| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe KanunuTeklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Kalkınma Ajansları Denetim Raporları f) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı g) Türk Standardları Enstitüsü ğ) Türk Patent ve Marka Kurumu h) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ı) Türkiye Bilimler Akademisi i) Türkiye Uzay Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakanlığımızın değerli temsilcileri, Sayın Bakan Yardımcıları, kurum başkanları, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bütçe görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Öncelikle Sayın Bakan, üslup açısından pozitif bir sunum yaptınız. İçeriğinde çok itiraz edeceğimiz hususlar olabilir. Herhangi bir gerginlik oluşturmadan, o güler yüzünüzle... Keşke diğer, bazı arkadaşlarımıza da Sayın Fuat Oktay başta olmak üzere örnek olsanız diye temenni etmeden edemeyeceğim. Dolayısıyla, bunların faydası var. Mesela, tutup anlamsız bir şekilde 2002 mukayeseleri filan yapmadınız çünkü bu bütçe her yıl yapılıyor. Parayı nasıl harcadığınızı bize anlattınız; bu, doğrudur, yanlıştır ayrı bir şey ama metodoloji son derece iyiydi. Bu konuda sizi tebrik etmek istiyorum.
Etki analizi konusu son derece takdire şayan. Bu kavramı bilmeyen yürütme organı temsilcileri geliyor buraya, ne olduğunu bilmeyen. İçeriğinde problem olur, şu olur, bu olur; böyle bir niyet varsa bu her defasında iyileştirilecektir. O konuda gayret eden teknisyen arkadaşları da bu anlamda tebrik etmek istiyorum.
Yalnız, şu hataya siz de düşündünüz: Hep girdi odaklı bir bütçe sunumu yapılıyor. İşte "Şu kadar para harcadık, şu faaliyeti yaptık, şunları yaptık, şunları yaptık, şunları yaptık." Hâlbuki artık hem modern dünya hem bizim bu kamu mali yönetimini düzenleyen 5018 sayılı Kanun'umuz şunu öngörüyor, diyor ki: "Girdilerin üzerine odaklanmayın, çıktılardan haber verin; sonuç nedir yani neler oldu, neler olacak?" Bu anlamda, tabii, çok fazla bir şeyden bahsetmediniz. Bu anlamda çok başarılı olduğumuzu düşünmüyorum.
Şimdi, bir iki, hemen, usulümüzle ilgili hususlara, ondan sonra kendi sunumuma geçeceğim, kendi konuşmama geçeceğim. "Geçen yıl büyümede pozitif ayrıştık." dediniz. Bence bunlara gerek yoktu. Bu, şimdi, siyaseten belki söylenebilir ama siz söylemeyin yani bu şeylerinizi gölgelemeyin çünkü geçen yılki 1,8'lik büyüme bu ekonomiye çok pahalıya mal oldu Sayın Bakan, isterseniz bunu oturup tartışalım sizinle. Enflasyonumuz arttı, cari açığımız arttı, dolar kurumuz arttı, bunları dengelemek için rezervimiz bitti, erittik; 1,8 büyüdük. İstihdamda da sonra hiçbir faydası olmadı bize ve büyüme de dengesiz büyüme; ücretin millî gelir içerisindeki payı aşırı bir şekilde düştü. O yüzden, bence gerek yoktu bunlara yani o anlamda bir şey söyleyeyim dedim.
