KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

Ben de bütün katılımcı arkadaşları selamlıyorum.

Bir Çevre Bakanlığı bütçesinde daha buluşmuş bulunuyoruz. Maalesef her yıl buna benzer tartışmaları sıkça yapıyoruz ve bu seneki toplantımızı da iklim krizi görüşmelerinin paralelinde gerçekleştiriyoruz. COP26'da, Glasgow'da görüşmeler hâlen sürüyor ve küresel iklim krizi tüm dünyada hem devletlerin hem de halkların en temel gündemi hâline gelmiş durumda. İkili bir yaklaşım var; birisi iklim krizinin yaratıcısı olan 70-80 tane şirket ve devletinin meseleye yaklaşımı, bir de milyarlarca insanın, halkın, yoksulun meseleye doğrudan dâhil oluşu biçiminde gerçekleşiyor. Dolayısıyla, Çevre Bakanlığımız da bekleriz ki bu meselelere, bütün tartışmalara iklim krizi çerçevesinden bakabilsin. Bu bağlamda, Enerji Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı gibi bakanlıkların da beklenir ki attıkları adımlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığının denetimine tabi olsunlar. Yani bu Bakanlık ve bizim Komisyonumuz bu söz konusu bakanlıkların neredeyse tabiri caizse ensesinde olmalıdır fakat tablo tam olarak tersi biçiminde gerçekleşiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığında; bırakın bu diğer söz konusu bakanlıkların ensesinde olmayı, onları denetlemeyi, onları sınırlandırmayı, tam tersine bugün Türkiye'de rantın, talanın, yolsuzluğun önünü açan, yer yer buna tümüyle dâhil olan bir işleyişle, bir mekanizmayla karşı karşıyayız.

Şimdi, ben birkaç noktayla bazı gerçeklerin altını çizmek istiyorum. Bakın, hangi zeminde neyi tartışıyoruz? Maden sahaları, Türkiye'nin yaklaşık yüzde 60'ı maden alanı olarak ruhsatlandırılmış durumda; bir kısmı ormanlarda, bir kısmı yerleşim yerlerinde, bir kısmı da meralarda.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, Bakanımızı meşgul etmezsek memnun olurum, hatibi dinlemesi gerekiyor.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Evet, teşekkürler Başkan.

Örneğin, bir, Tokat; Tokat'ın yüzde 46'sı, ormanlarının yüzde 44'ü, korunan alanlarının yüzde 30'u, büyük ovalarının yüzde 13'ü madene ruhsatlı, Tokat'ın yüzde 46'sından bahsediyorum. Karaman'ın yüzde 53'ü, ormanlarının yüzde 31'i, korunan alanlarının yüzde 41'i, önemli doğa alanlarının yüzde 54'ü, tarım alanlarının yüzde 41'i madenlere ruhsatlı. Tekirdağ, Kırklareli'nin yüzde 65'i, ormanlarının yüzde 68'i, korunan alanlarının yüzde 83'ü, önemli doğa alanlarının yüzde 78'i, tarım alanlarının yüzde 63'ü, meralarının yüzde 73'ü madenlere ruhsatlı. Zonguldak ve Bartın'ın yüzde 72'si, ormanlarının yüzde 64'ü, korunan alanlarının yüzde 71'i, önemli doğa alanlarının yüzde 61'i, tarım alanlarının yüzde 66'sı madenlere ruhsatlı. Kahramanmaraş'ın yüzde 58'i madenlere ruhsatlı. Eskişehir'in yüzde 71'i madenlere ruhsatlı. Afyon'un yüzde 52'si madenlere ruhsatlı. Muğla'nın yüzde 59'u madenlere ruhsatlı. Erzincan ve Dersim'in yüzde 52'si madenlere ruhsatlı. Özellikle Kazdağları, 1994 yılında "Millî Park", 1998 yılında "Tabiatı Koruma Alanı" ilan edildi, 52 farklı noktada 3.232 hektar alan gen kaynaklarını yerinde koruma sahası olarak kayıt altına alındı. Kazdağları'nın yüzde 76'sı ruhsatlandırıldı. Alan 1.734 ruhsata bölündü; bu ruhsatların yüzde 41'i aktif, orman varlığının yüzde 80'i maden ruhsatlarına verilmiş.

