| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit'in Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanlığının 2022 yılı bütçesi hakkında konuşması |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben konuşma hakkımın beş dakikasını Naci Cinisli Bey'e vereceğim, beş dakika olarak konuşacağım. Hem bu konuyla ilgili hem de genel olarak Bakanlık bütçesiyle ilgili düşüncemizi ifade edeceğim.
Öncelikle, Sayın Bakan, hoş geldiniz; değerli bürokrat arkadaşlar, sizler de hoş geldiniz.
Tabii, şunu söylememiz gerekiyor: Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla Afrin'dedir, Suriye'dedir, sınır ötesi harekât yapmaktadır. Dolayısıyla ulusal güvenliğimiz için oradadır ve hiçbir şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerini "işgalci" olarak tanımlayamayız; böyle bir tanımlamayı İYİ Parti Grubu olarak yanlış bulduğumuzu ifade etmek isterim.
Tabii, bu düşüncemiz, bizim, dış politikada yapılan hayati hataları eleştirmemize de engel değil. Bugün, Türkiye, maalesef dış politikada bir köşeden öbür tarafa savruluyor; bir Amerika'yla, bir Rusya'yla, bazen ikisiyle birlikte kötü. En son, biz, yüz yıl önce, Kurtuluş Savaşı'nda hem Amerika'yı hem Rusya'yı karşımıza almıştık. Öyle yanlış bir dış politika uygulandı ki şu anda geldiğimiz noktada hem Amerika hem Rusya zaman zaman karşımızda duruyorlar. Biz şunu duyduk bu ülkede: Yani Avrupa Birliği... Avrupa Birliği perspektifini zaten bu Hükûmet kaybetti ama Avrupa Birliğini bir hedef olarak da koymayabilirsiniz, baştan çok iddialı laflar edilmesine rağmen. Ama AB'nin karşısına Şanghay Beşlisini koymuş bir Cumhurbaşkanımız var bizim. Yani Başbakanlığı döneminde bu sözleri çok etti: "Şanghay Beşlisine girmemiz lazım. AB bizim perspektifimiz olmamalı." Böyle, yanlış, savrulan bir dış politika var. Dolayısıyla Türkiye'nin maalesef uluslararası arenada bir ağırlığı kalmamıştır, itibarı çok ciddi bir şekilde zedelenmiştir, zaten bu, ilk geldiğinde olmuştur. Yani askerimizin kafasına çuval geçirildiğinde ses etmeyen Türkiye, işte o gün de seyretmemiştir, ondan sonra ciddi hatalar yapmıştır, en son geldiğimiz noktada da 36 Mehmetçik Ruslar tarafından şehit edilmiştir, Türkiye ağzını açıp Rusya'ya bir şey söyleyememiştir. Dolayısıyla şimdi, hani bunun temelinde... Ben dış politika uzmanı filan değilim. Dış politikada hataların olduğunu artık çıplak gözle görüyoruz, görmek için uzman olmayı gerektirmeyecek hatalar var, onları görüyoruz.
Ama esas olarak, tabii, bir de şu var: Dış politika ile ekonomi arasında ciddi bir irtibat var, bir ilişki var yani bunu görmek gerekiyor. Dış politikadaki hatalar bize çoğu zaman ekonomik külfet olarak dönüyor, ondan sonra ekonomik kırılganlıklarımız, ekonomideki zayıf durumumuz da dış politikada elimizi kolumuzu bağlıyor. Bu yüzden, mesela 2018 yılı bütçe konuşmasında ben o zaman mensubu olduğum siyasi parti adına ilk gün konuşmasını yaparken şunu ifade etmiştim; 2017 Aralığıydı zannediyorum: Yani Türkiye'nin "ekonomik güvenlik" diye bir kavramı öncelikli olarak ele alınması lazım, ekonomik güvenlik meselesine iyi bakmamız lazım. Yani kırılganlığı yüksek bir ekonomiyiz, dış finansman ihtiyacımız var, sadece finansmanda değil malda da dışa karşı bağımlılığımız var.
