| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b)Mesleki Yeterlilik Kurumu c)Sosyal Güvenlik Kurumu ç)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü d)Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2021 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nihayetinde kuruldu. Türkiye'de yüzde 1'i saymazsak alın teriyle geçinen milyonlarca insan var fakat Çalışma Bakanlığı yoktu, işçiler torba bir bakanlıkla temsil ediliyordu, şimdi artık Çalışma Bakanlığı var; bu, iyi bir şey; bunu söylemek isterim.
Tabii, bir Çalışma Bakanlığı olması emekçilerin sorunlarını çözmeye tek başına yetmiyor Sayın Bakan. Burada içtiğimiz çaydan içinde oturduğumuz bu salona, kullandığımız cihazlardan bizi buraya taşıyan otomobillere, yan odadaki basın faaliyetine kadar her şeyi emekçiler üretiyor. Emekçiler olmasa dünya durur ancak ne Bakanlığınızda ne iş yerlerinde ne bürokratikleşmiş, korporatifleşmiş sendika ve konfederasyonlarda üretenler söz, yetki, karar hakkına sahip değil. Çalışma yaşamındaki temel sorunlar da işte bu yüzden çözülemiyor.
Siz 80 öncesinden bahsettiniz Sayın Bakan, ben de bir hafıza tazelemek istiyorum. Neoliberalizm 1970'li yıllarda bir laboratuvar olarak Latin Amerika'da başlatıldı ve Türkiye'de ise 12 Eylül 1980 askerî darbesi bunun için yapıldı. 24 Ocak Kararları olarak anılan kapitalizmde emekçi aleyhine yapısal dönüşüm programını topluma zorbalıkla kabul ettirmek için yönetime askerler el koydular. Neoliberal politikaların yaşadığımız gezegeni küresel bir cehenneme çevirdiği bugün inkâr edilemez bir realitedir. Sadece gelir dağılımı uçurumu korkunç boyutlara ulaştığı için değil, sadece işsizliği pandemi hâline getirdiği için değil, aynı zamanda doğayı sorunsuzca sömürerek dünyayı nefessiz bıraktığı için böyledir, ekolojik yıkımı yarattığı için kapitalizm sürdürülemezdir.
Yirmi yıllık AKP döneminde emme basma tulumba gibi emekçilerden aldınız, sermayeye aktardınız. İşçilerin elinden alamadığınız bir kıdem tazminatı kaldı, onun için de işçilerin zayıf bir anını bekliyorsunuz. Söyleminiz de metinleriniz de emekçi adına ne varsa hepsi kâğıt üzerinde Sayın Bakan. Sermaye sınıfının ise bütün taleplerini kabul ediyorsunuz ve hayata geçiriyorsunuz. Hani, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıktığında iş cinayetleri bitecekti, niye bitmedi? Yirmi yıldır en az 30 bine yakın işçi iş cinayetinde yaşamı yitirdi ve meslek hastalıklarını bunlara katmıyorum bile. Açıklayın lütfen, bunu bize söyleyin. Her şeyi bir yana bırakın, insan olarak patron daha fazla kâr etsin diye canların yitmesinden hiç mi vicdanınız sızlamıyor diye size sormak istiyorum.
Bakın, bu, bir çocuk işçi ve Rixos Lares Otel'de staj yaparken yaşamını yitirdi, failler ceza almadılar. Son sekiz yılda 500'e yakın çocuk işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi.
Mültecilerin hangi hafriyat altında ölüp gittiğini denetleyecek arkasında hiç kimseleri bile yok. Kaçı ölüyor, öldürülüyor? Bilmiyoruz. Patronlar daha fazla kâr etsin diye sadece işçinin teri değil, işçinin oluk oluk kanı akıyor Sayın Bakan. Bu sizin düzeninizde oluyor, siz de seyirci oluyorsunuz.
Etkin teftiş yapmıyorsunuz, az sayıda haberli teftişler yapıyorsunuz. Onda da yaptırım uygulamıyorsunuz. Pandemide iş müfettişleri sahaya gönderilmedi, gönderilenler de iş cinayetlerini teftiş etmek için gönderilmediler, çarklar dönsün diye işçiler pandemide pandemiye teslim edildi. Bunlar taammüden cinayet değil mi diye size sormak istiyorum. Devlet şimdi kimin yanında Sayın Bakan? Ne asgari ücreti belirlerken ne de iş cinayetlerinde, bir uçak dolusu işçinin katledildiği Soma'da devlet işçinin yanında değil. Hükûmetiniz Türkiye'nin yerli ve yabancı sermaye için ucuz emek cenneti olmasıyla övünüyor. "Mülteci işçiler olmasa ekonomimiz çökerdi." diyebiliyorsunuz ama mültecilerin 19'uncu yüzyıl vahşi kapitalizm koşullarında sömürülmesi sizi hiç ilgilendirmiyor. İşçinin yanında olmak demek, Sayın Bakan, çalışana insana yakışır iş sağlamaktır. İşçinin yanında olmak, Sayın Bakan, iş cinayetlerini durdurmaktır.
