| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b)Mesleki Yeterlilik Kurumu c)Sosyal Güvenlik Kurumu ç)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü d)Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Türkiye'de sermayedarlara her türlü destek verilirken, teşvikler verilirken, hatta vergilerini kaçırmalarına bile fırsatlar, yasal düzenlemeler tanınırken yoksul halk ardı arkası kesilmeyen zamlara, artan hayat pahalılığına, hatta açlığa mahkûm ediliyor. Elbette ki bu açlığa mahkûm edilmede en yoksullaşan da kadınlar oluyor. Erkek egemen sistem ev işlerini kadınların üstüne yıkınca çocukların karnını nasıl doyuracağını kadınlar düşünmek zorunda kalıyor, çöpten yiyecek toplayan yine kadınlar oluyor. Müzisyen kadınlar müzik aletlerini satmak zorunda kaldı. "Uzaktan çalışma" adı altında kadınların emeğinin daha fazla sömürüldüğü bir sisteme geçildi; mesai saatleri belli olmayan, işverenin ödemesi gereken maliyeti ve işleri kadınların üzerine yıkan yeni bir çalışma modeli. Evlere temizliğe giden kadınlar ne emekli olabiliyor ne de sağlık güvencelerinden yararlanabiliyor. Ev eksenli çalışan kadınlar güvencesiz, sağlıksız ortamlarda emeklilik sigorta hakkı olmadan çalışmak zorunda bırakılıyor. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar, mülteci kadınlar bir yandan tacize, mobbinge maruz kalırken bir yandan da düşük ücretlerle güvencesiz, hatta çoğu kez hiçbir ücret alamadan çalışmak zorunda bırakılıyor; çadırlarda en temel ihtiyaçları dahi karşılanmadan yaşamak zorunda kalıyorlar. Asgari ücretin dahi lüks olduğu çalışma alanlarından bahsediyoruz.
Kadınların yüzde 25'i asgari ücretin altında ücretle çalışıyor. Özel sektörde her 4 kadından 3'ü asgari ücret civarında ücret alabiliyor. Erkekler kadınlardan yüzde 31,4 daha fazla gelir elde ederken ücretlerde kadınlar ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliği büyüyor. 2006 yılında yüzde 12 olan bu eşitsizlik yüzde 20'nin üzerine yükseldi. Kendi hesabına çalışan erkekler kadınlardan yüzde 77,3 daha fazla kazanıyor. Önce kadınlar işten çıkarılıyor. Kadınlar iş bulamıyor, daha fazla yoksullaşıyor.
Kadın olduğumuz için ayrımcılığa maruz kalıyor, patronların tacizine uğruyor, işten çıkarılma tehdidi, mobbingle karşı karşıya bırakılıyoruz. Erkeklerle eş değer işleri yapmamıza rağmen düşük ücretlerle kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılıyoruz. Kapitalizmin yarattığı sınıfsal eşitsizlik ile patriarkanın yarattığı cinsiyet eşitsizliği iş bulabilmiş kadınları dahi kıskaca alıyor, nefes aldırmıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin dayatılmasıyla ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, hasta bakımı, engelli bakımı kadınların üstüne yıkılıyor. Sürekli "aileyle uyumlu iş yaşamı" diyerek kadınları evlere mahkûm eden bir siyaset anlayışı izleniyor. Ücretsiz kamu kreşleri, yaşlı, hasta, engelli bakım merkezleri yok. Bu sorumlulukların, kadınlara yüklenen sorumlulukların bilinmesi kadınların işe girişte dahi ayrımcılığa uğramasına, düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilmesine gerekçe yapılıyor. Ücretsiz izne önce kadınlar gönderiliyor. İşten çıkarma yasağına rağmen kod 29'la işsiz bırakılan, tazminat hakları gasbedilen, işsizlik maaşı almaları bile engellenen kadınlar bir de üstüne erkek egemen anlayıştan kaynaklı yargılanıyorlar.
Özellikle kırsal bölgelerdeki, Kürt illerindeki kız çocukları yeterli eğitim olanaklarına erişemiyor. Oyun oynayacak yaşta olan kız çocuklarının kimi ev işlerinde, kimi çocuk bakımında, kimi tarlada mevsimlik işçi olmak zorunda kalıyor. Çalışma Bakanlığı bu kız çocuklarını görmek istiyor mu?
TÜİK verilerine göre, 2019 itibarıyla Türkiye'de 15 yaş üzeri okuma yazma bilmeyen 1,74 milyon kadın var. Bu sayı erkeklerden 6 kat daha fazla. Kadınlar, eğitime erişememenin bir sonucu olarak, niteliksiz, güvencesiz, kayıt dışı ve düşük ücretlerde çalışmak zorunda kalıyor ya da ücretli bir iş bulma imkânları bile yok. Bunun yanı sıra, erkeklerin aksine, istihdam alanında yer alabilen kadınların büyük çoğunluğu erkek egemen anlayışın bir sonucu olarak kendi kazançları üzerinde kontrol sahibi olamıyor. Kadın olmanın yanında, göçmenlik, engellilik, etnisite gibi kesişimsel ayrımcılığa uğruyor kadınlar.
