| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 09 .11.2021 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli parlamenterler, Değerli Bakan ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlarımız sabahtan beri ülkedeki tarımın ve hayvancılığın durumunu dile getirdiler. Genelde de olumsuz bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Tabii, bununla beraber Tarım Bakanlığı bünyesinde bayağı geniş alanlar da var, bir kısım arkadaşlarımız haklı olarak orman yangınlarından, girdilerin yüksek maliyetlerinden de söz ettiler.
Belki de asıl değinmemiz gereken, Türkiye'nin zengin topraklara sahip olduğu ve tarımın doğduğu ilk yerlerden biri olduğu. Tarımın ilk yapıldığı yerlerde, topraklarda çiftçiler giderek yoksullaşıyor, tarımdan vazgeçiyor, hayvancılıktan vazgeçiyor. Bir rüya projesi gibi "Her şey büyüyor." diye açıklıyoruz. Aslında büyüyen şirketler, belli başlı kurumlar; onun dışında, insanlar yoksullaşıyor, fakirleşiyor, işsizleşiyor. Bizler Türkiye'nin birçok yerinde gezdiğimizde; iş, aş buluşmalarında, tarım sektöründe çalışanlarla, hayvancılıkla uğraşanlarla buluştuğumuzda... Aslında öfkeleri çok büyük, artık katlanamadıklarını ve giderek zor duruma düştüklerini ifade ediyorlar.
Fiyatlar yükseliyor, ithalat artıyor ve fiyat her yükseldiğinde üretimi artırmak yerine ithalata önem veriliyor ve buğday gibi... Belki de ilk bulunan yeri Anadolu toprakları; Türkiye, buğdayı giderek her yıl daha fazla ithal eder boyuta geldi ve yanılmıyorsam, bendeki rakamları incelediğimde -Bakanlıktan arkadaşlar düzeltebilirler- 2021 yılında 2,3 milyar dolar buğday ithalatına para veriliyor. Bu, Türkiye için ayıp, hepimiz için ayıp.
Şimdi, sorun ne? Sorunun, aslında ekonominin yönetimiyle beraber, tercihlerden kaynaklandığını düşünüyoruz biz. Bir kere dövizin her artışı çiftçiye, hayvancılıkla uğraşana, üreticiye bir kazma vurmuş gibi ulaşıyor. Çiftçi örgütsüz, çaresiz ve örgütlenmesinin önü kesiliyor. Bir örnek verirsek, Antalya'da Viranşehir'den gidenler karanfil üretiyorlar, o zor şartlarda, sabahın erken saatlerinde çalışıyorlar ve akşam saatlerinde buluşuyorlar, taban fiyatı kendileri belirlemiyorlar, herhangi bir altyapı ve teknik donanım yok, fiyat belli tekellerin, iki üç şirketin iki dudağının arasında. Peki, kimse soruyor mu? Hayır. Tam tersine, onların eline mahkûm ediliyor. Mersin Tarsus'a gidiyorsunuz, hale gidiyorsunuz; hal esnafı şikâyetçi, oraya gelen üretici şikâyetçi, diyor ki: "Zaten marketler el koymuş, bizden 5 liraya aldığını, markette 20 liraya satıyor." Ondan sonra "Günaydın." der gibi yeniden marketleri keşfetmiş oluyoruz. Aslında biz her zaman çiftçiyi çaresiz, ezilmeyle karşı karşıya bırakıyoruz. Türkiye'deki toprak dağılımına baktığımızda da çiftçiler aslında tarımdan giderek vazgeçiyor, ekili tarım alanı arazisi azalıyor ve işsizlik artıyor.
Peki dünya neyle uğraşıyor? Dünya "Gıda krizi, iklim krizi, pandemiyle beraber tarımı nasıl destekleyebilirim, nasıl büyütebilirim?"in çarelerini aramaya çalışıyor ama biz de böyle bir şey yok. Tüketici memnun mu? Hayır. Üretici memnun değilse, tüketici memnun değilse iktidar yanlış bir şey yapıyor. İktidar tercihini o zaman aradaki olan sermayeden yana kullanmış oluyor. Bundan vazgeçtiği zaman, tüketicinin, üreticinin memnun olduğu bir aşamaya geçilirse bütün Türkiye hem üretimde hem tüketimde rahatlar ve üstüne üstlük, sağlıklı mı, nitelikli mi, koşullara uygun mu, ilaçlaması nasıl, bunlara hiç girmeyeceğim.