Sayın Bakan, iktidarınızın yirmi yıldır kadın istihdamını artırmak için hedef koyduğunu biliyoruz. Niye kadın istihdamı artmıyor, niye yirmi yıldır yüzde 26'nın üzerine çıkamadınız, niye kadınlar iş gücüne katılmıyor, niye yüzde 30'ların üzerine çıkmıyor, niye Avrupa ülkelerindeki gibi değil? Bu, kadınlara karşı ayrımcılığın kanıtı değil midir sizce? En azından ILO C190'ı imzalamak için bir şeyler yapabilirsiniz Sayın Başkan. Patriyarkal kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda ucuz, uysal ve görünmez kadın emeği için çabalamaya son verebilirsiniz Sayın Bakan. Bakım emeğini kadınların sırtından alabilirsiniz. Kreşler açmak, kamu bakım merkezlerini yaygınlaştırmak bu bütçeye koyulmadığı müddetçe kadın istihdamının artmayacağını hepimiz biliyoruz. Bunu bilmek için de cin olmaya gerek yok. Sermayeye binbir teşvik verirken ev kadınlarına emeklilik hakkı ve sağlık güvencesi verilsin diye kanun teklifi veriyoruz, sümen altı yapıyorsunuz. Engelliler ise çalışma yaşamının dışına atılıyor. Bu emek düşmanı, doğa düşmanı, kadın düşmanı politikaları kabul etmiyoruz Sayın Bakan.
Sayın Bakan, işçi sınıfının mücadeleyle kazanılmış haklarını elinden alıyor, işçilerle ilgili ihtilaflar için ara buluculuk mekanizmaları getirerek kurda kuzuyu teslim ediyorsunuz. Taşeronu, kiralık işçiliği, esnek ve güvencesiz çalışmayı kurallaştırdınız. Asgari ücret, sefalet ücreti ve hâlâ asgari ücretten vergi almak istiyorsunuz. Sermayeye vergi teşviki yaparken asgari ücretliden vergi almak hak mı Sayın Bakan? Türkiye'de yoksulluk derinleşiyor, çalışan yoksulluğu var. Sizinle aynı kulüpten olan patronlar "İşçiler iş beğenmiyor." diye biliyor. Hanginiz hatta hangimiz bir ay boyunca on-on iki saat asgari ücrete çalışabiliriz? İşsizlik, Türkiye tarihinin rekor seviyesinde; halkımıza ya iş ya da gelir güvencesi sunmadan işsizlik sorunuyla nasıl mücadele edilebilir? Peki, bu bütçede tercihleri değiştirmeden savaşa, ranta, faize bütçe ayırarak temel gelir güvencesini tartışmak mümkün müdür Sayın Bakan? Ağrı'da, Van'da, Mardin'de, Ardahan'da asgari ücret de fiilen uygulanmıyor.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bizde uygulanıyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Uygulanmıyor, gidip görün lütfen.
İş ya da gelir güvencesini konuşmadan bu kölelik düzenine sizce son verilebilir mi? Bu bütçe kölelik bütçesidir. Son on yılda 5'li çeteye 128 kez vergi indirimi ve harç indirimi yaptığınız. EYT'linin emeklilik hakkını ise vermediniz. Pandemide EYT'li hem gelirsiz kaldı hem de fazlasıyla prim ödediği hâlde sağlık güvencesinden yararlanamadı, hastanede para ödedi. 2008'de kademeli emeklilikle ilgili bir yasa çıkarıldı, kademeli olarak emeklilik hakkı gasbedildi. Bugün emeklilik maaşı maaş olmaktan çıktı. 1.500 lira emekli maaşı olur mu? Yeni emekliler şok geçiriyorlar. Yarın iktidarda kalabilirseniz eğer bunu da vermeyeceksiniz, emeklilik hakkına da fiilen çöktünüz Sayın Bakan.
Emeğin sermaye tanrısına göre yeniden konumlandırıldığı iktidar oldunuz. Yirmi yıl boyunca kuralsız çalışma, esneklik, güvencesizlik, sendikasızlık, örgütsüz işçi sınıfı kural hâline geldi. Şimdi "Sendika oranı artsın." diyorsunuz. Niye sendikal yetki zorbalığı var bu ülkede, size bunu soruyorum. Kamudaki toplu sözleşmelerden, biraz önce bahsettiniz, yüzde 1 barajının altında kalan sendikalar niye yararlanamıyorlar, niye onlar da bu haklardan yararlanmasın? Sınıf sendikacılığını savunmayı, sendikal yetki almak için direnmeyi, hak aramayı terörist olmakla eş değer hâle getirdi Hükûmetiniz. 1 Mayıs resmî İşçi Bayramı ama işçilere kolluk saldırdı, gözaltı yaptı; işçilere de sahip çıkmadınız.
Pandemide gelir güvencesi olmadan yapılan kapanmalar emekçileri açlıkla karşı karşıya bıraktı. Sözde işten atma yasaklandı ama kod-29 170 binin üstünde kişiyi damgalayarak sokağa attı. Söyleyecek çok şey var Sayın Başkan ama...
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın Kemalbay, lütfen tamamlar mısınız.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Patronun sopaya ihtiyacı yok, gerçekten, devlet işçiler için patronun sopası hâline gelmiş durumda. Türkiye'de yaklaşık 2 milyon çocuk işçi var. "Çocuk işçiliğini önleyeceğiz." diyorsunuz, 20-25 bin çocuk işçiye ulaşmaktan bahsediyorsunuz. 2 milyon çocuk işçiden bahsediyoruz Sayın Bakan, bu nasıl mümkün olabilecektir?
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Kemalbay.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Bir cümleyle Sayın Başkan...
Toplumsal bir mücadele gerektiren çocuk işçiliğinin önlenmesi ne çaresiz ailelere bırakılabilir ne de Bakanlığınızın raporladığı gibi 20-25 bin çocuk işçiye ulaşmayı hedefleyerek çözülebilir. Yapılması gereken, bütçeden savaşa, yandaşa, ranta ayrılan paydan vazgeçmektir; çocuklara bu bütçeden para ayırmaktır, bütçeden pay ayırmaktır.