İstihdam meselesi... Şimdi, tabii, Türkiye 2000'li yılların başından itibaren bir kısım iş gücünü tarımdan sanayi ve hizmet sektörüne çektikçe hakikaten kişi başı millî gelirimizde bir artış oldu, millî gelirde bir büyüme oldu fakat son zamanlarda, bakıyorsunuz, Sayın Bakanım, yani istihdam... Mesela elimdeki seri 2014'ten başlıyor. Mevsimsel düzeltilmiş istihdam sayılarına baktım, sanayide 5,5 milyon ile 6 milyon kişi arasında yani sanayi istihdamı son yedi yılda 5,5-6 milyon arasında en fazla; en büyüğü ile en küçüğünün farkını alsanız, herhâlde 700, 800 bin kişi olur. Oysa bu dönemde Türkiye'de 15 artı yaş nüfusu yaklaşık 7,5 milyon kişi arttı yani bunların bir kısmını bizim sanayide istihdam etmemiz gerekiyordu ama çok çok az yani sanayi... Bakın, geçmişle... Şimdi, yirmi yıl önceye giderseniz elbette var; zaten onu söylüyorum, Türkiye'nin dönüşümü oydu. Tarımdan hizmet ve sanayi sektörüne bir kısım iş gücünü çektik ama yani bu, bakın, üzerinde mutlak suretle durulması gereken bir husus. Yani mutlaka her faaliyetiniz çok önemli ama tabii şunu da söyleyeyim: Bakanlığınızın alanı çok geniş. Ha, bu kalkınma ajansları falan filan, Kalkınma Bakanlığında... Mesela az önceki CHP'li arkadaşıma katılmıyorum. Kalkınma Bakanlığını, DPT'yi bitiren şey bu kalkınma ajansı türü uygulamalardı. Bunun yeri bence doğru olabilir ama şimdiki bu yaptığınız şeyde bu işin yekûnuna, globaline ne kadar bakabiliyorsunuz bu kadar işin içerisinde onu bilmiyorum. Burada, bu anlamda -sizin Sayın Cumhurbaşkanına yakınlığınızı da biliyoruz- buralara bir bakmak lazım. Hakikaten yönetilebilir bakanlıklar oluşturmamız lazım. Bakın, ben Aile, Çalışma Bakanlığının büyük olmasını çok eleştiriyordum. En son Bakana dedim ki: Sizi burada gelecek sefer göremeyeceğiz, büyük ihtimal bu bakanlık olmaz filan dedim, hakikaten bölündü. Ticaret Bakanlığı büyüktür, yönetilemez o bakanlık. Ha, yönetilmek istenmiyorsa ayrı bir şey, ithalatı görmeyen, sadece ihracattan bahsedecek bir ticaret bakanı olacaksa o ayrı bir şey. Sizin Bakanlığınızla ilgili olarak da bence o çalışmaya da bir bakmak lazım. Ama bu sanayinin istihdam problemi önemli bir konudur, burada ileri gidemiyoruz yani yedi yıldır biz burada patinaj yapıyoruz.
Şimdi, tabii, sizin konularınız, sizin dışınızdaki konular sizi çok etkiliyor. Yani sanayi dediğimiz mesele, teknoloji geliştirme dediğimiz mesele ekonominin ana unsurlarından bir tanesi. Tabii, güven olmayan yerde, belirsizliğin çok olduğu yerde yatırım olmuyor, yatırım olmadığı zaman da teknoloji de geliştirilemiyor, üretim de az oluyor. İşte, demokrasi seviyesi, hak ve hürriyetler konusu da sizin dışınızdaki hususlar fakat sizi yakından ilgilendiren hususlar. Buralarda da topyekûn bir iyileşme olması durumunda belki sanayide de çok daha iyi işler yapabiliriz.
Şimdi, tabii, ekonominin -yine sadece not düşerek geçeceğim, detayına girmeyeceğim- makroekonominin yönetimiyle ilgili Türkiye'de bir problem var. Belki siz bunun çözümüne katkıda bulunursunuz diye söylüyorum. Türkiye'de şu anda makroekonomiyi kim yönetiyor biz bunu bilmiyoruz, ekonomi birimleri arasında kim koordinasyon yapıyor bunu biz bilmiyoruz. Bunu biz bilmediğimiz gibi bunu siz de bilmiyorsunuz çünkü böyle bir koordinasyon da yok -takip ediyoruz- yani üst düzeyde siyasi anlamda diyorum. Şimdi, bununla ilgili mutlak surette bu işleri, Hazine ve Maliye Bakanlığını, Strateji ve Bütçe Başkanlığını, Sanayi Bakanlığı, Ticaret Bakanlığını koordine edecek mütehassıs bir Cumhurbaşkanı Yardımcısının bu sistem içerisinde atanması lazım. Bu hâlâ yok. Yani Hazine ve Maliye Bakanının -Bakanın şahsıyla ilgili değil- Bakanlığın kapasitesi ve görevleri bunu yapmaya yeterli değil, şu andaki Cumhurbaşkanı Yardımcısının da zaten böyle bir görevi yok, dolayısıyla bu konuya bakılması gerek.
