KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, önce bir teşekkürle başlayayım. Bu büyükelçiler krizine de değindiniz. Bu büyükelçiler krizi, Cumhurbaşkanlığı tarafından 10 büyükelçinin "persona non grata" ilan edilmesi sonrası çok sıkıntılı bir hâle gelmişti. Hele o cuma günü yapılan son açıklamayla sorunun artık altından kalkılamayacağı boyuta geldiğini düşündüğümüz bir sırada, Dışişleri Bakanlığının devlet aklıyla devreye girip -hem Cumhurbaşkanlığına hem Türkiye'ye- sorunu çözmesi, sıkıntıyı çözmesi takdire şayandır, tebrik ediyorum aslında sizi.

Sayın Bakanım, tabii, bunu söylememin sebebi, bu dış politikayla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığını ayırmamdır. Yani dış politikanın bir bütün olduğunun farkındayız, biliyoruz ama bu dönemde maalesef, ekonomik konularda olduğu gibi dış politikada da Cumhurbaşkanlığının bir dış politikası ya da ekonomi politikası ya da diğer konularda olduğu gibi politikaları var, bir de bakanlıkların ayrı politikaları var. Bu ayrımı yapabilmek, Bakanlığınızın olumlu politikalarını gösterebilmek, görebilmek, gördüğümüzü söyleyebilmek için bu ifadeyi kullandım.

Sayın Bakanım, geçen yıl da bu yıl da "girişimci ve insani dış politika" mottosunu kullanıyorsunuz, girişimci ve insani. Dış politikada girişimci ve insani olmaktan ziyade gerçekçi olmak lazım tabii ama "girişimci ve insani dış politika" mottosunu kullandıktan sonra anlattıklarınız, bu mottoya çok uygun olmadı. Geçen yıl da olduğu gibi çok başarılı bir tablo çizdiniz, bir diplomat olarak çok başarılı, her şeyin güzel olduğunu anlattığınız bir sunum yaptınız; tebrik ediyorum bu yönden. Ancak, şimdi -şurada, masaya yatırıyoruz- sorunlarımızı da net olarak görmezsek çözüm bulamayız. Bunları da konuşmamız lazım. Onun için bizim öncelikle sorunlarımızı size aktarmamız lazım.

Sayın Bakanım, dünyada bir değişim var. Ekonomiden başlayarak dünyada taşlar farklılaştı, yerlerine oturmadı epey zamandan beri; yeni bir denge ve düzen arayışı var sıkıntılar çok. Bu denge ve düzen arayışı bizi de çok ciddi sıkıntıya sokuyor. Çünkü biz, jeopolitik olarak Doğu ile Batı arasında olan, her 2 tarafın özelliklerini de taşıyan bir ülkeyiz, çok önemli bir ülkeyiz. Dolayısıyla bu gelişmeleri de en iyi şekilde bizim takip etmemiz gerekiyor tabii ki.

Şimdi, bu dünya dengeleri, düzeni değişirken yapılan mücadeleye çok kısa olarak "Amerika-Çin mücadelesi" de denebilir -Amerika ile Çin mücadele ediyor onun için o arada sıkıntılar söz konusu, sorunlar söz konusu da denebilir- "Doğu ile Batı'nın mücadelesi" de denebilir; farklı isimler konulabilir. Ama sonuç olarak, Türkiye bu mücadelenin, bu düzen arayışının, denge arayışının en hassas ülkesidir. Çünkü jeopolitik olarak, kültürel olarak, tarihî olarak en hassas noktada bulunan ülke Türkiye'dir. Belki Rusya da bizim kadar hassas bir ülkedir ama tabii ki o, bugünkü konumuzun dışında. Bu hassasiyet içerisinde, denge ve düzen arayışı içerisinde tablo tam sizin anlattığınız şekilde değil Sayın Bakanım, çok sıkıntılar var.

