| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe KanunuTeklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Kalkınma Ajansları Denetim Raporları f) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı g) Türk Standardları Enstitüsü ğ) Türk Patent ve Marka Kurumu h) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ı) Türkiye Bilimler Akademisi i) Türkiye Uzay Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2021 |
FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın değerli bürokratları, bağlı kuruluşların değerli yöneticileri, çok kıymetli milletvekilleri, basınımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın 2022 yılı bütçesini, Türkiye'de ve dünyada toplumlar ve bireyler üzerinde çok önemli, neredeyse yıkıcı ve kesintiye uğratıcı kıvrılmaların fakat bir diğer açıdan da her biri dramatik ve bazen de öngörülemez sıçramaları tetikleyebilecek nitelikte olan üç radikal teknolojik ve ekonomik dönüşüm süreci içerisinden geçtiğimiz bir zaman diliminde tartışıyoruz. Ancak, maalesef, Türkiye olarak bu üç büyük dönüşüm sürecine, elimizde kullanabileceğimiz 128 milyar dolar gibi kara gün tedbirleri, kara gün fonları, uzak görüşlü stratejik planlama kurumları ve yetkin insan kaynakları olmaksızın yakalanmış bulunuyoruz.
Bu üç büyük dönüşümden birincisi, Covid-19 pandemisiyle açığa çıkan halkların, ulusların ve insanlığın sağlığı açısından ölümcül riskler taşıyan fakat bunun yanı sıra büyük çareler vadeden biyoteknolojik devrimdir. İkincisi ise "Endüstri 4.0" olarak adlandırılan 5G, yapay zekâ, büyük veri, nesnelerin interneti, "Blockchain", akıllı sensörler, katmanlı eklemeli imalat, nanoteknoloji, gen düzenleme, artırılmış ve sanal gerçeklik uygulamalarıyla somutlaşan dijitalleşme devrimidir. Üçüncü devrim ise yeni bir teknolojik dönüşümü öngören Yeşil Mutabakat'tır. Tarımsal kuraklıklara, yangınlara, sellere ve biyoçeşitlilik krizlerine karşı çare üretebilmek için ortaya çıkan önemli bir mutabakattır.
Türkiye, bu üç büyük devrimin eşiğinde hazırlıksız olarak yakalanmıştır. İmkân ve kazançları bakımından bu üç devrimi kullanabilecek olan ülkeler, ekonomik olarak bütçe ve kaynaklarını iyi planlamış, stratejik kurumlarını iyi tasarlamış ve insan kaynaklarını yeni dönemin ruhuna uygun biçimde iyi hazırlamış olan ülkeler olacaktır. Ancak, maalesef, bugün bu saatlerde tartışmakta olduğumuz 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nın gerek stratejik öncelikleri gerekse Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bütçe büyüklük ve öncelikleri, bizlere, dünyanın içinden geçtiği bu üç teknolojik devrimin eşiğinde Türkiye'nin gereksinimlerine ve potansiyeline uygun inandırıcı bir tablo sunamamaktadır.
Gerçekten de maalesef, Türkiye'mizi tek adam hükûmeti altında kurumsal olarak savruk ve dağınık, liyakatli kadrolarını kayırmacı mekanizmalar içinde sürekli öğüten, oldukça düşük faktör verimliliğine sahip, inovasyona yeterince açılamamış, beyin göçü istatistikleri alarm veren, üniversitelerini akademisyenler ve öğrenciler için âdeta birer açık hava hapishanesine çevirmeyi başarmış, boğucu ve baskıcı bir ekosistem içine hapsolmuş bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti'mizin kuruluş yıllarından itibaren Büyük Önder Atatürk'ün ve genç cumhuriyetimizin liyakatli ve idealist kadrolarının büyük bir bilimsel ve ekonomik dönüşümü gerçekleştirdiği gibi, pekâlâ büyük bir sanayi ve teknoloji dönüşümü mümkündür.