Mesela bu olmadığı zaman ne oluyor biliyor musunuz? Siz "Yatırımları artıracağım." diyorsunuz ama şimdi bir orta vadeli program yapılıyor ve bu orta vadeli programda ne deniliyor biliyor musunuz özetle: Kamu tasarruf etmeyecek. Rakamlarla bu yani laf olsun diye değil çünkü kamu tasarrufu eksi. Tasarruf ne millî gelir denklemi açısından baktığımızda, daha doğrusu kamu açısından bakınca? Devletin toplam gelirlerinden tüketim mahiyetli harcamaları çıkıyoruz, eksi kalıyor yani kamunun yatırım yapmak için hiçbir kaynağı yok, tam tersine, tasarrufu bile eksi. Eksi tasarruf üzerine bir de yatırım yapıyor. Dolayısıyla şunu söylüyor makroekonomik denge, bundan büyük ihtimal sizin Bakanlığınızın haberi yok: Millî gelirin yüzde 4'ü civarında kamu bir açık verecek, bu açığı da özel sektörden finanse edecek. Böyle bir şey olmaz, bunun olduğu yerde siz "Şunu yapacağız, bunu yapacağız, yatırım yaptıracağız, ekonomiyi şöyle büyüteceğiz." filan demeyin. Özel sektörün, millî gelirin yüzde 4'ü... Bugünkü rakamlarla bakarsak ne olur kabaca? "250 milyar lira civarında bir kaynağına ben kamu olarak el koyacağım, bunu ben kullanacağım." diyen makroekonomik bir çerçeve var sizin önünüzde. Dolayısıyla, işte, bu, koordinasyon bozukluğundan geliyor. Böyle bir denklemin olmaması gerekiyor.
Şimdi, diğer bir husus -her ne kadar siz destek verdim deseniz de ben onun siyaseten verilmiş olduğunu düşünüyorum veya işlerin çok çok daha bozulacağını düşünerek vermiş olabilirsiniz- ya, bir anda yüzde 48 sanayide doğal gaz zammı filan olmaz, böyle bir ortamda... Bakın, bunlar eğer varsa bunların zamanında yedirilmesi lazımdı. Yani böyle bir ortamda, bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda hangi sanayici, nasıl üretim yapacak? Öncesinde bunlar yan yana gelerek oturulup konuşulmuş meseleler olmuş olsaydı daha makul rakamlarla bu işler çözülebilirdi. Çünkü bu koordinasyon, Sayın Bakanım, yok, zaten eskisi gibi Bakanlar Kurulu da olmadığı için bazı kararlar da...
Bakın, Bakanlar Kurulu kararı meselesi o kadar önemli bir meseleymiş ki bunu şimdi, olmadığı zaman anlıyoruz. Çünkü zaman zaman Bakanlar Kurulunda bazen şu oluyordu: Boş kararname dolaştırılıyor, sonradan eki konuluyor filan ama çoğu zaman -çünkü biz de yıllarca çalıştık devlette- önümüze geliyordu, o Bakanlar Kurulu kararıyla ilgili bakanımıza görüş söylediğimizde bakan imzalamaktan imtina edebiliyordu veya oturup "Burası yanlış." diyebiliyordu, şimdi böyle bir şey yok. Tamam mı? Sayın Cumhurbaşkanına kim önce giderse o kararnamesini çıkarttırıyor. Böyle bir ortamda, koordinasyonun olmadığı bir ortamda ekonomi olmaz.
Şimdi, Kavcıoğlu'nun bir modeli var, oraya girmeyeceğim, çok vaktim geçti ama zaman olursa ve tartışmak isterseniz onu tartışırım. Bu Kavcıoğlu modeliyle filan da hiçbir şey olmaz, onu söyleyeyim. Şu anda, artık baktı Kavcıoğlu da dedi ki "Koordinatör yok, Bakanlık yok, ortada Hazine ve Maliye Bakanı yok, kimse yok. Artık bundan sonra her işi yapan, büyümeyi, ticareti, teşvik sistemini -sizin teşvik sistemini- yatırımları, ondan sonra para politikasının dışında ne varsa her şeyi organize eden, her şeyi kurgulayan bir Merkez Bankası oyuna giriyor." Allah sonumuzu hayır etsin.
