KOMİSYON KONUŞMASI

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Şimdi, meseleye parçalı bakmak yerine bütünlüklü olarak bakılabilirse, aslında en kesin çözüm olarak çocuk bakanlığı kurulması gerektiğini düşünüyoruz çünkü bütünlüklü bir yaklaşımla çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak bütün zeminlerin örgütlendiği ve bu düzenlemelerin çıktığı bir çocuk bakanlığına ve uygulamasına ihtiyaç var. Ama bugün itibarıyla önümüze gelen, en azından var olan hâliyle Adalet Bakanlığına veriliyor olması, gerçekten olayı çok daha kaotik ve aslında işin içinden çıkılamayacak ve çocuklar açısından da kadınlar açısından da daha büyük sıkıntılara yol açacak bir noktaya doğru götürecek.

Gerçekten, yargının kararlarına baktığımızda, uygulamalarına baktığımızda çok çeşitli sorun alanları olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Genelde de anlatmıştım; çok erkek merkezli bir anlayış üzerinden şekilleniyor ve "erkek adalet" dediğimiz adalet mekanizması, çocukların ihtiyaçları ya da kadınların ihtiyaçları, kadınların hakları, çocuk hakları üzerinden değil, erkeklerin üzerinden, erkeklerin talepleri üzerinden şekillenen bir sürece doğru evriliyor. Bu anlamıyla bu düzenlemedeki kurumsal yapıya baktığımızda da -ilerleyen maddelerde de var- müdürlükler, müdürlükler olmazsa işte hukuk mahkemeleri kalemleri, o olmazsa, uzman bulunamazsa öğretmenler gibi, aslında nasıl yapılacağının net olmadığı, bir şekilde henüz bir kurumsal yapısının oturmadığı, biçiminin belli olmadığı bir çocuk teslimine doğru, çocuklarla kişisel ilişki kurulmasına doğru giden bir sistem var. Bunun neresinden bakarsak bakalım, kadınlar açısından da çok ciddi bir problem yaratacak. Başta anlattım, kadına yönelik şiddeti de çocuğa yönelik şiddeti de daha fazla artıracak, öbür yandan da aslında çocukların çok ciddi anlamda zorlanmasına yol açacak düzenlemeler getiren bir uygulama.

Şimdi hani "erkek yargı" diyoruz. Ben erkek yargıya ilişkin bir örnek vermek istiyorum çok açık olarak somut durumu ortaya koymak açısından: Çilem Doğan örneği, aslında yargının geldiği nokta açısından çok önemli bir durum. Çilem Doğan, evli olduğu erkek tarafından evlilik süresinin başından itibaren iki buçuk yıl boyunca sistematik olarak şiddete uğrayan bir kadın arkadaşımız. Altı aylık hamileyken karnı eşi tarafından tekmelenmiş, defalarca odaya hapsedilip öldüresiye dövülmüş, cinsel şiddet uygulanmış, seks işçiliğine zorlanmış bir kadın ve karnındaki altı aylık çocuk korunamadığı gibi Çilem de korunamamış. Devlet korumasına birçok kez başvurmasına rağmen, defalarca karakola gidip 9 kez koruma kararı almasına rağmen hiçbir sonuç alamamış, ne kendisi ne de çocuğunun korunabilmesi mümkün olmuştur. Sonunda, devletin yapmadığını, bu yargının yapmadığını, emniyet güçlerinin yapmadığını, yaşamını koruma görevini kendi yapmak zorunda kalmış ve ölmemek için öldürmek zorunda kalmıştır eşini ve Çilem, hemen peşinden, arkasından tutuklanmıştır. Bir yıl tutuklu kaldıktan sonra Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin, Başkanın eylemin meşru müdafaa olduğu ve ceza verilmemesi gerektiği yönündeki muhalefet şerhine rağmen açıkça ortada olan meşru müdafaa yok sayılarak, davada olay günü şiddet yaşanmadığı iddia edilerek ağır tahrik altında kasten öldürme gerekçesiyle oy çokluğuyla on beş yıl hapis cezası verilmiştir.

Bakın, hayatını korumak zorunda olan bir kadın 9 kez başvuru yapmış, şikâyetler etmiş, "Beni kurtarın." demiş; bu iktidar, bu devlet, bu yargı, bu emniyet güçleri korumamış, en son hayatını kendi korumak zorunda kalmış. "Niye kendin korudun?" diye bu yargı sistemi on beş yıl ceza verdi. Arkasından Yargıtay da bu cezayı geçenlerde onadı.

