| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2021 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli vekil arkadaşlarımız, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle bir tebrikle başlamak isterim. Günlerdir pek çok bakanlığı görüştük, kadın arkadaşlarımız o bakanlıklarda ya 1 kişiydi ya 2 kişiydi yani sizde yüzde 50'ye yakın bir kadın oranını görmekten dolayı mutluluk duyuyorum ve sizi tebrik ediyorum ama bakan yardımcıları konusunda sınıfta kaldınız, bir kadın bakan yardımcısı da istiyoruz. Yani bakan yardımcılarınızın koltuğunu tehlikede görmeyin, ilave bir kadın bakan yardımcısını da görmek isteriz, asla bakan yardımcılarınızı görevden alın demiyorum, onlara da saygı sunuyorum, koltukları tehlikede olmasın.
Sayın Bakan, sunumunuzu dikkatlice dinledim ve sunumunuzun mottosu "girişimci dış politika." Girişimci olmak gerçekten önemlidir ama her girişimde bilirsiniz -ben de geçmişte girişimci bir insandım- fizibilite yapılır, akılcı fizibiliteler yapılır, rasyonel çalışmalar yapılır ve ona göre girişimler yapılır. Maalesef sizin özellikle son yıllarda yaptığınız girişimlerin pek çoğu -üzülerek söylüyorum- hezimetle sonuçlandı. Şimdi, bence artık Türkiye olarak soğukkanlı bir şekilde bütün bu girişimleri değerlendirmemiz gerekiyor Sayın Bakan yani sonuçları ne oldu diye değerlendirmemiz gerekiyor ve Sayın Bakan, size şunu söyleyeyim: Bakın, siz aynı zamanda bir ekonomi bakanısınız ve bunu da söylediniz zaten "Dışarıda ihracatımızı şöyle artırdık gittiğimiz yerlerde." diye ama şunu bilin ki sonuç olarak maceracı dış politikalarınız Türkiye'deki yurttaşlarımızın ekmeğini de etkiliyor, sofrasındaki ekmeğini de eksiltebiliyor. Bakın, beş yıl öncesine kadar Türkiye'de toplanan vergilerin on beşte 1'i güvenlikçi politikalara gidiyordu, 2022 yılında Türkiye'de yurttaşlarımızın ödeyeceği her 5 liranın 1 lirası güvenlikçi politikalara gidecek Sayın Bakan, bunda da maalesef sizin bu maceracı dış politikalarınızın etkisi var. Şimdi, bu maceracı dış politikalardan ne kazandık, ne kaybettik soğukkanlı bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor Sayın Bakanım.
Bakın, Doğu Akdeniz, Ege politikanızda maceracı politikalara girdiniz, NAVTEX'ler ilan ettiniz, efendim, savaş araçları, savaş gemileri, karşılıklı savaş uçakları uçtu. Sonucu ne oldu Sayın Bakan? Gelin, soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim. Ne oldu sonucu? Şu anda, Ege sütliman öyle değil mi? Herhangi bir adım var mı? Yok. Ne adımı var ama? Yunanistan kendisini güvende hissetmedi çünkü şöyle söylemler oldu: "Bir gecede geliriz. Ezeriz, geçeriz." gibi söylemler oldu. Bunun sonucunda ne oldu? Yunanistan, Amerika'yla anlaşma imzaladı, Fransa'yla anlaşma imzaladı. Amerika, Dedeağaç'a inanılmaz yatırımlar yapıyor, üs kurdu. Amerika, Yunanistan'da pek çok üs kuruyor. Yunanistan halkının bütçesinden Amerikan silah şirketlerine para akıyor. Yunanistan halkının bütçesinden Fransız silah şirketlerine para akıyor. Yunanistan silah alınca bunun karşılığında biz ne yapacağız? Biz de silahlanma yarışına gireceğiz. Sonuçta ne olacak? Yoksul Yunan köylüsü, Yoksul Türkiye'nin köylüsü kaybetmiş olacak. Yani "kaybet-kaybet" siyasetiyle karşı karşıyayız Sayın Bakan.
Bakın, Yunanistan'la geçmiş Dışişleri Bakanları, siz de zaman zaman yaptınız, bir bakardık Kos'ta buluşurlardı, bir bakardık Kaş'ta buluşurlardı, konuşabilirlerdi karşılıklı meselelerimizi çözmek üzere. Ama biz ne yaptık? Bu politikadan çıktığımız için şimdi, Yunanistan bekasını ABD'de arıyor, biz de efendim, silahlanma yarışına giriyoruz ve "kaybet-kaybet" siyasetine maalesef, esir olmuş durumdayız.
