KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Komisyon üyemiz Sayın Girgin'e de özellikle teşekkür ediyorum, söz hakkını bana verdi.

Sayın Bakan, Sayın Avrupa Birliği Başkanımız, değerli bürokratlar, değerli üyeler; ben de iyi bir çalışma süreci diliyorum. Çok önemli bir Bakanlık, hepimiz açısından stratejik önemli, Sayın Bakan millî ve siyasetüstü olması gerektiğini tekrar tekrar vurguladı bugün de ancak son geldiğimiz aşamada ve bugün yapılan konuşmalarda da hep aynı vurguya değindik. Geçen bütçe görüşmelerinde de aynı sorun vardı. Dış politika, savunma gibi stratejik alanlarımızın maalesef, son zamanlarda da özellikle, ulusal politika temelinden uzaklaşıp tabii ki bir sistem değişikliğiyle karşı karşıya kaldık, bir anayasal değişiklik oldu ve neticede daha çok bir partinin, hatta bir kişinin stratejik bir hedefi ve maalesef kararları ya da iktidarına indirgenen bir süreçle karşı karşıya kaldık ki bugünkü temel vurgular da böyleydi. Uzun vadeli öngörülen stratejik ulusal hedefler yerine biz daha fazla dış politikada kısa vadeli, dönemsel, konjonktürel, kişisel tercihlere indirgenen bir dış politika sürecinin hâkim olduğuyla karşılaştık.

Ben, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim, Karma Parlamento Komisyonu üyesiyim, daha çok Avrupa Birliği bağlamında değerlendirmeler yapacağım. "Sahada ve masada güçlü Türkiye" savı ve tezi var ancak bunun Avrupa Birliği temelinde çok da karşılığını bulmadığını düşünüyorum. Uluslararası alanda, özellikle de AB bağlamında uzlaşma, diyalog, çok önemsediğiniz, bugün tekrar vurgu yaptığınız ya da çözüm, somut sonuç almak yerine daha çok kutuplaşma ve çatışma ortamıyla beslenen bir sürece şahit olduk. Avrupa Birliği bağlamında hep kısa vadeli ve sanki biraz da şahsi çıkar ya da dönemsel çıkara yönelik bir dış politika anlayışı hâkim oldu, doğal olarak da somut bir sonuç elde edemedik. Bir gerileme süreci var tabii ki Avrupa Birliği sürecinde ve de itibarsızlaşan, güven kaybeden bir süreç ama en önemlisi Sayın Bakan, değerli üyeler; kurumsuzlaşan ve şeffaflıktan uzaklaşan. Bunun maliyeti de doğal olarak en çok da ekonomik maliyet olarak karşımıza çıktı ki bugün siz de sunumunuzda dikkat çekici bir şekilde dış politika ve ekonomi bağlamından bir bakış açısı orta koydunuz.

İşte, Mali Eylem Görev Gücünün (FATF) Raporu. Şimdi, burada, bizim, 2023 AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı'nda sermayenin dolaşımı faslına uyum noktasında bir taahhüdümüz var. Şimdi, biz bu taahhüdümüzü yerine getirmedik ve ülkemiz gri liste sürecinde. İşte, Avrupa Birliği raporuna değineceğim, Kamu İhale Yasası, yolsuzlukla mücadele, birçok ulusal, iç politika anlamında yapmamız gereken ve taahhüt ettiğimiz düzenlemeleri yapmadık ve şimdi biz çıkıp belki günün sonunda "Avrupa Birliğinin ön yargıları." diyeceğiz, "Çifte standardı." diyeceğiz. Benim burada vurgum: Bizim ulusal düzeyde yapmamız gereken mevzuatları dahi yerine getiremedik.

İşte, büyükelçi krizi, son karşı karşıya kaldığımız kriz. Burada asıl biz neden böyle bir muameleyle karşı karşıya kaldık, içeriği neydi, gerekçesi neydi? Gerçekten çok önemli 10 ülkenin büyükelçisi tarafından -Avrupa ülkesi çoğunluğu da- böyle bir yaklaşımla karşı karşıya kaldık. Ben geçen yılki konuşmamda da, Sayın Bakanım hatırlayacaksınız, hep liyakatli kadroları vurgulamıştım ve kurumsallaşmayı vurgulamıştım ama bunun önemini tam da biz büyükelçi krizinde somut olarak elde ettik. Bu uyarımızı tekrar yerine getiriyorum.

