| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Nükleer Düzenleme Kurumu ç) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü d) Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü e) Türkiye Enerji Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu f) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü g) Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü ğ) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 01 .11.2021 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli üyeler, Sayın Bakan, sayın başkanlar, bürokratlar ve basının temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sabah, Bakan ve başkanları dinledik ve bize bir yıl içinde yaptıklarını anlattıklarında ben şöyle bir duyguya kapıldım: Evet, bunlar yapılmışsa iyidir, iyi olmuştur fakat bana göre esas itibarıyla, bütün söylenenlerin toplamı arzla ilgili, arz güvenliğiyle ilgili; ki bu da önemli tabii ki, ben bunu küçümsüyor değilim. Fakat bir de işin talep yanı var yani vatandaşlar yanı var yani çalışanlar yanı var yani yoksullar yanı var. Bu konuyla ilgili -dikkatle dinledim- çok yararlanamadım diyebilirim. Dolayısıyla benim konuşmam daha çok böyle bir perspektiften, talep yönünden olacak; on beş dakika içinde derdimi anlatmaya çalışacağım size.
Yapılanlarla ilgili olarak şöyle bir cümleyle başlayayım isterseniz: Sayın Cumhurbaşkanı çok sık söylüyor "Köprüler yaptık, metrolar yaptık, yollar yaptık." diyor, "Bunların kıymetini bilmiyorlar." diye eleştiride bulunuyor. Doğrusunu isterseniz, değerli arkadaşlar, bu yapılanları yapıldığından dolayı eleştirmiyoruz yani bir Osmangazi Köprüsü'nün yapılmış olması, işte, bir metronun veya Kuzey Anadolu yolunun yapılmış olması gibi faaliyetler tabii ki değerli fakat bizim derdimiz şu arkadaşlar: Bir, bunların yapılması gerekiyor muydu, bu tercihleri nasıl belirlediniz? İkincisi, bunlar hangi kaynaklarla yapıldı? Üçüncüsü de yapılan ihaleler ne kadar şeffaf oldu? Bizi daha çok ilgilendiren bunlar. Dolayısıyla da yapılanları küçümsüyor değiliz, yapılmış olanlar sonuç olarak, Türkiye insanının hizmetine yararlı olacak olan şeyler fakat dediğim gibi, yapılış biçimleri, kullanılan kaynaklar ve yapılış tarzı -şaibeli veya kuşkulu olması- itibarıyla bizim eleştirilerimiz var.
Dolayısıyla da arz yönlü bir elektrik veya enerji piyasasını konuştuğumuzda mesela, ben şunu duymadım Sayın Bakandan: Bir TEİAŞ özelleştirmesi kararı var, Türkiye Elektrik İletim Şirketinin özelleştirilmesi konusu var; mesela, bu konuyla ilişkili hiçbir şey söylenmedi. Oysa, değerli arkadaşlar, özelleştirme yani elektrik piyasasının özelleştirilmesi sürecinde en önemli konulardan bir tanesi buydu. Eğer filmi geriye çevirirseniz, biliyorsunuz, önce TEK vardı, TEK sonra TEDAŞ ve TEAŞ diye ikiye ayrıldı, daha sonra TEAŞ, EÜAŞ, TEİAŞ, TETAŞ diye ayrıldı. TEDAŞ da 21 bölgeye özelleştirilmiş oldu. Şimdi, zaman içinde baktığımızda elektrik üretim şirketleri de özelleştirildi, TETAŞ da özelleştirilmiş oldu yani bildiğim kadarıyla tedarikçiler de özelleştirildi fakat TEİAŞ, yüksek gerilim hatlarını yani elektriği taşıyan kurum olarak hâlâ doğal tekel konumunu taşıyor dolayısıyla da doğal tekel konumunu taşıyan herhangi bir şirketin mutlaka, eğer özelleştirilecekse bile, çok ciddi regülasyona tabi olması gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, bu kısma geleceğim ama gelmeden önce niçin arz yönlü dedim ve niçin taleple ilgili olarak çok bir şey söylenmedi ve ne söylenmesi gerekir diye baktığımızda: Gerçekten de son günlerde mesela bugün itibarıyla doğal gaza yüzde 48 civarında zam yapıldı ki eylül ayında yüzde 15 civarında bir zam yapılmıştı zaten. Bu "Piyasa takas fiyatı" dediğimiz fiyat Eylül 2021'de 1.078 liraya çıktı, efendim, elektriğe Ocak 2019-2021 arasında yüzde 48 civarında bir zam yapıldı. Asıl önemlisi belki de 2017-2020 arasında elektrik faturalarından şikâyet yüzde 941 arttı yani siz elektriği üretiyorsunuz veya enerjiyi üretiyorsunuz ama enerjiyi kullananların çok da onaylayacağı bir biçimde bunu yapmış olmuyorsunuz diye düşünüyorum. Bu şikâyetler ve bu zamlar esas itibarıyla tüketicinin enerji piyasasından beklentilerini karşılamıyor diye düşünüyorum. Siz arz güvenliğini sağlamış olabilirsiniz veya arz güvenliğini sağlamak üzere adımlar atmış olabilirsiniz ama sonuç olarak vatandaşımızın özellikle elektrik kullanımından çok memnun olmadığını söylememiz lazım gelir diye düşünüyorum.