Kürt illeri hem genel işsizlik oranında hem de kadın işsizlik oranında Türkiye genelinin üstünde. Kadınlar, buralarda daha fazla güvencesiz, sigortasız, düşük ücretlere mahkûm ediliyorlar. Tüm bu sorun alanlarını görmeyen bir bütçe var önümüzde. Erkek aklıyla üretilmiş, savaşın, sermayenin, yandaşın, erkeğin bütçesi. Öncelikle, kadın bütçesine, kadınların yaptığı bir bütçeye ihtiyacımız var. Kadın-erkek sayısı fark etmeksizin, 50'yi aşkın işçinin olduğu iş yerlerinde kreşlerin olması gerekiyor. Kreşlerin yirmi dört saat ve ana dilde hizmet vermesi, her mahallede kreş, hasta, yaşlı, engelli bakımı için ücretsiz merkezlerin açılması gerekiyor. İstihdam alanına katılmak isteyen kadınlara iş bulamaması durumunda prim gün sayısına bakılmaksızın işsizlik maaşı ödenmeli. Kocadan, babadan bağımsız sağlık sigortası ve erken emeklilik hakkı tanınmalı, ILO 190 imzalanmalı. Eğitimden kız çocuklarının uzaklaşmasına neden olan imkânsızlıklar ortadan kaldırılmalı, üniversiteli kadınlara parasız eğitim ve barınma hakkı sağlanmalı ki niteliksiz işlere mahkûm olmasınlar.
Eş değer işe eşit ücret sağlanmalı. Kadınları, güvencesiz, esnek, sağlıksız işlere mahkûm eden politik anlayış terk edilmeli. İstihdam alanında kadınları önceleyecek politikalara ve bütçeye ihtiyaç var. Engelli kadınlara istihdamda öncelik tanınmalı, meslek kursları açılmalı.
Pandemi süreciyle birlikte LGBT+'ların yüzde 64'ünün gelir getiren bir işte çalışamadığı ortaya çıktı. Maruz kaldıkları ayrımcılıklar sebebiyle, çalışma yaşamına etkin katılamayan, kayıtsız, güvencesiz, günlük işlerde çalışmaya itilen LGBT+'lar bu süreçte işini en çok ve en hızlı şekilde kaybeden gruplardan biri oldu. İşini kaybeden ya da ücretsiz izne çıkarılan LGBT+'lara kısa vadede maddi destekler sağlanmalı, orta ve uzun vadede kayıtlı ve güvenceli alanlarda istihdama katılımlarına yönelik programlar geliştirilmelidir.
Ve yine, işçi emekçi alanından, Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde Adkoturk makarna fabrikası işçilerinden bahsetmek istiyorum. 2017 yılından beri TEKGIDA-İŞ Sendikasında örgütleniyorlar. Sendikanın yetkisine işverenin itiraz etmesiyle süren yargı süreci tam dört yıl sürdü. TEKGIDA-İŞ yetkisi onaylandı, bu kararın ardından yasaların öngördüğü şekilde Şubat 2021'de başlaması gereken toplu iş sözleşmesi işverenin, Çalışma Bakanlığı ve Yargıtayın kararlarını hiçe sayması sonucu bir türlü toplu iş görüşmeleri başlayamadı. Bu arada, 19 kadın işçi yüz kızartıcı suç bahanesiyle tazminatsız olarak işten atıldı. İşçi Hayri Burak Gül, daha iki gün önce ağır çalışma koşulları nedeniyle fenalaştı ve iş yerinde doktor olmadığı için acil müdahale yapılamadı ve hayatını kaybetti. İşçiler, tam yirmi sekiz gündür -çoğunluğu kadınlardan oluşan işçiler- her türlü tacize, hakarete, sözlü ve fiziki saldırıya ve aşağılanmaya karşı sokakta, fabrika önünde direniyor. Toplu sözleşme masasından kaçan işverene karşı başlattıkları grev ise bugün yetmiş üçüncü gününde. Greve çıkan fabrikada makinelerin bakımını yapanlar dışında grev sürecince aslında işçi çalıştırılması yasağı var; gel gör ki, patron elbette ki iktidarın desteğiyle bunu da dikkate almıyor, kaçak işçi çalıştırıyor.
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 60'ıncı maddesi "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir kişiyi de arabulucu olarak görevlendirebilir." diyor. İşçilerin talepleri, sendikal haklarının tanınması, atılan işçilerin geri alınması, toplu iş sözleşmesi yani hepsi yasal düzenlemeler. Bu konuda, acaba Bakanlık bir ara buluculuğu düşünüyor mu, sorunun çözümüne katkı sunmayı düşünüyor mu?
Diğer bir mesele: Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çalışan öğretmenlerin, fizyoterapistlerin, psikologların 2022 bütçesine dair talepleri var, diyorlar ki: "İşverenlerin, çalışanların meslek kodunu Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirmeleri 2018 yılında zorunlu hâle geldi. Meslek kodu uygulamasıyla kayıt dışı çalışmayı önlemek, çalışanların SGK primlerinin gerçek maaşları üzerinden yatırılması hedeflendi. Peki, ne oldu? Aksine, meslek kodları belirlense de mesleklerin taban maaşları belirlenmediği için SGK'ye yatırılan primler en düşük ücretten, asgari ücretten yatırıldı. Emekçi işçilerin bugününden ve emekliliğinden çalındı. Milyonlarca emekçi işçi daha yüksek maaş alması gerekirken, SGK primleri yüksek yatırılması gerekirken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini yerine getirmedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı SGK'ye kayıtlı çalışan milyonlarca öğretmen, psikolog ve fizyoterapist asgari ücretle çalıştırılmaya devam ediliyor. 9. Hukuk Dairesi bir karar verdi; öğretmen, psikolog, fizyoterapist gibi lisans mezunu çalışanların büyükşehirlerde asgari ücretle yaşamasının hayatın olağan akışına ters olduğunu hükmetti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu emsal karar doğrultusunda bu çalışanların mağdur olmaması için bir düzenleme yapmayı düşünüyor mu?"
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Lütfen tamamlar mısınız?
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - "Asgari ücretle çalışan öğretmenlere taban maaş uygulaması getirilecek mi? Seyirci olmaya devam mı edilecek, sermayedarları memnun etmek için emekçilerin haklarının sömürülmesine göz yummaya devam mı edilecek?"