| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin (1/282) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 26 .10.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bürokrasimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu bütçenin devletimize, milletimize, kamu kuruluşlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını da Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Tabii, şimdi, bütçe dediğimiz doküman, esas itibarıyla, bir ekonominin makroekonomisinde konuşulması gerektiği vakti söyler. Yani tabii, burada, bütçenin bir makroekonomik çerçevenin üzerine oturuyor olması gerekir. Ama tabii ben şöyle bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum Türkiye'de, şu andaki yönetim sisteminde özellikle: Türkiye'de makroekonomik ekonominin yönetiminden kim sorumlu; kurum olarak, birey olarak, hem teknik düzeyde hem daha üst siyasi düzeyde kim sorumlu; bunu biliyor değiliz. Böyle bir sorumluluk var mı? Zaman zaman Berat Albayrak döneminde Hazine ve Maliye Bakanlığı bu görevi üstlenir gibi oldu ama onun kurumsal olarak böyle bir görevi yok, teknik olarak böyle bir altyapısı da yok kurumun. E, bunun normalde işte Cumhurbaşkanı... Tabii, Cumhurbaşkanı, tamam, tek adam, o her şeyden sorumlu zaten, ona bir şey dediğimiz yok ancak yani Cumhurbaşkanının bu işleri koordine edecek bu kadar vakti olmaz, onun adına birisinin koordine etmesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı burada, bütçe sunuşlarına geliyor. Sadece bu mevsimde Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının ekonomiye ilişkin, işte -bütçe bağlamında o da, makroekonomi bağlamında değil- birtakım beyanatlarını duyuyoruz ama başka mevsimlerde, başka bir dönemde kendisinden ekonomiye ilişkin herhangi bir beyanat duymuyoruz. Dolayısıyla, Türkiye'yi makroekonomik açıdan kimin yönettiğini biz bilmiyoruz, yönetilip yönetilmediğini de bilmiyoruz. Yani doğrusu yönetilmiyor, zaten yönetilse böyle bir durumla karşılaşmayız. Ancak bu sorunun giderilmesi lazım. Yani buna ilişkin 2018'den beri benim önerim, bu işlerden sorumlu, ekonomiden sorumlu bir Cumhurbaşkanı Yardımcısının atanması hususudur. Tabii, artık buna çok da gerek kalmayacak, çok az kaldı bu sistemin değişmesine ancak keşke bunu bu vakte kadar yapsaydınız, biraz daha koordinasyon içerisinde ekonomiyi yönetirdiniz. Strateji ve Bütçe Başkanlığı var -eski planlama- eskiden kalma alışkanlıklarla, kanundan da kaynaklanan yetkiyle bir kısım makroekonomik görevleri yapıyor ancak burası da tamamen bütçe işine odaklanmış durumda. Burada bütçe birliğinin sağlanması doğru bir karardır, o kararı destekliyoruz ancak esas olarak o bütçenin bir makroekonomik çerçevenin içerisine oturması lazım; onunla ilgili olarak ne Sayın Başkanın ne de ondan önceki başkanın herhangi bir beyanatını da duymadık. Dolayısıyla, bu konu çözülmesi gereken, sağlıklı bir şekilde koordine edilmesi gereken bir konudur, öncelikle onu söyleyeyim. Tabii, bu anlamda, şeyi de hani çok fazla... Makroekonomiye ilişkin acaba Hazine ve Maliye Bakanı mı bizim muhatabımız olur, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı olur, hakikaten bunu da bilmiyoruz. E, şimdi, bu konunun çözülmesi gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, tabii, o gün sunumunuzu yaptınız. Biz sunumunuzu hem dinledik hem de siz ayrıldıktan sonra, daha sonra dikkatlice baktık; şöyle bir sıkıntı var, temel sıkıntı, bu sıkıntı zaten AK PARTİ'nin on dokuz yıllık iktidarı boyunca hep oldu: İşte, "Biz şu kadar harcadık, bu kadar harcadık, şu kadar bütçe ayırdık." E, ne oldu sonuçta? Yani hep girdi üzerinden bir şeyler söyleniyor, bir şeyler veriliyor; sonuç üzerinden bir şey yok. Hâlbuki, 5018 sayılı Kanun'un temel felsefesidir: Kaynakları kullanırken artık girdiye odaklanmayacağız, sonuçlara odaklanacağız.