Şimdi, çok kısa olarak söyleyeyim; dünyanın süper gücü, arayışta olan gücü Amerika, epeyden beri bizim güney komşumuz oldu; sıkıntılar getiriyor Türkiye'ye yönelik olarak ve bunları karşılayamıyoruz. Diğer yandan, kuzey komşumuz olan diğer bir süper güç Rusya, yine, güney komşumuz oldu; bu, yanlış politikalarımız sonucu ortaya çıkan bir durum. Onun haricinde, Avrupa Birliğiyle biz, artık tam üyelik bazında müzakereleri yürütmüyoruz, böyle bir noktaya geldik. Siz bir tablo çizdiniz, ben de çok özet olarak tabloyu farklı bir yönden görmeye çalışıyorum. Bir entegrasyonlar döneminde, entegrasyonlar çağında Avrupa Birliğinden uzak kalmamız bizim için çok çok kötü oldu, artık tam üyelik ihtimali gittikçe azalıyor maalesef, belki de yok, siz de öyle diyeceksiniz ama olması gerekirdi. Onun haricinde, mesela süper güçlerden bir tanesi Çin, geçen hafta, hatırladığım kadarıyla Birleşmiş Milletlerde Türkiye'nin Suriye'de işgalci olduğunun altını çizdi büyükelçisi vasıtasıyla. Yani bu da Türkiye'ye yönelik sıkıntılı bir sürecin de başladığını, başlayacağını gösteriyor. Onun haricinde, İslam dünyasıyla, İslam ülkeleriyle ilişkilerimiz maalesef iyi değil; orada da yerimiz yok, sıkıntılarımız çok. Öbür taraftan, komşularımızla ilişkilerimiz iyi değil. Türk dünyasından bahsettiniz, Türk dünyasıyla ilişkilerimizin de süper olduğunu söyleyemeyiz maalesef. Şimdi, böyle bir tablo da var, tabloyu böyle de görmek mümkün.

Peki, sorun nedir, neden böyle bir durum ortaya çıkıyor? Sayın Bakanım, bize göre, samimi olarak söylemek gerekirse dış politikanın iç politikayla karıştırılması sonucu, iç politikaya yönelik dış politika yapılması sonucu böyle bir durum ortaya çıkıyor; sorun bu, bu çok önemli bir konu. İç politikaya hitap ediyorsanız, seçmene hitap ederek dış politika yapıyorsanız -ki siz biraz önce ifade ettiniz- dış politikanın millî olması lazım, iç siyasetten bağımsız olması lazım -siz de bunu ifade ettiniz- ama öyle değil maalesef; iç politikaya yönelik dış politika yapıyoruz, bu sorunlara muhatap oluyoruz, bu sıkıntılara düçar oluyoruz maalesef, böyle bir durum söz konusu. Dış politikayı millî menfaatlerden ziyade, oya tahvil etmeye çalışırsak sonuçlar böyle olur. İç politika kadar bir de güven sorunu var. Eğer uluslararası anlaşmalara uymuyorsanız, yaptığınız uluslararası anlaşmalara, kabul ettiğiniz uluslararası anlaşmalara uymuyorsanız güven sorunu var demektir, sıkıntılar var demektir. Güven sorunu, bizde hemen hemen her alanda var. Şu anda Türkiye'ye yatırım yapılmaması, doğrudan yatırımların maalesef negatif olması, dışarıya yapılan doğrudan yatırımların Türkiye'den daha fazla olması güven sorunuyla alakalıdır; aynı sorunun dış politikada da olduğunu maalesef görüyoruz.

Sayın Bakanım, birçok arkadaşım dış politikayla ilgili konuları anlatacaklar ama ben kendi alanıma giren bir iki konudan bahsetmek istiyorum. Şimdi, OECD bünyesinde kurulu "FATF" var: Mali Eylem Görev Gücü. Geçenlerde, burada gri listeye alındık. Gri listeye alınacağımızı epeyden beri biliyorduk; Türkiye'nin yaptığı eylemler, işlemler nedeniyle, çıkardığı kanunlar nedeniyle bu noktaya geleceğini biliyorduk. Bununla ilgili olarak da geçen yıllarda da yakın zamana kadar da ifadelerimiz var, çok önemli bir konuydu bu. Dışişleri Bakanlığının doğrudan doğruya ilgilendiği bir konu değil ama sonuçta dış politikamızla doğrudan ilgili bir konu, sizin de bilmenizi, ilgilenmenizi gerektiren bir konu. Dış politikamızın ekonomi eksenli de olması gerekiyor Sayın Bakanım yani ekonomi ağırlıklı, "Türkiye'nin menfaatleri" derken ekonomik menfaatlerini öne alan, önceleyen bir dış politikamız olması gerekiyor. Bu anlamda da OECD bünyesinde FATF gri listesine alınmamız çok önemli. Bu, Türkiye'yi ne kadar sıkıntıya sokar, siz benden daha iyi biliyorsunuz; ne kadar olumsuzluk getirir, siz daha iyi farkındasınız. Bu konuyla ilgili, bilmiyorum, Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığını uyardı mı, kabine toplantılarında bu konuyla ilgili uyarılarda bulundunuz mu? Bu gri listeye alınma ilk değil, ikinci defadır alınıyoruz. Bunun bir an önce giderilmesi lazım ve gereklerinin yapılması lazım. Bu gerekler de yerine getirilmiyor. En son geçen dönem çıkardığımız bir kanun vardı, o kanun yeterli değildi. FAFT'ın 40 önerisi var; biz bunlardan 28'ini yaptık, en önemlilerini yerine getirmedik. Bunları yerine getirmemiz lazım, Dışişleri Bakanlığının da bunu takip etmesi lazım.