Rusya'yla ilişkimize Allah aşkına bir bakalım. Yaş sebze meyve satarken, ihracat yaparken de Rusya'ya karşı elimiz zayıf, enerji alırken de Rusya'ya karşı elimiz zayıf veya başka ülkelerle ilişkilerde de aynı şekilde. Hem finansman açısından hem de mal açısından yurt dışına karşı aşırı bağımlı bir ekonomi var ve yirmi yıllık bir iktidar bu bağımlılığı hiç azaltamamış; tam tersine, bu bağımlılığı artırmış AK PARTİ hükûmetleri. Tabii, ekonomi şeyi değil burası, başka bütçelerde biz grafikleriyle, bütün detaylarıyla anlattık bu bağımlılığın ne kadar yüksek olduğunu. Dolayısıyla bu geliyor, dış politikada elimizi kolumuzu bağlıyor, ağzımızı açıp bir şey söyleyemiyoruz. Söylediğimiz zaman bazen, Rahip Brunson meselesinde olduğu gibi, birtakım şeyler söyleniyor "Bu can bu tendeyken kimse alıp gidemez." diyor, adam getiriyor uçağı oraya, uçağın hiç stop etmeden Rahip Brunson'ı alıyor gidiyor. Hani bağımsız yargı? Madem bu kadar afra tafra yapıyoruz, sonra niye gönderiyoruz? Bunun ekonomiye maliyetini kim üstlenecek? Rahip Brunson krizinden Türkiye ekonomisinin maruz kaldığı zararı bilebiliyor musunuz? Çok ciddi bir zarara maruz kaldık. Ondan sonra çıkıyoruz, yok "dış güçler" yok "Bize diz çöktüremezler." bilmem ne; böyle bir şey yok arkadaşlar? Yani ben şunu çok net bir şekilde söyledim: Hangi iktisatçı çıkarsa karşıma konuşurum, Türkiye'ye hiçbir şekilde bir finansal saldırı yapılmamıştır ya, özellikle bu "Finansal saldırı var." denildiği dönemlerde. Hiçbir şekilde, onların hiçbirisi...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Trump söylüyor, Trump.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim hatibe, sıra geldiğinde cevap verirsiniz.
ERHAN USTA (Samsun) - Bakın arkadaşlar, şunu karıştırmayın: O, finansal saldırı değil, belki sen de hesabını değiştirdin, TL'de paran varsa dolara çevirdin. Nereden bileceğim onu?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben yapmadım.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, sen yapmamış olabilirsin, örnek olsun diye söylüyorum. Yurt dışından yatırımcı gelmiş, açık bir ekonomiyiz. Elbette, sen Amerika'yla bu tür ilişki sürdürürsen ve sonunda da hep geri adım atarsan, 10 büyükelçi meselesinde olduğu gibi geri vites yaparsan, o gerginliği tırmandırırsan ne yapar? Burada yatırımcı var, milyarlarca dolar parasını yatırmış TL varlıklara, "İş kötüye gidiyor." diyor, alıyor parasını, dolara çevirip yurt dışına çıkmak istiyor, pozisyonunu koruyor. Bunların her birine sen "finansal saldırı" dersen; olmaz. Türklerin yaptığını ne yapacaksın? Bakın, Türkler, Şahap Kavcıoğlu geldikten sonra, 40 milyar dolar civarında döviz tevdiat hesabı açtırdı. Kendi, Türklerimiz ya! Finansal saldırı mı yapıyoruz yani? Böyle bir şey olabilir mi ya! Bu kadar açık bir ekonomide... İşinize geldiği gibi konuşmayın arkadaşlar.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, süreniz tamamlanmıştır, son cümlenizi alayım.
ERHAN USTA (Samsun) - Durmuş ağabey beş dakikanı veriyor musun?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Al.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, Durmuş ağabeyden beş dakika alıyorum Sayın Başkanım. Beş dakikada bitirecektik ama madem böyle.
Bakın, arkadaşlar, durum tespitini doğru yapalım. Millî meselelerde...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey normal söz hakkını da kullanmış oluyor arkadaşlar.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - El edecek bir şey yok arkadaş.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Belki algılanmamış olabilir.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, kendi beş dakikamı Naci Bey'e verdim, Durmuş ağabeyden bir beş dakika aldım, tamam mı?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey ekonomist olduğu için yapabilir böyle şeyler.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, işte ticaret "business" yani. Ama işte, herkes bunu yapıyor "Finansal saldırı, finansal saldırı." diyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bakanım, sizin vaktiniz yoktur, bizim biraz daha vaktimiz var. Ben Kuruluş Osman'ı seyrediyorum, tek dizim o var; aynı bugünkü hikâyeler yani bu dış politika nasıl iç politikaya malzeme edildiyse tarih de iç politikaya malzeme ediliyor; bugünkü olan olayların aynısı 1290'lı yıllarda yaşanıyor. "Bize diz çöktüremeyecekler, yaptırımlar, müeyyideler..." bilmem neler filan yani bunlardan vazgeçin ya! Türkiye'yi iyi yönetmekle mükellef Hükûmet. Türkiye'nin bağımlılığını azaltın diyoruz. Türkiye'nin ekonomik güvenliği önemlidir, Türkiye bu ekonomik güvenliği sağlayamazsa... Yani, biz bu coğrafyaya yeni gelmedik ya, bin yıldır biz bu coğrafyadayız, bin yıldır bizi bu coğrafyadan kovmaya çalışıyorlar. Türkiye'ye 20 milyar dolar yurt dışından doğrudan gelir geldiği zaman, siz o zaman diz mi çöküyordunuz da bu paralar geldi? Yani, o zaman millî değil miydiniz? Şimdi, çıktığı zaman bu paralar, yanlış yaptığınız zaman gider, doğru yaptığınız zaman gelir arkadaşlar, bu kadar basit bir mantığı var bu işin. Ha, saldırı olabilir ama bunları saldırı olarak adlandırmak yanlış. Ben şunu söylüyorum: Eğer saldırı olsa bu kadar açık bir ekonomide Türkiye'nin tozunu attırırlar, Allah muhafaza. Allah'tan öyle bir şey yok.