Sunumunuzda en son dediniz ki: "Reform Eylem Planı'nın yüzde 80'inini gerçekleştirdik." Zaten onun bir reform olmadığını, içinin bomboş olduğunu biz söylemiştik, bizi de teyit ettiniz, teşekkür ediyorum. Yüzde 80'ini gerçekleştirdiğiniz bir dokümanın, Allah rızası için, şu ekonomiye bir tane faydası olmaz mı? Deyin ki: "Reform Eylem Planı'nı yaptıktan sonra ekonomide şu işler iyi gitti." Bir tane iyi giden bir şeyi bana şuradan söyleyin. Ya, bir eylem planının yüzde 80'inin tamamlıyorsunuz fakat ülkede her şey daha da fazla bozuluyor, hiçbir şey iyi gitmiyor. İşte, bu da yine girdi odaklı bir şeyleri... "Eylem planını yaptık, şu düzenlemeyi yaptık, bunu yaptık." Sonuç? Yok; sonuç sıfır, sonuç daha kötü. Keşke hiçbir şey yapılmasa, kendi hâline bırakılsa belki bundan daha iyi olur, daha az bozucu etki olur diye düşünesi geliyor insanın.
Şimdi, tabii, yine geleneksel olarak yaptığınız bir şeyi yaptınız, bütün göstergeleri 2002'ye göre... Ya, on dokuz yıllık bir iktidar... Bu bütçe yirmi yılda bir gelse yirmi yıl önceyle mukayesenizi anlarım, bu bütçe her yıl geliyor. Her yıl gelen bütçede yapılması gereken şey -dünyadaki usul de budur, elbette kısmen geriye doğru gidersiniz- geçen yılı nasıl değerlendirdik, bir yıl öncekine göre makroekonomik çerçevemiz ne oldu, Türkiye nereye gitti, nereye geldi; bunlar anlatılır. Yani sosyal harcamalardan bilmem nereye kadar, 2002 yılına kadar mukayese ediyorsunuz. 2002 yılının savunmasını burada, bu cenahtan kimsenin yapması gerekmiyor, varsa eğer, karşı taraftan arkadaşların yapması gerekir ama bir şeyi hakkıyla... Yani isterse o güne göre iyi olsun -ki iyi değil, birçok gösterge o güne göre çok daha bozuk- ancak hâlâ 2002'yle mukayese yapmanın bir mantığı yok.
E, madem öyle yapıyorsunuz, biz de öyle yapalım o zaman. 2002 yılında kişi başı gelir açısından Türkiye'nin dünyadaki sıralaması 73'üncü sıraydı. 2002 iyi miydi? İyi değildi. Mesela, Türkiye 93'te, 90 yılında 49'uncu sırayı gördü. Bir kısım işleri kötüleşti, şöyle oldu, böyle oldu; 2002'de 73'tü. 73'üncü sırada aldığınız Türkiye'yi, 2021 yılı sonu itibarıyla, 76'ncı sıraya düşürmeyi başardınız, tebrik ederim (!) Önümüzdeki projeksiyonlar da bunun kişi başı gelir açısından biraz daha kötüleşmesi yönünde. Hani, Türkiye'nin en büyük 10 ülke hedefi vardı? Daha önce konuldu bu hedef, siz 2011'de ilk kez bunu dokümanlarınıza koydunuz, seçim beyannamenize koydunuz, ondan sonra, "2023 yılında Türkiye ilk 10 ülke arasında yer alacak." denildi. 2002'de teslim aldığınız Türkiye'de, ekonomik büyüklük olarak Türkiye 21'inci sıradaydı, şu anda da yine 21'inci sırada yani on dokuz yılda Türkiye'yi bir basamak ileriye götüremediniz. Kişi başı gelirde geriye götürdünüz, yani burada ilk 10'a girme hedefini zaten gerçekleştiremediniz; hiç olmazsa, keşke Türkiye'yi bir basamak geliştirebilseydiniz.
Ha, hep karaladığınız geçmiş nasıldı? Mesela, 93 yılında Türkiye ekonomik büyüklük olarak dünya sıralamasında 18'inci sıradaydı, bugün Türkiye bundan otuz yıl öncesinin daha altında bir sıradadır; bu tespiti de yapmak gerekiyor.