Sayın Bakan, Afganistan'ın sonucunu değerlendirdiniz mi? Yirmi yıl boyunca o işgalin maalesef biz de parçası olduk. Afganistan'daki, oradaki gücü olarak söylüyorum bunu, Amerikan işgali, NATO'nun oradaki varlığı anlamında söylüyorum; yanlış anlamayın burada, bu kelimeyi de. Yirmi yılın sonunda bir enkazla karşı karşıyayız.
Sayın Bakan, beni dinlerseniz memnun olurum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, Bakan Bey'i meşgul etmeyelim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yirmi yılın sonunda bir enkazla karşı karşıyayız.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Not alıyorum. Ciddiye aldığım için not alıyorum konuyla ilgili.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yok, sağ olun Sayın Bakanım, elbette sağ olun.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - "Konuyla alakalı." diyorsunuz, eyvallah.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sağ olun Sayın Bakanım. Teşekkür ederim.
Bakın, Afganistan sonucunda bir enkaz var, yirmi yılın sonucunda Afgan halkının bir yıkımı var, Afganistan'ın bir yıkımı var sonuçta, bir enkaz var. Libya'daki politikalarımız sonucunda ne var? Bir enkaz var. Türkiye'nin ne kazancı var? Hiçbir kazancı yok. Bölünmüş bir Libya var, Libya halkının yıkımı var.
Suriye politikamıza bakalım. Soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim. On yıldır Suriye'de yangın var, biz o yangına su mu döktük; benzin mi döktük? Bunu, soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim değerli arkadaşlar. Yani şöyle bakabilirsiniz: "Efendim, terör var, şiddet var, orada olmamız lazım." Sonucu ne? Türkiye, dünyada, Suriye anlamında nasıl gözüküyor? Orada, bazı cihatçı grupların hamisi olarak gözükmek bize ne kazandırdı? Suriye'deki barışa biz katkı mı koyduk, yoksa yangına benzin mi döktük? Suriye'deki agresif politikamızın sonucu ne oldu biliyor musunuz? Nasıl Yunanistan'a ABD daha çok yerleştiyse Suriye'ye de ABD ve Rusya yerleşti. Rusya, Suriye rejiminin rızasıyla yerleşti, ABD de bir işgalci güç olarak yerleşti. Niye? Bakın, biz Osmanlı bakiyesiyiz Sayın Bakan, değerli arkadaşlar. Osmanlı bakiyesiyiz, bütün o topraklarda, bizim, hepimizin izi var, ortak vatanımızdı. Arap'ın da, Süryani'nin de, Ermeni'nin de, Türk'ün de ortak vatanıydı. Şimdi, ne oldu? Kutuplaştık, kamplaştık, sınırın bu tarafı efendim, Türk yurdu, orası Arap yurdu gibi gözüküyor. Belli yerlerde efendim, Kürt varlığı var, öbür tarafta... Kutuplaştık, kamplaştık. Oysa biz bir arada yaşayan halklarken, Osmanlı anlamında, herkese bir şekilde, bir arada yaşama iradesi sunabilirken şu anda "O Kürt, o Türk, o Ermeni, o bilmem ne." politikasına döndük. Yunanistan'la barışçıl politikalar kurabilirdik. Suriye'de barışçıl politikalarla davranabilirdik. Kürt meselesinde beş yıl önce olduğu gibi daha barışçıl politikalar üzerine konuşabilirdik. PYD temsilcileri altı yıl önce Dışişleri Bakanlığında görüşmeler yaparken şimdi başka bir anlayışla bakabiliyoruz. Oysa biz sert gücümüzle değil, yumuşak gücümüzle etki alanımızı artırabiliriz. Bunu da görmemiz lazım, bunu soğukkanlı bir şekilde değerlendirmemiz lazım Sayın Bakan. Maalesef, yumuşak gücünü kullanamayan bir ülke durumuna geldik ve barışçıl politikalarla hegemonya alanımızı, "leverage"ımızı, etki alanımızı artıracakken sert gücümüzle belli yerlere giriyoruz ve maalesef, yıkım yaratıyoruz. Türkiye bir fil gücündedir. Ama şunu unutmayın: Züccaciye dükkânına giren bir fil, her döndüğü agresif harekette yıkım yaratır. İşte, bu filin yumuşak gücü de olmalı. Bu güçlü ülkenin yumuşak gücüyle komşularıyla "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle komşularıyla, komşu halklarla barışçı politikalara çözüm üretmesi gerekir. Suriye rejimiyle de Suriye'deki Kürtlerle de Suriye'deki Araplarla da Süryanilerle de Ermenilerle de bunu başarabilirdik; bunu soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim ve paradigma değişikliğine ihtiyaç var Sayın Bakan.