Özellikle KOBİ'lerimizin üç büyük devrimin gerektirdiği dijital ve teknolojik dönüşümü gerçekleştirme ödevleriyle karşı karşıya kaldıkları bu dönemde, KOBİ'lerimiz 970 milyar lirayı bulan ve 56 milyar lirası zamanında ödenmediği için takibe takılan ezici borç yükünü yönetebilme savaşında yalnız bırakılmaktadır. KOBİ'lerimizin büyük bir bölümü dijital ve yeşil dönüşümü sağlama mücadelesinde âdeta ıssızlığa terk edilmiştir. Maalesef, daha bir hafta içinde, KOBİ'lerimiz, sanayi için doğal gaz faturalarına yüzde 46-48 oranlarında zam yapıldığı bu konjonktürde, üretici fiyat endeksinin yüzde 46,3 olarak açıklanmasından kaynaklanan zorlayıcı koşullar karşısında istihdam kapasitesini, kârlılığını ve rekabet gücünü muhafaza etme mücadelesi vermektedir. KOBİ'lerimiz, artan üretim maliyetleri, çığ gibi biriken borçlar, nitelikli ara eleman açığı ve teknolojik dönüşüm için gerekli teşviklerin yetersizliği yüzünden dijitalleşememekte, aksine, vasıfsız, kayıtsız ve düşük ücretli çalıştırılan süreksiz göçmen iş gücü istihdamı yüzünden merdiven altılaşmaktadır, Suriyelileşmekte ve Afganlaşmaktadır.
Maalesef, Türkiye, bir yandan beyin göçü veren, diğer taraftan Orta Doğu ve Orta Asya kökenli, gariban, vasıfsız iş gücü istihdam eden bir merdiven altı KOBİ ekosistemine doğru evrilmeye başlamıştır. KOBİ'lerimiz ve organize sanayilerimiz, maalesef, Endüstri 4.0'a göre değil, göçmen emeği sömürüsüne dayalı olan göçmen 1.0'a göre yeniden yapılanmaktadır. 2016'da bile imalat sanayisinin ihracat yapısı içindeki yüzde 3,5 olan yüksek teknoloji yoğunluğu, 2021'de yüzde 3,2'ye düşmüştür. İmalat sanayisindeki her 1.000 girişimcimizin sadece 6'sı yüksek teknoloji ürünü üretmektedir. Bu işletmelerde toplam imalat sanayisi istihdamının sadece yüzde 2,5'u istihdam olunmaktadır. Sonuçta, maalesef, son yirmi yılın sanayi ve teknoloji politikalarının geldiği nokta itibarıyla Türkiye sadece bütçe ve cari açık vermemekte, aynı zamanda belirgin bir biçimde bilim, teknoloji ve vasıflı iş gücü açığı da veren bir ülke konumuna sürüklenmektedir.
Nitekim, Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının ancak yüzde 1,09'u AR-GE harcamalarından oluşmaktadır. Burada en temel sorun, AR-GE devlet desteklerinin bir AR-GE analizinin yapılmaması, var olan uygulamalarda niceliğe önem verilmesi, niteliğin geri planda tutulmasıdır. Bilimsel makale sayılarında nicelik artmakta ancak nitelik düşmektedir. Akademik hırsızlık yapan rektörlerin atandığı Türkiye'de kampüslerden akın akın yurt dışına iyi mezunlar ve hocalar kaçmaktadır. Buna ek olarak patent başvuruları artmakta ancak teknolojiye ve ürüne dönüştürülme oranı düşük seyretmektedir. Bu acı tablo içerisinde, Türkiye, 1980'de bile dünya gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 0,8'ini üretiyor durumdayken bugün de yaklaşık aynı oranı, yüzde 0,8'lik bir oranı üretiyor durumdadır. Buna mukabil dünya nüfusunun yüzde 1,2'sinin Türkiye nüfusundan oluştuğunu göz önünde bulundurduğumuzda, içine sürüklendiğimiz vasat ekonomik dinamiklerin bütün çarpıcılığıyla karşımızda durduğunu görürüz. Son yirmi yıl boyunca elde edilen 63 milyar dolarlık özelleştirme gelirine, 2 trilyon 595 milyar dolara yakın vergi gelirine rağmen, yaklaşık 9 milyon civarında emekçi yurttaşımız geçim ücreti olarak asgari ücretin 300 doların bile altına indiği bir ücretle iktifa etmek durumunda bırakılmaktadır. İmalat sanayisinde ihracatımızın kilogram başına değeri 2005'te bile 1,36 dolar iken, 2019'da bu değer 1,13 dolara düşmüştür. Endüstri 4.0'ı konuştuğumuz bugünlerde ulusal endüstrimiz en ileri sektörlerde bile Endüstri 3.0 düzeyini aşamamaktadır. Teknik altyapı, akıllı yönetim ve organizasyon alanlarında ise Endüstri 2.0 düzeyinde seyretmekteyiz, genel ortalamada ise Endüstri 2.5 düzeyinde bir teknolojik örüntü, maalesef Türkiye'de söz konusudur.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; tüm bu vasat göstergelere rağmen sanayideki sorunları saraya bağlı bir Sanayileşme İcra Komitesi aracılığıyla çözebileceğini zannetmek, teknoloji ve teknoloji politikalarını da Merkez Bankasının faiz politikalarını okur gibi okumaktan farklı değildir, dahası sanayiciyi yeni bir organize sanayi bölgeleri kanunu taslağıyla imtihan etmek yeni bir verimsizlik hikâyesi yazmaktan başka sonuç yaratmayacaktır. Organize sanayi bölgelerinin dijital ve yeşil dönüşüm için ak akçe olarak kullanacağı bu kaynaklara açıkça çökmeyi amaçlayan bu taslak derhâl geri çekilmelidir. Demokratik ve mali özerkliğe sahip Türkiye'nin medarıiftiharı OSB'ler üzerinde inşa edilmeye çalışılan vesayetçi, bürokratik denetim niyetinden derhâl vazgeçilmelidir. Tüm bu gelişmeler de göstermektedir ki maalesef, ülkemizde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte ortaya çıkan kurumsal karmaşa, atama, görevden almalar ve keyfî cezalandırılmalar otoriterleşme eşliğinde devam etmektedir.
