KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür Ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Meclis Başkanı, Sayıştay Başkanı, Sayın Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii, sabah usul hakkında konuşurken aslında bir kısım konuları gündeme getirdik. Neyi söyledik? Burada özellikle yürütme adına gelen arkadaşların -gerek Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı gerekse sayın bakanların- milletvekillerini ve Parlamentoyu rencide edecek şekilde konuşmalar yaptığını ifade ettik, dün de bunların bir tanesini yaşadık burada. Tabii, biz burada Sayın Meclis Başkanının bu konuda "Ya, öyle şey nasıl olur efendim?" deyip milletvekillerine ve Meclise, Gazi Meclise, onun itibarına sahip çıkmasını bekliyorduk ama o -Sayın Meclis Başkanı kusura bakmasın- sahip çıkmadığı gibi, buna sahip çıkılmaması gerektiğini veya rencide olacak herhangi bir şey olmaması gerektiğini daha akademik bir şekilde bize izah etti, kendisine teşekkür ediyoruz. Fakat işte öyle olmuyor yaşarken, empati yapmak lazım. Kendisi usul hakkında sabahleyin konuşurken bir ara ben arkamı döndüm ve arkadaşa bir şey söylerken Sayın Meclis Başkanı -kendisine özelde de ifade ettim- üzüldü ve sinirlendi kendisini dinlemediğimiz konusunda. İnanın, biz bütün bütçe süreci boyunca sayın bakanlar tarafından buna benzer bir muameleye maruz kalıyoruz ve hakikaten çok rencide oluyoruz. Bu, bireysel olarak Erhan Usta'nın rencide olması meselesi değil. Biz nihayetinde milleti temsil ediyoruz ve Gazi Meclisin birer üyesiyiz. Herkesin -madem erkler ayrımı var- kendi yerine, kendi pozisyonuna göre davranması gerekir. Bu konuda biz sizden yine de ümidimizi kesmedik, bir hassasiyet bekliyoruz.

Şimdi, biz, "Sayın Bakanlar, özellikle, atanmış kişiler, gelip burada milletin seçtiği vekillere karşı bu şekilde davranamaz." deyince bize biraz daha bilimsel olarak 2 Sayın Başkan da -hem Komisyon Başkanı hem Meclis Başkanı- aslında bu sistemde de bakanların eski sistemdeki bakanlara benzediğine ilişkin argümanlar getirdiler. Özellikle Sayın Komisyon Başkanı, işte, "Onlar da yemin ediyor Mecliste, dokunulmazlıkları var, Yüce Divan mekanizması var." dedi. Bunların olması tabii, onların bu sistemde de... Bu sistemin özü farklı, bu sistemde sadece Cumhurbaşkanı seçiliyor ve o, kabinesini kuruyor. Yani zaten buna "Aynıdır." dersek önceki sistem ile şimdiki sisteme, bu sistemi bir anlamda anlamamış oluruz. Niye aynı değildir? Şimdi, önceki sistemde çok istisnaları olmakla birlikte, kural olarak milletin seçtiği milletvekilleri arasından bakanlar atanıyordu, bir defa milletvekiliydi bakanlar ve milletvekillikleri de devam ediyordu bakan olduğu süre içerisinde. Bu, bir defa çok ciddi bir fark. İkincisi, Meclisten onay alıyor, Meclisten güven oyu alıyor yani Meclis seçiyor; daha doğrusu, Meclis, onun bakanlığını bir anlamda onaylıyor ve sorumluluğu Meclise karşı. Şimdi bakanın sorumluluğu kime karşı? Cumhurbaşkanına karşı. O yüzden "Cumhurbaşkanının memuru" diyoruz, o yüzden "Cumhurbaşkanı tarafından atanmış." diyoruz. Yani bir Cumhurbaşkanı Yardımcısını şimdi, hemen bir dakika içerisinde Sayın Cumhurbaşkanı bir kararname çıkartıp görevden almış olsa hangimizin bir itiraz hakkı var? "Hukuki değildir." diyebilir miyiz? Ama bir milletvekilini Cumhurbaşkanı görevden alabilir mi? Alamaz. Eski sistemde, önceki sistemde olsa bakanı görevden almış olsa bile, bakanlıktan azledilmiş olsa bile bakanın milletvekilliği devam ediyor. Dolayısıyla, bu ikisinin aynı olduğunu kabul etmek son derece yanlış olur, hatalı olur. O yüzden, şimdiki bakanlar memurdur, atanmışlardır. Elbette saygı duyacağız, insan olarak hepimiz birbirimize saygı duyacağız, o ayrı bir konu ama buraya gelip yani hele hele de atanmış bir kişinin milletvekillerine karşı tepeden konuşması, onları aşağılayarak konuşması hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu konudaki ısrarımı ben devam ettiriyorum.

