KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli üyeler, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, bu yasa önerisini hazırlayan gerek vekil arkadaşlarımıza gerekse tabii, öncesi, mutfağında emeği olan bürokratlara teşekkür etmekle sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii ki yasa önerisinin teknik yönleri burada konuşulacak, tartışılacak. O bakımdan, ben, içerik olarak sadece doğrudan düzeltilmesinin uygun olacağını düşündüğüm maddelere dikkat çekeceğim. Ama onun ötesinde, kamuoyunda "reform paketi" olarak adlandırılan bu "beşinci yargı reformu paketi" adı altında önümüze gelen önerinin yargı reformu anlayışı veya konsepti içerisinde nasıl algılanması, nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda birkaç görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çünkü sizlerin de belirttiği üzere, Yargı Reformu Strateji Belgesi, İnsan Hakları Eylem Planı önemli kalkış eşiği olarak dillendiriliyor. Tabii, Yargı Reformu Strateji Belgesi iki buçuk yıllık, İnsan Hakları Eylem Planı sekiz, dokuz aylık ama bizim sormamız gereken husus: Bir, acaba o belgelerde önerilen hususlar yöntem olarak ne ölçüde dikkate alınıyor? İki, içerik olarak ne kadar yansıyor bu metinlere? Bu açıdan bazı saptamalar yapacağım. Ve tabii ki bu 51'inci torba kanun Sayın Başkan, değerli üyeler; torba kanun. Baktığım zaman, sadece 28 tek konu kanunu hazırlanmış ama doğrusu torbada hız kesmiyoruz; bu da özellikle not edilmesi gereken bir husus.

Adalet Komisyonu çok çalışan bir Komisyon, bu bakımdan takdire şayan, ben de Anayasa Komisyonu üyesi olarak -bizim Komisyonumuz çalışmadığı için, çalıştırılmadığı için- buraya geliyorum. Dilerim, bu Komisyonunuz daha çok çalışır. İki neden var daha çok çalışması için; bir, teknik anlamda, değerli üyeler. 7333 sayılı Yasa Meclis temmuz ortasında yirmi beş saat aralıksız olarak çalıştırılmak suretiyle oylandı, oylatıldı. O teklifte Adalet Komisyonunun 7145 sayılı Yasa'yla yasalaştırdığı önemli 3 madde yer aldığı hâlde yani OHAL'in üç yıl daha uzatılmasına dair öneri yer aldığı hâlde Adalet Komisyonu neden dışlandı da Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildi bir torba, adsız torba, yasa olarak? Adalet Komisyonunun önemi, işlevi, kendi gündemi açısından; ayrıca, tabii, konuyu düzenleyen maddelerin önemini göz ardı etmeksizin bunu özellikle belirtmek istiyorum, vurgulamak istiyorum. Zira Sayın Başkan, değerli üyeler; bilindiği gibi, 7145 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesinin önünde. Anayasa Mahkemesinin önünde olan bir konuda yeniden yasal düzenleme yapılması herhâlde genel olarak yerindelik açısından değerlendirilebileceği gibi, değerlendirilmesi gerektiği gibi eğer yapılması gerekiyor idiyse Adalet Komisyonu atlanmaksızın doğrudan Adalet Komisyonuna getirilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Demek ki Adalet Komisyonunun haberi olmadan da Adalet Komisyonuna giren konularda çalışma yapıldığını görüyoruz ve bu da hiçbir biçimde yasa yapma tekniğine uygun olmayan bir çalışmadır.

Şimdi, bunu belirttikten sonra, sizlerin 7188 sayılı Yasa'dan bu yana getirdiği, 7188, 7242, 7251, 7331 sayılı Yasalar; az önce belirttiğim 7333 sayılı Yasa Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından getirildi. Yargı Reformu Strateji Belgesi özellikle 2019'dan bu yana anılmakta. İnsan Hakları Eylem Planı yenilerde anılıyor fakat bir çelişkiyi belirtmek bakımdan -biraz önce sunuşta da vurguladınız- mesela, 7331 sayılı Yasa'da biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak özellikle İHEP'te yani İnsan Hakları Eylem Planı'nda taahhüt edilen, vadedilen ısrarlı takip suçunun yasa önerisine konulmasını önerdik fakat konulmamış olması bile İHEP'le doğrudan bir tutarlılık, kendi vaatlerinizle uyumlu bir yasama süreci izlemediğinizi göstermesi açısından örnek olarak belirtilmesi gereken bir husus.