Yine, mesela gelişmekte olan ülkelerle mukayese ettiğimizde, özellikle orayla mukayese ettiğimizde "O pastadan ekonomik büyüklük olarak, millî gelir olarak ne pay alıyoruz?" diye bakıyorsunuz; sizin teslim aldığınız Türkiye'de, gelişmekte olan ülkeler içerisinde Türkiye'nin millî gelir içerisindeki payı 3,37'ydi, bugün geldiğimiz noktada 2,05'e düşmüş. Gelişmekte olan ülkeler pastasından Türkiye'nin aldığı pay yüzde 3,37'den yüzde 2,05'e düşüyor. Dolayısıyla 2002 yılına göre bir kısım şeyin iyi olması bir şey ifade etmiyor. Performansa neye göre bakılır? Kendi klasmanındaki ülkelerle olan yarışta nereye gitmişsin, performansa ona göre bakılır. İsterseniz on dokuz yıl öncesine göre iyi olun, isterseniz kötü olun. İyi olmayacak mıydınız? Dünyanın kaynağı harcandı, dünyanın rantı yendi, dünyanın her şeyi harcandı; Türkiye'yi bir basamak ileri götürememişsiniz, hâlâ 2002'yle mukayese ediyorsunuz ama bizim ligimizdeki ülkelerle olan sınıfta çok çok geride kalmışsınız. Tekraren söylüyorum: Gelişmekte olan ülkeler içerisinde millî gelir payı olarak 3,37'yle aldığınız Türkiye'yi 2,05'e düşürmüşsünüz, bunlara ilişkin sizlerden -eğer bir şeyiniz olursa- cevap bekliyoruz.
Tabii, sunumda hiçbir şekilde program bütçe sınıflandırmasına göre bir değerlendirmeniz olmadı, bunun nedenini de sormak istiyorum. Vakit çok sınırlı olduğu için oralara çok fazla girmeyeceğim.
Diğer bir konu, şimdi, orta vadeli programın amacı olarak sunumunuzun 31'inci sayfasında "Yurt içi tasarrufları artırmak." diyorsunuz. Tabii, bu işi de havale ettiğiniz yer özel sektör. Şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Özel sektör tasarruf etsin, hatta tasarruflarını artırsın, kamu kesimi harcasın." Şunun lütfen bana bir mantığını anlatın. Bakın, kamu tasarruf-yatırım farkı zaten eksi, anlayanlar için söylüyorum, kamu tasarrufları da eksi yani yaptığınız programda kamu gelirlerinden kamu tüketimini düştüğünüz zaman eksi kalıyor; 2022 yılı için millî gelire oran olarak öngördüğünüz kamu tasarrufu eksi 0,6. Hani tasarrufu artırma hedefiniz vardı? Yani kendi elinizde olan kamuda -kendiniz hâkimsiniz- tasarrufu artırmayacaksınız, tasarruf açığı vereceksiniz, özel sektöre "Tasarruf artır." diyen bir makroekonomik çerçeveniz var. Bilmiyorum bu konuya ilişkin değerlendirmeniz ne olacaktır. Şunu düşünüyorsunuz herhâlde: "Özel sektör tasarruf etsin, o iyi harcayamaz bu parayı, biz daha verimli harcarız." mı diyorsunuz, buna da bir değerlendirme yapmanız lazım. Diğer tarafta özel sektör kaynaklı büyüme yapısını oluşturmayı da bir hedef olarak koyuyorsunuz. Bu iki hedef birbiriyle çelişiyor. "Özel sektör kaynaklı büyüme yapısını oluşturmak." diyorsunuz ama öbür tarafta yaptığınız, makroekonomik çerçevede "Özel sektörün yaptığı tasarrufu kamu olarak ben kullanacağım." diyorsunuz. Kullandığınız miktar da millî gelirin yüzde 4'ü çünkü kamu tasarruf-yatırım farkı yani kamu tasarruf-yatırım açığının 2022 yılında millî gelirin yüzde 4'ü olmasını öngörüyorsunuz. Bu çok büyük bir açıktır, dolayısıyla "Özel sektör tasarruf etsin, ben harcayayım." diyorsunuz ama bir yandan da lafa gelince orada sözel olarak da "Efendim, özel sektör kaynaklı büyüme." diyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz?