Şimdi diyoruz ki biz: Sorularımıza cevap vermiyor Bakanlar. Hadi, birinci konuşmada vermiyor, ikinci konuşmada da verilmiyor. Bununla ilgili, özellikle Komisyon Başkanımız diyor ki: "Veriliyor, tatmin olursunuz olmazsınız; sizin istediğiniz cevabı verecek değil." şeklinde açıklama getiriliyor. Sayın Başkan, kastımız o değil; benim istediğim cevabı versin demiyorum, benim sorduğum sorunun cevabını versin diyorum, temel şeyimiz bu. Bizim, Özhan Uluatam diye bir vergi hukuku hocamız vardı Mülkiyede, derdi ki o: "Çocuklar, yanlış yazın fakat yalan yazmayın." yani "Benim sorduğumun dışında başka bir mevzuyu bana anlatmayın. Yanlış yazabilirsiniz, soruyu yanlış cevaplandırabilirsiniz." E, şimdi bizim öyle; bakanlara biz bir şey soruyoruz, onlar başka bir şey anlatıyor. Sayın Başkan, soru önergeleri de aynı şekilde. Tabii, siz istatistikleri veriyorsunuz ama onlar hakikaten niceliksel kalıyor, içerik yok, bizim sorduğumuz soru yok, sorduğumuz soruya cevap yok eğer cevap geliyorsa da; bir kısmı zaten gelmiyor, gelenlerde de o anlamda nitelikli bir içerik yok. Buna da bir çözüm bulmak gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, "Bütçe hakkı Meclisindir." dedik, buna da işte, arkadaşlar bir kısım argümanlar geliştirdi, özellikle Cemal Bey dedi ki: "Ya, tamam, bütçe hakkı Meclisindir de hükûmetin de maliye politikası hakkı vardır, maliye politikasını da hükûmet uygular." Elbette maliye politikasını hükûmet uygular ama bu, Meclisin bütçe hakkına halel getirmez, onun önemini azaltmaz; tam tersine, orada aslında bir iş birliği, bir çerçeve vardır. Bütçe hakkı kapsamında, bütçeyle verilen ödenekler ve gelir toplama yetkisi... Bakın, gelir toplama yetkisi... Açarsanız cetvelleri, gelir toplamaya biz yetki veririz Meclis olarak, o, yetkiyi kullanır. İşte, ona "maliye politikası" diyoruz. Maliye politikası bu anlamda bir uygulamadır. Bir vergi değiştirecekse bile kendi istediği gibi Cumhurbaşkanı veya hükûmet vergi koyabilir mi? Koyamaz. Ne yapar? Parlamentoya gelir. Yani bütçe hakkının içerisindeki bir kavramdır; bunun, bütçe hakkının karşısında bir kavrammış gibi ortaya konulması bana göre son derece yanlış olur. Bu konuda arkadaşları o anlamda da ikaz etmek istedim.