Bu nedenle, Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; Türkiye'de hukuk devleti ve bireylerin can ve mal güvenliği yeniden tesis edilmeden, anayasal kurumların bağımsızlığı ve güvenilirliği yeniden sağlanmadan, akademik özgürlük ortamı ve kurumsal özerklik yeniden tesis edilmeden, yönetimde liyakat ve şeffaflık sağlanmadan, medya özgürleştirilmeden, Türkiye ekonomisi ne istikrar ne büyüme ne teknolojik ilerleme hedeflerine erişebilecektir ne de doğrudan yabancı yatırımları çekebilecek bir yatırım iklimi oluşturabilecektir. Tam da bu noktada Türkiye Cumhuriyeti'mizin kuruluş yıllarından itibaren Büyük Önder Atatürk'ün ve genç cumhuriyetimizin demir çelik, tekstil, cam, ilaç, aşı, çimento, gıda, şeker, enerji ve madencilik alanlarında gerçekleştirdiğine benzer 21'inci yüzyılın büyük bir kalkınma hikâyesinin benzerini, Jön Türk felsefesinin ışığında, bilimsel ve ekonomik dönüşüm modeli eşliğinde yeniden inşa edebiliriz. Günümüzün ranttan, kara paradan ve yolsuzluktan beslenen tüm keyfî ve otoriter rejimlerinin izledikleri sermaye birikimi stratejilerinin tam aksine, bizler, cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına Çağrı Beyannamemizde açıkça ortaya koyduğumuz üzere, sürdürülebilir bir sanayi ve ekonomi politikası için tüm bileşenlerin ortak çabasıyla yeniden yapılandırılacak anaokulundan üniversiteye özgür ve bilimsel bir eğitim sistemine, kamunun öncü rolünü yeniden tanımlayan bir stratejik planlama teşkilatına, rekabete, şeffaflığa dayalı bir yeni Kamu İhale Kanunu'na, yeni bir kamu-özel iş birliği modeline, KOBİ'ler ve girişimcilerimiz için adil bir teşvik ve vergi sistemine, devlet yönetiminde ve toplumun her kademesinde liyakate dayalı yüksek yetenek istihdamına, yeşil ve dijital dönüşümü teşvik eden bir ekosisteme, en önemlisi de cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracak güçlendirilmiş parlamenter sisteme ihtiyacımız olduğunu değerlendiriyoruz, bunu yineliyoruz.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; bu çerçevede, özellikle Kalkınma Bakanlığının kaldırılmasıyla birlikte Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı altındaki kalkınma ajansları belirsizliğe mahkûm edilmiştir. Ajanslar bölgelerindeki kritik projeleri yeterince izlememektedir. Geçtiğimiz yılların kapsamlı Sayıştay raporlarının da işaret ettiği gibi, bölgesel planlama konusunda yerel yönetimlere stratejik ve teknik destek verme konusunda hâlâ yetersizlikler yaşanmaktadır. Ajanslar, belediye, firma ve kooperatiflerin başvurularını değerlendirmede sıralama ve eleme kriterleri açısından gerekli şeffaflık mekanizmalarına sahip değildir, daha da önemlisi, 2006'dan sonraki dönem için, maalesef, dağıtılan kaynakların ve sonuçlandırılan projelerin etki analizi yapılmamaktadır. Yasal olarak Kalkınma Kütüphanesi'nde kamuoyuyla paylaşılması gereken sonuçlar paylaşılmamaktadır. Yatırım Destek Ofislerinin de aynı şekilde daha fazla tanıtıma ve işlerliğe kavuşturulmasına gereksinim vardır.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; KOBİ'lerimizin kanayan yarası olan nitelikli eleman açığı her geçen gün artmaktadır. Sanayinin istediği dijital dönüşüme ve diğer yetkinliklere uygun genç teknik elemanlar bakanlıklar arasındaki kopukluklar nedeniyle istihdam edilememektedir. Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının işsizliği 2019'da tarihî bir rekor kırarak yüzde 15'i aşmıştır. Mesleki ve teknik ortaöğretimdeki öğrenci sayısı 2015'ten bu yana yüzde 20 azalmıştır. Sanayi stratejimiz mesleki eğitim almış gençlerimizin istihdamını teşvik etmediği için KOBİ'lerimiz personel sıkıntısına düşmekte, gençlerimiz düşük maaşla ve uzun çalışma saatleriyle karşı karşıya kalmaktadır. KOBİ'lerde düşük ücretle ve kayıt dışı göçmen işçi çalıştırma pratikleri yüzünden vasıflı mesleki eğitim almış personel kendi sektörlerinden kopmakta ve oldukça pahalı olan mesleki eğitim heba olmaktadır. Bakanlığın hayata geçirdiği model fabrika uygulamaları orta ve büyük ölçekli firmaların yalın üretim tekniklerine yardımcı olmakta, verimliliği, işçilerin kaliteli ve hızlı üretim pratiklerini, becerilerini kazanmasına katkı vermekle birlikte, Türkiye KOBİ'lerinin yüzde 85'ini oluşturan mikro ve küçük ölçekli işletmeler bu imkânlardan yeterince yararlanamamaktadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; KOSGEB konusunda da verilen desteğin etki analizi elimizde yeterli düzeyde bulunmamaktadır. AR-GE çalışması yapılmış olan ürünlerin ticarileştirilmesinde ve markalaştırılmasında ciddi sorunlar vardır. KOSGEB ile TÜBİTAK arasında koordinasyon mekanizmaları yetersizdir. Araştırmanın yanı sıra destek ve değerlendirme işlevlerini üstlenen TÜBİTAK gibi güzide bir kurumumuzda ise personel sayısı yetersiz ve iş yükü ağırdır. Dünyadaki muadil kuruluşlarla; Almanya'nın Fraunhofer, Hollanda'nın TNO, Kore'nin MİTE ve Amerika'nın NFS gibi bütçe ve çalışan personel sayısı yüksek kurumlarıyla kıyaslanabilecek durumda değildir. TÜBİTAK, büyük bütçeli 5G ve benzeri kritik projelerin desteklenmesi mekanizmasında seçilen prefinansman modeli yüzünden şirketleri büyük vergi ve maaş yükü altına sokmaktadır. Proje hak edişleri ise bir yıl içinde kesintiye uğratılarak yapıldığından "startup"larımız proje teklifi veremez duruma gelmişlerdir.
Sayın Başkan, KOBİ'lerimiz açısından "yerlilik" ve "millîlik" kavramlarının doğru tanımlanması gerekmektedir. Hükûmet "yerlilik" ve "millîlik" kavramlarını savunuyor görünmesine rağmen Bakanlığın politikaları, uluslararası şirketlerin Türkiye'de kurduğu şirketlere kendi ürünlerinin kısmi montajını yaptırarak sanayi ve ticaret odalarından aldıkları kayıt belgesiyle gerçekten yerli ve millî firmalarmışçasına gerçek firmalarımız karşısında haksız rekabete girebilmelerine imkân sunmaktadır. Bakanlık, bu konuda KOBİ'lerimizin küresel firmalara karşı haksız rekabet altında ezilmesine seyirci kalmaktadır. Nitekim, Yerli ve Millî 5G Projesi kapsamında dünyada 6G'nin bile konuşulmaya başlandığı bugünlerde, gerçek anlamda yerli ve millî firmalarımızın hazırladığı 5G Projesi yerine ağırlıkla Çin, Güney Kore ve İskandinav firmalarına imkân tanınmaktadır. Bu, aynı zamanda Türkiye'de çok yüksek sayıda yerli mühendisimizin istihdamının ve dijital firmaların ekonomimizin sürükleyicisi hâline gelmesinin önünde çok büyük bir engel olarak durmaktadır.