Yine, orta vadeli programa atfen sunumunuzda 31'inci sayfada "Enflasyonla mücadeleyi kararlıkla sürdürmek." diye bir amaç cümlesi kurmuşsunuz. Hakikaten bunu nasıl yapacaksınız, ben bunu çok merak ediyorum. Böyle bir hedefiniz gerçekten var mı? Böyle bir hedefiniz olmuş olsaydı... Artık herkes biliyor ki -bunu sağır sultan duydu- Merkez Bankasının bağımsızlığı yok ve Merkez Bankasının aldığı karar Sayın Cumhurbaşkanının talimatları çerçevesinde alınmış bir karardır. Bir yandan, evet, faizler yüksek mi bu ülkede? Yüksek, hem de çok yüksek yani bunun yüzde 3-5 olması lazım ama bunun için -bu talimatla olmaz- bunun çerçevesini oluşturursunuz, bu iş olur. İşte, Türkiye'de makroekonominin bu faiz kararından sonra ne duruma geldiğini hepimiz yaşıyoruz, görüyoruz. Yani bu anlamda eğer hakikaten mücadeleyi kararlılıkla sürdürme gibi bir niyetiniz varsa bu yapılanları işin neresine koyuyorsunuz, bunu bir izah etmek durumundasınız. Birazdan para politikasının detaylarında ona ilişkin detayları daha fazla soracağım.
Tabii, kur bu kadar artarken kur-enflasyon geçişkenliği çerçevesinde aldırılan bu faiz kararından sonra enflasyonu nasıl aşağı çekeceksiniz, bunun mutlaka izah edilmesi gerekiyor. Bir de bu orta vadeli programda ilk kez bir şey yapıldı: Bakın, orta vadeli programların son yılında hep Türkiye'nin orta vadeli enflasyon hedefi olan yüzde 5 alınırdı, hatta geçen seferki YEP'te -kendi tabiriyle- Sayın Damat Bakan hızını alamadı, yüzde 4,9 koymuştu. Şimdi, burada ilk kez yüzde 7,6 aldınız. Bu olacak mı? Olmayacak, ayrı bir konu ama bu yüzde 5 hedefinden, hep konulan yüzde 5 hedefinden de uzaklaşıldığını görüyoruz. Dolayısıyla "enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla sürdürme" ifadesi havada kalıyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı.
Şimdi, yine sunumda ilk kez bir şey kullandınız, kısmen arada bir kullanıldı ama bu tür sunumlarda ilk kez kullanıldı: Satın alma gücü paritesine göre kişi başı gelirimizin 2022 yılında 33.605 dolar olacağını ifade ettiniz. Şimdi, dokümanlarınıza bakıyoruz, dokümanlarınızda, bu dağıttığınız orta vadeli programın arkasındaki tablolarda falan böyle bir şey yok. Tabii, şimdi, 2023 için 25 bin dolar hedefi vardı, hatta millî gelir düzeltmesini yaparsak hedef esasında 30 bin dolardır yaklaşık. 30 bin dolar hedefine karşı bugün "2023 yılında kişi başına gelir 10.703 dolar olacak." diyorsunuz. Dolayısıyla, hedefin üçte 1'inde kalınca, böyle kafa karıştırmak, o başarısızlığı perdelemek, örtmek amacıyla hemen bir kavram değiştirdiniz, tanım değiştirdiniz ve satın alma gücü paritesine göre millî gelir hedefi verdiniz. Buradaki amacınız nedir? Yani 10.703 doları kendi dokümanlarınıza yazarken onu kullanmıyorsunuz, niye satın alma gücü paritesini kullanıyorsunuz? O zaman, satın alma gücü paritesine göre 2023 yılındaki hedefiniz neydi? Yaklaşık 115 bin dolardı. Yani bu tür hedeflerde, ülkeler kendilerine ilişkin hedef koyarken satın alma gücü paritesine göre hedef koymaz çünkü burada sizin dışınızda bir sürü değişken var. Bir şey söyleyeyim size: Buradaki kur, satın alma gücü paritesinde 33 bin dolar hesabı yaparken kullanılan kur ne biliyor musunuz? 2,75; dolar 2,75 olursa evet, 33 bin doları gerçekleştirirsiniz. Böyle bir kur kullanıyor çünkü bunun mantığı, mantalitesi tamamen farklı, şimdi onu burada izah edecek değilim ama bunun üzerine hedef konulmaz. O zaman, 25 bin dolarda niye o tarifeye göre, satın alma gücü paritesine göre kullanmadınız? Bu tamamen kafa karıştırmaya yönelik, başarısızlığı perdelemeye yönelik bir davranış olmaktan öteye maalesef gitmeyecektir.