Şimdi, Değerli Bakanım, tabii, imalat sanayisinin -gelişmiş ekonomilere baktığımızda- millî gelir içerisindeki payını uzun süre -iyi örnekler için söylüyorum- yüzde 30, 35, hatta -Çin 40- 40'larda tutmuş ekonomiler gelişmiş ekonomi olmuş, bunu başaramayan ekonomiler hiçbir şekilde sanayileşmesinde gelişmesini tamamlayamamış; millî gelir içerisindeki oranlarını yüzde 35 ve üzerinde tutan ekonomiler, 30-32 de denilebilir belki bazılarında... Bizde ne olmuş? Biz bir kere 25'e vurmuşuz, ondan sonra baş aşağı gitmişiz. E, şimdi, bakıyorsunuz, bir defa bunu mutlak surette yüzde 30'un üzerine taşımamız lazım, mutlak surette yüzde 30'un hem de ciddi üzerine taşımamız lazım ve uzun süre bunda kalacak şekilde; işte bu, yatırımla oluyor. Şimdi, buna ilişkin mesela, neler yapılması gerektiğine ilişkin çözüm önerilerimi de söyleyeceğim size. Mesela sizin şeye bakıyorum ben, bu hangisi, şu bütçe gerekçesindeki programınız var ya... Ha, programlardan bahsetmediniz, madem program bazlı bütçelemeye geçtik biraz program bazlı bir analiz yapmanız lazımdı. Bu Sanayinin Geliştirilmesi Programı'na bakıyorum ben, orada imalat sanayisi / GSYH oranı 2024 için bile yüzde 21,7; baz yılı yüzde 21,4 zaten yani dört yılda veya üç yıl mı diyelim, üç yılda 0,3 puan... "Her yıl 0,1 puan imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payını artıracağım." diye bir hedef koyuyorsunuz. Bununla bir şey olmaz, zaten bu buralardaydı. İşte 18, 20, 21'de gidip gelen, dolaşan bir şeyimiz var ve burada hiçbir iddianız yok; bu hedeflere mutlak suretle bakılması lazım. Bakın, sizin programınızdan alıp rakamı oradan söylüyorum.
Şimdi, tabii, bu nasıl olacak? Buralara kaynak ayrılması, bir defa, e tabii, ekonominin kaynaklarının bu alana gitmesi lazım. Yani insanlar niye sanayici olsun, niye üretsin? Bu kadar belirsizliğin olduğu ortamda adam diyor ki işte "İşçiyle uğraşacağım kardeşim, bir sürü sorun var. Üreteceğim, ya satacağım ya satamayacağım, mal tedarikinde problem var, ham maddede problem var, pazarlamada problem var. Ne yapayım? Ben gideyim, en güzel, bir AVM yapayım. İktidara yakın bir yerden, yaparım ben, emsal değişikliği yaptırırım, bir imar değişikliği." Ondan sonra 1 milyon liralık arsayı, araziyi 100 milyon liraya getiriyor, 50 milyon lirayı birisineF dağıtıyor, onların kime dağıtıldığını artık herkes biliyor, 50 milyonu cebine atıyor. Bakın, bunu Türkiye'nin en büyük elektronikçisi de yapıyor -isim vermeyelim- OSTİM'deki sanayici de yapıyor. İşte bizim bu alanları cazip kılmamızdan -yani gayrimenkul, inşaat, taş toprak meselesini- sanayiciyi de cezalandıran politikalarımızdan oluyor. Bunu değiştirmek lazım, bunu sizin iktidarınız çalıştı. Biz de teknisyen olarak çalıştık, Onuncu Kalkınma Planı'nı biz "Bu ekonomide kaynak tahsisine müdahale edilecektir." politikasıyla organize ettik, koordine ettik, bütün kurguyu onun üzerine koyduk. Nedir bu kaynak tahsisine müdahale? Ekonomideki kaynakların, sadece kamu kaynakları değil, üretken alanlara yönlendirilmesi için vergisel düzenleme yapılması lazım, bu rantın vergilendirilmesi lazım. Bunu Türkiye yapmadığı sürece hiçbir yere varma imkânımız yok bakın. Bu usulsüzlüğün, yolsuzluğun, hırsızlığın, kentleşme sorunlarının, ahlak sorunlarının hepsinin de müsebbibi, sebebi bu yapılan iş. Şimdi, Çukurambar'a gidiyorsunuz, altyapı aynı altyapı Sayın Bakan, altyapı aynı altyapı, bakıyorsunuz oradaki şeylere... Bir bakın Balgat'taki emsallere, bir bakın yani oradaki kirlilik, kentleşme açısından sorunlara da bir bakın. Dolayısıyla bunun mutlak suretle yapılması lazım, bakılması lazım, bu kaynak tahsisine müdahale edilmesi yani vergisel olarak düzenleme yapılması gerekiyor.
