KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensupları, değerli bürokrat arkadaşlarımız, sayın milletvekilleri; ben de sevgiyle saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Şöyle bir değerlendirmeyle başlayacağım efendim: Tabii, Sayın Bakan benim kanaatim o ki cumhuriyet tarihi bakımından çok özel bir şahsiyet; şu sebeple: Tevfik Rüştü Aras'tan sonra en uzun süre Dışişleri Bakanlığı yapan bir Bakan oturuyor Komisyonumuzun sıralarında. Ancak beni gerçekten hayrete düşüren mesele şu: Sayın Bakanın döneminde Türkiye dış politika alanında çok kapsamlı, çok büyük, çok derin başarısızlıklar yaşadı, çok büyük sorunlar yaşadı. Bu kadar büyük sorunların, bu kadar büyük başarısızlıkların olduğu bir ortamda Sayın Bakanın cumhuriyet tarihi içerisinde en uzun süreli -ikinci sırada- yer alan Dışişleri Bakanı olması gerçekten çok özel bir durum. Şimdi biraz bunun sebepleri üzerinde durmak istiyorum. Yani niçin Sayın Bakanın cumhuriyet tarihimiz bakımından son derece başarısız bir Bakanlık dönemi olduğunu ve Türkiye'nin bu dönemde hangi sorunları yaşadığını hatırlatmak istiyorum.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - O senin görüşün.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Bir defa, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyinde -biliyorsunuz, 2017 yılında biz denetim sürecine alındık- Avrupa Konseyinin tarihinde ilk defa denetimden çıkmış bir ülke -yani biliyorsunuz, 2004 yılında denetimden çıkmıştık- tekrar denetime girdi ve bunun üzerinden, bu gelişmenin üzerinden dört buçuk yılı aşkın bir süre geçti ve hiçbir ilerleme yok, hiçbir olumlu gelişme yok. Türkiye'nin Avrupa Konseyindeki durumu gerçekten büyük bir kriz meselesi hâline geliyor ve yine, bu şartlarda Sayın Bakan bize yaptıkları konuşmalarında diyorlar ki: "Uluslararası örgütlerde yükselen profilimiz ve artan etkimiz küresel ağırlığımızı pekiştiriyor." Gerçekten, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin -tekrar hatırlatmak istiyorum- kurucu üyesi olduğu, 12 kurucusundan biri olduğu, Sayın Bakanın da geçmişte Parlamenter Asamblesinin Başkanı olarak görev yaptığı çok önemli bir uluslararası örgütteki durumumuz bu ve işte, bu ay sonunda göreceğiz, Türkiye'yle ilgili çok ciddi gelişmelerin karşımıza çıkabileceği ihtimali tartışmaları da yine gündemde bulunuyor.

Bakın, yine, Sayın Bakan konuşması sırasında birtakım açıklamalar yaptıktan sonra bölgelere, ülkelere, dosyalara ilişkin bölüme gelindiğinde, tabii ki Afganistan'la, Suriye'yle, Libya'yla, Orta Doğu'yla devam ediyor. Bu, aslında Türkiye'nin bugün karşı karşıya bulunduğu dış politika ortamını gösteriyor. Türkiye'nin hangi sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu, Avrupa Birliği üyelik hedefini tamamen ne yazık ki kaybetmiş olduğunu, Batı'yla ilişkilerinin çok ciddi bir kriz ortamında bulunduğunu gösteriyor. Şimdi, Sayın Bakanın döneminde Amerikan Başkanı Biden, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir açıklamada bulundu ve bu açıklamanın karşısında ne yazık ki Türkiye'den, Ankara'dan hiçbir ciddi ses yükselmedi. Sayın Cumhurbaşkanı Biden'la yaptığı bütün görüşmelerde bu konuyu gündeme getirmekten geri durdu. Bu kendisine sorulduğunda da "Çok şükür gündeme gelmedi." diye bir açıklama yaptı.