Dolayısıyla yani her şeyi yerli yerinde görmek lazım. Öyle olursa, tespitlerimizi doğru düzgün yaparsak bu işleri de başarırız ama bunlar yapılamadığı için zaten... Yani şimdi, teamül meamül hiçbir şey kalmadı ya! Ya "baş başa görüşme." Yani Sayın Bakanım, siz rahatsız olmuyor musunuz bir Dışişleri Bakanı olarak; bakın, bu kadar personeliniz var, bir personeliniz içeri alınmıyor. Siz zaten yoksunuz da personeliniz dahi içeri alınmadan görüşmeler yapılıyor. Neyin taahhüt edildiğini, neyin verildiğini hiç kimse bilmiyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Herkes yapıyor öyle baş başa, herkes yapıyor, tüm dünyada liderler yapıyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Tutanaksız mı yapılıyor bu şeyler? Bilgi verilmiyor mu? Amerikan Dışişlerinin basın bildirisinden öğrendik biz Biden ile Sayın Erdoğan'ın ne konuştuğunu. Yapmayın Allah aşkına, böyle bir şey olabilir mi? Devletin haberdar olmadığı, Dışişlerinin içerisinde olmadığı... Yani baş başa görüşme meselesini...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Devletin başı kim?
ERHAN USTA (Samsun) - Devletin başı Cumhurbaşkanı, devletin başıyla alakalı bir şey değil o.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bakanım, en sonunda topluca cevaplarsanız memnun oluruz.
ERHAN USTA (Samsun) - Devletin kurumları olur Sayın Bakanım, Allah aşkına! İlişkileri bu şekilde...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Baş başa görüşmeyi dünyada herkes yapıyor, tüm liderler yapıyor; Biden da talep ediyor, Putin de talep ediyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, devam edin lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Ama baş başa yanda... Tercüme yaptığında... Baş başa yapacak bir İngilizcesi de yok, baş başa yapamıyor. Niye Dışişleri Bakanlığından bir personel alınmıyor da bireysel ilişkilere dayalı bir personel getiriliyor? Sayın Bakanım, nasıl savunabilirsiniz? Hiç olmazsa sessiz kalın, biz sükût ikrardandır deriz, meselenin ne olduğunu anlarız. Yani S-400'ü alıp hangara koyuyoruz, Rahip Brunson meselesinde Türkiye'yi bu kadar çok maliyetlere katlandırıyoruz, ondan sonra da geliyoruz, burada "Şöyle oldu, böyle oldu." filan diye konuşuyoruz. Bunları yapmayın, bunların bu ülkeye bir faydası yok.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - İşinize gelmiyor, doğruları söylemek.
ERHAN USTA (Samsun) - Efendim?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - İşinize gelmiyor doğruları söylemek.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Bakanım, keşke...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Baş başa görüşme dünyanın her yerinde, diplomaside mevcuttur.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bakanım, topluca cevaplarsanız sonunda memnun olurum. Topluca cevap verelim, daha epeyce eleştiri gelecektir.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, baş başa görüşmede tercüman olarak alınan kişi bir Dışişleri mensubu değil. Baş başa görüşmeden sonra Biden gidiyor, kendi ülkesine bilgi veriyor; bizim Cumhurbaşkanımız gelip Dışişleri Bakanlığına bilgi vermiyor. Sizin açıklamanız oldu "Hiç böyle bir şey olmamıştır o görüşmede." diye. Hayır, siz bunların hepsinin cevabını verirsiniz, bu sorun değil ama yani bu şekilde, bu yöntemlerle bir şey yapılmasının...
Şimdi, geliyor en sonunda... Bunun bir sürü maliyeti var. Ya, bugün Suriye'de, sömürge bir devlet kuruluyorsa orada, bu bizim yaptığımız hatalar nedeniyledir, bu kadar nettir bu, bizim Suriye politikamızdandır başından itibaren. Yani hem "Suriye'nin toprak bütünlüğü." diyeceksiniz hem de orada bölünmenin dinamitlerini yerleştirecek, bölünmenin dinamitlerini patlatacak şeyler yapacağız, ondan sonra da geleceğiz... Orada bir sömürge devlet kuruluyor, sonrasında da ulusal güvenlik açısından mecburen şimdi oraya gitmek durumunda kalıyor Türkiye.
Dolayısıyla tutarlı bir dış politika maalesef yok. Bu da her yönüyle, hem ekonomimiz açısından hem de Türkiye'nin prestiji açısından, itibarı açısından çok ciddi bir kayıp oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye istikrarlı bir dış politikaya dönmek durumundadır. Bunu yaparsak hepimiz açısından iyi olur.
Ben, bu vesileyle bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.