Sayın Başkanlar, sayın üyeler; şimdi, bu açıdan bir ikinci konu: Yine ilgili belgelerde, eylem planında yasa yapımı konusunda hem Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde hem de İnsan Hakları Eylem Planı'nda çeşitli kurumların, kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin katkıda bulunmaları en azından öngörülüyor. Ama gelin görün ki bizim, benim en azından bir vekil olarak medyadan haberim oldu; muhtemelen Adalet Komisyonu üyesi arkadaşların da son iki günde yasal zorunluluk çerçevesinde haberleri oldu. Acaba bu kadar sivil toplumun katılımına önem veren bir parti, yaklaşım, diğer partilerin -muhalefet demiyorum Sayın Başkan, özellikle kaçınıyorum, neden muhalefet demediğimi belirteceğim- acaba Mecliste temsil edilen, grubu bulunan partilerin buna katkısını niçin hiç önemsemez, hiç dikkate almaz; bunu özellikle vurgulamak istiyorum ve bu çerçevede, ben muhalefet demiyorum dedim çünkü biz gerçekten muhalefetin ötesinde bir işlev görmeye çalışıyoruz hani izninizle Fransızca diyeyim "opposition" yani muhalefet etmek, biz ise "propose" yapıyoruz yani öneriyoruz, tam tersi muhalefet dengesini tamamen tersine çevirip... Biz yapıcı, biz önerici, biz olumlu katkıda bulunucu çalışmalar yürütüyoruz.

Sayın Başkan, bildiğiniz üzere, bizim haziran ayında Meclis Başkanlığına sunduğumuz 189 maddeden oluşan 12 yasa önerisinin 7'si sizin Komisyonunuza havale edilmiş bulunuyor, Adalet Komisyonuna havale edilmiş bulunuyor ve bunların içinde Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi var, adil yargılanma hakkı ilkeleri gereğince Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklik, mahpus haysiyeti ve hakları ışığında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da değişiklik yapılması, adil yargılanma hakkı çerçevesinde Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, yine Türk Ceza Kanunu'nda düşünce ve ifade özgürlüğünü güvenceleyen değişiklikler yapılması, Terörle Mücadele Kanunu'nda aynı bağlamda değişiklik yapılması ve nihayet, İş Kanunu'nda, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve İş Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi var. Muhtemelen Sevgili Turan Aydoğan, birleştirilme önerisi konusunda belki bunu da dile getirecektir ama bunlar, Sevgili Başkan, sıradan çalışmalar veyahut da öneriler değildir; bunlar, gerçekten muhalefet partilerinden beklenenin ötesinde çalışmalar ve önerilerdir. Nitekim, sizin Grup Başkan Vekiliniz Cahit Özkan, 7331 sayılı Kanun'un görüşülmesi sırasında kürsüden yaptığım konuşmada "Karşı çıkmıyoruz Hocam. Bunu biz gelecek paketlerde değerlendireceğiz." dedi. Şimdi, bakın, aradan altı ay geçmiş bulunuyor, bu kadar bir düzenleme yapılıyor, ayrıntılı bir düzenleme, buna karşı çıkmıyoruz kuşkusuz ama herhangi bir biçimde bizim yaptığımız öneriler bağlamında bir işaret yok, bir kıpırtı yok. Bu çerçevede, tabii, yasa yapım tekniği konusunda başından beri takınılan tavrın sürdürülüyor olması açıkçası bizlerin yasama faaliyetlerinin etkili olması yönünde harcadığımız çabaların karşılık bulmadığı biçiminde bizi bir duyguya, düşünceye sevk ediyor, bu da Parlamentomuzla, sıkça vurguladığımız "yüce Meclis" "Gazi Meclis" gibi kavramlarla doğrusu örtüşmediğini ortaya koyuyor.

Sayın üyeler, Sevgili Başkan; şimdi, burada çok ciddi bir zihniyet sorunu var diye düşünüyorum ve bu çerçevede Anayasa'nın amir hükümlerine, üstün hükümlerine riayet edilmiyor veyahut sürekli ihlal ediliyor tartışmasına ya da sıralamasına girmeyeceğim. Bunu biliyoruz, hukuk devleti, Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı gibi kuralların Anayasa Mahkemesinin son zamanlarda, 27'nci Yasama Döneminde verdiği kararlarda bile ne kadar çok ihlal edildiğini yani bizzat Parlamentoda çoğunluğu elinde tutan parti tarafından ve partinin Genel Başkanı tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan seçimler sonucu çıkan kararların altında imzası olan Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından bile bu aykırılıklar ortaya konmuş bulunuyor.