Şimdi bir bakalım: Kadın katilleri rahatlıkla serbest bırakılırken, haksız tahrik hükümleri uygulanırken devletin korumadığı hayatını korumak zorunda olan bir kadına on beş yıl ceza verildi. Tabii, Çilem'e ceza verilirken aynı zamanda çocuğuna da ceza verilmiş oldu. Erkek yargı tarafından, âdeta ölmediği için, kendini hayatına kasteden erkeğe karşı koruduğu için cezalandırıldı.

Şimdi, erkek şiddetini cesaretlendiren böyle yargı kararları sadece Çilem Doğan örneğinde değil, birçok örnekte maalesef mevcut. Aslında bu ceza şu anlama geliyordu: Sadece Çilem'e verilmemişti, tüm kadınlara verildi. Şu deniyor: "Şiddete katlanın, dövülürseniz de sesinizi çıkarmayın, öldürüldükten sonra başvurun." yani "Hayatlarınızı kaybedin, gelin ondan sonra bakarız." deniyor. Bu kararın başka bir gerekçesi yoktur ve bütün kadınları da tehdit eden, erkekleri de cesaretlendiren bir karardır. Şimdi "Bu karardan sonra ne olacak? Hangi kadın kendini korumak zorunda olduğu hâlde korunmaya cesaret edebilecek bu kadar ağır cezalar aldıktan sonra?" diye sormak istiyorum.

Böyle bir yargı sisteminin, böyle bir emniyet koruma mekanizmalarının olduğu bir ülkede, biz, çocuklara dair, kadınlara dair var olan koruma sistemini dahi kaldırıp "Bunlar da olmasın, şunlar da olmasın, hatta kurumsal yapısı oturmamış bir mekanizmayla çocukla kişisel ilişki tesisi yapılsın." diyoruz. Peki, nasıl olacak? Kadınlar bunlardan nasıl etkilenecek? Çocuklar için bunların sonuçları ne olacak? Bunlara dair hiç bir öngörümüz var mı acaba?

Şimdi bir tane örnek: Sekiz yıl süren istismar davasında, çocuk, suçlanan hâkim babaya verildi. Şimdi bakın, bir dava var: Anne, çocuğa istismar ve babanın sürekli şiddet uygulamasından dolayı boşanma davası açıyor ve boşanma gerçekleşiyor, arkasından birçok kez şikâyette bulunuyor babanın çocuğa yönelik cinsel istismarı olduğuna dair. Çocuk her babaya gidip geri geldiğinde saldırgan tepkiler vermeye başlıyor, etrafına, anneye sürekli saldırmaya başlıyor. Babaya gitmek istemediğine dair çok kez beyanı var ama mahkeme bir türlü ikna olmadığı için, cinsel istismarı da şiddeti de kabul etmediği için, hatta çoğu kez "Acaba annenin psikolojik durumu bozuk mu?" deyip raporlar aldırmaya çalışmasına karşın bir türlü mahkemeyi ikna edemediği için "Deliller yeterli değil." denilerek birçok kez beraat kararı veriliyor babaya ilişkin ve ondan sonra da bu baba ile bu çocuk görüşmek zorunda kalıyor. "Kesinlikle çocuğun babasıyla görüştürülmemesi gerekiyor." diye bir doktor raporu olmasına rağmen hâlen bu çocuk babayla görüşmek zorunda kalıyor. Şimdi, bu çocuğu nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Yani bu çocuğun hakları, bu çocuğun geleceğinin nasıl bir durumda olacağına dair mesela nasıl bir tedbir almayı düşünüyorsunuz? Ya, maalesef bu yargı sistemi, bu anlayış çocukları ya da kadınları korumak yerine "Erkekler çocuklarını göremiyor, çok para yatırmak zorunda kalıyorlar, gidiyorlar icra dairelerine başvurmak zorunda kalıyorlar." hikâyelerine biz yol verip erkekleri düşünüyoruz ama kadınların yaşadıkları, çocukların yaşadıkları nedense görünmez kılınıyor. O nedenle, erkeklerden yana değil, çocuktan yana bir siyaset için bu yasa teklifi geri çekilmeli ve gerçekten tarafların, kadınların ve çocukların dikkate alındığı bir yasal düzenleme ve onların da sözünü söyleyebildiği bir yasal düzenleme için, çok yönlü bir tartışma sürecinden sonra hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu hâliyle var olandan çok daha geriye gideceği de kesin.