KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.

(Uğultular)

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, bir daha, baştan başlatırsanız sevinirim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tekrar başlatalım.

Değerli arkadaşlar, söz verdim, lütfen hatibi dinleyelim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Değerli Başkan, Sayın Bakan, bürokratlar, değerli milletvekilleri ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlarımızın çoğu dile getirdi, Millî Eğitim Bakanlığı gerçekten hepimiz için çok önemli bir kurum ve Cemal Bey'e de teşekkür ediyorum "değerler" kavramından yola çıktığı için. Gönül isterdi ki bu eğitim bütçesi boyunca biz bu "değerler" kavramını nasıl verebiliriz, hangi şartlarda verebiliriz; bu şartlarda gelecek nesiller ayrımcılık olmadan, kutuplaşma olmadan, şiddete başvurmadan birbiriyle nasıl konuşabilmeli, geliştirebilmeli, Türkiye'deki birçok soruna çözüm bulabilmeli. Ve nitekim Millî Eğitim Bakanlığı ile UNESCO'nun yaptığı protokol çerçevesinde değerler eğitiminin ilk giriş kelimesi "barış" ilk değer kelimesi "barış" yani buradan bile çıktığımızda, bizim de sizin sabahki sunumunuzdaki barışla ilgili veya bizim şu andaki Türkiye'deki kavramdan ne kadar uzak olduğumuzun göstergesi.

Bir taraftan, biz tabii, Eğitim Bakanlığının başına "millî" kelimesini yerleştirmişiz, öteden beri; zaten ilk çıktığında birçok kavramın başına "millî" yerleştirilmiş. Eğitim Bakanlığı, giderek bu "millî" dışında özelleştirmeye kayan, özelleri teşvik eden bir tarza dönüştü. Nitekim bütçede de onlar görülüyor ve nitekim biz yollarda yürüdüğümüzde kentlerimizde, ilçelerimizde artık özel okullar var ve özel okulların başına "millî" kelimesi yerleştiriliyor "Millî Eğitim Bakanlığından onaylı." deniyor; birçok kreşte ve okul öncesi süreçte de. Aslında burada yapılması gereken, kamu hizmetinin herkese eşit şekilde ulaşabilir bir tarza dönüşmesi lazım. Ve eğitim çok büyük yani sadece eğitim alan öğrenciler, eğitmenler, okullar değil; her aşamasıyla yaşamımızın her alanında olması gereken ve nitekim sadece bir "abc" kavramı değil. Eskiden karne dağıtıldığında bir taraftan fizik, matematik veya hayat bilgisi gibi dersler... Ama karnenin sağ tarafında hâl ve gidişatımız yazılırdı, tutumumuz yazardı; onunla ilgili de notlar düzenlenirdi.

Biz pandemiyle beraber şunu da yaşadık Türkiye'de: Eşitsizlik giderek artıyor. Nasıl ki ekonomik olarak eşitsizlikler artıyor, nasıl ki yoksulu ve en zengini arasındaki makas çok açılıyorsa eğitimde de bunu yaşamaya başladık. Öyle yerler de var ki ben Batman'ın Sason ilçesinde, Kozluk ilçesinde birleştirilmiş sınıfta okuyan öğrencileri anlatabilirim size; hâlâ bir öğretmenle, birleştirilmiş sınıfta okuyan okurlar var. Bir taraftan da çok ciddi bir meblağda para yatırıp çok ciddi koşullarda eğitimini alanlar var ve aynı sınavlara girmekteler. Biz bu makası kapatamazsak o zaman değerlerden yoksun oluruz. Bizim amacımızın bu değerleri kapatabilme olması lazım ve bütçenin de buna göre düzenlenmesi lazım. Bir Sinop'taki köylüyle, bir Afyon'daki köylüyle, bir Siirt'in Kurtalan'ındaki köylüyle, Şırnak'taki bir köylü çocuğun aynı şartlarda gelişebileceği ortamı bulmamız lazım; bunu yapamadığımız zaman olmuyor. Nitekim, Batman'daki bir Hasankeyf gezisinde köydeki bir veli, bir baba bana şunu söyledi: "Başbakan 'Üç çocuk doğurun.' diyordu, sona doğru 'Beş.' dedi. Benim üç çocuğum var, değil bilgisayar, akıllı telefonum yok, mobil telefonum yok. Hâlâ köye elektrik gidip gelmiyor. Bu pandemi koşullarında çocukların beslenmesini düşünürken eğitimiyle nasıl ilgileneceğim." Bizim bunları kapatabilmemiz lazım.