Şimdi, başka arkadaşlar da söyledi; Sayın Başkan, bilmiyorum bunun farkında mısınız ama hakikaten Sayın Cumhurbaşkanı Meclise geldiğinde burada bir -nasıl söyleyeyim- koruma terörü estiriliyor yani burada hayat çok zor hâle geliyor milletvekilleri için dahi. Arabamızı park edemiyoruz, girişte çıkışta problem... Bakın, buraya Sayın Cumhurbaşkanı "Cumhurbaşkanı" olarak gelmiyor; buraya "AK PARTİ Genel Başkanı" olarak geliyor. Buraya Kılıçdaroğlu geldiğinde nasıl bir muamele yapılıyorsa, Meral Akşener geldiğinde nasıl bir muamele yapılıyorsa, diğer Sayın Genel Başkanlar geldiğinde nasıl bir muamele yapılıyorsa aslında aynı muamelenin yapılması lazım. E, kaldı ki yani biz milletvekiliyiz, milletvekillerinin -kim olursa olsun yani- kimsenin burada can güvenliğiyle ilgili bir sorun yok; olağanüstü tedbirler alınıyor, burada hayat yaşanmaz hâle getiriliyor. Koridorda gezemiyoruz ya, korumalar koridorda bize omuz atıyor, böyle bir şey olabilir mi? Yani bu konuda Meclisin iradesini ortaya koyması lazım. Yani Meclis Başkanı Cumhurbaşkanının memuru değil, böyle bir şey yok. Meclis Başkanı da bir erkin başındaki, en tepedeki insan; Cumhurbaşkanıyla eş konumda bir insan bir anlamda. Hatta Cumhurbaşkanının başbakanlık vasıfları, eski sistemdeki başbakanlık özellikleri veya görevleri anlamında Meclis Başkanı daha üstte. Evet, devleti temsil anlamında, Anayasa'ya göre -oraya bir itirazımız olacak değil- Cumhurbaşkanı üstte olabilir protokolde ancak yaptığı diğer işler anlamında...

Ve şunu tekraren söylüyorum, bir yanlışım varsa lütfen düzeltin: Recep Tayyip Erdoğan çarşamba günü grup toplantısında konuşma yapmaya -1 Ekim için söylemiyorum- geldiğinde buraya Cumhurbaşkanı olarak gelmiyor arkadaşlar, AK PARTİ Genel Başkanı olarak geliyor ve konuşmasını da o sıfatla yapıyor. Yani orada da diğer Genel Başkanlardan daha ayırt edici -Meclisi içi için söylüyorum; Meclis dışında elbette yapılması lazım, ona bir şey demiyorum ama- Meclis içindeki bu aşırı koruma ve milletvekillerini... Zaten personel hiçe sayılıyor, o ayrı bir şey de ama milletvekillerinin dahi bu kadar çok rencide edilmesi veya hayatının zorlaştırılması bu anlamda kabul edilebilir bir şey değil.