Şimdi, kur tahminlerine bakıyoruz; hedef değil bakın, cümlelerime dikkat ediyorum, tahmin olarak konuluyor kur, doğrudur. İki yıl önceki orta vadeli programda 2022 yılı için -kur tahminlerini söyleyeceğim- 6,74; geçen yılki OVP'de yani bir yıl sonra 7,88; bu yılki OVP'de de 2022 tahmini 9,27 ama bugün kur 9,50'nin üzerinde, 9,60 civarında, hatta işte, dün sabah itibarıyla 9,85'leri görmüştü. Tabii, bu anlamda en temel parametrelerden bir tanesidir kur; hem bütün makroekonomiyi etkiler cari açığından diğer göstergelere kadar hem de bütçe büyüklüklerini etkileyecek bir göstergedir. Bu anlamda bu gösterge şimdiden çöp olmuş durumda.
Tabii, bütçeler heyecan verir, bütçelerin umut vermesi lazım, bütçelerden bir beklenti olur. Ben bu bütçeye ilişkin Hükûmetten bir beklenti olduğuna hiç şahit olmadım çünkü artık hakikaten vatandaşın AK PARTİ'den bir umudu kalmadı, bir beklentisi yok. Dolayısıyla bu anlamda hiçbir heyecanı olmayan bir bütçe sürecini hep birlikte yaşıyoruz çünkü bu bütçe bir yokluk bütçesi; bu bütçede yoksullukla mücadele yok, bu bütçede bozulan bu gelir dağılımının nasıl düzeltileceğine ilişkin -teslim aldığınıza göre de bozulmuş durumdadır gelir dağılımı, göstergeler tam birbiriyle mukayese edilebilir değil ama bazı düzeltmeler yapınca bunu net görüyoruz- bir çözüm yok, enflasyon nasıl düzeltilecek, bu bütçede buna ilişkin bir çare yok. Bu bütçede... "Vergi adaleti" diyoruz, siz demiyorsunuz artık çünkü siz onu artık hedef olarak bile koymuyorsunuz ama "vergi adaletsiz" diyoruz. Ya, Allah rızası için Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, konuşma sıranız geldiğinde, şu vergi adaletini sağlamaya yönelik hiç olmazsa bir adım mahiyetinde bize 2 tane örnek verin. Ne yapacaksınız mesela 2022 yılı bütçesinde? Bu, vergideki adaletsizliği gidermeye yönelik yapacağınız 2 tane işi bize söylerseniz, ben çok mutlu olacağım.
Bu bütçede çiftçi destekleri yok, efendim, millî gelirin yüzde 1'i kadar kanunen olması gerekiyor. Bu kanunu 2006 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam, kendiniz çıkardığınız ama şu anda binde 3'ü kadar millî gelirin veya yüzde 0,3'ü kadar bir tarımsal destek ödemesi konulmuş bir bütçedir. İşte, gübreyle ilgili, mazotla ilgili, tohumla ilgili, ilaçla ilgili -hepimiz biliyoruz- buradaki fiyat artışları 2 katına, 3 katına çıktı son bir yılda ancak buralarda hiç olmazsa bunu öngörerek, hadi çiftçiyi düşünmüyorsunuz Türkiye'yi düşünerek "Hiç olmazsa üretim var; Buğday üretimini yeteri kadar yapmam lazım, ayçiçeği üretimini yeteri kadar yapmam lazım." diyerek destek yok burada. Yani destekleri işte enflasyon kadar artırıyorsunuz, geçen yıl hiç artırmamıştınız biliyorsunuz, 22 milyar lira olarak tutmuştunuz, bu yıl 25,8 milyar lira ancak bunlar hiçbir şekilde yeterli değil; çiftçi perişan. Bunu görmeyen, çiftçiyi yok sayan bir bütçe bu bütçe.
