KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın üyeler, Değerli Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, ben konuşmanızı dinledim, yani "Konuşmanız esas olarak -demin Ekrem Bey de altını çizdi- bir tür uzmanlık komisyonu olması gereken bu Komisyona uygun bir konuşma mıydı?" derseniz bence değildi. Ancak bir halk toplantısında yapabileceğiniz bir konuşmaydı bence. Çünkü hiç teknik bir şey söylemediniz, böyle anlattınız, üstelik de güzel şeyler söylediniz yani söylediklerinize de itiraz edemem. Hatta öylesine güzel ki mesela son cümleleriniz "İnsan odaklı, doğal hayata ve tarihî mirasa saygılı, yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı, kimlikli, afete dayanıklı ve engelli dostu şehirler oluşturulmasına yönelik çalışmalarımıza titizlikle devam edeceğiz." Kim itiraz edebilir bu cümlelere Allah aşkınıza? Aramızda hiç kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. "Yatay mimari, düşük yoğunluk, mahalle ve insan ölçeğinde dönüşüm projelerine çok daha ağırlık vereceğiz." Bunlar da öyle ama Değerli Bakan, doğrusunu isterseniz Türkiye'nin çevre, şehircilik ve iklim konularına giren çok ağır sorunları var ve insan şunu düşünüyor; bu Komisyon gerçekten bir ortak akıl üretmek üzere oluşmuş bir Komisyonsa biraz daha teknik bir şeyler konuşabilmek lazım ama ben şahsen sizin konuşmanızda böyle bir şey görmedim. Ha, sizin konuşmanızda görmediğim gibi -doğrusunu isterseniz- ben Mecliste de böyle bir hava görmüyorum. Yani Sayın Başkan dedi ki "Demokrat herkes düşündüğünü söyler." falan. Doğru, doğru ama bu demokrasi niçin gerekiyor Allah aşkına Mecliste? Yani, birbirimizi dinlemek ve ortak bir akıl üretmek için gerekiyor. Peki, biz burada ortak bir akıl üretmek için çaba içinde miyiz? Bence hayır. Herkes kendi pozisyonunu söylüyor, bir tür pozisyonlar kavgası yapıyoruz ve yani Ekrem Bey yine bürokratları işaret etmişti, bürokratlar bence hepimizden daha iyi görüyorlardır bunu. Yani, bu yapılan şey nedir diye bakarsanız -hani benim ifademi mazur görün- bir tür kayıkçı dövüşü gibi geliyor bana. Yani, burada, bir ortak akıl üretmek... Ya, işte, şurası şöyle, şurada yanlış yaptınız, burada doğru yaptınız türünden bir konuşma yapma şansına sahip değiliz değerli arkadaşlar. Üstelik, ben bu konuşmayı şimdi de yapmıyorum yani geldiğimden beri her seferinde burada benzer bir şey söylemek zorunda hissediyorum kendimi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben konuşmanın birkaç yerine takıldım, önce onlarla ilgili şeyler... Mesela, diyorsunuz ki Sayın Bakan "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ruhuna uygun olarak ziyaret ettiğimiz 81 ilimizde valilerimizle, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, üniversitelerle, STK'lerle, muhtarlarımızla sayısı yüzleri bulan istişare toplantıları gerçekleştirdik." İki itirazım var, bunlardan bir tanesi şu Sayın Bakan: Cumhurbaşkanı hükûmet sistemi ademimerkezî bir sistem değildir. Bu söyledikleriniz ademimerkezî bir yönetime işaret ediyor ama Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi tam aksidir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kararları merkezîleştiren bir sistemdir. Dolayısıyla, bir kere bu tespitiniz yanlış. İkinci olarak da, peki bu kadar kişiyi çağırdınız, Allah aşkına bizi niye çağırmadınız? Biz niye hiç yoktuk bunların arasında? Hani diyeceksiniz ki: Siz HDP'lisiniz; siz var ya, işte, memleketi bölmeye çalışıyorsunuz falan diyeceksiniz. Bizi almıyorsunuz, peki diğer partileri? Diğer partilerden niye hiçbir vekil arkadaşımız veya onların içinde bulunduğu bir STK bu tartışmalara katılamamış? Sayın Bakan, bu doğru değil yani bu doğruysa eğer ancak ve ancak şöyle okunması lazımdır, benim kanaatim odur: Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilişkili olan STK'ler, ilişkili olan muhtarlar filan gibi okumanız lazım ki esasında bakanlarınızın da böyle bir ayrımcılık yaptığına dair birçok işaret var ama ben o işaretlere falan girmeyeceğim çünkü zaman çok kısıtlı. Dediğim gibi çok da anlamlı konuşmalar yapmıyoruz ama ben yine de derdimi bir şekilde söylemeye çalışayım; hani, belki bir duyan vardır diye.

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yo, çağırın; ben getiririm yani merak etmeyin yaparız onu.

Şimdi, Değerli Bakan, ben şöyle bir şey söyleyeyim. Sizin Hükûmet sistemi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi esas olarak -demin ifade ettiğim gibi- kararları merkezîleştiren bir sistemdir. Bunu niçin yaptı Tayyip Erdoğan? Şunun için yaptı: Hatırlayacaksınız, "Daha hızlı çalışması lazım mekanizmanın." dedi. Hâlbuki değerli arkadaşlar, demokrasi yavaş çalışır ama demokrasi kalıcı sonuçlar üretir. Daha hızlı çalışabilirsin, şirketler de öyledir, atarsınız canavar gibi bir CEO şirket iyi bir performans sergileyebilir ama ülkeden söz ediyoruz, şirketlerden değil. Dolayısıyla da şirketler de işler daha başka, ülkede daha başka.