Şimdi, tabii, süremiz çok az, Sayıştay mevzusu... 2010 yılında Sayıştay Kanunu çıktı, güzel bir kanundu fakat ondan sonra Sayıştay 2 defa format yedi. Bu tabir, o dönemin üst düzey bürokratlarına ait tabiridir yani "Format attık Sayıştaya." dendi ve o Sayıştay bu formatlı hâliyle bir şeyler yapmaya çalışıyor. Orada çok değerli kamu denetçileri var, çok güzel raporlar çıkıyor fakat bu raporları biz göremiyoruz, bu raporlar Meclise gelmiyor. Süzgeçten geçiyor; önce daire başkanları, daireler tarafından süzgeçten geçiriliyor, daha sonra da Rapor Değerlendirme Kurulunda -ki biz ona "kuşa çevirme kurulu" diyoruz- kuşa çevriliyor raporlar ve elimize hiçbir şey gelmiyor. Ha yine de bu seferki gelen raporlarda, tabii, usulsüzlüğe ilişkin ciddi bulgular var ama emin olun, bunların çok çok fazlası aslında denetçilerin yazdığı raporlarda var. Tabii ki bir standart getirilmesi, her denetçinin her yazdığının bir anda belki çıkmaması lazım ancak bu şekilde, 2 süzgeçten geçirilerek, denetimin denetiminin denetiminin denetiminin yapılması gibi bir şey kabul edilemez. Dünyanın neresinde var, bunu Metin Bey bize izah etsin; böyle bir şey yok, böyle bir şey yok; bundan bir fayda da yok memlekete. 3-5 milyon kamu görevlisiyle çalışıyoruz, siz çok dürüst olabilirsiniz ama herkesin aynı dürüstlükte olduğunu kabul edemeyiz ki. Denetimin olmadığı bir yerde usulsüzlük olur, israf olur, etkinsizlik olur. Bu denetime niye mani oluyoruz ve biz Meclis olarak niye buna "Dur!" demiyoruz Sayın Başkanım? Sizin esas göreviniz burada bu tabii yani Sayıştayın, bu denetimin düzgün yapılmasını sağlaması lazım. Geçmişte Sayıştay başkanlarıyla, Sayıştay raporlarıyla ilgili "tape"leri falan hepimiz biliyoruz, onları hatırlatmaya gerek yok "Bunları ortaya çıkartırsak çok zor durumda kalırız." şeklinde... Dolayısıyla, Sayıştay meselesi böyledir. Sayıştayın bundan sonra daha etkin bir şekilde işinin yapılmasının sağlanması lazım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, affedersiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Durmuş Yılmaz gelip on dakikalık süresini size devrettiğini söyledi, on dakika daha ilave ediyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Keşke konuları kısa kısa geçmeseydim. Peki, uzatırız, önemli değil.

Şimdi, dolayısıyla, bu Sayıştayın denetim meselesinde hepimizin bir şey yapması lazım, Sayıştay Başkanının da bu konuda içeriyi biraz daha rahatlatması lazım, denetim elemanları daha hür bir şekilde... Daha doğrusu, onlar raporlarını yazıyor ama mümkün olduğu kadar o raporların -elbette belli bir şekilde, belli ölçekte, ayarında süzgeçten geçirilmesi konusunda bir şey söylemiyorum ancak onun dışında- kuşa çevrilmesi anlamındaki bir şeyi kabul etme imkânımız yok.

Mesela Cumhurbaşkanlığı Sayıştay raporu... Sayın Yener, Cumhurbaşkanlığı Sayıştay raporunda hiçbir bulgu yok; bu kadar çok para harcanan bir yerde hiçbir tane, efendim, yanlış, usulsüz, israf, etkinsiz bir şeye denk gelemediniz mi? Bu mümkün mü? Biz bu paraların nasıl harcandığını biliyoruz, kamuoyu bunları çok iyi biliyor. Bir defa, verimsizlik var; usulsüzlük kısmına girmiyorum, elimde bir kanıt yok ama verimsizliğin olduğunu biliyoruz, mutfak harcamalarının ne kadar arttığını biliyoruz, bunlarla ilgili hem düzenlilik anlamında hem performans denetimi anlamında -hadi, yerindelik denetimini yapamıyorsunuz artık- hiç mi söyleyecek bir lafınız yoktu? Bu kabul edilebilir mi? Yok ama Cumhurbaşkanlığı olduğu için Sayıştay "Bir bulgu yoktur." diye rapor yazıyor; işte, budur Sayıştayın özeti, geldiğimiz noktadaki Sayıştayın ve buradan da hiçbir şey çıkmaz, ben size söyleyeyim.