Sayın Başkan, yerli ve millî firmaların ulusal ve uluslararası ihalelerde proje kredi destekleri alması konusunda ciddi sıkıntılar mevcuttur. Ulusal ve uluslararası ihalelere katılan firmalarımız gerek teminat mektubunu sağlamakta ya da ihaleyi yapan kuruma uzun dönemli proje finansmanı, kredi koşulları yaratılamadığı için yabancı rakipler karşısında ihale dışında kalabilmektedir. Hem ülkemizde hem de küresel düzlemde rekabet imkânı yaratabilecek olan bu firmalarımızın yalnız bırakılmaması, yetersiz proje finansman pratiği yüzünden kadükleştirilmemesi gerekmektedir. Metro ve raylı sistemlerden haberleşme ve telekomünikasyon sektörüne, iş makinelerinden biyomedikal sektöre, inşaattan makine imalat sektörüne kadar pek çok alanda iddialı olan medarıiftiharımız Türk KOBİ'leri bu taleplerine yıllardır yanıt alamamaktadır. Aynı şekilde, KOBİ'ler için yüksek öneme sahip olan yüksek ve orta teknolojik ürün üreten firmaların ihracat ve satış aşamasında, özellikle ürünlerinin kalite ve kalibrasyon testlerinin yapılması sürecinde, uygun fiyatla ve kısa sürede tamamlayabilecekleri uluslararası akreditasyona sahip, saygın ulusal test altyapısı hâlâ çok yetersiz düzeydedir. KOBİ'lerimiz yıllardır ilgisizlik nedeniyle yüksek test maliyetlerine katlanmakta, rekabet güçleri olumsuz etkilenmekte, milyonlarca dolarlık kaynak dışarıdaki test merkezlerine aktarılmaktadır. Elektronik, kimya, ilaç, biyomedikal ve benzeri test merkezlerinin kurulması bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Bu akredite test merkezlerinin yokluğu, özellikle dar bütçeli "start-up"ların geliştirdiği yeni ürünlerin sertifikasyonunda ve gerekli belgelerin alınmasında zorluklar çıkarmaktadır.
Değerli Başkan, kıymetli üyeler; Uzay Ajansının kuruluşunu -oldukça küçük bir bütçeyle bile olsa- mutlulukla karşılıyoruz. Türk Bayrağı'nın göklerde, uzayda; KOBİ'lerimizde, organize sanayi bölgelerinde dalgalanması hepimizin gururudur ancak Uzay Ajansına verilen bu küçük bütçenin, Türk Hava Kurumunun geçtiğimiz yaz ayları içerisinde yerde kalan uçaklarının tamir edilememesi, bunlara uygun ustalık, teknolojik müdahalenin devreye sokulamaması gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalması riskini göz önünde tutmak gerekmektedir. Uzay Ajansına ayrılan para, Türk Hava Kurumundan esirgenen para gibi, maalesef, Türkiye'nin ciğerlerinin yandığı durumda atıl, etkisiz ve sadece propagandaya dönük bir çalışmaya dönüşmemelidir.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler; 2022 Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi, maalesef, bu özellikleri itibarıyla KOBİ'ler, istihdam, AR-GE, ithal ikamesi kapasitemiz, ihracat ve markalaşma süreçleri açısından beklentilerimizin altındadır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur.
İki dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.
FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin bu beklentileri karşılayabilmesi için, İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizin ışığında vurguladığımız yeni bir kamu yatırımcılığı modeline, yeni bir stratejik planlamacılığa, yeni bir ulusal kalkınmacılığa, yeni bir kooperatifçiliğe, yeni bir kamu-özel iş birliği modeline ve her şeyden önemlisi yeni bir demokratik yurttaş katılım pratiğine ihtiyacı vardır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem içinde cumhuriyetimizin demokrasi ve ulusal kalkınmayla taçlandırılması ancak bu sayede mümkün olacaktır.
Stratejik şirketlerimiz arasında yer alan ve millî gururumuz olan ASELSAN 1975 yılında, TUSAŞ 1973 yılında, ASPİLSAN 1981 yılında, HAVELSAN 1982 yılında, ROKETSAN ise 1988 yılında kurulmuştur. Ulusal savunma sanayimizin gelişmesi ulus olarak bizi her zaman gururlandırmaktadır ama şu da unutulmamalıdır ki ulusal savunma sanayisinde ve teknolojilerinde elde edilen gelişmeler Adalet ve Kalkınma Partisinden ve Adalet ve Kalkınma Partisinin desteklediği 5'li çeteden önce de vardı, sonra da olacaktır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur, son cümlelerinizi alalım.
FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Adalet ve Kalkınma Partisinin ranta, kara paraya ve kayırmacılığa dayalı savunma ve teknoloji politikaları, bu çerçevede, ulusal bir proje olarak sunulmamalıdır.
Tüm heyeti saygılarımla selamlıyorum.