Bu bütçede EYT'li yok, EYT'linin sorunlarıyla ilgili en ufak ne bir belirleme var ne de bir hedef var; emekliler yok, memurlar yok, işçiler yok. 3600 ek gösterge sözünü veriyorsunuz veriyorsunuz her dönemde ama bütçeye konulmadıktan sonra bu söz bir şey ifade etmez, bütçedir bunun yansıyacağı yer. Ben, burada parasını göreceğim, o zaman bu işin yapılıp yapılmayacağını bilirim; e, onlar yok. 4/B'li sözleşmelilerin mağduriyeti -500 bin kişi- devam ediyor, aileler birleşemiyor, çocuklarını göremiyorlar; onlara ilişkin herhangi bir şey yok.
Esnafı zaten gözden çıkardınız, bütün pandemi boyunca esnafa yapılan destek -sizin zaten sunumunuzda da ifade edilmiş- 9 milyar TL. Yeri gelmişken hem de bir soru olarak sorayım, basında yer aldığı kadarıyla İstanbul Havalimanı için sadece 2020 yılında vazgeçilen kiradan dolayı havalimanına verilen kira desteği 1 milyar 45 milyon euroydu, bugünkü parayla baktığımız zaman 11 milyarın üzerinde. Bu doğru mudur değil midir ve bu destek nerede görünüyor, bu bahsettiğiniz hangi bütçede gözüküyor? Çünkü bu bütçede yok kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında. Dolayısıyla, atanamayan sağlıkçıların olmadığı, atanamayan öğretmenlerin olmadığı, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının olmadığı bir bütçedir bu bütçe maalesef.
Diyorsunuz ki: "2022 yılı bütçesinde yatırımlara ayrı bir önem veriyoruz." Yani Allah'tan önem veriyorsunuz, önem vermeseniz ne olurdu ben bilmiyorum. 2020 yılında kamu yatırımlarının, daha doğrusu bütçe yatırımlarının... "Bütçede yatırımlara önem veriyoruz." diyorsunuz ya, o zaman bütçe büyüklüklerini aldım. 2020 yılı bütçesinde yatırım giderlerinin millî gelire oranı yüzde 1,9; 2021 yılında sabit kalmış, 1,9; 2022 yılı bütçesinde, bu bütçede 1,7'e düşürüyorsunuz. "2023'te 1,6'ya düşüreceğiz." diyorsunuz, "2024'te 1,5'e düşüreceğiz diyorsunuz." ve ondan sonra da sözel olarak öbür tarafa geliyorsunuz ki "Yatırımlara ayrı bir önem veriyoruz." diyorsunuz. Orada herhâlde bir ünlem işaretli filan bir şey var yani hakikaten nedir bu? Yani konuştuğunuz sözler ile bütçe çerçevesi, makroekonomik çerçeve arasında ciddi uyumsuzluklar var, bunu görmeniz gerekiyor. Bunları, tabii, şimdi tek tek sayacak durumda değilim, hızlı hızlı bunları söyleyeyim. Aldığınız Türkiye'de, o beğenmediğiniz kötü Türkiye'de 2002 yılında bütçeden yatırımlar için ayrılan kaynakların millî gelire oranı yüzde 2,3'tü yani sizin "2024'te 1,5'e kadar düşüreceğim." dediğiniz şey yüzde 2,3'tü; bu tespiti de yapalım.
Şimdi, dolayısıyla, ne var bu bütçede? Tabii, bu bütçede faiz var. Yani geçen yıl kabaca 180 milyar TL olacak -yani "geçen yıl" derken 2021 yılı esasında- faiz ödemelerinin 2022 yılında 240,4 milyar liraya çıkacağını ve yüzde 34 artacağını söylüyorsunuz. Faiz dışındaki bütçe ödenekleri -yanlış hatırlamıyorsam- yüzde 13 civarında artarken faizleri yüzde 34 artıran bir bütçe bu bütçe; burası unutulmamış, burası gayet güzel! Bakın, geçen yıl bile yatırımların 1,43 katı kadar faiz ödemesi varken bir yılda 1,83 katına çıkıyor. Bunu başka göstergelerde de söyleyebiliriz. 2017'de bu sistem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başlamadan önce vergi gelirlerinden faize giden kısım yüzde 10,5'ti, bu bütçede yüzde 19,1; bakın, rasyo olarak 2 katına çıkmış. Geçen yıl ben ısrarla söylemiştim "Türkiye yeniden borç-faiz kısır döngüsüne giriyor." diye. Bu kısır döngüye girdiğimizin en açık delilleri bu. Yatırıma artık kaynak ayıramıyor, diğer unsurlara kaynak ayıramıyor ama faiz ödeneklerini yüzde 34 artırmak durumunda kalan bir bütçe ve bundan sonraki dönemde de çok daha fazla, hızlı artırmak durumunda çünkü altına endeksli borçlandınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süre veriyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Para politikasına hiç gelemeyeceğiz bu durumda.