Avrupa Birliği bünyesinde GRECO yolsuzluklar komitesi var. Burası da epeyden beri Türkiye'yi uyarıyor. GRECO'nun uyarılarının konusu siyaset ve yargıyla ilgili. "Siyaset ve yargıda somut adımlar atın, belli kurallar koyun." diyor kısaca. Diyor ki: "Yargı mensupları da siyasetçiler de milletvekilleri de mesela hediye alımında belli kriterlere uysun, 'Şu rakamın üstündeki bir hediye şahsıma ait değildir, devlete aittir.' densin. Bu, yazılı olarak kurala bağlansın. Siyasetçilerin etik kuralları söz konusu olsun; yargının aynı şekilde etik kuralları söz konusu olsun. Bunlar yazılı kanun hâline getirilsin." Bunları istiyor, biz bunları yerine getirmiyoruz, epeyden beri bunu yapıyoruz. Orada da sonuç olarak bir sıkıntı söz konusu olacak, öyle görünüyor.

Sayın Bakanım, bu dönemde görülüyor ki bizim sorunlarımızın odağında -somutlaştırırsak- S-400 meselesi yatıyor önemli ölçüde de. S-400 bir girişimcilik meselesi midir, bilmiyorum. "Girişimci ve insani dış politika" diyorsunuz ya, bir girişimcilik konusu mudur S-400 anlayabilmiş değilim ama S-400'e 2,5 milyar dolar verildi. Dışişleri Bakanlığına soruldu mu S-400 alınırken bilmiyorum. Bu, kurumsal bir akılla, devlet aklıyla Türkiye'nin yaptığı bir iş midir? Şu anda birçok sorunun odağı hâline gelmiş durumda S-400 meselesi. S-400'ü çözmeden hiçbir meseleyi çözmemiz, F-16'lar da dâhil olmak üzere neredeyse mümkün değil. Bu S-400'ün kime karşı kullanılacağı, neden şimdiye kadar kurulmadığı gibi birçok soru var, bunları geçiyorum. Ancak S-400 alınırken kurumsal bir akılla alınmalıydı ve devamında da o kurumsal akıl devam etmeliydi, devlet aklı devam etmeliydi. Bir prensibi göstermesi açısından... Yani kurulması hiç önemli değil. "Bize savunma füzeleri verilmiyordu, onlara karşı prensip olarak bunu aldık, kararlılığımızı da gösterdik." Gösterebildik mi gerçekten? Yani "Parası önemli değil; bir kararlılığı göstermesi açısından önemliydi, onun için aldık." deniyorsa ki deniyor, zaman zaman bu tür ifadeler duyuyorum; nedir bu kararlılığımız; bu devlet aklı, bu prensip meselesi nedir, onu bilemiyorum doğrusu. S-400 çok önemli bir sorunumuz hâline gelmiştir. Bu konuyla ilgili hakikaten devlet aklıyla sorunun çözümü gerekmektedir artık çünkü diğer konuların çözümü de ona bağlı olarak değişecektir.