Bunun yanında, yine ABD'yle ilişkilerimizde, hatırlayacaksınız; F-35 projesinden çıkarıldık. Savunma uzmanlarının açıklamalarına göre, Türkiye bu projenin içerisinde bulunmaya devam etse savunma sanayimiz bakımından 11-12 milyar dolarlık bir ekonomik fırsat Türkiye'nin önüne gelmiş olacaktı. Ki bizim savunma sanayimizin ihracat kapasitesi düşünüldüğünde, bu, bütün olumlu gelişmeler bir yana, çok önemli bir gelişmeydi Türkiye bakımından ve yine, Sayın Bakanın döneminde Türkiye F-35 projesinden çıkarıldı.

Yine, hatırlayacaksınız, bir S-400'ler tartışmamız oldu. 2020 yılının Nisan ayında S-400'lerin aktive edileceği söylenmişti. Aralık ayında Sayın Bakan Meclise geldiler, bütçe görüşmeleri sırasında bu soruları kendilerine yönelttik çünkü "Nisanda olmadı, aralık ayında olacak." diyorlardı. Ve üzerinden bir yıl daha geçti. Gerçekten, Türkiye bakımından bu kadar acil bir güvenlik ihtiyacıysa S-400'lerin alınması ve aktive edilmesi, üzerinden bu kadar süre geçmiş olmasına rağmen niçin aktive edilmedi?

Bunların yanında -yine hatırlatmam gerekir ki- Türkiye ile ABD ilişkileri bakımından önemli bir konu ise ABD'nin başta Yunanistan olmak üzere Türkiye'nin etrafında birtakım askerî girişimler, tatbikatlar içinde bulunuyor olması, yine, Sayın Bakanın ve ne yazık ki Türkiye'deki yönetimin bu konuları da ciddi bir dış politika konusu hâline getirip sonuç alamaması. Sayın Bakan, bize dert anlatmanızı anlayamıyoruz yani siz bunları değiştirmek konumundasınız. Doğu Akdeniz'le ilgili, sizin sözcüleriniz gidip Genel Kurulda, komisyonda bize Türkiye'nin haklı olduğunu anlatıyorlar, buna gerek yok yani Dışişleri Bakanı olarak sizden beklenen bunu dünyaya kabul ettirmenizdir. Yani bir Meis Adası'nı düşünün, 10 kilometrekarelik bir ada, bunun 4 bin katı bir deniz yetki alanı Meis Adası için tanımlanıyor, Türkiye'nin bu kadar haklı olduğu bir konuda böyle bir meseleyi savunamıyorsunuz. Bana anlatabilir misiniz, Bakanlığınız döneminde hangi ülkelerin politikalarını bu az önce anlattığım çerçevede değiştirme başarısını ortaya koydunuz, hangi ülkenin? Hiç birinin. Gelip bize Türkiye'nin ne kadar haklı olduğunu anlatıyorsunuz, buna gerek yok. Sizden beklenen, uluslararası planda ülkelerin politikalarını değiştirebilecek girişimleri yapabiliyor olmanızdır, bundan çok uzaksınız.

Şimdi, geçtiğimiz yıl yine bütçe görüşmeleri sırasında Sayın Bakana hatırlatmıştık: Ya, OECD önemli bir kuruluş buraya büyükelçi atayacaksınız. Türkiye'de iktisatçı mı bitti? Hiçbir saygın uluslararası yayını olmayan, uluslararası bilim, atıf endekslerinde bir tane yayını olmayan birisini büyükelçi atamayın dedik biz size. Şimdi, karşılaştığımız manzara, yine OECD kapsamında yapılan -biliyorsunuz, hepinizin bildiği- bu gri liste meselesinde, Türkiye, terörizmin finansmanı, kara parayla mücadele gibi konularda başarısız olduğu gerekçesiyle gri listeye alındı. Türkiye'nin, bu konularda gerekli çalışmaları yapacak, Dışişleri Bakanlığımızın geçmişten getirdiği bir bürokratik heyeti yok muydu Allah aşkına? Tekrar ifade etmek istiyorum: Ya, siz, bilim atıf indekslerinde bir tane yayını olmayan bir kimseyi niye büyükelçi olarak Dışişleri Bakanlığının dışından OECD'ye daimî temsilci atıyorsunuz? AK PARTİ'li eski arkadaşlarınızı büyükelçi atamak gibi bir yaklaşım tarzınız var, bunun doğru olmadığını söyledik, yapmayın dedik, defalarca söyledik. AK PARTİ'li eski bir milletvekili arkadaşınızın eşi bir gün bir sosyal medya paylaşımında bulundu tam bu atama sürecinde, "Söyleyecek çok söz var ama bir kerede söylersem yer yerinden oynar." dedi. Bu sosyal medya paylaşımı yapıldı, arkasından, Sayın Bakan, siz, bu ilgili kimseyi büyükelçi olarak atadınız. Ben, bunun, Dışişleri Bakanlığının gelenekleriyle, Türkiye'nin böylesine güzide bir kurumunun geçmiş uygulamalarıyla hiçbir şekilde örtüşebildiğini düşünemiyorum.