Ukrayna'ya SİHA sattınız, Sayın Cumhurbaşkanı her gittiği yerde SİHA satmaya çalışıyor. Ne oldu sonucu Sayın Bakan? SİHA'yı Ukrayna rejimi kullandı Rusya destekli gruplara karşı. Sonucu ne oldu? Rusya da bir fildir ve Suriye'de, rejimin desteklediği şekilde, orada, İdlib'deki sizin desteklediğiniz güçleri günlerdir bombalıyor, öyle değil mi? İşte, oraya SİHA satınca orada bomba yeniyor. Ne oluyor? Ukrayna halkı kaybediyor. Ne oluyor? İdlib'deki halklar kaybediyor, insanlar hayatını kaybediyor.
Sayın Bakan, Ermenistan-Azerbaycan savaşı konusunda veya Karabağ'da süren savaş konusunda geçen yıl bugünlerde, biliyorsunuz, Türkiye'de inanılmaz bir atmosfer vardı. Ya, ben de bu savaşın gereksiz olduğunu, Ermeni ve Azeri halkının yıkımına yol açacağını söyledim; buna dair de pek çok noktada hedef oldum. Bakın Sayın Bakan, otuz yıl öncesine kadar şu coğrafyada, Azerbaycan ve Ermenistan coğrafyasında Azeri ve Ermeniler bir arada yaşıyordu biliyor musunuz? Erivan'da Azeriler yaşardı, Bakü'de Ermeniler yaşardı, bütün bu coğrafyada bir arada yaşarlardı ve Karabağ'da da bir arada yaşarlardı. Ne oldu? Rusya hep bir sorun alanı bırakır. Kafkasya'nın tamamında böyledir, biliyor musunuz? Güney Osetya'da da öyledir. Diğer ülkelerde sorun alanı bırakır, bakın, hep sorun alanı bırakır, halkları birbirine düşürür ve oradaki etkisini devam ettirir. Ne oldu geçen yılki savaşta? Biz destek verdik. 10 bine yakın Azeri ve Ermeni genci öldü, hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum hiç insan ayırt etmeden. Kim kaybetti? Azeri halkı kaybetti ve Ermeni halkı kaybetti. Kim kazandı? Tek kurşun atmadan Rusya nereye yerleşti? Karabağ'a yerleşti. Rusya şu anda Karabağ'da. Kim var Karabağ'da? Rusya var ve Ermeni güçleri var şu gördüğünüz bölgede. Nereye girdi Rusya? Bakü'ye girdi. Nereye girdi? Zaten Erivan'daydı, Ermenistan'a daha fazla girdi, daha büyük güçle girdi ve Ermenistan'ı, Azerbaycan'ı daha fazla pençesi altına aldı. Biz neredeyiz? Maalesef yokuz Sayın Bakan. Yani bu anlamda etki alanımızı acaba sert gücümüzle mi oraya yerleştirebilirdik, orada olabilirdik; barışçı politikalarla mı yoksa yumuşak gücümüzle mi orada daha güçlü olabilirdik? Bunları soğukkanlı bir şekilde değerlendirmeniz lazım. Bakın, anlaşma yapıldı; anlaşmanın her yerinde Rusya var, Laçın koridorunda da Rusya olacak, efendim, Nahçıvan'dan Azerbaycan'a giden koridorda da Rusya olacak, her yeri Rusya kontrol ediyor ve şunu unutmayın: Rusya bu tip sorun alanlarını hep sürdürür, asla tam bir çözüm istemez. Çözüm olmadığı sürece de 2 ülkeyi de...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, toparlarsanız...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben Necdet Bey'den iki üç dakika daha istiyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu anlamda, hep böyle sorun alanlarını bırakır ve yıllarca o ülkeleri hegemonyası altına alır; 2 ülkeye de silah satar. Bakın, Rusya şu anda hem Azerbaycan'a hem Ermenistan'a silah satıyor. Yazık değil mi Azeri köylüsüne, işçisine, emekçisine; yazık değil mi Ermeni işçisine, köylüsüne? Şimdi, bir fırsat penceresi var Sayın Bakan. Ne mutlu ki Sayın Cumhurbaşkanı da siz de "Artık normalleşme zamanı." diyorsunuz. Bu anlamda, Güney Kafkasya'daki etki alanımızı artırmak için Ermenistan'la da normalleşmemiz lazım. Paşinyan hükûmeti bu konuda pek çok mesaj verdi, Sayın Cumhurbaşkanımız da verdi. Normalleşmenin yolu nedir? Ya, kapısı kapalı bir komşunuzla sorunlarınızı çözemezsiniz, kapıyı açma zamanıdır, doğrudan uçuşlar yapma zamanıdır, diplomatik ilişki kurma zamanıdır ve Sayın Paşinyan da Sayın Cumhurbaşkanımız da bu anlamda mesajlarını verdi ve artık barışçı politikalarla bu Rusya etkisini, bütün bu yoksul halklar üzerindeki etkileri kırma zamanıdır. Bakın, oyun kurma zamanı Sayın Bakan. Siz dediniz ki: "Biz oyun da kurarız, oyun da bozarız." Ama genelde oyun bozuyorsunuz ve oyun bozan gücüz. Hikâyemiz yok, geçmişte pek çok hikâyemiz vardı yani barışçı politikalarla Kürt meselesinin demokratik çözümü, Ege meselesinin diğer demokratik çözümü konusunda. Şu anda bir hikâyemiz yok. Oysa Güney Kafkasya'da bir hikâye yaratmak için bir fırsat penceremiz var Sayın Bakan. O fırsat penceresini, gelin, el birliğiyle, hep beraber, bütün siyasi partilerle birlikte yerine getirelim. Azeri halkı, Ermeni halkı bir daha birbirine kıymasın. Bakü'de de Ermeniler yaşasın, Erivan'da da Azeriler yaşasın. Karabağ, Ermeni ve Azeri halklarının ortak barışçı yurdu olsun, demokratik çözümler olsun. Bu yönde adımlar atalım yani aşırı milliyetçilikten herkes kaybeder; aşırı Türk milliyetçiliği de aşırı Ermeni milliyetçiliği de aşırı Azeri milliyetçiliği de tüm halklara kaybettirir. Yapmamız gereken, otuz yıl önce bir arada yaşadığımızı hatırlamak ve barışçı çözümlerin parçası olmaktır Sayın Bakan.