Şimdi, benim size itirazım: Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dâhil olmak üzere ve yaptığınız bir sürü şey, eminim çok güzel şeyler de yapmışsınız, belli gözüküyor ama değerli arkadaşlar, gerçekten bu toplumun istediklerini yapıp yapmadığınızla ilgili çok emin değilim. Emin değilim çünkü sizin denkleminiz içinde topluma sormak diye bir dert yok, böyle bir şey yok. Her ne kadar "istişare" falan diyorsunuz ama bu istişarenin nerede, nasıl olduğuyla ilgili olarak demin söylemeye çalıştığım gibi bir karşılığı yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, benim söylemek istediğim şey şu: Hepiniz hatırlayacaksınız, Karadeniz Sahil Yolu'ndan bahsedeceğim. Karadeniz Sahil Yolu, hatırlayacaksınız, 80'li yılların sonunda -ANAP Hükûmeti vardı yanılmıyorsam- Mesut Yılmaz, Yaşar Topçu ve birkaç arkadaşının onayıyla yürürlüğe girmiş olan devasa bir projeydi. O zamanın parasıyla -hatırladığım kadarıyla- 4,5-5 milyar dolar civarında büyük bir projeydi. Bu projeyi yapmaya karar verdiler, kime sordular? Hiç kimseye sormadılar, kendileri karar verdiler. Öyle ya hükûmet, irade, iktidar vesaire... "Biz kazandık, biz bunu yapacağız." dediler ve yaptılar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, mesela Sayın Bakan konuşmasının bir yerinde diyor ki: "İklim değişikliğinin bir başka olumsuz sonucunu özellikle Karadeniz Bölgesi'nde yaşadığımız sel afetleriyle görüyoruz." ama Sayın Bakan sadece bu değil ki. Yani, bunu iklim değişikliğine vesaire bağlayamazsınız; doğrudan doğruya Karadeniz Sahil Yolu Projesi'nin saçmalığına bağlamanız lazım çünkü bugün, Karadeniz sahilinde ne olduysa, bir sürü insan öldü, seller oldu, evler yıkıldı, tarlalar mahvoldu... Bunlar, doğrudan doğruya Karadeniz Sahil Yolu'nun saçmalığı üzerinden oldu çünkü yeteri kadar tartışılmış, yeteri kadar düşünülmüş bir proje değildi. Şimdi, şeye geleyim iki dakikam kaldı...

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika, bozma konuşmamı lütfen, sonra anlatırsın derdini sen.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bekir Bey, rica ediyorum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakan, Kanal İstanbul'la ilgili olarak diyorsunuz ki: "Devlet ve millet projesidir." Nereden biliyoruz biz bunu? Nasıl buna karar verdiniz? Tayyip Bey söylediği için mi buna karar verdiniz? Değerli arkadaşlar, böyle olmaz bu işler. Demokrasi bu olmaktan çıktı, bunu hâlâ görmüyorsunuz. Demokrasi, parlamenter demokrasi aşılmak üzere olan bir yönetim tarzıdır, niçin böyledir? Çünkü, çağımızda insanlar kendi hayatlarını etkileyen kararlara katılmak istiyorlar; bu kadar basit. Kendi hayatlarını etkileyen kararlara katılmak istiyorlar, bu, insanlığın geldiği bir nokta; Türkiye halkı da böyle bir noktada esasında. Dolayısıyla da ısrarla bu konuda, Kanal İstanbul konusunda konuşuyorsunuz "Yatırımlar yapacağız." diyorsunuz, bilmem neler, vesaire. Peki, ben şunu soruyorum: Bana sordunuz mu ya? Ben bir İstanbulluyum, bana sordunuz mu? Çünkü ben yaşıyorum orada, ben etkileniyorum ve ben etkileniyorsam bana sormak zorundasınız. "Ben" derken, esas itibarıyla tabii ki kendimden bahsetmiyorum ama İstanbul halkı şunu hissetmeli değerli arkadaşlar: Ya, helal olsun şu siyasetçilere be, helal olsun şu iktidara, bana bile sordu. Bu duyguyu vermeniz lazım, bu duyguyu verdiniz mi? Hayır vermediniz, tam aksine resmen yani keçilerin kavgası gibi bir kavga gidiyor, ne yaptığımızı bilmiyoruz. Anlatabiliyor muyum ne demek istediğimi? Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle olmaz. Demokrasi artık katılımcı bir içerik istiyor. Burada, özellikle, insanların hayatlarını büyük ölçüde etkileyecek projelerde, o projeleri halka sormanız lazım, halka sormadan bu kararları alamazsınız. Seçilmiş olmanızın hiç bir kıymetiharbiyesi yoktur burada, açıkça söylüyorum. Meşru olamaz, nasıl ki Karadeniz Sahil Yolu meşru olamadı, bugün itibariyle bütün o Karadeniz illerinde -11 tane il yanılmıyorsam- neler çekiyorsa oradaki insanlar, rahmetli Mesut Yılmaz ve Yaşar Topçu gibi 5.6 siyasetçinin verdiği kararlarla oldu onlar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hocam, son cümlelerinizi alalım.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam bitiriyorum.

Dolayısıyla da değerli arkadaşlar, kararları merkezileştirdiğiniz ölçüde hata yapma olasılığınızı arttırırsınız değerli arkadaşlar, bilim bunu söylüyor. Onun için ademimerkezileşmeden bahsediyoruz, onun için insanlar insanların hayatlarını etkileyecek konularda kararlara katılmaya davet etmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, kusura bakmayın ama yani bu iktidarın yirmi yıl önce iktidara gelirken ki vaatleriyle şu anda yaptıkları arasında hiçbir ilişki yok, kusura bakmayın.

Teşekkür ederim.