Bakın Sayın Bakan, yanınızda ÖSYM Başkanı da var, YÖK Başkanı da var. Sayın YÖK Başkanından bir ricam da var, arkadaşlar hazırlık yapsa bize sonunda da söylese. Birçok ilde her zaman afişler var "En başarılı öğrenci, 1'inci bizden çıktı, ilk 10'a giren öğrencimizi kutluyoruz." Peki, Türkiye'de son yirmi yılda oran olarak en başarısız iller hangileridir? Sorun bir Hakkârilinin dereceye girmesi değildir. Hakkâri oran olarak ne durumdadır, Şırnaklı oran durumunda nedir, Batmanlı hangi durumdadır? Türkiye'de son yirmi yılda başarısız olan iller nerelerdir? Şimdi, haklı olarak birçok olay yaşanmış olabilir ama son yirmi yıl diyorum. Peki, burada nedenleri konuşmayacak mıyız, eşitsizlikleri konuşmayacak mıyız?

Bakın, Sayın Bakan, başladığınız gibi okul öncesi eğitime önem verdiniz. Burada ana dilini konuşmayacak mıyız, değerlerden yola çıktık? Anne gibi kutsal bir şey var mı? Bunun hâlâ tartışılması doğru mudur? Bunu konuşmayacak mıyız? Biz bunu yapmadığımız zaman bütçesiyle de birçok konuda da uzaklaşmış oluruz. Ve en temel şeyimiz, bizim yapmamız gereken: Gelecek kuşaklara, bu dünyanın gittiği bir krizle beraber, aslında çevresine duyarlı, insana saygılı, insanı seven bir Türkiye yaratabilmek için nasıl eğitim vermemiz lazım; bunun koşullarını sağlamamız lazım.

Daha uzatmayayım. Bir diğer konu öğretmenler konusu. Ya, planlama yapılması lazım. Bir taraftan hâlâ öğretmen yetiştiriyoruz ama Sayın Bakanım, bakın, ben size söyleyeyim: Aynı Bakanlık, Millî Eğitim Bakanlığı, aynı puanı almış öğretmenler, aynı okulda çalışıyorlar, aynı dersi anlatıyorlar; biri vekildir, birisi ücretlidir, birisi sözleşmelidir, birisi kadroludur, birisi uzmandır. Hani adalet? Farklı farklı maaşlar alıyorlar. Siz bunu düzenlemediğiniz zaman çalışma ortamındaki barışı da sağlayamazsınız. O öğretmen eğitimi mi düşünecek, kendiyle beraber aynı koşullardaki arkadaşıyla olan koşulları mı düşünecek? Bizim bunları düzeltmemiz lazım.

Bakın, sabah oturumunda dediniz ki: "Kütüphanelerle ilgili bir süreç başlatıyoruz, her yerde kütüphane açacağız." Çok iyi. Birçok yerde, Batman'da sabahleyin altı-altı buçukta kütüphaneye gidip ders çalışmak isteyenler var ama kayyumlar kütüphaneleri kapatıyorlar. Siirt'te kütüphaneyi kapatmak değil, yıktılar yani siz bir taraftan yapmaya çalışırken bir taraftan da yıkanlar varsa bu kabul edilemez. Organizasyonun olması lazım, birlikteliğin olması lazım. O zaman insanlar diyecek ki: "Bunu yerel yönetimden birileri yaptığında biz kabul etmiyoruz, Bakanlık yaptığında mı kabul edeceğiz?"

Bakın "Okul öncesi eğitim." dediniz. Zarokistan... Van'ın ilçelerinde çocuklarla ilgili açılan kreşler kapatılıyor ama dün düşen haberlerde "Diyanet kreş merkezleri açacak." Yani Diyanete serbest de yerel yönetimler kreşler açtığında yasaklanacak mı? Bizim bunları özendirmemiz lazım, bunu yapmadığımız zaman olmaz.