Şimdi, Sayın Bakanım, bütçeden bahsettiniz. 243 yerde mi faaliyette bulunuyor Dışişleri Bakanlığımız?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - 250.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - 250 oldu. Şimdi, bununla ilgili olarak 7 milyar 480; 7,5 milyara yakın bir bütçeniz var. Bu bütçe büyük görünüyor. Geçen yıla göre de yüzde 29'luk bir artış var ama genel bütçe içerisinde 4,27'lik bir paya sahip yani geçmişte 4,89'lar, 5'e yakın paya sahip bir bütçeniz varken şimdi 4,27'lik bir bütçeniz var. Sonuç olarak da 700 küsur milyon dolarlık bir bütçe bu Sayın Bakanım. Amerika Birleşik Devletleri'nin Dışişleri bütçesi sadece 40-50 milyar dolar civarında diye hatırlıyorum. Böyle bir bütçe içerisinde çok küçük bir rakam bu bütçe. Tabii ki Türkiye için önemli bir rakam ama Türkiye'nin bütçesi de zaten 200 milyar doların altında, 175 milyar dolarlık bir bütçemiz var neredeyse, sıkıntılı bir bütçe. Onun için Türkiye'nin sözleri de Dışişleri politikası da dış politikası da ona paralel olarak tabii ki yumuşuyor, dediklerini yapamaz hâle geliyor. Ekonomi çok önemli, onun için ekonomi odaklı olması gereken bir dış politikamızın olması lazım. Hele bu kriz döneminde, ekonominin tüm dünyada krize girdiği ara mallarıyla ilgili, emtiayla ilgili sıkıntıların olduğu, dünyada fiyatların yeni bir denge arayışı içinde olduğu bu dönemde Dışişleri Bakanlığının da daha fazla ekonomiyle ilgilenmesi gerekiyor.

Bir teşekkürü de yine şey için yapacağım; kesin hesapla ilgili güzel bilgiler vermiştiniz, geçen yıllara göre açıklamalarınız biraz daha fazla, teşekkür ederim. Çünkü burada sadece yapacaklarımızın değil, yaptığımız harcamaların bilgisini de vermemiz gerekiyor, bilgilendirmek gerekiyor, Bakanlığınız o konuda biraz daha hassas davranmış.

Demin konuşmanız sırasında Sayıştay raporlarıyla ilgili olarak şunu söylediniz yalnız: "Hazine ve Sayıştayın çelişkileri var." Nelerdir bu çelişkiler Sayın Bakan, bunu soruyorum. "Sorarsanız anlatırız." demiştiniz, bunları konuşmak için buradayız aslında. Nedir bu sorunlar?

Şimdi, bildiğim kadarıyla mahsup süreleriyle ilgili -demin Sayıştaydan arkadaşlarla da konuştum- ve avanslarla ilgili sorunlar var. Hazine bu konuda çok gevşek davranıyor, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu vardır. Kamu mali yönetiminin anayasasıdır, ona uygun olmak zorunda. Bizim çıkardığımız bütçeler maalesef o kanuna çok uygun değil. E cetveliyle Dışişleri Bakanlığına ve diğer bakanlıklara kuralların dışında haklar tanınıyor. Yapılan işlemler ağırlıklı olarak Hazine tarafından, Maliye tarafından kural dışı işlemler E cetveline alınıyor; bütçe prensipleri dışında, 5018'in dışında ödemeler yapılması sağlanıyor; bunlar doğru değil.

Sayıştay raporunda sizinle ilgili olarak -Bakanlığınızın Sayıştay raporunda- önemli bulgular var, 10 bulgu var; bunların tek tek irdelenmesi için burada keşke zamanımız olsa da tek tek bunları konuşabilsek. Yani çok önemli değildir belki, Dışişlerinin bu kadar sorunu, sıkıntısı varken, dış politikayla ilgili bu kadar konu varken bunların konuşulması gereksizdir denebilir, arkadaşlarımız da diyebilir ama bu iş bunun için yapılıyor.

Özellikle, sonuç olarak, yurt dışı temsilciliklerinin alımlarına ilişkin düzenlemelerin hâlâ tamamlanmamış olması -bu konuda mevzuat düzenlemelerinin- yolluk avanslarında yasal süresi içerisinde beyanname verilmemesi ve kapatılmaması gibi konular var. Yurt dışı tedavi giderlerinin ödenmesinde mevcut mevzuatın uygulamadaki sorunları gidermede yetersiz kalması var. Eğer insani olacaksa kendi personelimizin de bu konularda sorunla karşılaşmaması lazım.

