KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Bakanım, Bakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları; âdet olduğu üzere, içten saygılarımı sunuyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Akıl sahibi olmak, sorumluluk sahibi olmak demektir. Aklı olmayan, dinen sorumlu tutulmaz, yine, aklı olmayanın da hukuken sorumluluğu çok kısıtlıdır. Dolayısıyla, aklı olan insan, verdiği kararın sonucu ortaya koyduğu eyleminin sonucundan sorumlu olmalıdır ve sorumludur. Bu sorumluluğu kabul etmez de bir başkasına fatura yazmaya kalkarsanız bu işin içerisinden çıkılmaz. Dolayısıyla, doğru olan, verdiğimiz kararların sonucunun ortaya koyduğu yükümlülüğü üstlenmektir.

Akıllı bir toplum, aklı başında bir toplum kendi iradesiyle bazı uluslararası angajmanlara giriyorsa, bazı kulüplere giriyorsa, bazı teşkilatlara katılıyor ise bu katıldığı teşkilatların, üyesi olduğu kulüplerin kurallarını kabul ediyor demektir. Dolayısıyla, Finansal Eylem Görev Gücü'nün (Financial Action Task Force) birtakım kuralları var, o kuralları kendi öz irademizle kabul ederek oraya üye olmak istedik ve bizi de kabul etmişler. Onun dışında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin üyesi olmuşuz, girerken de yine onun birtakım kuralları var, o kurallara uyacağımıza da söz vermişiz. Dolayısıyla, bu tür kurumlara girerken kendi öz irademizle biz bir sistemden çıkıyoruz, başka bir sistemin içerisine giriyoruz, o girdiğimiz sistem içerisinde çıktığımız sistemde tamamı kendi kontrolümüz altında olan değişkenlerin, kuralların bir kısmının kontrolünden vazgeçiyoruz, bir kısmını da ortaklaşa kullanıyoruz; bize de çok az kendi kullanabileceğimiz bir alan kalıyor. Dolayısıyla, kendi öz irademizle verdiğimiz bu kurallar çerçevesinde ortaya çıkan durumun sonucunda "Efendim, dış güçler var, dolayısıyla, bize şunu yaptılar, bunu yaptılar." demek bence ucuzculuk, bence sorumluluktan kaçmak demektir. Biz masaya oturduğumuzda karşıdaki muhatabımızın bizden mutlaka bir çıkarının olduğunu, bizden bir talebinin olduğunu, bizden bir isteğinin olduğunu bilerek oturuyoruz, oturmamız gerekir ve dolayısıyla da bize düşen görev, kendi evimizi düzene koymak, kendi evimizi düzene koyduktan sonra da arkamızda duran milletimizin ulusal menfaatlerini korumaktır.

Örneğin, biz uluslararası piyasalardaki gelişmelerden yararlanabilmek, ekonomimize kazandırabilmek için kambiyo kontrol rejimini kaldırdık, ödemeler dengesinin üst tarafını liberalleştirdik, paramızı konvertibl yaptık. Niye? Çünkü uluslararası piyasada sağlayabileceğimiz bir menfaat var. Ama bu kuralı düzgün oynayamazsak -ki zaman zaman da oynayamıyoruz- o zaman, spekülatörler gelip bizden menfaat devşirmeye çalışıyorlar. Bu, onların kabahati değil, onlar bunu bilerek geliyorlar, kabahat bizde, bu spekülatörlere biz niye izin veriyoruz? Dolayısıyla, şu anda geldiğimiz noktada, "dış güç" denilen şey budur. Girdiğiniz uluslararası bir angajmanda oyunu kuralına göre oynayabiliyorsanız girin, eğer oynayamıyorsanız o zaman sorumluluğunuzu alın ya bu kurumdan çıkın ya da sorumluluğunuzu alarak "Nerede yanlış yaptım? Niçin iyi yönetemedim de benim başıma bu iş geldi?" diye soruyu kendinize sorun.

Buradan hareketle, Değerli Bakanımız, size şunu sormak istiyorum: Şu anda, Suriye, 3'e bölünmüş durumda. Orada güvenlik sorunu var, terör sorunu var, göç sorunu var vesaire vesaire her şey var ve bunların hepsi de son on yılda ortaya çıkan sonuçlar. Ben gerçekten şunu öğrenmek istiyorum: 2010 yılında Türkiye'nin hangi ulvi, âli menfaatleri bizi buraya müdahale etmeye yöneltti? Yanı başında Suudi Arabistan çok daha demokratik değildi, Ürdün çok daha demokratik değil, Irak çok daha demokratik değil fakat kendimize bir misyon biçtik "Buraya demokrasi getireceğiz." dedik ve böyle bir şeyin içerisine girdik. Dolayısıyla, şu anda biz sonucu tartışıyoruz. Benim gerçekten öğrenmek istediğim, geriye bakıp, on yıl önce biz bu işin içerisine niçin girdik? Ben 74 yaşımdayım, ilkokuldan beri hep şunu öğrettiler bize: Deli Petro er geç sıcak denizlere, Akdeniz'e inmek istiyordu. Bunu beceremediler, beceremediler fakat biz, bugün kendi irademizle, kendi eylemlerimizle maalesef, Deli Petro'yu Akdeniz'in sıcak sularına indirdik. Bunun gerekçesi nedir? Gerçekten bunun sebebi neydi, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.