Ana dili meselesi... Her zaman konuşuyoruz. Her gecikmiş adım, her geciken adım bizden bir parça kopartıyor. İtiraz eden arkadaşlar Kürtçe televizyona da karşı çıkıyorlardı, var şimdi. Olsa, olmasa, TRT yapsa, yapmasa... 30'dan fazla Kürtçe kanal var. Şu anda bendeki bu cep telefonunun Kürtçe klavyesi var, Kürtçe arama motoru var; Twitter'dan da Kürtçe paylaşabiliyorsunuz yani bunu yasaklamak bunu engellemek değil. Çocuk haklarında şerh koymak, üç madde... Tarihiyle, yaşamıyla, kültürüyle, ana diliyle... Siz şerh koyduğunuzda bir ilerleme olmaz; bunlar zaten ilerlerler, olurlar. Bizim bu konuları gerçek ele almamız lazım.

Üniversiteler konusu... Yani sabahleyin sevgili Erol Hocam da söyledi, yani YÖK'e, Adalet ve Kalkınma Partisi ilk geldiğinde karşı çıkıyordu, "YÖK'ü kaldıracağız." deniyordu, YÖK'le ilgili birçok düzenleme düşünülüyordu; şu anda eski YÖK'ü aratır konuma geldi, eski YÖK'ü aratır konuma geldi. Sorun üniversite açmak değil Sayın YÖK Başkanım, sorun üniversitelileri planlı bir şekilde yetiştirmektir. Her kentte üniversite olması mutlaka önemlidir ama Türkiye'de gençler yurt dışına gitmeye çalışıyorlar, üniversite mezunlarının çoğu işsiz ve yapılan anketlerde mutsuz. Bakın, Türkiye'deki en zor sınavlardan geçen hekimler son yıllarda hep yurt dışına gidiyorlar. Yani bizim bunu kendi kendimize sormamız lazım: Nedir? Ve öyle bir geldi ki her yerde üniversite açıldığında bunların ne olacağı bilinmiyor, plansız ve rastgele açıldığında çıkışı yok. Bizim yapmamız gereken, özerk üniversite, bağımsız da değil özerk üniversite açmamız lazım ve oranın yönetimine, hepsine güvenmemiz lazım. Bakın, ben size söyleyeyim Sayın Başkan, Sayın Millî Eğitim Bakanı; girin, burada "Tez nasıl yazılır?" deyin, Google'da ilk 5 tanesi reklam çıkıyor: "Yüzde yüz garantili tez yazılır." Ya, Türkiye bu hâle geldi, "Yüzde yüz garantili tez yazılır." yazıyor, "Geçme garantili tez yazılır." diyor, reklamda deniliyor. Ya, böyle bir üniversite mi açılır, böyle bilim insanı mı yetiştirilir? O zaman, biz hâlâ aşı ne aşamadadır, onu konuşuruz ve ilk aşıyı da dünyadaki en çok aşıyı da üreten, Türkiye'den giden 2 yurttaştır. Hiç bunu kendi kendimize sormuyoruz, bunu sormadığımızda gerçekle yüzleşemeyiz. Peki, bizim ne yapmamız lazım? Üniversiteleri özerk yapmamız lazım, öğrencilere de akademisyenlere de güvenmemiz lazım, her şeyi konuşabilmeli, özellikle Türkiye'nin problemleriyle ilgili konuşabilmeli. Bunu yapmadığımız zaman ilerleyemeyiz.

Bakın, bir başka veriyi size söyleyeyim: Şu anda Türkiye'deki cezaevlerinde, yanılmıyorsam eylül ayında yayınlanmış...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Necdet Bey, süreniz dolmuştur.

Son cümlelerinizi alalım lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum.

...460 doktoralı, 2.731 yüksek lisanslı, 27 bin lisans mezunu kişi yatıyor. Sizin YÖK olarak belki hiçbir üniversitenizde bu kadar kadro yoktur. Bizim bunlarla yüzleşmemiz lazım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Son olarak, Sayın Bakanım, Batman'la ilgili birkaç cümle söyleyeceğim.

Türkiye'de demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin önemi çok fazladır. Türkiye'de EĞİTİM SEN -eğitim ve bilimle uğraşan bir sendika, eski ismi TÜM EĞİTİM SEN'di- Batman'da, ısrarla veri istemesine rağmen bilgi verilmiyor, bilgiler paylaşılmıyor. Bu bilgiler ne? Hangi okulda kaç öğretmen var, kaç öğrenci var, pandemi koşullarında neler yapılıyor? Bunlar resmen yok edilmek isteniyor. Siz bunu yaptığınız zaman, size ait kurumlar, valilikler bunu yaptığı zaman eğitimde eşitlik olmaz, eğitimde bölücülük olur. Bunun için sizin çaba harcamanız lazım.

Teşekkür ediyorum.