gösteriyor sanıyorum yani ülkemizin ekonomik gelişmesi, mali imkânları falan hepsi bir yana, böyle bir meseleyi nasıl sahiplendiğiyle ilgili bir şey söylüyor sanki bize ve bu bizi üzüyor; bunu not etmem gerekirdi. Bir şey varsa yani bu Arjantin ve Brezilya'yla farklılıkla ilgili bir bilgi varsa elinizde, bunu da dinlemekten memnun olurum.

Diğer Sayın Bakan Yardımcısı'na olan soruma gelmek istiyorum. Şimdi, tabii, bu yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Guterres'in yaptığı konuşma önemli bir konuşmaydı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri konuşmasının neredeyse tamamında bu iklim meselesi, iklim krizi üzerinde durdu. Dünyada gerçekten çok ciddi, çok önemsenen bir konuyla karşı karşıyayız.

Sayın Bakan Yardımcısı, benim merak ettiğim husus şudur: Türkiye'mizin itibarını biz çok önemsiyoruz, Türkiye'nin prestijli bir ülke olmasını çok önemsiyoruz. Bu çok ciddi, önemli bir konu. Güçlü bir Türkiye de tabii çok istiyoruz. Şimdi, malumunuz artık dünyada "güç" denildiği zaman... Eskiden, uluslararası ilişkiler okuyanlar hatırlar, Morgenthau'nun böyle bir ulusal güç şeyleri vardı falan, bunlar çok değişti artık yani askerî güce, başka şeylere de bakıyoruz ama en baştan "yumuşak güç" denilen konulara bakılıyor ve gerçekten bir ülkenin yeşil ekonomiyi, iklim krizi gibi meseleleri sahiplenen bir konumda olması, uluslararası planda o ülkeye ilişkin bakışı da o ülkenin prestijini de çok farklı bir noktaya taşıyor. Bu bakımdan, OECD'nin ve G20'nin üyeleri arasında son ülke, bunu Meclisinde kabul edecek olan son ülke olmamızın, ülkemize bu yumuşak güç yaklaşımı içerisinde pek bir faydasının olmayacağını ben değerlendiriyorum. Sayın Kıran'ın da değerlendirmesini merak ediyorum.

İkinci sorum da: Tabii ki Avrupa Birliği de önemli bir değişim yaşadı son dönemde. Avrupa Birliğinin bu yaşadığı önemli değişimin de tabii ki merkezinde, malumunuz, bu yeşil ekonomi konuları, iklimle ilgili konular geliyor. Avrupa birliğine üye olmayı hedefleyen bir ülke olarak Türkiye'nin önünde yani Türkiye'nin Avrupa bütünleşmesinin bir parçası olması bakımından aslında fırsat sağlayan da bir konu bu, özellikle Avrupa Birliğinin sınırda karbon düzenleme mekanizması başta olmak üzere. Türkiye için yeni kapılar açabilecek, Türkiye'nin Avrupa'yla bütünleşmesi bakımından Avrupa kamuoyunda da sempati yaratacak bir konu; onu da belirtmek gerekir çünkü malumunuz, Avrupa'da son Alman seçimlerinde de gördük, yeşil partiler birçok ülkede önemli sonuçlar alıyorlar ve hükûmetlerin oluşumunda, hükûmet programlarının oluşumunda etkili oluyorlar. O bakımdan yani görebildiğim kadarıyla, Türkiye'nin gerçekten itibarına, prestijine zarar veren bir durumla karşı karşıyayız. Ben, Bakanlığımızın burada değerlendirmesini merak ediyorum.

Teşekkürler Sayın Başkan.