Sayın Bakan, Avrupa Konseyiyle ilişkilerimiz konusunda bir önemli konu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulanmayan kararları. Ya, ben çok merak ediyorum -bu Osman Kavala olayında gerçekten bir açıklama yaparsanız konuşma sırasında- Osman Kavala'nın beraat ettiği dava ile aynı gün başka bir davadan tutuklanmasını nasıl açıklıyorsunuz? Bunun olduğu ortamda, aynı davada tek tutuklunun Osman Kavala olmasını nasıl açıklıyorsunuz? Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymamamızı Türkiye'nin prestiji bakımından, uluslararası sözleşmelere uyması bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben bunu gerçekten duymak istiyorum, çok merak ediyorum. Bakın, demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü biz talep ederken her şeyden önce yurttaşlarımız bunu hak ediyorlar diye talep ediyoruz. Başkaları ne der falan... Bu, Türkiye'nin prestiji bakımından belki düşünülebilir ama en önemlisi, en temel olay bunun bir değer olduğudur; demokrasinin, insan haklarının, hukukun değer olduğudur ve bizim yurttaşlarımızın bu değeri hak ettiğidir.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; Türkiye bakımından gerçekten çok ciddi dış politika sorunları var, çok ciddi hezimetler arka arkaya yaşanıyor. Bunların bir örneği de -az önce ifade ettim- Doğu Akdeniz'de yaşanıyor. En uzun sahildar ülke Türkiye, en uzun kıyı bizim ve Türkiye'yi dışlamaya dönük çok ciddi girişimler var; efendim, forumlar kuruluyor. Ve şunu da eklemem gerekli: Sizin döneminizde o kadar yanlış politikalar uygulandı ki... Tarihsel olarak Yunanistan ile İsrail'in hep sorunlu ilişkileri olmuştu, ta 1992'ye kadar Yunanistan İsrail'i tanımamıştı. Şimdi böyle iki ülke birçok konuda Türkiye'ye karşı birleşebiliyor yani bunu bir dış politika başarısı olarak bize anlatmayacaksınız herhâlde.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bugün, Yunanistan sizin yanlış politikalarınız nedeniyle Avrupa Birliğinin Kuzey Afrika'ya ve Orta Doğu'ya açılan kapısı hâline geldi; birçok enerji iş birlikleri, yatırım iş birlikleri yapılıyor. Bunların olduğu bir ortamda -biraz paylaşır mısınız bizimle- acaba Yunanistan'ın o bölgede elde ettiği ekonomik kapasite ile, imkânlar ile bizim durumumuz karşılaştırıldığında nasıl bir vaziyet var ortada? Biz bunları merak ediyoruz, bunları duymak istiyoruz.

Dışişleri Bakanlığına -başlangıçta da ifade ettim- bizim büyük saygımız var, geçmişte şehitler vermiş bir kuruluşumuz, hem Osmanlı hem cumhuriyet Dönemi modernleşmesinde çok ciddi yeri olan bir tarihsel kuruluşumuz ancak bu kuruluşu neredeyse ortadan kaldıracak girişimler yapıyorsunuz. Bugün, eski Türkiye'nin çok önemli diplomatları yazılar yazıyorlar, demeçler veriyorlar "Ya, Dışişleri Bakanlığı Türkiye'de bir uluslararası iletişim merkezi hâline geldi, tarihsel fonksiyonunu kaybetti." diyorlar. Ben size bununla ilgili onlarca yorum gösterebilirim, Bakanlığınızın geçmiş mensupları.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye'nin böylesine büyük sorunlar yaşadığı; ABD'yle ilişkilerinde, Rusya'yla ilişkilerinde... Ya, sizin iktidarınız döneminde Rusya'nın bölgede elde ettiği alanı bir düşünün yani 2008 Gürcistan savaşı, ardından Kırım'ın ilhakı, sonra Suriye'deki durum yani Türkiye'nin etrafında oluyor bunların hepsi, sizin döneminizde oluyor; siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Yani gidip Putin'in kapısında bekleyip akşam televizyonlara seyran olmak dışında yaptıklarınızı ben gerçekten duymak istiyorum, merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Dışişleri Bakanlığı -tekrar ifade ediyorum- bizim gerçekten önem verdiğimiz bir kuruluş, böyle bir kuruluşun tarihsel olarak çok önemli bir makamı mevkisi vardı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı vardı; Bakanlığın hafızası olarak gerçekten Türkiye tarihi bakımından da çok önemli bir konumdu, bunu ortadan kaldırdınız; buna ne gerek vardı Allah aşkına, buna ne gerek vardı? Türkiye'nin kurumlarıyla niye bu kadar oynuyorsunuz?

Ardından, daha sonradan getirdiğiniz Bakan Yardımcılığı yani Müsteşarlık ortadan kaldırıldıktan sonra farklı bir içerik elde etti. Şimdi, bakın, burada bazı şeyleri ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bir yurttaşı olarak, bir milletvekili olarak söylerken gerçekten utanıyorum. Biz, gazetelerde, sizin Bakanlığınızda en üst konuma getirdiğiniz arkadaşların Ordu'nun bir ilçesinde belediye başkan adaylığının tespiti için faaliyetler içerisinde bulunduğunu, bu işin içerisinde birtakım mafya organizasyonlarının dâhil olduğunu, birtakım yerel medya görevlilerinin tehdit edildiğini falan okuyoruz. Ya, bu olacak iş midir yani? Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanlığının, böyle bir konuda, yerel, Anadolu'daki bir ilçenin belediye başkanının atanmasıyla ilgili bir tartışmanın içinde olmasını içinize sindirebiliyor musunuz? Dışişleri Bakanlığının geçmişteki birikimi ile, şehitleri ile bu yaşanan gelişmeleri beraber düşünebiliyor musunuz?

Değerli arkadaşlarım, süremin sonuna geliyorum. Türkiye bakımından düşünülmesi gereken önemli bir konu da bu "girişimci dış politika" ifadesi. Yani ben gerçekten nerelere... "Girişimci" derseniz girişmek var sizin yaklaşım tarzınızın içerisinde ama bu girişimlerin ne olduğunu ve Türkiye'ye neler kattığını gerçekten merak ediyorum. Açıklamanız içerisinde bunlara yer verirseniz mutluluk duyarım.

Yine, hatırlatmak istiyorum, Avrupa Birliği üyeliği hedefi ortadan ne yazık ki kalktı. Siz konuşmanızda artık bunu gündeminize bile almıyorsunuz. Ve yine sormak istiyorum: Ya, 2015-2016 dönemlerinden hafızamızda kalan bir vize anlaşması, vize serbestîsi vardı; bu ne oldu, ne oldu, ne oldu? Bunun bir yanıtı var mı? Yani ne zaman bizim yurttaşlarımızın önüne vizesiz Avrupa kapıları açılacak? Ve bunun bir taahhüt olduğunu siz defalarca söylediniz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz bitmek üzeredir, son cümlelerinizi alalım.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Söyleyecek çok şey var Sayın Başkan, affınıza sığınarak tabii, süremi de aşmak istemiyorum. Ben Sayın Bakanın açıklamalarını çok merak ediyorum. Geçmişte kendisine Genel Kurulda da sorular sormuştuk, sorularımız yanıtsız kaldı. Umarım bugün bu yanıtları duymuş oluruz.

Ben tekrar Komisyon üyelerine de katılımcılara da teşekkür ediyorum.

Saygılar.