Şimdi, diğer bir konu bu Kamu Denetçiliği, Ombudsmanlık meselesi. Burada da tabii, Sayın Başkanın şahsıyla ilgili herhangi bir şey yok ancak Başkan ve üyelerinin eski siyasetçi olması -tabii, AK PARTİ'li, eski olup da başka bir partiden olması beklenmiyor zaten- milletvekillerinden oluşmuş olması yani buradan beklenen faydayı çok fazla doğurmuyor diye bizim bir şeyimiz var yani objektif ve tarafsız olma konusunda biraz endişe oluşturuyor. Bu anlamda vatandaşın derdine derman olacak, kamu kurum ve kuruluşlarının hatalı işlemlerini düzeltecek, hızlı ve etkili işleyen, idareyi teşvik edecek, kamu yararını öne çıkaracak, vatandaş odaklı hizmeti özendirecek faaliyetleri ne yazık ki biz burada, Kamu Denetçiliği Kurumunda göremiyoruz.

Şimdi, Sayın Başkan "İncelenen dosyalarla ilgili tablo var, tablodan bakılabilir." dedi. Hakikaten ben baktım, şimdi, burada karar türleri var -ben yanlışsam lütfen beni düzeltin- tavsiye kararı ve kısmen tavsiye kararının dışındaki bütün kararlar aslında müracaatlara ilişkin bir şey yapılmadığı anlamına geliyor; ya reddolunuyor ya geri çekiliyor ya dostane ilişkiler oluyor, şu oluyor, bu oluyor. Yani 2020 yılında 14.482 karardan -tabii, bunların ne kadarının vatandaş lehine çözüldüğü konusunda bir bilgimiz yok- sadece aslında 1.125 tanesi konusunda tavsiye kararı almışsınız, yüzde 7,7'si konusunda tavsiye kararı almışsınız. Yani vatandaşın yaklaşık yüzde 93'ü müracaatlarını sizin açınızdan anlamsız...

KAMU BAŞDENETÇİSİ ŞEREF MALKOÇ - Dostane çözümler var... Biz idareyle görüşmüşüz, sorunu çözmüşüz.

ERHAN USTA (Samsun) - 1.405 tane var, o da yüzde 9,7'si yani orada yine, sizin aldığınız bir karar değil. Ha, dostane de sizin hanenize yazılacaksa belki onu atlamış olabilirim ama ben "dostane"nin buradaki tanımına baktığımda o sizin hanenize yazılacak bir şey gibi durmuyor. İdare ile kendi aralarında çözmüşler, ondan sonra... Dolayısıyla, onda karar verme ihtiyacınız olmuyor. Dolayısıyla, yani yüzde 90'ına yakınını siz bir şekilde incelememişsiniz, bakmamışsınız, etmemişsiniz. Yüzde 7'lik, 8'lik, kısımlarıyla birlikte sayarsak efendim, 7,33 artı 2,26 da kısmen tavsiyeleri, yüzde 9 civarında, yüzde 10 civarında bir şey var. Yüzde 90'lık aslında... Tabii, bu yüzde 10'un da ne kadarında vatandaşın lehine karar verdiğiniz konusunda elimizde bir şey yok. Yani dolayısıyla, bu sistemin iyi çalıştığını, maalesef, ifade etme imkânımız bu anlamda yok.

