| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Hazine ve Maliye Bakanlığı b)Kamu İhale Kurumu c)Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ç)Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu d)Sermaye Piyasası Kurulu e)Gelir İdaresi Başkanlığı f)Türkiye İstatistik Kurumu g)Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ğ)Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu h)Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ı)Yatırımcı Tazmin Merkezi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 12 .11.2021 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın üyeler, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, ben, benden önce konuşan birçok arkadaşın konuştukları üzerinden giderek konuşmanız üzerine birkaç tespitte bulunmak istiyorum. Öncelikli olarak şöyle bir yerden başlamak belki doğru olur: Her ne kadar siz konuşmanızın bir yerinde "Hükûmetimizin ihracatı desteklemek amacıyla yüksek döviz kuru hedeflediğine yönelik yorumlar doğru değil." diyorsanız da bütün konuşmanızda, esas itibariyle, benim anladığım kadarıyla, aksine, yeni bir kulvarın -ki onu birazdan açacağım, ne demek istediğimi- işaretleri dolu. Yani aslında, şöyle söyleyeyim: Gerçekten, Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu, en temel sorunu bence üretimin ithalata bağımlı olmuş olması. Bu, yapısal bir sorun ve bu sorunu biz neredeyse doksan yıldır çözemedik aslında. Sadece şunu hatırlatayım size: 1960-1980 arasındaki ithal ikamesi politikalarını hatırlatayım. İnanılmaz destekler verildi, yüksek gümrük duvarları, efendim, her türlü hükûmet destekleri, devlet destekleriyle ithalata bağımlı olan sektörlere alternatifler üretmeye çalıştık. Değerli arkadaşlar, belli ölçüde de oldu, olmadı da demeyeceğim; otomobil sanayisi vesaire burada oluştu. Fakat sonuçta geldiğimiz yer itibariyle 1980'de -biliyorsunuz- rahmetli Demirel, 70 sente muhtaç bir ekonomiyle kaldı. Yani demek istediğim şey şu: İthal ikamesi politikası Türkiye'nin sanayi yapısıyla ilgili olarak -burada bunların ayrıntısına giremeyeceğim ama- ne üretti diye baktığımızda, bence milletin ihtiyacı olan şeyi üretmedi, milletin ihtiyacı olan şeyi Koreliler ürettiler. Benzer bir politikayla yaptılar bunu ama Koreliler gerçekten Samsung'u, şunu bunu yarattılar. Biz bunu yapamadık. Biz ne yaptık? Daha çok kendi bankaları olan birtakım gruplar oluşturduk; adlarını da vermeyeyim, hepiniz biliyorsunuz. Şimdi "kendi bankaları olan" ifadesini özellikle koydum çünkü birazdan onunla ilgili de bir şey söylemek istiyorum. Ve sonuçta 24 Ocak kararlarıyla, o dönemdeki iktisat politikaları anlayışı çerçevesinde biz de liberalleşme yönünde adımlar attık ve bu adımlar hemen de olmadı aslında, burada da bir sürü gitgeller oldu. Ama Türkiye böyle bir hatta girdi ve dünya kapitalizmiyle entegre olmak üzere adımlar atmış oldu. Dolayısıyla da şunu demek istiyorum: Mademki ithalata bağımlılık bizim en önemli meselemiz -ki bu meseleye de yakından baktığımızda yapısal olduğunu da görüyoruz- dolayısıyla da öncelikli olarak bunun çözülmesi lazım gerçekten. Şimdi, ben sizin politikalarınızı yani bu değişimi öyle yorumluyorum. Değersiz Türk lirası ve bir anlamda Merkez Bankasının Başkanının yaptığı bazı açıklamalar bize şunu düşündürüyor -ki sizin konuşmanızda olanları da şimdi hatırlatarak devam edeceğim- şunu hatırlatıyor: Evet, yani sonuç olarak değersiz TL de bir çıkış yolu olabilir. Efendim, eğer bize bir ihracat genişlemesi sağlıyorsa ve oradan biz bir büyüme yakalıyorsak ve oradan pahalılaşan ithalatı ikame edecek olan yatırımları eğer gerçekten üretebiliyorsak, bunları ayağa kaldırabiliyorsak hani belki ithalata olan bağımlılığımız ve dolayısıyla da ithalata bağımlı olmanın getirdiği iki istikrarsızlığı -fiyat istikrarsızlığı ve finansal istikrarsızlığı- da ortadan kaldırma şansını belki yakalayabiliriz gerçekten.