Bu bakımdan, tabii, Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi teklifte vurgulandığı üzere adil yargılanmaya ilişkin kuralların asgari gereklerinin bu tür tekliflere yansıması gereğini belirtmekle pilot kararlara geçmek istiyorum. Bilmiyorum, Adalet Komisyonunun bu konuda bir çalışması ya da Adalet Bakanlığından gelen bir çalışma var mı? Dün Dışişleri bütçesinde değindim, Avrupa Mahkemesinin verdiği ve Anayasa Mahkemesinin de desteklediği pilot kararlar aslında bizim yasa yapma yükümlülüğümüzü açıkça bir yükümlülük olarak gündeme getirmemizi gerekli kılıyor. Ben sadece bunların başlıklarını belirteceğim.

Altuğ Taner Akçam/Türkiye kararı, 2011, TCK 301. Bu maddenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde yasa niteliğine sahip olmadığını, ona yanıt vermediğini ortaya koyuyor.

14 Kasım 2017, Işıkırık kararı, TCK 220, fıkra (6). Bu maddenin yine yasanın taşıması gerektiği niteliğe yanıt vermediğini ortaya koyuyor. Aynı çerçevede, Anayasa Mahkemesi haziran ayında Hamit Yakut başvurusunda aynı doğrultuda pilot karar veriyor "Somut olayda başvurucu hakkında uygulandığı hâliyle terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunun düzenlendiği 5237 sayılı Kanun'un 220'nci maddesinin (6) numaralı fıkrasının içerik, amaç ve kapsam itibarıyla belirli olduğundan söz edilemez." diyor ve devam ediyor, bu konuda Meclise düzenleme yapmak için bir süre veriyor. Hepinizin malumu ama zamanınızı almamak için ben sadece bunun önemine değiniyorum.

Avrupa Mahkemesinin İmret /Türkiye kararı. Bu kez TCK aynı madde (7)'nci fıkraya "Gösteriler ve benzeri kamuya açık toplantılar bağlamında Türk Ceza Kanunu'nun madde 220 fıkra (7) de dâhil olmak üzere farklı ceza hükümleri kapsamında bireylere cezai yükümlülük yükleyebilecek eylem ve faaliyetlerin niteliğine ilişkin ölçütleri ortaya koyan yerleşik bir Yargıtay içtihadının bulunmadığı görülmektedir." diye devam ediyor ve bu maddenin bu fıkrasının değiştirilmesi, ya kaldırılması ya da yasal nitelik taşıması yönünde değiştirilmesini öngörüyor.

Şimdi, bir başka karar, Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı. Bu kez Avrupa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu madde 314'ün Avrupa standartlarında, Avrupa Sözleşmesi bağlamında yasal niteliğe yanıt vermediği, onun da değiştirilmesi gerektiği sonucuna varıyor.

Şimdi, son son karar, Vedat Şorli/Türkiye kararı. Bu neden çok önemlidir? Çünkü bu, Türk Ceza Kanunu madde 299'un ayrıntılı tadiline ilişkin bir karar olup, Anayasa madde 26, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi madde 10 çerçevesinde tadil ediliyor ve özellikle devlet başkanlarına yönelik düşünce açıklamalarının yüksek bir eleştiri ve ifade özgürlüğünden, korumasından yararlanması gerektiğini vurgulayarak, bunun da bir pilot karar olarak 299'uncu maddenin ya yürürlükten kaldırılması veyahut da gözden geçirilmesi şeklinde ayrıntılı bir kararla önümüze getiriyor, koyuyor bu Meclisin yükümlülüğü olarak. Anayasa Mahkemesinin erişim engeline ilişkin olarak verdiği son kararı biliyorsunuz ama henüz gerekçeli bir biçimde yayımlanmadığı için ona girmiyorum. Fakat görüldüğü üzere önümüzde bulunan bu 6, 7 ve 8'inci kararlar esasen Meclisimize yükümlülük getiren kararlar ve bu konuda düzenleme yapmamız söz konusu. Umuyorum ve diliyorum ki -burada yüksek sesle öneriyorum- Adalet Komisyonunda bunu artık biz yapalım. Burada hangi bakanlığın hangi biriminden öneri geleceği konusunda bir beklentiye girmeden bu düzenlemeyi kendimiz yapalım derim.

