KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Tekrar, ben de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Komisyonumuzun da başarılı çalışmalar yapacağına inanıyorum şimdiden.

Bütün arkadaşlarımı, basın mensuplarını, değerli katılımcıları, uzmanlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle, teknoloji konusuna biraz değinmek istiyorum. Teknoloji hakikaten çok hızla ilerliyor. Bu teknolojinin ilerlemesine bizim de katkıda bulunmamız lazım, ülke olarak önümüzü açmamız lazım; buna hiç kimsenin itiraz edebileceğini sanmıyorum. Bu, neleri etkiliyor? Eğitimimizi etkiliyor. Artık ezberci eğitim bitiyor. Yani şu cep telefonunu açıyoruz, her türlü bilgi var. Dolayısıyla, işte, "Şu kaç yılında oldu, bu kimin oğludur, bu kimin babasıdır?" diye bilgi yüklememize gerek yok, her şey orada var. Peki, biz ne yapacağız o zaman? Bizim, veriyi analiz edecek bir kafa yapısı, kritik düşünmeye sahip olacak bir kafa yapısı oluşturmamız lazım, kendi kendine öğrenmeyi oluşturmamız lazım.

Robotlar öncelikle üretim sürecinde işe başladı, biliyorsunuz. Şimdi, Tesla fabrikalar yapıyor, işçisi yok, her şey robot; o yüzden de fabrika karanlık, aydınlatmaya ihtiyaç yok; soğuk, ısıtmaya ihtiyaç yok.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Başkanım, öyleyse medeniyetin sonu geliyor mu, ne diyorsunuz Ayhan Hocam?

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Yani, evet, onları işte düşünmemiz lazım, bunları tartmamız lazım.

Beyinde, mesela, neler oluyor, yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Bir insan mutlu olduğu zaman beyninde nereler çakıyor, hangi hücreler çakıyor? Invaziv MR dediğimiz manyetik rezonans altında, insan mutlu olduğu zaman, kızgın olduğu zaman hangi hücreler etkili oluyor, bunları yavaş yavaş öğreniyoruz. Yapay et yapıyoruz. Şimdi, bu, yapay doku yapmaya da giderse artık bizim geleceğimiz de aslında çok tehlikeli bir hâle geliyor, kendimiz de belki robot olacağız.

Ama burada esas şey, dijital teknolojiler aracıları ortadan kaldırıyor. Yani bizim doktorumuz, avukatımız her zaman yanımızda olacak, belki bir kol saatinde, belki bir lensimizin içinde doktorumuz, avukatımız olacak, gözümüzü kırptığımız zaman, şu cep telefonunun ekranında ne görüyorsak belki ona benzer şekilde, istediğimiz şeyleri görüp, istediğimiz dilde avukatlık yardımı alabileceğiz, tıbbi yardım en azından... Doktorluk sona ermeyecek ama doktorluğun kullandığı teşhis yöntemleri otomatize olabilecek.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Korkutucu şeyler ama yani...

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Evet.

Şimdi, bunlara hazırlıklı olmamız lazım. Bunlara hazırlıklı olmak için de bizim altyapımızın iyi olması lazım. Demin vekilimiz de bahsetti, Türkiye'de alt yapımız maalesef yetersiz. Benim oğlum Dubai'de yaşıyor, evine internet almak için başvurduğunda, en düşük internet tarifesi 350 megabit per second, en düşük tarife. Yani, burada hiç duymadık 350'yi, ben 35 diye aldım ama 35'i bulamıyorum çoğu zaman, 9-10 megabit per second hızında ancak alıyorum TÜRK TELEKOM'dan. Dolayısıyla alt yapımız... Ben kendimi Türkiye'de gerçi şanslı kabul ediyorum, hiç ulaşamayan çok sayıda insan var uzak yerlerde.

Şimdi -bunların hepsini şey yaparsak- biz tabii, internetin önüne veya teknolojinin önüne sınır çizmeyelim, çizemeyiz. Yani Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi "Aşka hudut çizilmiyor Mihriban." Yani teknolojiye de hudut çizilmiyor, internete de hudut çizilmiyor, çizilmemesi lazım ama Başkanımızın bahsettiği kadına şiddet, cinsel istismar, çocuk istismarı, bunların çözümünü zaten şu anda bulmuş durumdayız. Bence mahkemeler bunları yasaklayabiliyorlar, istediğimiz sayfayı kapatıyoruz. Yani ben onları kullanarak, onlar var diye internetin yasaklanması, firmaların şey yapılması konusunda bir girişimde bulunulmasını çok doğru bulmam açıkçası.

Şimdi, yabancı şirketler, temsiliyet olmalı fakat yani biraz iğneyi de kendimize batıralım; biz dünyada uygulamalarımızla tam demokratik bir ülke görünümü veriyor muyuz? Vermiyoruz. Yani adam bize mal satıyor ama kızını vermiyor. Yani biraz empati yapacak olursak siz kızınızı niye vermezsiniz, adamı araştırırsınız, sorup soruşturursunuz, geçmişini öğrenirsiniz, uygulamalarına bakarsınız yani belki de öyle bir durum var.

Şimdi...

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Çok cinsiyetçi bir yaklaşım oldu.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Oğlunu vermiyor diyelim.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Hocam buna müdahale etmek zorundayım; gerçekten çok eril bir dil oldu, doğru değil yani bu.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Oğlan kolay veriliyor da kız kolay verilmiyor, kızlar çok kıymetli.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Kız kolay verilmiyor.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Yok efendim, olur mu?

Ben verilme meselesini de doğru bulmuyorum.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Evden ayrılıp özgürleşme anlamında.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Hocam bunu düzeltelim, yani bu, çok eril bir dil oldu.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Ben biraz Yozgat kökenli olduğum için Anadolu tabiriyle...

Kızını veya oğlunu diyelim, tamam; öyle bir düzeltme yapalım.

ZAFER IŞIK (Bursa) - Lehinize geldi mi Anadolu tabiri oluyor, olmadı mı Avrupai tabir oluyor.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Ama bizim kültürümüz budur, inkâr etmeyelim şimdi.

ZAFER IŞIK (Bursa) - Yani işte arada bir inkâr ediyorsunuz ya, onun için söyledim.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sataşma var ama...

ZAFER IŞIK (Bursa) - Gerçek var.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Yani benim söyleyeceklerim, biz bir kere altyapımızı düzeltelim internette, bence hep "Yasaklayalım." "Bunu kısıtlayalım." diye düşünmeyelim, "Gençlerimizin önünü biraz daha nasıl açarız." diye düşünelim. Tabii ki kötü kullanıma engel olalım, eğitim verelim. Gençlerimize eğitim verelim, ailelerimize eğitim verelim.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Aynı şeyi düşünüyoruz.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Yani bunlara hiçbir itirazım yok. Aksi hâlde biz dünyadan soyut, Kuzey Kore gibi, İran gibi yaşamayalım yani onu da istemiyoruz diye düşünüyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.