Şimdi, dolayısıyla ben bu konuşmalarda, özellikle dağıtım şirketleri ve TEİAŞ'la ilgili olarak ne düşündüğünüzü doğrusu merak ediyorum çünkü şundan dolayı bunu böyle düşünüyorum: Bugün itibarıyla Türkiye halkının özellikle elektrik kullanımında gayrimemnuniyeti doğrudan doğruya elektrik piyasasının yapılanma biçiminden kaynaklanıyor diye düşünüyorum yani öyle bir biçimde yapılaştırdık ki biz bu piyasayı, öyle bir biçimde özelleştirdik ki ortaya kamu tekelinden daha büyük bir tekel gücü oluşturduk diye düşünüyorum. Bunun da çok sayıda işaretleri var; nitekim, Rekabet Kurumunda görülmüş olan davalar var benim bildiğim kadarıyla ve mesela DEDAŞ gibi -bizim arkadaşlarımızın üzerinde daha çok konuşacağı bir konu bu- bölgesel tekeller oluşturmuş durumdasınız ve bu bölgesel tekelleri de yeteri kadar regüle ettiğinizden doğrusunu isterseniz ben kaygılıyım. Niçin kaygılıyım değerli arkadaşlar? Onu da hemen söyleyeyim: Bakın, EPDK Başkanı arkadaşımız en ön sırada oturuyor, Bakanın yanında oturuyor; hâlbuki EPDK sonuç olarak bağımsız bir kurumdur. "Bağımsız bir kurum mudur?" diye sormak zorundayız çünkü hepiniz biliyorsunuz, 2011'den sonra EPDK gibi kurumların hemen hemen hepsi bakanlıklara bağlanmış oldu ve dolayısıyla bağımsızlıkları yok oldu dolayısıyla da alınan kararların yani regülasyon kurumunun bağımsız davranması gerekirken doğrudan doğruya bakanlığa bağlı bir bürokrasi çerçevesinde davrandığını görüyoruz. Bu, arkadaşlar, esas itibarıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bizi getirdiği bir yer çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bütün bu ekonomik kararların merkezîleşmesine neden olan bir sistemdir dolayısıyla da -2011'de başladı bu ekonomilerin merkezîleşmesi- özellikle bu bağımsız regülatör kurumların hemen hemen tümünü bakanlıklara bağlayarak bugün itibarıyla gerçekten devlet adına -tırnak içinde söylüyorum- devlet adına yani vatandaşlarına eşit mesafede durması gereken bir kurum olarak, devlet adına bir işlem yapan kurum kalmadı. Örneklerini veriyorum: TRT bir devlet kuruluşu mudur? Bence hayır, bir hükûmet kuruluşudur. RTÜK bir devlet kuruluşu mudur? Hayır, bir hükûmet kuruluşudur. Son olarak, Rekabet Kurumu dahi, hani rekabeti düzenleyecek olan kurum dahi son verdiği kararla -bu zincir marketlerle ilgili verdiği kararla- tamamen Hükûmetin talimatları doğrultusunda çalışan bir kurum hâlinde olduğunu bize göstermiş oldu. Dolayısıyla da bunu şunun için söylüyorum: "TEİAŞ'ın özelleştirilmesi niçin doğru bir adım olmayacaktır?" diye belki bu soru aklımıza gelebilir. Şöyle: TEİAŞ bir iletim şirketi, demin de söylediğim gibi yüksek gerilim hatlarıyla iletim sağlayan bir şirket, böyle bir hizmeti ikinci bir şirket daha yapamaz, yapmamalıdır. Çünkü ikinci bir şirket daha yaparsa toplam maliyetler artacaktır, "doğal tekel" dediğimiz hadise böyle bir hadisedir. Dolayısıyla da bunun devlette kalması, kamuda kalması çok gereklidir. Eğer siz bunu da özelleştirirseniz -ki anladığım kadarıyla işletme hakkı devri biçiminde bir özelleştirme düşünülüyor veya işte, halka arz edilen- ama değerli arkadaşlar, kabul edin ki -demin ifade etmeye çalıştığım gibi- böyle bir regülasyon sistemiyle hiç kimse bu atılan adımlara güvenemez.
Bakın, bunu yaparken şöyle yaptı İngiltere: İletim hatlarını bölgesel olarak dağıtım şirketlerine verdi, "Alın, siz yönetin iletimi de." dedi ama bunun yanında öyle bir regülasyon mekanizması kurdu ki burada sorun neredeyse kalmadı. Başka ülkeler başka türlü yaptılar ama Türkiye bunu böyle yapmıştı, iletim özellikle kamuda kalmıştı fakat son olarak, anladığımız kadarıyla, bunun da özelleştirilmesi sağlanmaya çalışılıyor.
Niçin bunu yapmayı düşünüyorsunuz? Doğrusunu isterseniz, bu 21 şirketin, dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle yapılan veya ortaya çıkan tablo çok mu başarılı bir tablo? Yani ben bunu anlamakta da zorlanıyorum. 4 tanesi biliyorsunuz, Cengiz, Limak ve Kalyon İnşaata verildi, 4 bölge, verildi. 3 bölge yanılmıyorsam, Enerjisaya, Sabancıya verildi. Yani siz bu bölgeleri özelleştirdiğiniz zaman o bölgeleri aslında o şirketler bağlamında tekelleştirmiş oluyorsunuz ve o şirketlerin orada ne yaptığı, nasıl tarifeler uyguladığı vesaire, bunlar EPDK'nin yapması gereken denetimler olmasına rağmen, Rekabet Kurumuna gelen ve bizim kulaklarımıza gelen şikâyetlerden anlıyoruz ki böyle bir denetim mekanizması etkili bir şekilde çalışmıyor. Aksine, ne oluyor diye baktığımızda, bu şirketlerle -bunlara EDAŞ deniyor biliyorsunuz- bu EDAŞ'lar ile tedarik şirketleri arasında... Ki bunu özelleştirirken mülkiyet ayrımı da yapmamıştık hatırladığımız kadarıyla, dolayısıyla da aynı mülkiyet yapısı altında hem dağıtım şirketiniz var hem de perakende tedarik şirketiniz var. Bunlar doğrudan doğruya bağımsız tedarik şirketlerinin işlev görmesini de büyük ölçüde engelleyen bir etki üretiyor.
Nitekim, Rekabet Kurumunda konuşulmuş konulardır bunlar, özellikle bir şeyi hatırlatayım size, notuma bakayım, bir dakika. "ELDER kararı" diye bir karar var. Burada, bağımsız bir tedarik şirketi -Yaren Elektrik diye- PTT'yle bir anlaşma yapıyor ve müşteri toplamaya çalışıyor, gayet meşru yollarla bunu yapmaya çalışıyor. Fakat o bölgedeki dağıtım şirketi inanılmaz bir baskı kurarak -özellikle PTT'nin üzerinde- PTT bu işten vazgeçiriliyor ve dolayısıyla da böyle bir rakibin orada ortaya çıkması önlenmiş oluyor. Dolayısıyla da buradan baktığımız zaman, "Neden Türkiye halkı daha yüksek enerji fiyatları ödüyor, elektrik fiyatları ödüyor?" diye baktığımızda, bu yapısal durumun birinci derecede etkili olduğunu söylememiz lazım.
Tabii ki anlıyorum, özellikle şu anda yaşadığımız gündem itibarıyla baktığımızda pandeminin etkileri geçerken enerjiye olan talep artıyor ve bu, esas itibarıyla, bir tür krize de dönüyor Batı'da, Avrupa'da özellikle. Bizde de sıkıntılar başladı, onun için de zam furyaları başladı; bütün bunlar doğru. Bütün bunların sonucunda, değerli arkadaşlar, zarar görecek olan bir, dar gelirlilerdir; iki, KOBİ'lerdir; üç, esnaf ve zanaatkârlardır; büyük şirketler değildir. Zaten büyük şirketler daha indirimli fiyatlar alabilme imkânlarına sahiptir, zaten kendi şirketleri birçoğu.
Dolayısıyla da demem o ki özellikle elektrik piyasasındaki yapılanma sıkıntılı bir yapılanmadır. TEİAŞ'nın özelleştirilmesi de buna da büyük ölçüde katkıda bulunacaktır, tekelleşmeyi artıracaktır, tekelleşmenin artması da doğal olarak fiyatların yükselmesi anlamına geleceğinden özellikle talep bakımından baktığımızda, dar gelirli vatandaşlar bakımından baktığımızda, küçük esnaf bakımından baktığımızda, KOBİ'ler bakımından baktığımızda bu gelişmenin eleştirilmesi gerektiğini ve bu gelişmeyle ilgili olarak da sizlerin bir şey yapması gerektiğini söylememiz lazım. Çünkü gerçekten de bu tür, teknolojinin verdiği imkânlarla özelleştirme, eskiden... Kamuya ait elektrik meselesi, özellikle, piyasaya devredilebilir ama piyasaya devredildiğinde de piyasanın gerçekten regüle edilmesi lazımdı ve regülasyon da esas itibarıyla bağımsız kuruluşlar tarafından yapılmalıdır. Mesela, EPDK şunu da yapıyor bildiğim kadarıyla: Gerekli görürse özel sektöre de denetim görevini veriyor yanlış bilmiyorsam -Sayın Başkan söyleyecektir- bu da bence sakıncalıdır ama Türkiye'de zaten böyle bir bağımsız otorite neredeyse kalmadığından gidersek böyle bir anlayışın da esasında biraz eskimiş bir anlayış olduğunu düşünebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, süreniz doldu, tamamlayın lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitireceğim.
Size son olarak şunları söyleyeyim: Sizin bu metinlere yansıyan fikriyatınız esas itibarıyla eskiye ait bir fikriyattır yani "neoliberal düzen" denilen, 1980'lerden beri kabul görmüş olan bu anlayış aslında artık bitmiştir. Bugün, bakarsanız eğer, kapitalizmin nasıl hayatta kalacağına dair tartışmaları yapan yine neoliberal düzen içinden çıkmış olan birçok insan bize -özellikle Davos'taki konuşmaları hatırlarsanız- şunları söylüyor:
1) Gelir dağılımı bu kadar bozuk olan bir ülkede kapitalizm devam edemez.
2) Kamunun rolünü çok küçümsedik ama kamunun rolü tekrar gündeme gelmelidir.
3) Çevre -arkadaşlarım bu konuda konuşacaklardır- meseleleridir.
Dolayısıyla bunlar üzerinden baktığımız zaman -kusura bakmayın ama- bu Bakanlığın bu perspektifinin Türkiye halkının genel olarak çıkarlarına uygun bir perspektif olduğu kanaatinde değilim. Arzı kontrol altına alabilirsiniz, arz güvenliğini sağlayabilirsiniz ama tıpkı metrolar, köprüler vesaireler yaptığınız gibi bunları yapabilirsiniz ama bunları yaptığınızdan dolayı Türkiye halkının genel olarak refahının arttığını ve memnuniyetinin arttığını söylemeniz bence çok mümkün değil diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.