Yine, millî parkların yüzde 54'ü ihale alanlarında kalıyor. Kazdağları Millî Parkı'nın yüzde 80'i, Troya Millî Parkı'nın yüzde 10'u ihale ruhsatı alanında. Düşünün, ülkenin neredeyse yarısı maden sahalarına ruhsatlandırılmış durumda. Bu koşullarda, biz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Yine, altmış yılda 70'e yakın göl kurud, 3 Van Gölü büyüklüğünde göl kurudu.

Bir diğer gerçek, termik santraller meselesi. Fosil yakıt rezervlerinin yüzde 90'ı toprağın altında bırakılmadıkça küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırmak mümkün değil. Bu, bilimsel bir realite. Ama Türkiye hâlâ yeni kömürlü termik santraller yapmak ve mevcut kömürlü santrallerin kapasitesini artırmaya çalışıyor. Biz, daha dün "Bunlara filtre takılsın mı takılmasın mı?" tartışması yaptık. Ekim 2021 itibarıyla günlük elektrik tüketiminin yüzde 20,3'ü ithal kömür, yüzde 14'ü yerli kömür; toplam yüzde 35,2'yle kömürden karşılanıyor.

Yine, bir diğer gerçek, ormanlar meselesi. Orman yangınlarıyla geçen yaz karşı karşıya kaldık. Düşünün ki orman yangınlarında ormanlarımız cayır cayır yandılar. Büyük bir orman varlığı ortadan yok oldu. Dolayısıyla iklim krizi açısından en temel meselelerden, sebeplerden bir tanesi fosil yakıtlar, ormansızlaşma meselesi. Muğla'da neyi tartıştık biz? Muğla'da yangınların söndürülmesindeki gerekli alet edevatın, uçağın olup olmamasını. Yani bu, mesela, bizim Çevre Bakanlığımızın doğrudan bir görevi olmalı. Böyle bir görevimiz şu ana kadar açıklanmış değil. Bizim resmî olarak, görevimiz olarak tanımlanmamış olabilir fakat İklim Değişikliği Bakanlığı olması itibarıyla da bu temel olarak bizim işimiz.

Bir de diğer tarafı şu: Tarım arazileri. AKP iktidara geldiğinde toplam tarım arazisi 40 milyon 644 bin hektar iken 2017'de toplam arazi 37 milyon 992 bin hektara geriledi. İşlenen tarım arazisi 2003 yılında 26 milyon 27 bin hektar iken 2017'de bu rakam 23 milyon 375 bin hektara geriledi. Yani bir diğer taraftan, ormanları korumaya çalışan bir halk gerçekliğimiz var. Yani Akbelen'de ormanlar korunuyor; kimden korunuyor? Devletten korunuyor. Rize İkizdere'de ormanlar korunuyor; kimden korunuyor? Devletten korunuyor, devletin şirketlerinden korunuyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bakın, deprem meselesi de buna benzer çok kritik bir alan. Deprem, Türkiye'nin... Yüz ölçümünün yüzde 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusun yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98'i ve barajlarının yüzde 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bir ülkedeyiz. Peki, biz böylesi bir tabloda ne yapıyoruz? Bakın, yaptığımız hiçbir şey yok. Yani yeni binalar yapılmaktan bahsediliyor. Fakat yine buradan hemen şuraya geçiş yapmak istiyorum: İklim değişikliği meselesi açısından, 2019 yılında Karadeniz İklim Değişikliği Eylem Planı açılandı. Ben buradan Bakan Bey'e soruyorum: Ne yaptınız Karadeniz'de? Karadeniz Bölgesini ilk bölge olarak seçtiniz İklim Değişikliği Eylem Planı'nda, 2019 senesinde. Ne yaptınız? Yapılması gerekenler şöyle sıralanmış, birkaç tane söylemek istiyorum -zaman az- mesela demiş ki: "Dere yatağında bulunan ve iklim değişikliği nedeniyle risk altında olan acil ve öncelikli taşınması gereken 1950 adet bina tespit ettik." Ne oldu bu binalar? Ne aşamada? Şu anda ne yapıyorsunuz? Soruyoruz.