Bakın, ABD- AB ilişkileri konusunda neredeyiz Sayın Bakan? Bir hikâyemiz vardı, Avrupa Birliğinin parçası olacaktık, çok geriledik. Yeniden bu hikâyeyi hatırlama zamanı ve AKP iktidarı sırasında bu oldu, bu hikâye oluştu; 1990'lı yıllarda başlayan hikâyeyi siz sürdürdünüz ve Avrupa'nın kıyısında olan bir ülkeyken şu anda Avrupa hikâyesi Kafdağı'nın arkasına düşmüş bir hikâye durumunda.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları var, Osman Kavala'yla ilgili kararları var. Ya, siz istediğiniz gibi birisini öteki görebilirsiniz ama hukukun üstünlüğünü saymayan bir ülke demokrasi endekslerinde hep nal toplamıştır. Yapmamız gereken, bu kararlara uymaktır Sayın Bakan. Bakın, savaşçı değil, barışçıl politikalarla Türkiye'miz düze çıkabilir ve şunu unutmayın: Siz aldığınız her kararla yurttaşlarımızın huzurunu ve refahını sağlayabilirsiniz, hem huzurunu hem refahını diyorum bakın, hem yurtta hem bölgemizde sulhu sağlayabilirsiniz ve emin olun biz bir imparatorluk bakiyesi ülke olarak bütün bölgemizde barışçı politikaları esas kılsak bölgede ne Rusya kalır ne ABD kalır. Azerbaycan'a, Ermenistan'a Rusya yerleşti; Suriye'ye ABD ve Rusya yerleşti; Yunanistan'a ABD yerleşiyor; ülkemizde ABD var. Bütün bunlara karşı olmanın yolu, önce yurtta barışımızı, toplumsal barışımızı sağlamak, sonra bölgesel barışımızı sağlamak.
Son olarak da şunu söyleyeceğim: Geçen yıl da, önceki yıl da sizi eleştirmiştim. Geçen yıl sunumunuzda 3 kere "soydaşlarımız" demiştiniz, ben de size demiştim ki bir ülkenin soydaşları değil -Dışişleri Bakanı söylemi anlamında söylüyorum- yurttaşları olur, vatandaşları olur. Bakın, siz Türk kimliklisiniz, ben Ermeni kimlikliyim, burada Kürt kimlikli yurttaşlarımız var, Arap kimlikli yurttaşlarımız var. O koltukta herhangi birimiz oturabiliriz, ben o koltukta "soydaşlarım" desem yanlış anlaşılır oysa ben o koltukta oturursam "yurttaşlarımız" derim, "vatandaşlarımız" derim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.
"Tüm dünyadaki Türkiye köklü tüm yurttaşlarımızın Dışişleri Bakanıyım." derim. Yani bu açıdan geçen yıl 3 kere demişsiniz, bu yıl 10 kere demişsiniz; bu paradigmanın da Türkiye'ye kaybettirdiğini düşünüyorum Sayın Bakan. Lütfen "yurttaşlarımız" deyin, "vatandaşlarımız" deyin. Suriye'deki Kürtlerin de, Arapların da, Ermenilerin de, Yunanistan'daki yurttaşlarımızın da Rum'u olsun, Türk soylu olsun hepsi Türkiye'den gitme, bu ülkenin yurttaşlarıydı. Hepsine dair barışçı ve hepsini kapsayan bir dış politikayı esas alabilirdiniz ama şu an buna uzaktasınız, umarım bu paradigmaya tekrar dönersiniz.
Teşekkür ediyorum.