Şimdi, Sayın Başkan, son olarak özellikle bu yaptığınız düzenlemelerde Yargı Reformu Strateji Belgesi, İnsan Hakları Eylem Planı'nda değinilen husus yeterince olmasa da olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin giderek toplumsal barışı -hukuku demiyorum- bozan boyutları ila uzun vadeli yaratması muhtemel sorunlara dikkat çekmek istiyorum. Bunların içerisinde sadece barış akademisyenleri örneği tipik bir örnektir. Bu konuda Anayasa Mahkemesi karar verdiği hâlde, ceza mahkemeleri karar verdiği hâlde, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu tam iki yıl dört ay bekledi ve iki yıl dört ay sonra barış akademisyenlerinin dosyalarını reddetmeye başladı gerekçesiz bir biçimde. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu, ceza mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu belirtmeme gerek yok ama Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu bir kere Anayasa'da yeri olmayan bir komisyon. Yani düşünebiliyor musunuz Sevgili Başkan, bir öğretim üyesi gencecik yaşında, bir doktor, bir doçent, yardımcı doçent bir gece yarısı kararnamesiyle, hiçbir gerekçe gösterilmeden üniversitenin dışına atılmış; "Yargıya başvuramazsın." demişler. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, "Bu ifade özgürlüğüdür." diyor; ceza mahkemeleri, Türkiye'nin ağır ceza mahkemeleri karar veriyor, "Beraat" diyor; ama Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu "Ben dosyasını tutarım." diyor ve en sonunda, bir yıllığına kurulmuş olan bu Komisyon beşinci yılın sonunda "Ben bunu reddederim." diyor. Şimdi, biz bunu Anayasa madde 2'de yer alan hukuk devletinin temel öğeleriyle bağdaştırabilir, görebilir miyiz? Evet, olağanüstü hâl çerçevesinde sorumluluk muafiyeti açısından düzenleme yapılmış olabilir ama elbet Türkiye olağanlaşacak ve hukuk devletine dönüş yapacak. Şimdi, Adalet Komisyonunun bu konuya ilgisiz kalması demiyorum ama seyirci kalmasını da tabii bu kadar ciddi bir Komisyonun konumuyla bağdaştıramıyorum, bir biçimde Adalet Komisyonu mutlaka ama mutlaka tarihsel sorumluluğunu müdrik bir Komisyon olarak buna el atmalıdır.

Şimdi, bu çerçevede şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Sevgili Başkan, sayın üyeler; tabii ki sizleri de rahatsız etmiştir, Türkiye'de (madde 137/2) kanunsuz emir suçtur; kanunsuz emir o kadar suçtur ki kamu görevlilerine direnme hakkı bile sağlıyor, veriyor, ki önemli bir haktır. Geçen hafta sizin grup toplantısında bizim Genel Başkanımıza yönelik şiddet ve linç girişimlerinin gösterilmesi sizleri de üzmüştür ama bu, bizim anayasal düzenle kesinlikle bağdaşmayan bir eylemdir. Bu, aslında siyasal cinayetlerle bağlantılı bir durumdur ve suça azmettirme bağlamında bir eylem olduğunu esefle görüyoruz. Bu bakımdan biraz önce değindiğim TCK 299'un neden burada gündeme alınıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerektiğini, Cumhurbaşkanı parti başkanı olduğu sürece bu maddeden neden yararlanmaması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuş oluyor.

Sayın Başkanlar, sayın üyeler ve değerli teklif sahipleri; tekrar emeklerinize teşekkür etmek istiyorum. Tabii ki bu, sizlerin de belirttiği gibi teknik bir kanun ama bu kanunun maddelerini incelediğimiz zaman bunların çok büyük bir kısmının Anayasa'yla uyumlu olduğunu fakat özellikle 1'inci maddenin, madde 40'ın ve madde 44'ün Anayasa'ya aykırı olduğunu, Anayasa'nın muhtelif maddelerine aykırılık bakımından ögeler içerdiğini; mesela, 1'inci maddenin Anayasa madde 128'e aykırılık ögelerini içerdiğini, 40'ıncı maddenin Anayasa 2'nci ve 90'ıncı maddelere aykırılık ögelerini içerdiğini ve 44'üncü maddenin de özellikle Anayasa'nın 87, 2 ve 7'nci maddelerine aykırılık ögelerini içerdiğini belirtmekle yetiniyorum. Esas itibarıyla, benim tabii ki vurgum, reform demeyelim buna, demeseydik daha iyi olurdu çünkü kamuoyuna reform deniyor. Oysa, bizim sizlere önerdiğimiz reform paketlerini bir yana bırakın, esasen sizlerin ortaya koyduğu Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı'nın da asgari gereklerini karşılamıyor olması bakımından, onlarla çelişiyor olması bakımından buna düzenleme diyelim. Bizim hazırladığımız bir paket, icra iflas konusunda teknik düzenleme diyelim ama buna reform demeyelim. Reform diyebilmek için çok ciddi, karşılıklı birlikte çalışmaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum.

Bu yasa önerisinin biraz önce değindiğim özellikle 3 maddesini, zannediyorum biraz sonra başlatacağınız Anayasa'ya uygunluk gündemi kısmında arkadaşlarımızın ayrıntılı olarak dile getireceğini ve bu vesileyle İç Tüzük madde 38'in gereklerini yerine getireceğinizi tahmin ediyorum.

Sabrınız ve ilginiz için hepinize teşekkür ederim.