KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcıları, YÖK Başkanımız, Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce çok elektrikli bir hava oldu. Aslında geç vakit olduğu için biraz sinirlerin gerilmesi de normal oluyor. Biz alışığız buna, yaklaşık, tam altı yıl oldu ben Plan ve Bütçe Komisyonundayım. Tam o sırada Hazreti Mevlana'nın bir sözü aklıma geldi. Hepiniz bilirsiniz, ifade ediyor ki: "Sesini değil, sözünün kalitesini yükselt çünkü çimenlerin yeşermesi gök gürültüsünden değil, yağmur tanelerinden."

Eğitimi konuşuyoruz. Tabii, eğitim, hani bir replikte vardı ya "Şart" diyordu, "Eğitim şart." Hükûmetlerimiz her dönemde, sadece AK PARTİ dönemlerinde değil, eğitime çok önem verdi. Ama geldiğimiz noktada -biraz önce Sayın Bakanın ve YÖK Başkanımızın sayısal olarak ifadelerinden de not aldım, bilmiyorum yanılabilirim- yaklaşık ilköğretim, ortaöğretimde -ne kadar diyor Sayın Bakanımız- 17 milyon 436 bin öğrenci, küsuratı var, 1 milyon 171 bin 891 öğretmen ve bir de yükseköğretimi buna ilave ediyorum, 8 milyon civarında öğrenciden bahsettiniz, 181.272 de öğretim elemanı. Bu ne demektir? 27 milyon civarında, nüfusumuzun neredeyse üçte 1'i mesabesinde eğitim ordumuz var. Adı eğitim öğretim değil, bakın bu öğretim ile eğitim arasında çok fark var. Şimdi, yalnız bir eksiklik var burada. Bir eksiklik var ki birbirimizi anlamıyoruz, anlayamıyoruz, sadece Mecliste değil, elbette iktidarın görevi, muhalefetin, hepsinin görevi tanımlanmış ama her şeyden önce değerler eğitimi eksik Türkiye'de, değerler eğitimi. Rahmetli oldu, ünlü bir eğitim psikoloğumuz vardı, Psikoloji Uzmanı rahmetli Doğan Cüceloğlu, hepiniz tanırsınız. Bakın, bir anekdotunu şu anda kayıtlarıma almışım. Bir seminerinde şöyle bir mizansen kuruyor: Sahneye çıkıyor, bir parça ekmek koyuyor yere ve dinleyicilere diyor ki: "Bu ekmeğe basabilecek bir yiğit var mı içinizde? Birisi var mı?" Salonda ses yok. Daha sonra şunu söylüyor: "Bu ekmek parçasına basana bin lira para vereceğim." Yine ses yok. Sonra çıt çıkmayınca fiyatı artırıyor, diyor ki: "5 bin lira vereceğim." Yine ses yok. Tam bu sırada salondan bir kişi kalkıyor, diyor ki: "Hocam, istersen 500 bin lira koy, yine de bize o ekmeği çiğnetemezsiniz, boşuna uğraşmayın." Rahmetli hocanın böyle bir şeyini aldım. Doğan Hocam da diyor ki: "İşte arkadaşlar, değerler eğitimi budur." Hiçbirimiz ekmek parçasını çiğnemeyiz, yani içimizde hiç kimse, bırakın içimizde çevremizde de kimse olmaz. Ondan sonraki ifade: "Para vererek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok, para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok denecek kadar az iken bedavaya yalan söyleyen, bedavaya gıybet eden, dedikodu yapan insanların bu kadar çok olması biraz garip değil mi?" Yani bu ülkede hakikaten değerler... Hepimizin değerleri var, ortak değerlerimiz var, millî, manevi, dinî, yöresel, ne derseniz deyin, aileden gelen değerlerimiz var. Şimdi, yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyeti, yerlerde sürünen bu değerlerimizi çiğnerken düşünmek zorundayız arkadaşlar.

Şimdi, AK PARTİ'liler olarak biz övünüyoruz, "Şu kadar derslik yaptık." "Bu kadar üniversite açtık." "Bu kadar öğretmen tayin ettik." Hani sayısal, nitel şeylerle övünüyoruz. Hani, arkadaşlar bana bazen "Ya, karar ver, sen iktidar grubundan mısın, muhalefetten misin?" diyorlar da şimdi, iğne çuvaldız hikâyesi var ya, bazen empati yapıyorum. Yani bu toplum ne ara bu hâle geldi? Her gün cinayetler televizyonlarda ve televizyonlarımız da yarışıyor bu cinayetleri haber olarak sunmak için, yarışıyorlar. Ya, birini kapatıyorsun, birini açıyorsun ve bu insanlar...