Diplomatik krizler yaşadık, Avrupa Birliği aday ülkesi ve resmî aday ülkesi olduğumuz süreçten uzaklaştıkça hep ekonomik maliyetlerle karşı karşıya kaldık. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle başlayan ve genel, kurumsal ve liyakatli kadrolarda yaşanan tahribat Avrupa Birliği sürecine de yansıdı ve işte Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden bugün Avrupa Birliği Başkanlığı sürecine geldik ve Başkanlığın görev alanı sınırlandırıldı, daha işlevsiz bir hâle geldi. Bizim hedefimiz hatırlıyorsanız, ilk başlangıç sürecimiz başmüzakereciydi ve çok etkin bir role sahipti, kilit bir role sahipti ve birçok diplomatik sorunu da çözebiliyorduk. Bugün Avrupa Birliği Başkanlığının daha güçlü ve öncü kadrolarıyla beraber bu diplomatik süreci yönetmesini istiyoruz çünkü böyle olmalı. Aksi hâlde kişisel bir sürece indirgeniyor, kurumsallaşmadan uzaklaşıyoruz ve politik süreçler, diplomatik sorunlar kişisel olarak algılanıyor. Ben, Avrupa Birliğiyle, komisyonla beraber yapmış olduğumuz müzakerelerdeki gözlemlerimi size iletiyorum.

Kurucusu olduğumuz kurumların, sizin söylediğiniz gibi AB bağlamında, öyle "Yükselen profilimiz, artan etkimiz ya da küresel ağırlığımız." pekişmiyor maalesef. Burada, evet, Avrupa Birliğinin çifte standardı ve Avrupa Birliğinin ikili sorunlu olduğumuz ülkeler var, ön yargıları var ama biz şimdi günün sonunda bütün bunları getirip yine, siz sunumunuzda "Ön yargı, mesnetsiz ifadeleri Avrupa Birliğinin, işte sahada, masada güçlü Türkiye savı." bundan çıkmalıyız artık, biz bu bağlamdan çıkmalıyız. Biz bir şeyler yapmalıyız ki o raporda ülkemizin haklı tezlerinin dahi savunulmadığı bir noktadan ülkemizi çıkarmalıyız.

AİHM kararları, burası çok önemli gerçekten, çünkü biz o kurumun kurucusuyuz ve Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesi'nin de tarafıyız. Buna uymamak ve buradan sorunlu hâle gelmek gerçekten ülkemizin itibarı açısından çok sorunlu bir alan. Rapora baktığımız zaman, maalesef hızlı geriye gidiş var. Ben, altı yıldır Parlamentodayım, uzun süredir de Avrupa Birliği çalışan bir akademisyenim. Gerçekten, sizin döneminizde, 2005 sonrası elde ettiğimiz kazanımlardan da geriye gidiyoruz ve çok kritik kazanımlarımız vardı. On altı yılda, 16 başlık açabildik sadece, 1 başlık geçici kapatıldı ama bakın, giderek aday ülke statüsünden de uzak... Bırakın, stratejik üyelik hedefi artık raporlarda komşu ülke statüsüne indirgendik, bu ciddi bir sorun. Taahhütlerimiz var, yükümlülüklerimiz var. Biz, kabul ettik bu kriterleri, adaylık kriterlerimizi, siyasi kriterler en önemlisi. Sizin iktidarınız dönemindeki kazanımlardan geriye gidişler var ama en önemli geriye gidişler ekonomik kriterlerde Sayın Bakan, ki bunlarda da güçlü kurumlar kurmuştuk, bağımsız, özerk kurumlar kurmuştuk ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bu kurumlar da tahrip olmaya başladı. Hukuksal mevzuatta da uyum noktası. Bu üç alanda da ciddi geriye gidiş var. Evet, özellikle de, gerçekten, rapora yansıyan, söylediğim gibi bağımsız ve özerk kurumlardaki tahribatlar. Özellikle güçler ayrılığı ilkesinin yeni sistemle beraber, denetim mekanizmalarının, karar alma mekanizmalarının merkezîleşmesi, gücün tek yerde toplanması ve demokratik kurumların işleyişi, şeffaflık, hesap verebilirlik, liyakat. Zaten biz bu uyarıları içeride de yapıyoruz ama bunun uluslararası Avrupa Birliği üyelik raporlarımıza yansıması temel sorun. Bu uyarılar ve bunlarla ilgili adımlar atmamız gerekiyor.

Reform paketleri yaptık. Yargı reform paketlerini komisyonla ilgili, Brüksel'deki çalışmalarımız da hep bu paketleri gündeme getirdik ama bunun uygulama sonuçları yok ve bu uygulama sonuçları çelişkili bir duruma getiriyor ülkemizi. Bütün bu uygulama sonuçları bugün rapora yansımış. Şimdi, yine, çıkıp "Avrupa Birliğinin çifte standardı ya da ön yargısı." diyemeyiz, böyle bir savı ortaya koyamayız, öz eleştiri yapmalıyız, taahhütlerimizi, kabul ettiğimiz üyelik kriterlerimizi sorgulamalıyız ve gerçekten bunları iyi tespit etmeli bunlarla ilgili adımlar atmalıyız. Yani Avrupa Birliğinin gelip, raportörünün rapor tutma sürecinden çıkıp, bizim bu süreci tekrar 2005 sonrası yapmış olduğumuz gibi yapmamız gerekiyor. Biz bütün bunları "çifte standart, ön yargı" noktasında düşünüp bunları yok sayarsak bir aşama kaydedemiyoruz maalesef.

Düzenleyici ve denetleyici kurumlarda Merkez Bankasına değinmek istiyorum, rapora en çok yansıyan kurum; buradaki keyfî atamalar, kurumların zayıflatılması, itibarsızlaşması. Merkez Bankası Başkanının bir gecede değişmesi değil sadece Sayın Bakan, bunun yarattığı etki, güven ortamı, gerçekten ekonomik anlamda yansıması, bunu da yine bir çifte standart bağlamında değerlendiremezsiniz. Gümrük birliği sürecinde yapamadık, bir modernizasyon sürecine gelemedik. "Ön yargılar var." diyeceksiniz yine. İşte, üyelik müzakerelerimizde açılmayan fasıllar var burada ama bunları aşamıyoruz. Şimdi, bir de Yeşil Mutabakat sürecinde biz daha gümrük birliğini güncelleyemezken Yeşil Mutabakat'ta nasıl bir aşama kaydedeceğiz? 18 Mart Mutabakatı'nda 72 kriterden 6'sı kaldı, tamamlayamadık. Siz geçen yıl dediniz ki: "Bir virgüle dahi takıntı..." gibi bir cümle kullandınız. Biz hâlâ bu virgül sürecinde miyiz? Terörün tanımı var, taahhüt ettik ama bir ilerleme kaydedemedik bu noktada da ve Raportör açıkladı, diyor ki: "Biz bu kriterleri yerine getirdik, Türkiye taahhütlerine uymuyor." Ekonomik ve sosyal maliyetini bu kadar yüklendiğimiz, vize mutabakat sürecinde mülteci sorununda dahi biz haklı tezlerimizi savunamadık ve vize konusunda da güncelleme bekliyoruz şimdi.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonundan bir iki cümleyle bahsetmek istiyorum. Şimdi, yasal mevzuatlar yapılıyor ve bu Komisyon etkin şekilde işletilmiyor ve müzakere başlıklarımızın açıldığı konularda dahi bu Komisyonda bir görüşme yapamıyoruz. Şimdi, biz yine Avrupa Birliğine mi yükleyeceğiz bunun suçunu? Meclisteki bu niteliksiz yasama sürecine Avrupa Birliğinin çifte standardı mı diyeceğiz tekrar?

KPK'ye değinmek istiyorum, sürem bitti.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sibel Hanım, son cümlelerinizi alalım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Değerli Bakanım, Karma Parlamento Komisyonunda bir kriz var, yönetim krizi var ve bunu aşamıyoruz, doğal olarak da söylediğiniz o parlamenter diyalog gelişemiyor Avrupa Birliğinde ve çok önemli. Çünkü biz bunu -Sayın Başkanlar burada yok galiba, Sayın Karayel ve Sayın Gülpınar'ın biraz da kişisel performansıyla ve Komisyonumuzun o zamanki kişisel performansıyla orada toplayabilmiştik Aralık 2018'de ama bir yönetim krizi var. Bu konuda ne yapacaksınız, bu KPK krizi devam edecek mi, parlamenter diyaloğu nasıl açacağız?

Teşekkür ediyorum.