Evet, yani bu anlamda baktığımızda yatırıma kaynak ayırmayan, faize kaynak ayıran bir bütçedir bu bütçe.
Şimdi, sosyal harcamaların 104 milyar lira olduğu ifade ediliyor, bütçenin yüzde 6'sı, burası çok yetersiz; bunun çok detayına girmeyeceğim. Unutulmayan bir şey var, demin "yokluk bütçesi" dedik ama tabii, var olan kısımlar var; kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında, bizim tespit ettiğimiz kadarıyla bir şehir hastaneleri bir de Ulaştırma ve Karayolları Genel Müdürlüğü için bu bütçeden kaynak ayrılıyor.
Şimdi, 2017-2021 döneminde nominal rakamlarla topladığımızda bütçeden... Hani demiştiniz ya: "1 kuruş harcamadan bu yatırımları yapıyoruz." yani o 1 kuruş nasıl bir 1 kuruş, ben onu bilmiyorum, hakikaten 1 kuruş harcamıyorsunuz çünkü milyarlar harcıyorsunuz, katrilyonlar harcıyorsunuz. 2017-2021 döneminde 68,5 milyar lira ödeme yapıldı kamu-özel iş birliğinin gerek kullanım gerekse garanti kapsamındaki ödemelerine. "Önümüzdeki yıl 42,5 milyar yapacağız." diyorsunuz, "2022-2024 yılları için de 3 dönem için de 143 milyar lira daha yapacağız." diyorsunuz ve buradaki artışlar, her ne kadar buraya yansıtılmasa da gerçekleşmeden baktığımızda geometrik olarak artıyor, yani öyle dolar kuruyla veya sadece deflatör kadar falan artmıyor. Dolayısıyla, 2017-2024 arasında "1 kuruş ödemeyeceğiz." dediğiniz bu projelere 211 milyar TL, eski parayla 211 katrilyon lira ödedik ve "Bundan sonra ödeyeceğiz." Diyorsunuz, tabii, yirmi yıl boyunca da bunlar devam edecek. Şu ana kadar olan fatura bu anlamda 2024'e kadar 25 milyar dolardır, 154 milyar dolarlık portföye 25 milyar dolar ödendi; milletin ödedikleri ayrı, hazineden ödenenleri söylüyorum, milletin bunlar için ödediği miktarlar zaten ayrı.
Şimdi, dün akşam ben çok üzüldüm. "Millet" derken... Yani Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin nasıl refahta olduğunu filan anlattı, işte dedi ki: "Herkesin arabası var, kapıcının bile arabası var." Dün beni çok kapıcı vatandaşımız aradı. Bu hakikaten özür dilenmesi gereken bir durumdur. Yani "Kapıcının bile arabası var..." Araba bir zaruret artık, arabayı lüks bir şey olarak görmeyin; bir zaruret. Efendim eskiden... Niye kapıcıdan örnek veriyorsunuz? Vatandaş da diyor ki: "Ben alın terimle araba almışım. Benim aldığım, ödediğim vergilerle bindiğiniz arabaları söyleyin, yaktığınız mazotları söyleyin, kullandığınız binaları söyleyin." "Kapıcının bile arabası var." diye bir söz olur mu? Bir refah göstergesi zaten değildir. Bu, mutlak suretle özür dilenmesi gereken bir şeydir.
Merkez bankalarının temel amacı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, enflasyonu düşürmektir, fiyat istikrarıdır, ikincil amacı da küresel krizden sonra finansal istikrar şeye girmiştir fakat bizim Merkez Bankasının aldığı -veya aldırdığınız- kararlar hiçbir şekilde enflasyonu düşürmeye hizmet etmiyor. Şunu soruyorum, ya, temel olarak artık... Bu sorunun muhatabı Merkez Bankası geldi zaten, sorduk ona -gerçi son karardan önce gelmişti ama daha önceki kararı almıştı- kendisinin bu konuda bir beyanatı da olmadı ama bunu artık Hükûmete sormak durumundayız: Bu son alınan kararların arkasındaki mantığı lütfen bize anlatın. Ya, birisi bir çıksın, bir beyanat versin, desin ki: "Arkadaş, bu faizi düşürdük biz, buradan şöyle bir makroekonomik çerçeve öngörüyoruz; şöyle olacak, böyle olacak..." İhracat mı artacak, ücret mi düşecek; ne olacağına ilişkin bize bir çerçeve verin. Buna ilişkin tek beyanat kimden geldi biliyor musunuz? Bir MYK üyesi var televizyonlara çıkıyor sürekli, hukukçu bir arkadaş, yani ondan çok "genius" bir şey geldi "İhracat artacak, döviz bollaşacak, kur düşecek." dedi. Yani hakikaten bu mu sizin AK PARTİ olarak ve Cumhurbaşkanı yani Tayyip Erdoğan kabinesi olarak politikanız bu mu? Bu arkadaşa mı kaldı bu? Nerede Hazine ve Maliye Bakanı, nerede Cumhurbaşkanı Yardımcısı, nerede Cumhurbaşkanı, nerede Strateji ve Bütçe Başkanı, nerede Merkez Bankası Başkanı? Niye buna ilişkin bir çerçeve söylenmiyor? Yani bunu topluma söylemek lazım, bunun iletişiminin yapılması lazım. Belki de haklı bir çerçeveniz var, belki ikna edeceksiniz ama hiçbir şey konuşulmuyor. Alınan karar nedir, bunun gerekçesi nedir? Nasıl bir çerçeve içerisinde Türkiye'de enflasyonu düşüreceksiniz, istikrar kazandıracaksınız, kuru sakinleştireceksiniz? Buna ilişkin hiçbir çerçeve ortaya konulmuyor. Bunun sonucunda ne olmuştur biliyor musunuz? Türkiye'de faizler arttı. Kısa vadeli faizi düşürdünüz ama temel faiz olan, borçlanmaya esas olan hazine borçlanmasına, firmaların borçlanmasına, bankaların borçlanmasına esas olan faizler arttı. Biz bu işten ne anladık? Yani yaşanmış şeyleri tekrar... Kurda oynaklık arttı, fiyat kaybı oldu, bu bir kriz hâlidir. Hiçbir şekilde bu kriz hâlinin çıkışına ilişkin de bir çıkış stratejisi ortaya koyamıyorsunuz. Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve piyasalar sizden bu krizden bir çıkış stratejisi bekliyor. Bundan sonra bakacaksınız Türk lirasından kaçış daha da hızlanacak. Ben hep şunu söylüyorum: Türk lirası Türkiye'de azınlık para hâline gelmiştir; Türk lirasının bu azınlık para hâli bundan sonra daha da artacaktır çünkü kamunun zaten bütün kontratları dolar üzerinden, ödemeleriniz, yükümlülükleriniz, borçlanmalarınız, milletin yaptığı sözleşmeler dolar üzerinden, tasarrufların yüzde 60'a yakın kısmı dolar üzerinden dolayısıyla Türk lirasını azınlık para hâline getiren bir stratejidir bu stratejiyi. Yani enflasyondan vazgeçmiş gözüküyorsunuz, kurdan vazgeçmiş gözüküyorsunuz; bunun sonucunda enflasyon artacak.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süreniz de doldu. Son bir cümlenizi alabilirsem... Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bitiriyorum, tamam.
Sadece şu ikazı yapmak istiyorum: Türkiye geçmişte... Enflasyon bizde yüksekken başka ülkelerde de yüksekti, o ayrı bir analiz, onu tekrar gerekirse yaparız ancak enflasyondan şöyle veya böyle biz çok çektik. Lütfen enflasyonu küçümsemeyin ve politikalarınızın da enflasyonla mücadeleye yönelik olması konusunda sizden Türk milleti olarak gayret bekliyoruz.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.