| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 10 .11.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Keşke arkadaşlarımızın sorusunu bir cevaplasaydınız , kimlerde söz sırası diye, zira herkes hazır olmak durumunda, o nedenle önemli bir soru ama ben başlıyorum yine de.
Şimdi, bu bütçe görüşmelerinde maalesef yine aile merkezli, kadına ve çocuğa aile üzerinden bakan bir yaklaşımla tartışmak zorunda kalıyoruz zira kadın bakanlığımız yok, çocuklara dair bir bakanlığımız yok. Aslında, bu, genel olarak iktidarın kadına ve çocuğa bakışının çok net bir göstergesi çünkü ne kadınlar ne çocuklar hayatın yaşamı içerisinde bir özne olarak görülmüyoruz. Hep bir aile üzerinden, ailenin korunması üzerinden, genel olarak işte bunun üzerinden toplumun ve aslında iktidarın sisteminin, kapitalist sistemin, patriarkal sistemin korunması üzerinden bir yaklaşım geliştirildiği için de hiçbir zaman özne olarak görülmüyor, görülmek de istenmiyor. O nedenle, maalesef biz bugün bunu tartışırken kadın bakanlığını konuşamıyoruz, çocuk bakanlığını konuşamıyoruz.
Şimdi, dünyanın birçok yerinde bütçe hazırlık süreci öncesinde toplumsal cinsiyet etki değerlendirmesi yapılır, kadın örgütleriyle, feministlerle, STK'lerle, kadın akademisyenlerin katılımıyla bir bütçe görüşmesi süreci başlatılır. Bütün kamuoyu önünde istişare edilerek, diyaloga açık bir şekilde şeffaf olan bir bütçe görüşmesi süreci yürütülür. Ancak maalesef, biz de tam aksine, antidemokratik bir uygulamayla, kapalı kapılar ardından, görüşmelere dahi demokratik kitle örgütlerinin, kadın örgütlerinin, feminist örgütlerin, çocuk hakları çalışanlarının alınmadığı bir bütçe görüşme sürecini sürdürüyoruz.
Şimdi, bu bütçe, hep dedik, savaşın, sermayenin, yandaşın bütçesi ama aynı zamanda da bir erkek bütçesi. Erkekleri koruyan, kadınları görmezden gelen, kadınları dört duvar arasına hapseden ve makbul kadınlar yaratmak isteyenlerin bütçesi olarak da devam ediyor.
Şimdi, bu bütçede ne oldu? Aslında, uzun zamandır sürdürdüğünüz kadın düşmanı siyasetin bir sonucu olarak da bu bütçe oluşturulmuş durumda. Tek adam rejiminin kararıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için yol haritası olan, kadınları erkek şiddetine karşı koruyan, tedbirleri örgütleyen İstanbul Sözleşmesi önce hedef hâline getirildi, sonra da bir gece yarısı Türkiye'nin sözleşmeden çekildiği duyuruldu. Bu toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığından, kadının güçlenmesine olan karşıtlıktan doğan siyasi tutumun her yere bir anda nasıl sirayet ettiğini çok açık olarak gözlemleyebiliyoruz.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2016-2020 yıllarını kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele III. Ulusal Eylem Planı'yla 2021-2025 yıllarını kapsayan IV. Eylem Planı metninde, kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası gelişmeler kısmı tarihçeden dahi çıkarılmış, önceki belgede 30 kez geçen "toplumsal cinsiyet eşitsizliği" ifadesi, yeni eylem planında 1 kez dahi geçmiyor. Neden başladı bu toplumsal cinsiyet eşitliği ifadesine olan alerjiniz? Neden kadın-erkek eşitliğini sağlayacak mekanizmaları üretmekten bu kadar kaçınıyorsunuz? Derdiniz nedir, gerçekten anlamak mümkün değil.
Kadınlara, sığınaklarda nitelikli ve bütünlüklü sosyal destek verilmiyor. Herkesçe malum olan bu konuya belgede hiç yer verilmemiş bile. Onun yerine kadın düşmanı açıklamalarıyla sıkça gündeme gelen Diyanetin sorumlu kurum olduğu sığınaklardaki kadınlara manevi destek ve dinî rehberlik hizmetleri etkililiğinin artırılması hedeflenmiş. Nasıl oluyor da bu kadar kadın düşmanı siyaset üreten bir bakanlık üzerinden kadına yönelik şiddeti azaltmaya çalışıyorsunuz.
Özellikle, 2014 sonrasında siyasal iktidar, kadın politikalarında tümüyle muhafazakârlaşmaya başlamış, kadın düşmanı ve eşitlik karşıtı tutumlarını artırmıştır. Bu politikalar, pandemi kriziyle birlikte cinsiyet eşitsizliğini daha da artırmış, Türkiye'de cinsiyetler arası uçurum, dünya ortalamasının çok üstüne çıkmış durumda. 2021'de Türkiye, dünya üzerindeki 156 ülke arasında toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından 133'üncü sırada yer alıyorken 2006 yılında bu sıralama 105'ti, 15 yılda 28 sıra gerilemiş durumdayız.
Bianet'in basından derlediği verilere göre; erkekler 2021'in ilk dokuz ayında en az 234 kadını öldürmüş, 116 kadını taciz etmiş, 111 çocuğu istismar etmiş, 57 kadına cinsel saldırıda bulunmuştur. Erkekler en az 507 kadını seks işçiliğine zorladı, 617 kadına şiddet uyguladı. LGBTİ+'lar da erkek şiddetine maruz kalan kesimler arasında, özellikle LGBTİ+'lar da şiddete karşı kamusal destek mekanizmalarına ulaşamayan kesimler arasında. Mevcut destek mekanizmaları, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim üzerinden ayrımcı uygulamalar yapıyor, uygulanan politikalar LGBTİ+'lar için şiddeti her defasında yeniden yeniden üretiyor.
Erkek şiddeti tüm boyutlarıyla ortadayken, bütçede sığınaklara, ŞÖNİM'lere pay ayrılmamasını neyle açıklıyorsunuz? Çok nettir ki sizin bütçeniz erkek bütçesidir; kadınları gözeten, çocukları gözeten, engellileri gözeten, mültecileri gözeten, mülteci kadınları, mülteci çocukları gözeten bir bütçe değildir.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Gülüm, lütfen tamamlar mısınız.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Erkeklerin bütçesini yapmaya devam ediyorsunuz. Biz kadınlar kendi bütçemizi kendimiz örgütleyeceğiz; kendi yaşam alanlarımızda patriarkaya karşı, erkek egemenliğine karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.