Evet, yani şimdi benim kısaca özetlemeye çalıştığım bu modeli diyeyim, Merkez Bankası Başkanı, enflasyon raporuyla ilgili yaptığı açıklamada ve başka konuşmalarda da aslında söylüyor. Hatta bir adım daha ileriye gidiyor; ben bu modeli, böyle bir yöneliş olduğunu sezdiğim zaman, bunu nasıl yapacaksınız, hani nasıl finanse edeceksiniz bu işi diye düşünürken birdenbire Merkez Bankası Başkanı dedi ki: "30 milyar dolar reeskont kredileri açacağız." Ha, o zaman "Gerçekten böyle bir hamle yapılabilir mi?" gibi bir soru akla geliyor çünkü bunu geçmişte de denediler. Çin özellikle denedi, Brezilya denedi fakat ikisinin de sonuçları hayırlı olmadı; onu da söyleyeyim size.
Şimdi, sizin metninizdeki, konuşmanızdaki tespitlerime şöyle bir bakacak olursam, bu amaca yönelik olan bir sürü iş yapacaksınız anlaşılan. Mesela diyorsunuz ki -siz biliyorsunuz- ya da Merkez Bankası Başkanı söylüyordu; diyor ki: "Bu pandemiyle birlikte öyle bir durum ortaya çıktı ki bazı tedarik zincirlerinin kopması, Çin'le bağlantılı Batı ülkelerinin kopması Türkiye'yi daha önemli hâle getirdi." Yani Türkiye, özellikle Avrupa bağlamında baktığımızda, Avrupa'ya çok yakın, çok hızla hareket edebilen bir iş dünyası var, efendim, dolayısıyla da "Pekâlâ bunun yerini alabilir miyiz?" diye bir soru var, öyle bir tartışma var anlaşılan. İkinci olarak, siz metninizde, konuşmanızda diyorsunuz ki mesela: "Ara malı ve yatırım malı, yatırım iştahı arttı." Yani herhâlde bir çalışmanın sonucunda bir tespit yapmışsınız.
Türk müteşebbisi şu anda, pandemiden çıkışta, bütün dünya müteşebbisleri gibi, efendim, hırslı bir şekilde bir davranış göstermeye çalışıyor. Yani hakikaten, ara malı ve yatırım malı şeklinde bir yöneliş olursa... Ki biz, biliyorsunuz, ithalatta aşağı yukarı yüzde 70 ithal malına, ara ve yatırım mallarına bağlıyız. Dolayısıyla da burada bir hamle yapılabilir mi?