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Yirmi senede bu hâle geldi.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sizin için konuşuyor, bakın, size konuşuyor.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Şimdi, değerli arkadaşlar, elbette bir yaranıza bastığımın farkındayım ama hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. İktidarlar ebedi değildir. Halk ilk seçimde gelir, kararını verir. Geçmişte bu ülkede idarede bulunmuş olan partilerimiz de var ama insan yapımız aynı. Millî Eğitim Bakanlarımız değişiyor, gidiyor, geliyor, gidiyor, geliyor. Değerler eğitiminde eksik bıraktığımız bir yer var ki bu kadar cinayet, bu kadar hırsızlık, bu kadar yolsuzluk, bu kadar adaletsizlik tahsilli insanlar tarafından yapılıyor. "Eskiden eşkıya dağdaydı, şimdi şehirde." diye yıllar önce, benim gençlik zamanlarımda bir lider demişti. (Alkışlar)

Bakın, bu mesele bir iktidar muhalefet meselesi değil arkadaşlar. Belki sözlerim hoşunuza gidiyor ama hepimizin yarası. Sizin çocuklarınız, torunlarınız, eşiniz, dostunuz yani çocuklarımızı biz böyle yetiştirdiğimiz müddetçe yarın, öbür gün daha çok felaketlerle karşılaşır. Onun için, Sayın Bakanım, iktidar size en büyük bütçeyi veriyor, doğru. Her dönemde Millî Eğitim Bakanlığına, Allah'ı var, AK PARTİ hükûmetleri diğer şeylerden fazla bütçe veriyor. Ama lütfen, insan yetiştirmeye yönelik, özellikle eğitimin kalitesini yükseltmeye yönelik çabalara yönelelim. Bizler siyasetçiyiz, okul istiyorlar, üniversiteler bina istiyor. Ben rektör arkadaşlara şunu diyorum: Arkadaşlar insan yetiştirin. Bina bulunur, binalarımız boş duruyor zaten. Türkiye'de üniversite binaları, okul binaları o kadar verimsiz kullanılıyor ki, o kadar verimsiz kullanılıyor ki binalar ama insan yetiştirmemiz lazım, insan.

Ya, şimdi, ben üniversitede on beş yıl akademisyenlik yapmış bir kardeşinizim. En sonunda 2005 yılında istifa ederek ayrıldım. Çünkü baktım ki yani benim istediğim... Veyahut da bir şey vermek istiyorsun, o öğrenci kalmamış. Yani, bana bir harf öğretenin kölesi olurum anlayışı var hepimizde. Hazreti Ali Efendimiz'in böyle güzel bir sözü var. Biz öğretmenimizin karşısında, bırak öğretmeni, sınıfta büyüğümüzün, bir üst sınıftaki bir ağabeyimizin yanında yakamızı iliklemeden geçemezdik. Niye? Değerlerimiz vardı. Şimdi, o değerler eğitimini kaybettik. Şimdi, ben ortaya konuşuyorum, bu yara hepimizindir. Eğitim, eğitim, eğitim ama en fazla matematik sorusunu yaptığı için insanlar doktor çıkıyor -doktorları tenzih ederim- ya da fizik sorusunu fazla yaptığı için mühendis oluyor ama onu yorumlamaya, kavramaya geldiğinde eğer sosyal tarafı eksikse, ahlaki tarafı eksikse "Niye doktor oldun?" diye sorduğunuz zaman "Ben insanları tedavi etmek istiyorum, onun için doktor oldum." diyen insan sayısının oranı "Para kazanmak için toplumda daha fazla saygı görmek için doktor oldum." diyenlerin sayısı kadar yok maalesef.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Kapitalizm...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - E, kapitalizm, biz de tabii etkileniyoruz ama işte değerler eğitimimiz eksik olduğu için ekmeğin çiğnenmesine razı olmuyoruz ama bütün değerlerimizi çiğniyoruz. Burada bir sorgulamalıyız, muhalefet de sorgulamalı kendini, iktidar da sorgulamalı çünkü eğitim ortak derdimiz yani bu işin şeyi yok. Yoksa, geleceğimizi, bırakın geleceği bugünümüzü bile kurtarma imkânından mahrum kalırız.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Sayın Hatip, sizin zihniyetiniz insanları susturma zihniyetidir.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Yani arkadaşlar, biraz önce, yine Mevlâna Hazretleri'nin dediği gibi her şeyden önce birbirimize saygı duyarsak... Hani "Had bildirme." dedi ya, hat... Ben dedim ki arkadaşlar, hat buradan çiziliyor, hani Mustafa Kemal Atatürk'ün "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır." deyince o aklıma geldi. Burada hat var, çizilmiş, aramızda mesafe var; siz muhalefetsiniz, biz iktidar grubunun temsilcileriyiz ama her şeyden önce gerçeğin temsilcileri olmalı ve birbirimize saygıda kusur etmemeliyiz.

Hepinize teşekkür ediyorum.