Dünya küçülüyor, Türkiye sağlıkla ilgili olarak yurt dışından gelenlerin de faturalarını ödeyen bir hâle geldi, sadece Dışişleri Bakanlığı mensuplarıyla ilgili sorunlar söz konusu değil. Bu konularla ilgili olarak hem içeride hem dışarıda uygulayabileceğimiz, uluslararası geçerliliği olan kurallara ihtiyacımız var artık, bunları yapmak zorundayız, bunları da küçümsemememiz lazım.

Bakanlığımızın dünyanın birçok yerinde gayrimenkulü var, binası var, araç gereci var. Buradaki taşınmazlarla ilgili Dışişleri Bakanlığının hâlâ tahsisleri tamamlayamadığı, envanteri net olarak çıkaramadığı burada, Sayıştay raporunda eleştiriliyor. "Taşınmaz icmal cetvelleri hâlâ tam olarak hazırlanmadı. Bunların da yapılması lazım, taşınmaz yetkilisi görevlendirilmesi lazım." diyor Sayıştay, bunları da halletmek lazım. Bu bulgular, güzel bulgular, ele alınması lazım. Diğer, Avrupa Birliği ve TÜRKAK'la ilgili olarak Sayıştay raporu gayet iyi, onların da dikkate alınması lazım.

Sayın Bakanım, biraz önce sizin de anlatmaya çalıştığınız gibi, benim de ifade etmeye çalıştığım gibi, dünya da farklı bir döneme giriyor, farklı bir kavşaktayız; söylediğim gibi, yeni bir denge arayışı, düzen arayışı söz konusu. Türkiye'nin de bu arayış içerisinde önemli hassas bir ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Sizin de dediğiniz gibi, dış politikamızın millî olması lazım; muhalefete bilgi veren, muhalefetle paylaşan bir anlayışta olması lazım, onun için teşekkür ederim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Kuşoğlu, iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim.

Ancak birçok konuda, mesela, son tezkerede olduğu gibi, bilgi verilmiyor. Neden yapıldığı... Mesela, son tezkerede olduğu gibi, Türkiye'ye asker geleceğiyle ilgili konuların bilgilendirilmemesi söz konusu. En son, Roma'ya -siz benden daha iyi biliyorsunuz- Merkel yeni dönemin muhtemel başbakanıyla, Sosyal Demokrat Parti lideriyle beraber gitti, onu da diğer liderlere tanıttı. Yani böyle bir anlayış da söz konusu iken Türkiye'nin böyle bir hassas dönemde daha fazla bu konulara, dış politikayla ilgili olarak özellikle, daha fazla muhalefet-iktidar ilişkisinin sıkılaşmasına göstermemesi düşünülemez. Dediğiniz doğrudur ancak bunun uygulamada da yapılması lazım; daha fazla iş birliği içerisinde, bilgilendirme içerisinde olmamız lazım. Bu; devletle ilgili, millî menfaatlerimizle ilgili bir konu. Bunun oluşturulması da hep beraber olur, sahiplenmesi de hep beraber olur; beraber, birlikte yapmamız gereken bir konudur. Bu konuda daha fazla hassasiyet gösterilmesini bekliyoruz.

Birçok konuda Dışişleri Bakanı da Bakanlık mensupları da bazı görüşmelerde devre dışı bırakılarak görüşmeler yapılıyor, bunları da biliyoruz. Bunlar gibi sıkıntılar varken bizim bu talebimizin fazla hayalci olduğunu da söyleyebiliriz belki ama bunları aşmamız lazım; daha gerçekçi bir noktadan bakılması, yaklaşılması lazım.

Ben bir de sürem bitmeden bu resmî kalkınma yardımlarını sormak istiyorum Sayın Bakanım. Son yıllarda, gördüğüm kadarıyla, o 40 milyar dolardı ya Suriyelilere yaptığımız yardımlar, resmî kalkınma yardımları 50 milyar doları aşmış vaziyette.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlarsanız sevinirim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bunun 45 milyar doları sadece Suriye'ye, göçmenlere ayrılmış vaziyette. Son rakam nedir? Bununla ilgili bilgi verebilirseniz memnun olurum. Bazı rakamlar var elimizde ama sizin teyit etmeniz bizi memnun edecektir, bilgilerimizi ve yorumlarımızı sağlamlaştıracaktır.

Bir de bu Afgan göçmeni meselesi konusunda -sorular bölümünde izin almayacağım, tekrar sormayacağım- son durumla ilgili bilgi verebilirseniz hem sayılar hem de yaptığımız düzenlemeler konusunda, memnun oluruz.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.