Bakın, 2020 yılında, hatta buraya 21'i de katalım, temmuz olarak bakarsak 584,5 milyar dolar, "OVP'deki 2021 yılı cari açığı" diye bakarsak tahmini 592 milyar dolar iktidarınız döneminde bu ülke cari açık verdi. Cari açık ne demek millî gelir denkliği açısından baktığımızda? Tasarruf yatırım farkı demek yani kendi tasarruflarımız yetişmediği için dış kaynakları, dış tasarrufları kullandık. Ne kadar kullandık? 592 milyar dolar. Adı üzerinde tasarruf yatırım farkı. Ya Türkiye'nin üretim kapasitesi 592 milyar dolar bu kaynak karşılığında ne kadar arttı? Allah aşkına, kendi kendinize sorun, bana bir şey söylemek durumunda değilsiniz. 592 milyar dolar, bunu neyle finanse ettik? 300 milyar dolar üzeri borç olarak geldi, arazilerimizi sattık -50 milyar dolar üzerinde gayrimenkul var- şirketlerimizi sattık, şunu sattık, bunu sattık; bu 592 milyar doların geliş şekli bu ama Türkiye'nin üretim kapasitesinde bu miktar bir artış olmadı. Bu analiz uzun bir analiz ama buna... Bu çerçevelerde meselelere bakarak bir analiz yapılmasının ben çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, üretimde dışa bağımlılığımız çok yüksek, dışa bağımlılığımız çok yüksek. Bakın, elimizde bir sürü grafikler var -bunları geçmişte çalıştık, arkadaşlarınız da bunların hepsini bulabilir- sanayi sektörü katma değeri ile ara malı ithalatı ve yatırım malı ithalatı arasında pozitif bir ilişki var. Yani biz, ne zaman sanayinin katma değerini artırmak istiyorsak veya artırıyorsak ara malı ithalatı da artıyor ve yatırım malı ithalatı da artıyor çünkü makineye ihtiyacımız var, hammadde ihtiyacımız var. Ama bakın, yirmi yıl öncesine göre bu bağımlılık azalmadı, arttı, işin kötü yanı o. Hani öteden beri vardı, teknoloji geliştiremedik, işte petrolümüz yok, birtakım ara girdileri, otomobilin beynini, şununu bununu, elektronik aksamını ithal ediyoruz diyebiliriz ama yirmi yılda buralarda bir şeyler yapılması lazımdı. Hâlâ yapılacak, edilecek konusu tabii insanı tatmin etmiyor.
Şimdi -genel olarak bağımlılığı söyledim- teknolojikte dışa bağımlılık çok daha fazla. Biraz rakamlar boğucu olacak belki ama şimdi bakın, yüksek teknolojili ürün ithalatının toplam imalat sanayi ithalat içindeki payı yüzde 13 diyorsunuz. Bu, yıllık programdaki rakamlardan bahsediyorum. Yüksek teknolojili ürün ithalatının imalat sanayi ithalatı içerisindeki payı yüzde 13. İmalat sanayi ithalatımız ne kadar? 180 milyar dolar, 2020 yılı rakamı. Dolayısıyla 23,4 milyar dolarlık yüksek teknolojili ürün ithalatımız var. Bunun karşılığında yüksek teknoloji ürün ihracatımızın imalat sanayi ihracatımız içerisindeki payı sadece yüzde 3,4 ve burası artmadı. Bakın, 2017'si bile yüzde 3,9. Ben hatırlıyorum, geçmişte bunun 2002'sini söyledim, o zaman "Bir uçak satıldı, 6,2 oradan geliyor." dediniz. Hadi 2002'sini bir yana bırakalım -hatırlıyorum bak dediğiniz her şeyi çünkü önemsiyorum- ama bakın, artmadı Sayın Bakanım; 2017'de 3,9 olan 3,4'e düşmüş. AB ortalaması yüzde 20'nin üzerinde, iyi örnek ekonomileri yüzde 20'lerde. İthalatımızda payı yüksek, bakın, ihracatımızda yok. İşte, bu ne oluyor? Bizi en sonunda bu, şu andaki rekabetçi kur meselesiyle de ilgili, bunlara vaktimiz yok, bizi fakirleştiren bir ihracata sürüklüyor. Irgat ülke Türkiye'ye götüren bir yapıdır bu yapı. Irgatlık yapacağız, çalıştıracağız, para vermeyeceğiz, 200-300 dolar asgari ücretle insanlarımızı çalıştıracağız, çalıştıracağız, ırgatlık yapacağız anlamına gelir. Dünyanın ırgatı olmaya talip değiliz biz artık ya, bundan vazgeçmemiz lazım.
Bakın, orta yüksek teknolojide aynı durum var Sayın Bakanım, Yüksek teknolojide olan şey. Yani oradaki ithalat, çok detayına girmeyeceğim, orta yüksek teknolojinin ithalattaki payı yüzde 41,7, bakın, ithalatımız içerisinde, orta yüksek teknolojinin ihracatımız içerisindeki payı yüzde 35,6. Orada da 18 milyar dolar ticaret açığı veriyoruz. Yüksek teknolojide 18 milyar dolar ticaret açığı veriyoruz. İşte, buraların üzerlerine gitmek gerekiyor.
Tabii, temel problem ne? Ekonomide verimliliğin artırılması lazım. Bakın, katılım öncesi ekonomik program dokümanından söylüyorum, bu Strateji ve Bütçe Başkanlığının çıkardığı: "Toplam faktör verimliliği" diye bir kavram var, tabii hepiniz biliyorsunuz o kavramı. Yani yatırım ve "labor", iş gücünün dışındaki bütün unsurlar yani verimliliğe katkı yapan her şeye toplam faktör verimliliği diyoruz. Hukuk sistemimiz, adalet sistemimiz, yönetim sistemimiz, iş ortamı, işte aldığınız teşvikler, verdiğiniz teşvikler, şunların bunların hepsi toplam faktör verimliliğinde kendini gösteriyor verimlilik olarak. Buradan Türkiye'ye bir katkı gelmiyor veya çok az geliyor. Ha, geçmişe göre iyi mi? İyi, onu söyleyeyim. Yani 90-2000 öncesi döneme göre biraz daha iyi, en parlak olduğumuz dönemler 2002-2007 dönemi, ki ben o dönemini AK PARTİ'nin hep takdir etmişimdir, oralarda toplam faktör verimliliğinden büyümeye katkı yaklaşık 2,6 puan olmuş, yıllık büyümenin 2,6 puanı, bakın, para istemeyen bu unsurlardan gelmiş. Hukuk sistemini düzeltmişsiniz, AB perspektifi koymuşsunuz, iş ortamını düzeltmişsiniz. Çünkü biz yatırım kısıtı çeken bir ülkeyiz, tasarruflarımız az bizim. Kendi tasarruflarımız kendi yatırımımızı finanse etmeye yetmiyor. Ha, çok paranız olur "İş ortamını düzeltmeyeceğim, basacağım parayı, yatırımla büyüteceğim ekonomiyi." diyebilirsiniz, oralarda zaten sıkıntımız var, dolayısıyla bizim bu alanlara yüklenmemiz lazım. Ama son döneme bakıyorsunuz, buralar negatife düşmüş neredeyse. Yani katılım öncesi ekonomik programdaki rakamları arkadaşlar alsın, baksın. Yani 0,5-0,6'lara düşmüş, son iki üç yılda da toplam faktör veriminin büyümeye katkısı eksidir, bununla Türkiye'nin bir yere varması mümkün değildir, hiçbir şekilde bir yere varamayız. Mesela bizim daha önce yaptığımız planlamadaki bir çalışma var, toplam faktör verimliliğini bir puan artırdığımızda -tamam mı- yani büyümeye 25'inci yılın sonunda, her yıl bazında 1,8 puana kadar, 2 puana kadar katkı geliyor. Bakın, 1 puan toplam faktör verimliliğinin artışını artırdığınızda yaklaşık 2 puan büyüme. Ya, müthiş bir şey. Bunun üzerine yüklenmek lazım ve Türkiye bunu tecrübe etti. Sizin döneminizde tecrübe etti ama aynı şeyin şimdi tersini de sizin döneminizde maalesef tecrübe ediyoruz. Her şeyin bozulduğu, hukukun çalışmadığı, demokrasinin olmadığı bir Türkiye'de verimlilik olmuyor.
İş gücü verimliliğinde yine aynı sorun var. Bir artış trendi var, mesela ben onun 80'den itibaren grafiklerine baktım. İş gücü verimi, kısmi iş gücü verimi diye bir artış trendi var ancak bu hâlâ, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde, çok ciddi yetersiz. Zamanım az olduğu için bunların detayına girmeyeceğim. Oradaki problem ne biliyorsunuz, beceri uyumsuzluğu var. Yani, bu, sizin de alanınız yani Çalışma Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının olabilir ama tabii, en son işin geldiği yer, işte, ara kademe eleman ihtiyacı, ciddi bir beceri uyumsuzluğu; bunlar üzerinde durulması gereken konular.
Şimdi, dolayısıyla toplam faktör verimliliğinin artırılması gerekir dedik, bu beceri uyumsuzluğunun giderilmesi gerekir dedik. Bir de, firma ölçeğiyle özellikle geleneksel firmalarda, geleneksel sektörlerde Sayın Bakan, firma ölçeğiyle ekonomideki toplam iş gücü verimliliği arasında ciddi bir pozitif korelasyon var. Ne ile ne arasında? Firma ölçeği ile iş gücü verimliliği arasında. Dolayısıyla firmalarımızı büyütmemiz gerekiyor, bu anlamda KOSGEB'e çok fazla iş düşüyor; KOSGEB'in kullanılması lazım. Firmalarımız bölünüyor bakın, Anadolu'daki firmalar, işte, baba oğul, kız...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, normal süreniz tamamlanmıştır. İki dakika ek süre veriyorum. Konuşurken zaman hızlı akıyor, biliyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, vallahi öyle oluyor. Nasıl olacak bu işler bilmiyorum, yani bakın öneride bulunacağız ona da... Neyse.
Bu bölünmenin önüne geçmek lazım. Mesela, Büyüme Özel İhtisas Komisyonu Onuncu Kalkınma Planı'nda şöyle bir şey demiş: İşletme büyüklüğü arttıkça inovasyon ve yenilik artıyor. Dolayısıyla işletme ölçeği son derece önemli bir şey, üzerinde odaklanılması gereken bir durum. Kayıt dışılık ile iş gücü verimliliği arasında ciddi bir pozitif ilişki var, kayıt dışılığın mutlak suretle azaltılması konusunda sizin oraya destek vermeniz lazım. Türkiye artık orta gelir tuzağından çıkmayı konuşmuyor, bu orta gelirin de altına düşme riskimiz var. Artık Türkiye bunu yaşıyor maalesef, hâlbuki biz orta gelir tuzağından nasıl çıkarızı konuşuyorduk. Bunun yolu, tabii siz de biliyorsunuz, Türkiye'nin teknolojik bir atılım yapmasıdır. Bu konuda da maalesef... Buraları, tabii, uzun konuşacaktım ama vaktim olmadı.
Şu demografik fırsat penceresi meselesini söylemem lazım. Bu pencere Türkiye'de 2000 yılında açıldı, 2030'da kapanıyor. Bunun anlamı ne? 15-64 yaş yani çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içerisindeki payının en yüksek olduğu dönem; doğurganlık azalıyor, yaşlılık henüz başlamamış. Böyle bir dönem. Bakın 2021'deyiz, değil mi? 2030'da kapanıyor -Suriyeliler bu işi ne kadar değiştirir bilmiyorum, belki bir miktar uzatabilirler kalırlarsa- bu iş bitiyor, dolayısıyla bunu kullanmak lazım, bunu da kullanmanın yolu, işte az önceki söylediğimiz verimliliği artırmak, beceri uyumsuzluğu, ara eleman meselelerini çözmekten geçiyor.
Şimdi, bizim ülke, yani Türkiye niye başarılı olamıyor? Yani diyelim ki 3-4 milyon nüfusumuz var, Almanya'da çıkardıkları futbolcu kalitesi... Hani genetik olarak problem olsa diyeceğiz ki: "Türklerden futbolcu olmuyor." Ya orada 3 milyondan çıkan yıldız futbolcu sayısı 84 milyonun çıkardığından fazla. İşte, aşıyı bulan Türkler veya Türkiye'den giden insanlar, niye Türkiye'de olmuyor da orada oluyor, başka yerlerde oluyor? Bunun organizasyonla, yeteneklerin kıymetini bilmeyle, çalışma ortamının hazırlanmasıyla ilişkili olduğunu mutlak surette görmek lazım.
Yeni küresel kriz Türkiye'ye tedarik zinciri anlamında bir imkân tanıdı. Bu fırsatı...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süreniz de tamamlandı.
ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bir dakika daha, AR-GE'yle ilgili, bitireceğim Sayın Başkanım.
Şimdi, daha önceki AR-GE Kanunu konuşmalarında ben bunu Genel Kurulda da ifade ettim. Biz Demirperde mantığıyla AR-GE Kanunu yapıyoruz, detayına giremeyeceğim maalesef. 1'inci faz yani AR-GE'nin desteklenmesi, AR-GE tabanlı bilgi üretilmesi, bunun prototipe dönüştürülmesi konusunda destekler veriyoruz fakat bu konunun ticarileştirilmesi, efendim, bunun patentinin, lisansının, akreditasyonunun, standardizasyonunun, sertifikasyonunun yapılması konularında desteklerimiz maalesef çok az. Şimdi, burada zaten konuşmanızda diyorsunuz: "Bu yıl ilk defa patentle korunan 38 teknolojinin sanayiye aktarılmasını sağladık." Çok geç kaldık Sayın Bakan, çok geç kaldık. Bakın, ben bu konuşmayı AR-GE Kanunu çıkarken, 2016'da yapmışım. Dolayısıyla işin burasına şey yapmamız lazım çünkü 1'inci faz riskli faz, 2'nci faz esas, bunun paraya ve refaha dönüşeceği kısımda Türkiye'de yok, AR-GE Kanunu'muz bu anlamda çok yetersiz; bunların da bu anlamda düzeltilmesi gerekiyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, çok affedersiniz yani diğer konuşmada şey yaparız.
Mesela 2020 yılında Küresel Rekabet Endeksi'nde durumumuz kötüleşiyor, biliyorsunuz; orada özel bir çalışma yapıldı, 37 ülkede iş ortamını dönüştürmede 30'uncu sıradayız, beşeri sermayeyi dönüştürmede 35'inci sıradayız, 37 ülkede.
İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde durumumuz düzeldi, onu söylüyorsunuz; bunu iyi ki söylediniz çünkü biz bazen bu endeksleri söyleyince "Yahu gavurların yaptığı endeksler." diyor bizim karşıdan arkadaşlar. Onları referans vermeyi sevmiyorlar çünkü hepsinde patır patır aşağıya iniyoruz, siz de referans verdiniz Allah'tan elimizi kuvvetlendirdiniz, ama bu endekslerde kötüyüz; bunları düzeltmemiz gerekiyor.
Ben tekrar bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.