Yine -zaman darlığından kaynaklı- birkaç tane soru soracağım. Mesela, demiş ki: "19 bin akar dere, 131 bin de kuru dere bulunuyor Karadeniz'de. 6 ilimizde bulunan ve birinci derece risk grubundaki 367 derenin taramasını bitirdik. Temmuz ayı sonuna kadar tüm derelerin taramasını bitireceğiz." Şimdi, buradan soruyoruz, iklim değişikliği kapsamında herhâlde şunun sorulması lazım: Bu dereleri nasıl koruyorsunuz? Bu dereleri HES yaparak mı koruyorsunuz? Yani HES yapmadığınız irili ufaklı dere kalmadı Karadeniz'de. Şimdi, 2019'da yaptığınız bu planlamada nelere, nereye, hangi noktaya vardınız? Peki, bunun iklim değişikliği kapsamında yapılan çalışmalarla bağı nedir diye soruyoruz.

Bir diğer soru da şu: Yine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 2018'de uygulamaya konulan imar affından 10 milyon 79 bin kişi yararlanmış. Örneğin İzmir'de imar affından yararlanan kişi sayısı 811.452 kişi. Buna göre Türkiye'deki 22 milyon konuttan yaklaşık 11 milyonunun İmar Kanunu'na aykırı, kaçak yapıldığı ortada. Şimdi, biz daha önce de söyledik, bu imar affı iptal edilmelidir. Peki ne yaptınız? Bunları iptal etmediğiniz koşullarda nasıl bir değişimi dönüşümü yaparsınız? Ancak rant odaklı bir değişimi gerçekleştirebilirsiniz, bunun başka bir yolu yok. Evet, gerçekler böyle. Yani Bakanlığın ortaya koyduğu, şaşaalı istatistikler, millet bahçeleri, görseller, fotoğraflar bir yana ama bir de gerçekler var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Çepni, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayın.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Toparlıyorum Başkan.

Şimdi, sonuç olarak şunları söylemek istiyorum: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevreyi ve şehirciliği korumakla, insan ve doğa yaşamını korumakla görevlidir. Fakat bu verilere baktığımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özellikle AKP'li yıllarda rantın, talanın, yolsuzluğun merkezi hâline gelmiştir. Bırakın korumayı, insanlar, köylüler, şehirde yaşayan insanlar yaşam alanlarını, ormanlarını Bakanlıktan korumaya çalışıyorlar. Örneğin, bakın, İkizdere'de bilirkişi rapor verdi çalışmanın hukuksuz olduğuna dair, hâlen çalışma durdurulmadı. Burada devreye girmesi gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı değil mi? Girmiyor, görmezden ve duymazdan geliyor. Bakanlık bu anlamda tercihini yapmış, sermayeden yana yapmış, kârdan, ranttan ve inşaattan yana yapmış durumda.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, teşekkür ediyorum.

Son cümlenizi alalım.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Bu anlamda, biz, burada milyonlarca insanın, hayatı ve geleceği yok olan doğanın tarafından ve onun sözcüsü olarak konuşuyoruz. Siz ise burada yüzde 1'in temsilcisi olarak karşımızdasınız, o anlamda sizi bir kez daha eleştiriyor ve reddediyoruz.