Şimdi, Sayın Başkan, tabii, diğer bir konu -arkadaşlar da ifade etti, daha önceden biz de ifade ettik, her usulde de aslında bunu söylüyoruz- denetim fonksiyonumuzu yerine getiremediğimiz konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Bunlardan bir tanesi de işte, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olmamız sıfatıyla bize bir kısım kamu kuruluşlarının gelip bilgi vermesi gerekiyor, bu bilgiler maalesef verilmiyor. Şu ana kadar -benim notlarımdan bakıyorum- Merkez Bankası yılda 2 defa vermesi gerekirken 1 defa vermiş; onun dışında, BDDK, TMSF, Hazine, SPK, SGK, DASK, TÜİK, Spor Toto henüz Komisyonumuza herhangi bir bilgilendirme yapmamıştır. Hâlbuki mevzuata göre bunların bize gelip bilgilendirme yapması gerekiyor. Şimdi, biz bunları Sayın Komisyon Başkanına söylüyoruz, "Kurumlara yazı yazdık." diyor veya hani "Temasa geçtik." diyor ama bir şey çıkmıyor yani böyle bir şey kabul edilebilir mi? Bizim buna bir mekanizma oluşturmamız lazım. Bu mekanizma nasıl olur ben bilmiyorum, onu siz düşüneceksiniz. Nihayetinde yasama organının temsilcisi Meclis Başkanı olarak siz, Komisyon Başkanı olarak da Sayın Cevdet Yılmaz. Ama buna bir çare bulmamız lazım. Hani biz talep etmiyor olsak... Emin olun, biz her toplantının başında bunu bir talep ediyoruz; gelsinler, bir anlatsınlar. Haksız eleştiri yapmaktan da belki kurtarırız kendimizi, belki de haksız eleştiri yapıyoruz. Hem kendi durumlarını anlatsınlar. "Hukuk devletiyiz." diyoruz, her şeyden önce de bir mevzuat var, mevzuat çerçevesinde olması lazım. Onlar da kamu kaynağı kullanıyor, onlar da gelip burada hesap vereceklerini bilirlerse kendi yapacakları işlerde kendilerine biraz daha çekidüzen verirler. Dolayısıyla, kamu kaynaklarının etkin kullanılması anlamında, düzgün işler yapılması anlamında hepimizin bir katkısı olur ama bu fayda maalesef doğmuyor. Sizden bu anlamda destek bekliyoruz.

Diğer bir konu: Şimdi, Sayıştay Kanunu uyarınca Sayıştayın Meclise sunduğu, Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen, aralarında kıyıların işgali, orman yangınları, trafik kazaları, İstanbul ilinde bulunan kamu taşınmazlarının hukuki ve fiilî durumları ile yönetimleri, havaalanları yatırımları gibi önemli konuların bulunduğu Sayıştay raporlarını bu yasama döneminin başında Meclis Başkanı hükümsüz sayıp arşive kaldırmıştır.

Sayın Başkan, size sormak istiyorum: İç Tüzük'ün ilgili hükmü değişmediği hâlde, bu raporlar yeni döneme sürekli intikal ettiği hâlde hangi hükme dayanarak bu raporları hükümsüz sayarak arşive kaldırıyorsunuz? Plan ve Bütçe Komisyonu gündemine almıyor ve görüşmüyor diye bu raporları arşive kaldırmanın da doğru bir davranış olduğunu düşünmüyoruz. "Bundan sonra Meclis nasıl olsa görüşmüyor." diye Sayıştayda yapılması gereken bu raporların yapılmadığına, hazırlanmadığına ilişkin de elimizde bir bilgi notumuz var. Dolayısıyla Sayıştaydan da ricamız, önemli gördüğü konulardaki -çünkü mevzuattan kaynaklanan o en son bentte var- değerlendirme raporlarını tekrar çalışmalı, bunları Meclise göndermeli ve Meclis Başkanı olarak siz de bunu Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderip Komisyonda da görüşülmesini sağlamanız lazım. Böyle yapılırsa yine kamu kaynaklarının etkin kullanımı anlamında veya işte, yanlış giden işlerin düzeltilmesi anlamında milletvekilleri olarak biz de bir katkı sunmuş oluruz.