Yine, bir yerde "Sabit sermaye yatırım artışı oldu." diyorsunuz ve "Düşük faizlerle buna destek verilecek." diye söylüyorsunuz. Ben demin söyledim, 30 milyar dolar reeskont kredileri meselesi vardı. Birçok başka şey daha var, onların da şöyle kısaca altını çizeyim: Mesela "Yeni makine ve teçhizat alımlarına yönelik KDV istisna süresi 2022 yılı sonuna kadar uzatıldı. 2023 yılı sonuna kadar alınan makine ve teçhizatın amortisman süresi yarıya indirildi yani esasında ithalatı ikame edecek olan yatırımların desteklendiğine dair..." Daha okumuyorum, bir sürü var, söylüyorsunuz; teknoloji geliştirme bölgeleri, efendim, konaklama vergisinin kaldırılması, SGK primlerine, bilmem ne vesaire... Bunların hepsine baktığımız zaman Sayın Bakanım ben şöyle bir şey görüyorum ki bunu da zaten söylüyorsunuz: Arz yönlü bir politika içindesiniz fakat Türkiye ekonomisinin ve özellikle pandemiden vurulmuş olan bu ekonominin sorunlarının sadece arzdan kaynaklandığı kanaatinde değilim hatta şöyle bir cümle kullanayım: Eğer Türkiye makroekonomisine bir mikro perspektiften bakarsanız, bu sanayileşmiş olan yapının özelliklerini dikkate alırsanız bu ithal ikamesi modelinin, bir başka biçimde kurguladığınız bu modelin de çalışmayacağını ben size söyleyebilirim çünkü Türk iş adamı buna yatmaz; bakın, ben size söyleyeyim. Hatırlayacaksınız -yanılmıyorsam siz Bakan olmuştunuz o sürede- Merkez Bankası genişleyici para politikası uygulamaya başladı; güzel, likidite arttı piyasalarda fakat ne oldu diye baktığımızda, bankalar kredi vermiyordu. Onun için aktif rasyosunu getirdiniz gündeme "Verin yoksa ceza keserim." dediniz. Türk iş dünyası böyle bir dünya dolayısıyla da -sizin bu konuda ne yaptığınızı bilemem ben tabii ama- böyle bir perspektiften baktığımız zaman bu politikanın da kâğıt üzerinde kalacağını ben size söyleyebilirim.
Başka bir şey daha söyleyeyim, galiba zaman da bitiyor, bankalarla ilgili çok iyi şeyler söylüyorsunuz, ben öyle söylemiyorum Değerli Bakan. Niye söylemiyorum? Çünkü Türkiye bankacılık sektörü özünde tekelci bir sektördür ve Türkiye'deki tekelciliğin de sürdürülmesini sağlayan bir mekanizmaya sahiptir. Yani, bakın, KOBİ'lerden bahsediyorsunuz, KOBİ'ler niye kredi almıyor Allah aşkına? Benim son okuduğum rakama göre yüzde 65 civarında KOBİ bankalardan kredi alamıyor, alamıyorlar. Çünkü bankaların herhangi bir şekilde modernleşme gibi bir dertleri yok dolayısıyla hâlâ gayrimenkul ipoteğiyle kredi veriyorlar ve gayrimenkul ipoteğinin çözülebilmesi için gerekli zamanın uzaklığı, uzunluğu...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hocam, bu akademik analizlerinizi gerçekten zevkle dinliyoruz ama maalesef zaman kısıtlarımız var.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Eyvallah, tamam, bitireyim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi rica edeyim, lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Peki.
Özetle şuraya getirmek istiyorum: Bu politikalardan vazgeçin. Ben asgari ücret meselesinin tekrar altını çizerek şunu söylüyorum: Asgari ücreti arttırmanız iş dünyasının maliyetlerini artıracaktır, iş dünyasının kârlarını azaltacaktır -evet, azaltacaktır- ama öylelikle yeni teknolojileri getirme imkânını ya da zorunluluğu yaşamak zorunda kalacaklardır. Eğer siz onları zorlamazsanız emin olun hiçbir şey yapmayacakladır; ben bundan ben eminim. Dolayısıyla da benim size önereceğim, yani özetle bu talep yönlü politikalara yönelmenizin daha doğru olacağını düşünüyorum. Asgari ücretin artırılması, vatandaşlık geliri gibi -efendime söyleyeyim- ve tekelci fiyat uygulamalarına...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyoruz Hocam.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - ...yönelik olmak üzere piyasaların gerçekten bağımsız bir rekabet kurumu tarafından kontrol edilmesinin yararlı olacağını inanıyorum; aksi takdirde bu yapı değişmez. Siz gidersiniz, başkaları gelir, bu yapı değişmez. Burası Orta Doğu ve maalesef bu ülkelerde değişim çok uzun zaman alır.
Teşekkür ediyorum.