Ve en önemli şeylerden biri, aslında Türkiye'de tarıma katma değer olarak bakılmıyor ve tercih tümüyle sermayeden yana ve giderek şirketleşmeden yana.
Bir diğer konu -Plan ve Bütçe Komisyonundaki ve buraya gelen arkadaşlar bilecekler- tekrar "DEDAŞ" diyeceğim ve elektrik şirketlerinden söz edeceğim. Yani gerçekten, sadece Tarım Bakanlığını da ilgilendirmiyor, birçok bakanlığı ilgilendiriyor ama -bizim buluşmalarımızda- DEDAŞ, her çiftçi için bir eziyete dönüşmüş durumda. Bakın, Ziraat Bankası -daha önce de söyledim- bir medya patronunun borçlarını silebiliyor, teminat almıyor ama Mardinli, Batmanlı, Diyarbakırlı, Urfalı, küçücük bir çiftçinin desteğine el koyuyor. Sayın Bakan, zaten 2021'de vereceğiniz desteği, 2022'de veriyorsunuz; ona bile el koyuyorlar. Böyle yaptığınızda siz çiftçiyi kalkındırmazsınız, ismini "ziraat" koyarsanız, Ziraat Bankası ziraatla uğraşmaz. Tümüyle, çiftçilerin aleyhinde çalışıyor
DEDAŞ yaptığınız şirketin bir diğer boyutu ne? Mesela, 6 Kasımda, Batman'da Ilısu Barajı'yla ilgili konuşuldu. Ilısu Barajı'nda üretilen enerji 6 milyon kişiye elektrik veriyor -böyle bir hesaplama yapılmış- 6 milyon kişiye. Batman'ın nüfusu 600 bin ama şu anda Batman'ın 9 köyünde su yok; suyun olmaması... Köye giden elektrik dinamosunun suyu kesilmiş DEDAŞ tarafından. Elektriği kesin, suyu niye kesiyorsunuz? Su haktır. Ve biz bu haziran ayında Batman'da 16 yaşındaki İsa Ülkü'yü kaybettik, yaşamını yitirdi su olmadığı için -Devlet Su İşleri Genel Müdürü de buradadır muhtemelen- su kanalına girdiği için. Her yıl o kanallarda 7-8 boğulma var, hiçbir önlem alınmıyor.
Bakın, "GAP, GAP" deniyor -geçenlerde de konuştuk- GAP illerinde sulama daha bitmemiş; Kralkızı ve Dicle Barajları uzun süredir enerji üretiyor; bir kısım ana kanalları yapılmış, tali kanalları yapılmamış ve yapılmadığı için şu anda ikinci ihalelerle onarımına gidiliyor. Siz Mezopotamya'yı sulamazsanız çiftçiyi de bitirirsiniz, çiftçiyi de tüketirsiniz. Su haksa, enerji haksa; normalde dünyada enerjinin üretildiği yerde, en yakın yere, en ucuz verilir, kolaylık sağlanır. Bunlar yok.
Hayvancılık... Ağrı'ya gittik -Ekrem Bey dışarıda- Ağrı'daki hayvan pazarındaki hayvancılar şunu diyordu: "Biz eskiden 1 kilo etle 3 torba yem alıyorduk. Şimdi 4 kilo etle 1 torba yem alıyoruz." Gösteriyor büyükbaş hayvanı ve diyor ki: "Ben 3 teneke yağına -'teneke' dediği 18 kiloluk yağlar var- 1 büyükbaş hayvan veriyorum, ben nasıl hayvancılıkla uğraşayım?" Şimdi, bizim bunları görmemiz lazım, desteklememiz lazım.
Van'daki arıcı diyor ki: "Kovan başına 15 lira para veriyorlar, 15 lira. Zaten kuraklık var, ben 200 tane kovanımı bir kamyonete koyup Adana'ya gitsem, Çukurova'ya gitsem; 4 milyara yakın, 3 milyara yakın nakliye masrafım çıkıyor, zaten benim aldığım destek onu karşılamıyor ve kuraklık var, ben borç altındayım, arılarımdan vazgeçeceğim, bu işten vazgeçeceğim." Böyle olduğu sürece, siz gerçek bir işlem yapamamış oluyorsunuz.
Şimdi, diğer bir kısım ormanlar; çok arkadaşımız değindi. Arkadaşlar, Türkiye'de yaşıyorsak, eğer Diyarbakır'da ormanlar yanıyorsa, Dersim'de ormanlar yanıyorsa, Bingöl'de ormanlar yanıyorsa, Cizre'de ormanlar yanıyorsa ve on gün sürüyorsa -kim yakıyorsa lanet gelsin, kim yakıyorsa- buradan da söyleyeyim hemen, bir şey olmasın ama o ormanlarla ilgili bir çaba yoksa, tam tersine, söndürmeye gidenlere engel olunuyorsa başka problemler var. Bunu da konuşmamız lazım, bunu da geliştirmemiz lazım.
Ve en önemli sorunlardan biri mevsimlik işçiler. Tekrar bir başka konu, bunu konuştuk ve Bakanlık geldiğinde her seferinde kendilerine de iletiyoruz. Bunlar kim? Bunların güvencesi var mı? Hayır, yok. Bunların bir statüsü var mı? Hayır, yok. Barınma koşullarıyla ilgili, beslenme koşullarıyla ilgili, konaklama koşullarıyla ilgili bir yığın genelge var, çıkarılıyor ve her seferinde bir trafik kazasında bizim vicdanlarımıza, yüzümüze çarpmış oluyor; kendi kendimize bir mahcubiyet, kınama, bir düzenleme yapmak... Hâlâ bir yasa yok, hâlâ bir düzenleme yok ve "Mezopotamya, GAP" dediğimiz o iller Türkiye'nin her tarafına; fındık toplamasına, domates ekimine, şeker pancarına, lahanasına, pırasasına her yere bu insanlar gidiyor ve bu insanlar öyle bir hâle geldi ki bir kutuplaşma... İyi bir dil kullanmadığımız için, dilimiz kötüye yönlendirildiği için kimi zaman saldırılara, ayrımcılığa, nefrete, kutuplaştırıcı şeylere maruz kalıyorlar, ırkçılıkla karşı karşıya kalıyorlar. Bizim, tam tersine, bunlara güvenceli fiyat belirlememiz için bir çaba harcamamız lazım.
Sayın Bakan Yardımcısı Ayşe Hanım çıktı, ben kendisiyle görüşmüştüm. Malatya'ya gittiklerinde Batmanlı işçiler orada üç gün boyunca süründüler, Ayşe Hanım'ın araya girmesiyle -Valiyi aradı- bir düzenleme yaptık. Herkes istediği ilçede, istediği fiyatı belirliyordu; bunun düzenlenmesi lazım. Kaç saat çalışacak, ne kadar ücret alacak ve sosyal güvenlik açısından ne olacak? Bunların bir güvencesinin olması lazım, bunlar yapılmadığı sürece hiçbir zaman ilerleyemeyiz. Bunun sadece Tarım Bakanlığı değil, multidisipliner olması lazım. Geçen hafta Çalışma Bakanlığı da buradaydı, onunla da bu düzenlemenin yapılması lazım. Bizim, çiftçiyi borçtan... Yurttaşlarımızı daha sağlıklı ürünlerle baş başa bırakmamız için en önemli koşullarından biri de barış ortamıdır, güvenli huzur ortamıdır; bununla ilgili çaba harcamak lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkanım, bir ek yapabilir miyim?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sadece bir cümle...
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Belki de zamanım vardı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, geçmiştiniz zamanınızı.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sizin hoşgörünüze sığınarak... Mardin'e gittiğimizde şöyle bir şeyle karşılaştık: Türkiye'ye Kuzey ve Doğu Suriye'den kimi zaman arpa, kimi zaman buğday getirilip orada satılıyor. Bunlar nasıl getiriliyor? Kim getiriyor? Bir sözleşmesi var mı, yok mu, nedir? Bunu da Bakanlığın açıklaması lazım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, teşekkür ediyorum.
Soru-cevap bölümümüz de var zaten.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Acaba bunlar bir ganimet midir, başka bir şey midir? Çok kirli ilişkiler de ortaya çıkabilir; bunun da araştırılması lazım.