Şimdi, arkadaşlar gündeme getirdiler, ben de çok fazla üzerinde durmak istemiyorum ancak bu özlük hakları meselesi bizim de sürekli olarak koridorlarda gördüğümüz zaman Meclis çalışanlarının bize ifade ettiği hususlar. Tabii, bu eşit işe eşit ücret meselesi burada da çok derin bir şekilde bir sorun hâline geldi "eşit işe eşit ücret" denildi ama aynı kuruma... Ben bununla ilgili... O zaman Müsteşar Yardımcısıydım -yani özel, gizli bir şey olmadığı için herhâlde bu anekdotu anlatabilirim- bu konu çalışıldı; Efkan Ala ve Naci Ağbal o zaman ikisi de müsteşar; ondan sonra getirildi Ali Babacan başkanlığında bir toplantıda bize sunuldu, ben de Kurumu temsilen bakan yerine katılmıştım; ondan sonra "eşit işe eşit ücret falan" denildi. Denildi ki: "Bundan sonra herkes aynı parayı alacak. Uzman aynı parayı, bilmem ne aynı parayı." Şöyle bir itirazımız olmuştu: Şimdi, bazı kurumlarda bir şekilde yüksek ücret alanlar var, her kurumda aynı şey değil, ondan sonra siz farklı olan kurumlar arasında bir eşitlik sağlayacağız diye aynı kurum içerisinde meslek hayatının sonuna kadar, bir ömür boyu devam edecek bir farklılık yaratacaksınız ve bu, kurumlar arasındaki barışı bozacak demiştik. İşte, bunları yaşıyoruz bugün. Burada aynı işi yapan, aynı unvandaki kişiler 666 sayılı KHK'deki giriş farklıklarına göre farklı ücret alıyor Sayın Başkanım. Yani bunu Meclis içerisinde tabii, ben, kanunsuz bu işin çözülebileceğini tahmin etmiyorum ama bunu sizin de bir kamu idaresi başkanı olarak gündeme getirmeniz lazım, bu konuşulsun. Aynı şey Türkiye İstatistik Kurumunda aynı oda içerisinde, "istatistikçi" unvanlı, kıdemi de aynı ama birisi 666 sayılı KHK'den sonra o kuruma gelmiş, birisi önceden gelmiş arasında 1.500 lira ücret farkı var. E, zaten alınan para ne ki? Bu kadar şeyler... Bunlar çalışma barışını bozuyor. Buralara yeniden bir bakılması lazım. Bu konuda da Mecliste sıkıntı var.

Onun dışında yine sözleşmelilerle ilgili sıkıntılar, diğer hususları da arkadaşlar ifade etti, Fahrettin Yokuş Bey de bizim grubumuz adına ifade ettiği için oralara çok fazla girmeyeceğim.

Onun dışında bir de yine, personelin çalışmasıyla ilgili, yemekhaneyle ilgili çok ciddi sıkıntılar geliyor. Akşamleyin arkadaşlar... Mesela biz danışmanımızı akşamleyin burada tutuyoruz. O çocukların, o bahçedeki restoranın dışında herhangi bir yerde yemek yeme imkânları yok, evet, yemek yeme imkânları yok. Yani her gün de orada böyle... Orası törenli bir yemek yeme yeri. Öyle hemen anında bir sıcak yemek falan gelmiyor size. 40-50 lira da masrafla kalkıyorsunuz. Yani danışman her akşam... Benim danışmanlarım her akşam burada duruyor, ben başkasınınkini bilmiyorum ama bu çocukların... Yani böyle bir şey olur mu, eziyet olur mu? Bunlara bir usul bulmamız lazım, bir şey bulmamız lazım. Bu arkadaşlar her defasında bahçeye gidecekler; hem zaman kaybı hem de finansman açısından, para açısından 40-50 lira orada şey verecekler.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Bunların doğru olmadığını düşünüyorum, buralara bakmak lazım, bunlar çözülemeyecek konu değil. Muhtemelen, belki bilginiz olmamış da olabilir ama Sayın Genel Sekreter bu konulara bakarsa onların daha böyle hayatını burada kolaylaştıracak... Onlar nihayetinde bize yardımcı oluyorlar, bizim personelimiz sadece danışmanlar açısından değil, diğer personel açısından da buna hassasiyet gösterilmesini temenni ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum.