KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Sayın Bakan Yardımcılarım, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine ve Maliye Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'ni ve 2020 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi'ni görüşüyoruz. Hayırlı, uğurlu, mübarek olmasını diliyorum. Bu bütçe, AK PARTİ hükûmetlerinin 20'nci ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de 4'üncü bütçesi ki milletimize medyunuşükranız bize bu imkânları verdi.

Şimdi, değerli arkadaşlarımız yapıcı bulduğum eleştirilerde bulundular. Sabahleyin de Sayın Abdüllatif Şener dedi ki: "Eskiden liderler fıkra anlatarak ortamı yumuşatırlardı." Ben de o yıllarda yetişmiş bir insanım, doğru. BBC Genel Merkezi, 1977 seçimlerinde, Türkiye'deki muhabirine telefonla soruyor: "Seçim havası Türkiye'de nasıl?" Adam anlatıyor: Demirel şurada konuştu, Erbakan burada konuştu, işte, Ecevit bunu dedi. "Ya onları geç. Liderler fıkra anlatıyor mu anlatmıyor mu?" Demek istiyor ki liderler eğer mitinglerde fıkra anlatıyorlarsa seçim rahat geçiyor, yok ciddi şeylerden bahsediyorlar da işte hani "Tencere dibin kara, seninki benden kara." diyorlarsa ortalıkta kan gövdeyi götürüyor. Şimdi, birkaç gündür burada da hararetli tartışmalar oldu.

Tabii, bugün Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bütçesini görüşüyoruz. "Hazine" demek, para demek; "maliye" demek, para demek. Sayın Bakanımız da bizim bir önceki dönem Başkanımızdı, içimizden biri, ateşten gömleği giymiş ekibiyle beraber. Para bulacak, toplayacak, tahsil edecek, harcamaları yapacak, yani gelirleri ve giderleri sağlayacak. Şimdi, biz de bunun kanununu çıkaracağız çünkü bütçe kanunları diğer kanunlar gibi değil, çok özel kanunlar. Biliyorsunuz, Anayasa gereği bütçe kanunu her yıl yeniden çıkarılır. Yani Türk Ceza Kanunu'nu bir defa çıkarırsınız, ihtiyaç duyunca değiştirirsiniz ya da Türk Ticaret Kanunu'nu bir kere çıkarırsınız, yıllar sonra ihtiyaç duyulduğunda değiştirilir ama bütçe kanunları öyle değil, Anayasa'nın 161'inci maddesine göre her yıl görüşülüp çıkarılmak zorunda çünkü Anayasa'ya göre " ...kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır..." Her ne kadar bütçe Meclisten geçmese bile, yeni sistemde, biliyorsunuz, yeniden değerleme katsayısıyla bir önceki yılın bütçesi çarpılarak yola devam ediliyor yani Türkiye bütçesiz kalmıyor. Biz o duruma düşmeyeceğiz, düşmüyoruz elhamdülillah. Tabii ki Meclisimiz -bütçe yetkisiyle beraber- hem Hükûmetimize bu yetkiyi vererek hem de bir önceki yılın bütçesinin hesaplarını sorarak bu işimizi yapıyoruz.

Şimdi, Sayın Bakanımız, sizin de takip ettiğiniz bu kitapçıktan güzel bir sunum yaptı, burada tabii ki birkaç başlık altında yaptı sunumunu ama önce bu genel makroekonomik görünümle ilgili belli başlı önemli şeyler söyledi. Birinci -hani siyah puntolarla yazılmış olan- cümlede ne diyor: "Küresel salgınla birlikte son iki senedir olağanüstü bir dönemden geçiyoruz." Şimdi, değerli arkadaşlar, bu sıradan bir cümle değil. Fıkra anlatacağım dedim ya anlatayım: "Anadolu'nun bir ilçesine yeni bir kaymakam gelmiş. Kaymakam, tabii, her şeyi önemsiyor, Ankara'dan veya vilayetten gelen yazıları alt birimlere havale ederken üzerine 'Çok önemli.' diye not düşüyor. Her yazıyı "Çok önemli, çok önemli, çok önemli..." Tabii, günler, haftalar, aylar geçiyor; bir gün öyle önemli bir konu geliyor ki, alt birimlerdeki memurlar da artık alışmışlar kaymakamın "Çok önemli." demesine, vakayırutinden o çok önemli şeye aldırmadan işlerini yapıyorlar. Kaymakam bakıyor ki, bu gelen talimat çok çok önemli, -peki "Çok önemli." yazsa alt birimdeki memurlar bunu yine geçiştirecekler; üzerine yazmış: "Vallahi de billahi de çok önemli."

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu pandemi vallahi de billahi de çok önemli; bizim için değil sadece, bütün insanlık için. Sağlık Bakanımızı görmüyor musunuz, her akşam çıkıyor televizyonlarda anlatıyor, anlatıyor ama özellikle son aylarda "Vallahi de billahi de çok önemli." demesi lazım.

CAVİT ARI (Antalya) - Açıklamaz oldu artık.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Şimdi, alışkanlık...

CAVİT ARI (Antalya) - İlk zamanlar açıklıyordu.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Dünya gerçekten 2020'yle beraber, bu pandemiyle olağanüstü günlerden geçiyor; bunu hepimiz izliyoruz, okuyoruz. Nitekim, Bakanımız da "Bu sağlık krizi getirdiği tahribat yanında makroekonomik dengeleri ciddi ölçüde sarstı." demiş. 2020 yılında küresel ekonomi yüzde 3'ün üzerinde ve küresel ticaret hacmi de yüzde 8'in üzerinde daralırken dünya genelinde 255 milyon tam zamanlı insan işini kaybetti, istihdam kaybı oldu. İstihdam kaybından da en çok kimler etkilenmiş? Kadınlar, gençler ve diğer dezavantajlı gruplar. Biz de dünyada yaşıyoruz arkadaşlar, Türkiye dünyada yaşıyor.

Şimdi büyük bir gölde dalgalanmalar var, sizin de orada geminiz var, bütün dalgalanmalardan siz de etkileniyorsunuz ama geminiz delikse küçük gölde de geminiz batar, büyük gölde de batar. Kaptanınız tecrübeli değilse o dalgalanmalarda kayığınız, geminiz büyük de olsa batar, küçük de olsa batar. Ama elhamdülillah, bu ülkenin kaptanı da arkadaşları da tecrübeli, birikimli ve bu dalgalanmalardan, dünyadaki bu krizden Türkiye'yi en az hasarla -bakın, hasarsız demiyorum- atlatmak için tedbirleri alıyorlar.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kaptan yolunu şaşırdı.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ben demiyorum bunu, şimdi önümüzde neler var? Rakamlar var; Dünya Bankasının, IMF'in rakamları var, TÜİK'e inanmıyorsunuz ama TÜİK'in rakamları var.

Değerli arkadaşlar, bütün dünya küçülürken Türkiye büyüdü. Ha, büyüme tek başına bir gösterge mi? Elbette değil, elbette değil ama -tahminimce hepiniz biliyorsunuzdur- Maslow'un "ihtiyaçlar piramidi" vardır -ne deniyor ona- "İhtiyaçlar hiyerarşisi." Şimdi, orada, tabanda temel ihtiyaçlar var değil mi? Başta ne var? Zorunlu ihtiyaçlar; yeme içme, barınma, güvenlik. Şimdi siz hemen onları yok sayarak... "Konfor ihtiyaçlar" dediğimiz o tavandaki ihtiyaçlarımızdan veya konforumuzdan eksilme olmadı mı? Çok, çok oldu; bunu kimse yadsıyamaz, kimse yok sayamaz fakat böyle arızi durumlarda, olağanüstü durumlarda zorunlu ihtiyaçlara bakmak lazım. Yani Türkiye 85 milyon insanını aç açıkta bırakmamış hem de neye rağmen? Türkiye coğrafi olarak öyle bir konumda ki arkadaşlar, biz, Doğu Roma'nın yani Bizans'ın, Selçuklu'nun, Osmanlı'nın topraklarında oturuyoruz. Bu topraklar coğrafi olarak öyle bir konumda ki sırtlanların, bütün vahşi hayvanların âdeta yolgeçen hanı gibi gittiği geldiği üç kıtanın birleştiği bir yerde. Böyle zor bir coğrafyada -Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılını kutlayacağız inşallah önümüzdeki 2023 yılında- nelerle uğraşıyoruz? Etrafımız hakikaten... "Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla..." diye bir tabir var ya, dünyanın en eli kanlı terör örgütleriyle uğraşıyor Türkiye; sadece AK PARTİ dönemlerinde değil bu, geçmişten beri böyle. Böyle bir coğrafyada siz insanlarınızı zenginleştireceksiniz, insanlarınızın sağlık problemlerini, emeğini, alın terini, her şeyini, konforunu sağlayacaksınız; kolay bir iş değil. Rahmetli Demirel "Türkiye'yi yönetmek kolay mı?" demiş. Elbette muhalefet, arkadaşlar, hakikaten yapıcı eleştiriler yapıyor. Eleştiri eğer yapıcıysa bunlar faydalıdır, hepimizin alacağı dersler vardır bundan ama neticede ülkemizdeki büyüme rakamlarına bakıyoruz diğer ülkelere göre... Sayın Bakan anlattı burada, çok önemli "Böylesine zorlu bir dönemde bazı sorunlarımız olsa da ülkemiz önemli bir sınav verdi, başarılı bir sınav verdi." diyor. "2020 yılında küresel enflasyon yüzde 3,2; 2021'de ortalama 4,3" deniliyor ama Amerika'da "6,2" olarak dün açıklandı arkadaşlar, Amerikan tarihinin son otuz beş yıllık en büyük enflasyon rakamı. Hani kötü misal, emsal olmaz, elbette bunu şey olarak vermiyorum ama dün bir arkadaşım İtalya'dan geldi, dedi ki: "Roma'da gerçekten büyük bir şey var, raflar boş, marketler boş, insanlar endişe içinde." Bütün dünya endişe içinde. Yani kötü misali göstermek istemiyoruz ama hakikaten çok çok önemli bir dönemden geçiyoruz; bunu söylemek için anlattım.

Tabii, inşallah -milletimiz işin en güzeline, en iyisine layık- ben inanıyorum ki bu zor günler geçecek ve en az hasarla atlatacağız bu dönemi. Tabii, rakamlar da önemli, bazı arkadaşlar kıyaslama yaptı ama biz hep 2003'le kıyaslıyoruz bugünü, bu da bizim hakkımız, müsaade edin yani bu ülkede on dokuz yıldır millet yönetme hakkını AK PARTİ'ye vermiş, AK PARTİ hükûmetlerine vermiş yani Sayın Cumhurbaşkanı da oraya seçimle geldi; halka hesap verecek, millete tekrar hesap verecek, şunun şurasında seçime az bir süre kaldı.

Şimdi, arkadaşlarımız dedi ki: "Asgari ücret 2003 yılında düşük." Doğru, 2003 yılında asgari ücret neymiş? Asgari ücretle 203 kilogram ekmek alınıyormuş 2003 yılında, 2021 yılında 367 kilogram ekmek alınıyor. Şimdi, hep pozitif bunlar. Ha, yeterli mi? Yetmez tabii -bunların birkaç tanesini sayacağım, hepsini değil- gönül istiyor ki çok çok daha iyi olsun çünkü milletimiz, bizim insanımız daha iyisine, daha güzeline layık, buna inanıyoruz, hepimiz layığız fakat -dediğim gibi- olağanüstü bir dönemden geçiyoruz.

Şimdi, mesela, burada yine rakamlar var, Türkiye'nin ülkeler arası sıralaması var... Arkadaşlar hep dolar olarak kıyaslıyorlar; haklılar, doğru, bizim de hedefimiz Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesidir, 500 milyar dolarlık ihracattır, fert başına millî gelir hedefimiz 25 bin dolardır; bu hedeflerimiz hâlâ bakidir. Zaten "Bir insanın veya bir ülkenin büyüklüğü mevcuda göre değil, hedeflerine göre değerlendirilir." diye bir düşünürün sözü var. Hedefiniz ne kadar büyükse siz de o kadar büyüksünüz demektir. Dolayısıyla bir diğer kıyaslama var arkadaşlar -ben bunu çok önemsiyorum, iktisatçılarımızın da önemsediği gibi- bu da nedir? Satın alma gücü paritesidir.

Şimdi, Türkiye'de sıkıntılar var da -biraz önce söylediğim gibi- dünya güllük gülistanlık değil, dünyada da daha büyük sıkıntılar var. Bakın, satın alma gücü paritesine göre Türkiye 2001 yılında 18'inci sıradaymış, bugün 11'inci sırada; ben demiyorum, Dünya Bankası diyor. Yeter mi? Daha iyisine layığız diye ben söyledim, daha güzeline layığız diye söylüyorum, daha iyi olması lazım ama Dünya Bankası ve IMF'in verdiği cari fiyatlarla gayrisafi yurt içi hasılamızı, satın alma gücü paritesini dolar bazında da dikkate aldığınızda Türkiye dünyanın 11'inci sıradaki ülkesidir; hâlen, bütün bunlara rağmen, bütün bu sıkıntılara rağmen. Dolayısıyla, derler ya "Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil de hedeflediği mevkiyle değerlendirmek gerekir." Bir ülkeyi de hedeflediği mevkiyle değerlendirmek... Türkiye büyümek, büyük ülke olmak mecburiyetindedir. Bu bize hem tarihimizin hem de günümüzün yüklediği bir mecburiyettir. Biz dünyanın ilk 10 güçlü ekonomisi içine girmek mecburiyetindeyiz. Bu hedefimizden şaşmadık ama harici durum... Bununla ilgili gene bir misal anlatayım, sürem de geçiyor ama... Şimdi, iş adamlığından gelen arkadaşlarımız var, ben de işveren vekilliği yaptım, kendi ticari işlerim olmasa bile uzun süre işveren vekilliği yaptım. Bununla ilgili bir hikâye anlatılır. Ben Hazine Bakanımız ile iş adamlarını biraz bu anlatacağım hikâyede birbiriyle örtüştürüyorum. Şimdi, iş adamı...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "İş insanları" desek...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - İş insanları diyelim, düzeltiyorum.

İş insanları elinde âdeta 3 topla oynayan oyunculara benzer. Elinde 3 tane top vardır. Bu toplardan 2 tanesi plastik toptur, 1 tanesi demir gülledir. Hazine Bakanımız da onun gibi. Bu plastik toplardan 1'i gelirdir yani cirodur iş adamı için, Hazine için de gelirdir; yere düşer, zıplar bir daha çıkar ve oyun devam eder. Diğeri kârlılıktır iş dünyası için. Kârınız 2020'de düşer yere plastik olduğu için, tekrar zıplar elinize gelir ama oyun devam eder. 3'üncü top ise gülle toptur, demirdir yani iş dünyası için likiditedir, Hazine için de likiditedir; kısa vadeli borçlarınızı ödeyebilme gücüdür. Eğer bu top yere düşerse tekrar zıplamaz ve oyun bozulur.

Şimdi, Hazineden sorumlu Bakanımız aynı zamanda Maliye Bakanı; gelirleri düşürmemek, artırmak gibi bir mecburiyeti var. Ama o gelir düştü, tekrar çıkar eline ve oyun devam eder ama "likidite" dediğimiz borçları çevirebilme kabiliyeti düşerse yani Türkiye borçlarını çeviremezse, ödeyemezse gülle top yere düşer ve "game over" oyun biter. O bakımdan, Sayın Bakanımızın işi zor ama bu kabiliyetini, ekibini görüyoruz; Türkiye borçlarını ödüyor, bu zor zamanda da ödüyor, yüksek maliyetle de olsa ödüyor. Bugün kârımız düşer, gelirimiz düşer ama dinamik olan, çalışkan olan Türk iş dünyası, Türk insanı vergisini ödüyor, vergi tahsilat oranlarımız yükseliyor, gelirlerimiz yükseliyor, ihracatımız yükseliyor, istihdam yükseliyor, zor günlere rağmen yükseliyor ve borçlarımızı ödeyebilme, çevirebilme kabiliyetimiz de gayet güzel. Ha, diyecekler ki: "Risk primi çok yüksek, faizler çok yüksek." Doğru ama değerli arkadaşlar, şu sözümü tekrar edeceğim: Bir ülkede iktidar ne kadar sorumlu ise muhalefetin sorumluluğu da iktidara yakındır. Türkiye'nin dışarıdaki görünümünü, itibarını hep birlikte savunmak zorundayız. Bazı arkadaşlarımız bilerek veya bilmeyerek -ben kimseyi kastetmiyorum, şahsı da söylemiyorum ama- sürekli olarak Türkiye'yi dışarıya karalayarak...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bilerek, bilerek.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - "Bilerek" demeyelim, töhmet altında bırakmayalım.

..."Türkiye'ye yatırım yapmayın." diyerek içinde bulunduğu gemiye zarar verdiğinin de farkında olsun.

Şimdi, o yatırımların hepsi Türkiye'nin malıdır. Zaten altyapı yatırımları yapılır, ondan sonra gelir getirmeye başlar. Köprüler artık gelir getiriyor, otoyollar gelir getiriyor. Onun için, ben şu cümlemi tekrar edeyim, gürültüye gitmesin, iktidarın sorumluluğu kadar muhalefetin de sorumluluğu vardır. Hep diyorum "Komşumun evi yansa da yumurtamı pişirsem." mantığı sağlıklı bir mantık değil. Yani "İktidar tökezlese de, Türkiye krize girse de şu Hükûmet yıkılsa da biz iktidara gelsek." diyenler -tenzih ediyorum, sizi kastetmiyorum- varsa bu düşüncesinden vazgeçsin. Aynı gemideyiz, aynı ülkenin çocuklarıyız. Türkiye'nin zenginleşmesi hepimizin zenginleşmesi, hepimizin müreffeh içinde yaşaması demektir.

(Gürültüler)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, müdahale etmeyelim lütfen.

Herkese söz sırası gelecek, o zaman fikirlerinizi ifade edersiniz.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Şimdi, Değerli Bakanım...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Gemi su alıyor Cemal Bey.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Delenler utansın. Su almıyor.

Biz, Hükûmetimizden, Sayın Bakanımızdan fiyat istikrarını sağlayacak, mali disiplini koruyacak, para ve maliye politikalarında koordinasyonu artıracak, yatırım ortamını iyileştirecek, üretim odaklı gelir oluşturma potansiyelimizi yükseltecek, salgının olumsuz etkilerini giderecek, ekonomik ve sosyal dönüşüm programlarını hayata geçirecek performans bekliyoruz ve size inanıyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz bitmiştir.

İki dakika ek süre veriyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ve verdiğiniz mesajlardan da bu dönemde, ekonomide nitelikli istihdamı yükselteceğinizi, enflasyona ve cari açığa yol açmayan bir para ve maliye politikası izleyeceğinizi, ağırlıklı olarak da yurt içi tasarrufları ve doğrudan uluslararası yatırımları finanse eden bir büyüme yapısı oluşturacağınızı anlıyoruz ve yine bu mesajlardan, ekonomi politikalarının fiyat istikrarı, finansal istikrar, makroekonomik istikrar olmak üzere 3 sacayağı üzerinde inşa edileceğini, uzun vadeli tasarruflar ve yatırımlar açısından elverişli bir ortam hazırlayacağınızı görüyor ve size inanıyoruz.

Ben, bu düşüncelerden sonra, vergi vererek devletimize, milletimize destek olan, ekonomimize kaynak sağlayan bütün vatandaşlarımıza müteşekkir olduğumuzu bir defa daha ifade ediyor, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın 2022 yılı bütçesinin ülkemiz için, insanımız için hayırlı, uğurlu ve bereketli olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum.