| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 16 .11.2021 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Affedersiniz...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HULUSİ AKAR - Ben bir konuda hatırlatmada bulunmak istiyorum: Bu zaman kısıtı nedeniyle konuşmada bazı konuları hızlı geçtik fakat teferruatlı bir şekilde kitapçıkta var, birçok konunun cevabı kitapçıkta var, dikkatlerinize sunuyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, sayın bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, sanıyorum artık 4'üncü bütçenizi sunuyorsunuz. İlk bütçenizden beri size bir çağrıda bulunmuştum Sayın Bakan, her konuşmamda "Artık üniforma giyen bir asker olmamanızı ümit ediyorum." demiştim. Takım elbise giyiyorsunuz ve siyasete atıldınız ama maalesef 4'üncü bütçenizde de bence yalnızca bir asker olarak bir sunum yaptınız, bir siyasetçi olarak bir sunum yapmadınız.
Asker, biliyorsunuz, siyasetçinin verdiği görevleri yapar yani Türkiye tarihinde bazen askerin kendi başına da görev yaptığı oldu ama son dönemde siz hep şunu söylediniz: "Biz siyasetin emrindeyiz." dediniz askerken şimdi de siyasetçisiniz ve ordu siyasetin emrinde olmalı, demokratik ülkelerde bu böyledir. Ama siyaset Sayın Bakan, askerden farklı olarak sorunların çözüm yeridir. Siz hep sorunlardan bahsettiniz, bakın. Ben şimdi bir doktora gitsem, doktor bana önce der ki "Ne hastalığın var? Neren ağrıyor? Karnın mı ağrıyor, başın mı ağrıyor?" Bu sorunların tespiti burada var ama çözümüyle ilgili tek bir kelime etmediniz.
Bu sorunları, Sayın Bakan, biz dedelerimizden miras aldık, pek çok sorunu yani sonuçta Kıbrıs sorunu elli yıla yakın süredir sürüyor. Kürt meselesine baktığımızda, Ege sorununa baktığımızda... Yani bir imparatorluk dağılmış, biz bir imparatorluk bakiyesiyiz ve onlarca etnik grubu vardı bu imparatorluğun, pek çok dinî grubu vardı, hepsi dağıldı ve bir imparatorluktan geriye Türkiye'miz var ama Türkiye'mizin yüz yıla yakın süredir ne huzuru var ne refahı var. Bunun da sebebi, imparatorluk bakiyesinden bir ulus devlete dönüşürken bize miras kalan sorunları, demokratik bir Türkiye tahayyüllüyle çözememiş olmamız.
Vallahi, Sayın Bakan, sizin sunumunuzda bir cümleniz var, dediniz ki: "Operasyonlarımız en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir." Şimdi, bakın, ben bu cümleyi ilk ne zaman duydum biliyor musunuz? 12 yaşındaydım. "Anadolu'dan Görünüm" diye bir program vardı. Oraya paşa çıkmıştı -sizden önceki Genelkurmay Başkanı- aynı cümleyi etmişti: "Operasyonlarımız en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir." 12 yaşındaydım, şimdi 49 yaşındayım ve aynı cümleyi bir Millî Savunma Bakanı söylüyor. Sayın Bakan, bu akılla gidersek benim çocuklarım da bundan otuz yıl sonra o koltukta oturan Savunma Bakanının aynı cümlesiyle muhatap olacak.
Ama size net olarak şunu söyleyeyim: Son üç yılda Hükûmetiniz, 2 milyonun üzerinde yurttaşımıza terörle mücadele kapsamında soruşturma açtı yani terörü desteklemekten, efendim, terörle iş birliği yapmaktan, 2 milyonun üzerinde yurttaşımız, aileleriyle birlikte 10 milyonun üzerinde yurttaş yapar. Ya, bu da çeşitli gerekçelerle tabii ki olan bir konu. Bu devletin bir güvenlikçi anlayışı vardır ve doksan sekiz yıl boyunca baktığımızda, hep birilerini "öteki" "terörist" "hain" olarak görmüştür, onları bir tehdit olarak görmüştür. Biliyorsunuz -Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde tanımlanan- bir zamanlar irticayı tehdit olarak görebildiniz, terörist olarak görebildi bu devlet anlayışı, ordunun anlayışı ve nelere yol açtığını biliyoruz; pek çok sosyolojik kesimde mağduriyete yol açtı.
Kürt sorunu, baktığımızda, Kürt'ün varlığı bile yakın zamana kadar inkâr edilirken şimdi, en azından Kürt sorunu belli kesimlerde bir sorun olarak görülebiliyor, iktidarınız da zamanında bunu bir sorun olarak görüyordu. Ama baktığımızda bütün bu sorunların çözümü, maalesef 2021 yılı Türkiyesinde "Ben bu işi yalnızca şiddetle çözerim." noktasına hapsolmuş durumda. Bunu da açıkça söyleyeyim yani üniformasını çıkaran askerlerden bir İzak Rabin mesela Filistin'in İsrail barışı için büyük çaba göstererek bir yol almıştı ve Nobel Barış Ödülü'ne layık olmuştu. De Gaulle mesela Avrupa'nın kalıcı barışı için üniformasını çıkaran bir asker olarak... Düşünün, Fransa-Almanya yüzyıllar boyunca savaşmış, sonra De Gaulle Avrupa Birliğinin kurulması ve Avrupa'da bir daha savaşın olmaması için, bir daha yıkımın olmaması için üniformasını çıkarınca büyük sorumluluk almıştı ama sizde maalesef bu bakışın hiçbir esamesini görmedim. Tek bir cümleniz var yalnızca sunumunuzda, o da ilginç "...aynı zamanda yedi iklim, üç kıtaya barış, huzur ve adaleti götüren atalarımızdan aldığımız ilhamla, bölge ve dünya barışına katkıda bulunmak için her türlü gayreti göstermektedir." diyorsunuz. Tek pozitif cümleniz bu, bu da açılışta. Ama geri kalan bölümde tank, top, silah, füze, "Onu aldık." "Bunu yaptık." "Orayı ezdik." "Buraya girdik." Bunun dışında bir şey yok. Yani sorunların başlıklarında çözümüyle ilgili tek bir cümle yok.
Şimdi, Sayın Bakan, siyaset dediğim gibi sorunları çözme yeridir ve bu anlamda bir vizyona ihtiyaç var, iktidarınız anlamında söylüyorum, Hükûmet anlamında söylüyorum bunu. Elbette arkanızda duran askerler gelen emir neyse onu yapacaklar. Şimdi, bakın, agresif politikalar ortaya koydunuz Sayın Bakan, son altı yıldır özellikle, 2015 yılına kadar daha barışçı bir siyaset devredeyken agresif politikalar ortaya koydunuz, çatışmacı ve yayılmacı politikalar ortaya koydunuz, bunun sonuçlarını bir soğukkanlı değerlendirdiniz mi çok merak ediyorum. Yani bütün sahalarda bir şekilde "Orada da vardık." "Burada da vardık." dediniz ama sonuçta Türkiye olarak ne kazandık, ne kaybettik; bu konuda soğukkanlı bir değerlendirme yaptınız mı? Ben sizden kapanışta bunu rica ediyorum, bir soğukkanlı değerlendirme. Gerçekten bir siyasetçi olarak yani takım elbiseye girmiş bir siyasetçi olarak bu anlamda soğukkanlı bir değerlendirme rica ediyorum.
Bakın, ülkelerin bir sert gücü vardır ki bu olmalıdır yani caydırıcı bir güç olması anlamında bir sert gücünüz olmalı. Yani niye? Çünkü ben güçlüysem karşımdakine bakarım, tartarım; karşımdaki 120 kiloluk bir adamsa, diyelim ki bir yumrukla beni indirecekse ben ne yaparım? Elime başka bir silah almam lazım çünkü o, yumrukla beni yer. Bu anlamda caydırıcı bir gücüm olması gerekir, buna katılırım ama bu caydırıcı gücü saldırmak için mi kullanıyorsunuz yoksa ülkenizi savunmak için mi kullanıyorsunuz? Son altı yıldır maalesef bu anlamda agresif ve saldırgan politikalar ortaya koydunuz ve bunların sonucunda ben ülkemizin her anlamda kaybettiğini düşünüyorum.
Mesela Yunanistan meselesine bakalım Sayın Bakan. Ya, vallahi pek çok harita gösterdiniz bu NAVTEX'ler, bilmem neler "Burasının tamamı bizim." dediniz, Yunanistan "Yok, hepsi bizim." dedi. Agresif, saldırgan politikalar Doğu Akdeniz'de çıktı NAVTEX'ler ilan edildi, Oruç Reisler çıktı, bazı emekli paşalar çıktı "Yunanistan'ın iki günde bütün adalarını alırız." dedi. Biliyorsunuz, açıklamalar yapıldı. Şimdi, Yunan basınında bunların nasıl görüldüğüne hiç dikkat ettiniz mi, Yunan halkında nasıl bir travma yarattığına? Türkiye güçlü bir ülke, evet, bir fil gücünde ama düşünün ki o fil gücünde olan ülkenin "Yunanistan'ın adalarını üç günde alırız." haberini duyduğunda onlar ne yapar? Evet, alabilir Türkiye, mümkündür. Ama böyle ifadelerin Yunanistan'da neye tekabül ettiğini düşünebiliyor musunuz? Ne oldu sonucu biliyor musunuz beş yıldır bunları söylediniz? Yunanistan bir savunma refleksiyle... Dediğim gibi, Türkiye'den askerî olarak daha zayıf olan bir ülke ne yaptı? Gitti Fransızlarla anlaşma yaptı. Ne alıyor? Mirage uçakları alıyor. Kaç milyar dolar verecek? Kim bilir, 10 milyar dolar verecek; Yunan köylüsünden aldığı vergilerle, Yunan işçisinden aldığı vergilerle gidip Fransız Mirage uçakları alacak.
Başka ne yaptı Yunanistan? Her yere Amerikan üsleri açılmasına yol verdi değil mi? "Amerikan üsleri gelsin." Niye? "Aman, Türkiye bana saldırırsa belki Amerika yanımda olur." diye. İşte bu agresif politikalar, Sayın Bakan, Yunanistan'da bu anlamda bir tepkiye yol açtı ve Yunanistan da aynı sizin savunduğunuz gibi... Şu anda bütçemizin -bakın, size söyleyeyim- en büyük kalemi nereye gidiyor? Siz vallahi iyi savunmuşsunuz bütçeyi, güvenlik bakanlığına gidiyor yani toplam güvenlik olarak söylüyorum: Millî Savunma, İçişleri, Savunma Sanayii Destekleme Fonu olarak 246 milyar TL. Bu yurttaşlarımızın vergisiyle 246 milyar lira harcayacaksınız tanka, topa, füzeye, S-400'e, F-16'ya. Bu, altı yıl önce...
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Bunlar doğru değil.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Doğru, doğru. Bak, doğru, net olarak doğru, kalem kalem hatta fonksiyonlarına göre bütçelemeye bakın, 246 milyar TL "toplam güvenlik" olarak kalem var, Savunma Sanayii Destekleme Fonu dâhil; bütçenin 1'inci bakanlığı oluyor. Altı yıl önce her 10 lira verginin 1 lirası savunmaya giderken şu anda her 10 lira vergimizin 2 lirası savunmaya gidiyor. Yani siz ne yapıyorsunuz uyguladığınız politikalarla? Türkiye'nin köylüsünden, işçisinden, memurundan aldığınız vergileri -yani onların sofrasından eksilterek- tanka, topa, füzeye yatırıyorsunuz; aynı şeyi Yunanistan da yapıyor, Yunanistan da savunma bütçesini artırıyor, Fransız uçakları alıyor, Amerikan uçakları alıyor, yabancı silah şirketlerini zenginleştiriyor. Yani ne oluyor Sayın Bakan? "Kaybet-kaybet" siyaseti. Bir coğrafyanın 2 halkı karşılıklı olarak silahlanıyor, kim kazanıyor? Amerikan silah şirketleri. Kim kaybediyor? Yunan köylüsü, Türkiye'nin köylüsü maalesef, kaybediyor.
Bakın, bu anlamda sert güç yarışına girebilirsiniz Sayın Bakan, evet, girebilirsiniz; ülkenin -Saddam da yaptı, Kaddafi de yaptı- bütün kaynaklarını tanka, topa, füzeye yatırabilirsiniz ama Saddam iflah oldu mu? Olmadı, ülkesi de abat olmadı, yıkım yaşadı. Libya da bakın, bir yıkım yaşadı. O açıdan yalnızca sert güce yatırım yapmak... İstediğiniz kadar yatırım yapın, sizden daha fazla yatırım yapan da olacaktır ve emperyal güçler var yani bizim bütçemizin 50 katı silaha para yatıran Rusya'sı var, Amerika'sı var, Fransa'sı var; onlar sizden daha fazla yatırım yapacaklar. Sonuçta sert güce yatırım yaparak, silahlanma yarışına girerek Türkiye'nin abat olma, iflah olma şansı yok ve aynı zamanda, dediğim gibi hem Türkiye hem Yunanistan bu anlamda kaybeden tarafta oluyor maalesef Sayın Bakan.
Bakın, Yunanistan F-35 uçağı alacak öyle değil mi? Şu anda F-35 uçağını alacak, siz de bunu bir tehdit olarak görüyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Ben de F-35 alamıyorum, F-16'ları rehabilitasyon yapayım veya takviye edeyim diye yatırım yapacaksınız. Ne olacak Sayın Bakan? Bakın, sonucunu söyleyeyim size: Yunanistan bütçesinin daha fazlasını ayırmaya devam edecek ve Türkiye de bütçesinin daha fazlasını silaha yatırmaya devam edecek. Bakın, S-400'e 2,5 milyar dolar verdiniz Sayın Bakan, "Yapmayın." dedik, burada arkadaşların hepsi itiraz etmişti. "Ya, bizim savunmaya ihtiyacımız var arkadaş." bilmem ne, şu, bu. Üç yıl önce âlâyıvalayla S-400 füzesini aldınız Sayın Bakan.
SALİH CORA (Trabzon) - Yunanistan'da S-300 var.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Müsaade eder misiniz Değerli Vekilim?
Âlâyıvalayla aldınız 2,5 milyar dolara S-400'ü, depoda çürütüyorsunuz Sayın Bakan, depoda çürütüyorsunuz. Nerede, S-400 nerede Sayın Bakan? Kurulu mu S-400? Kurdunuz mu S-400'ü? "Kurduk." diyebiliyor musunuz? Ben diyebileceğinizi zannetmiyorum, niye? Çünkü dolar 10 lira. Aman "Kurduk." derseniz Amerika bir ambargo daha vurur, dolar 15 lira olur diye çekinirsiniz. Bakın, 2014 yılında dolar 2,5 liraydı, barışçı politikaları konuştuğumuz zaman; kaynaklarımız daha çok yumuşak gücümüze gidiyordu, demokrasimize gidiyordu, barışa gidiyordu, huzura gidiyordu ama siz ne yaptınız? "Onu asarım, onu keserim." diye çeşitli coğrafyalarda efendim, bayrak göstermeye kalktınız. Sonucu ne oldu Sayın Bakan? Hem kaynaklarımız silaha gitti yani huzurumuz yok oldu, yurtta huzurumuz yok oldu, bölgede huzurumuz yok oldu hem de refahımız yok oldu Sayın Bakan. Bakın, S-400'e 2,5 milyar dolar verdiniz, F-35 için de 1,4 milyar dolar ödediniz, Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan da oldunuz ve toplamda 3,9 milyar dolar çöpe gitti Sayın Bakan. Ne yapar? 40 milyar TL yapar Sayın Bakan, yalnızca bu kalemi diyorum bakın, 40 milyar TL.
40 milyar TL'yle ne çözülürdü biliyor musunuz Sayın Bakan? Milyonlarca emeklilikte yaşa takılan var, yurttaşlarımızın talepleri var; diyorsunuz ki onlara: "Kaynak yok." Yalnızca bu S-400 ve F-35 parasıyla yani çöpe attığımız parayla milyonlarca yurttaşımızı emekli edebilirdik şu anda. Bakın, siz pek çok yerde gösteri yaptınız "Şu tank, bu top, bu füze..." O tank, top, füzelerin hepsi 3600 ek gösterge demek, emeklilikte yaşa takılan demek, atanamayan öğretmen demek Sayın Bakan. Bakın, bu açıdan bir barış vizyonunuz olsa yurttaşlarımızın talebini de çözebiliriz yani güvenlik bütçesini düşürebiliriz ve yurttaşların taleplerini yerine getirebiliriz Sayın Bakan.
Bakın, Yunanistan'la ilgili "Türkiye tehdit değildir." açıklaması yaptınız, bunu önemsiyorum. Yani ülkemiz hiç kimse için tehdit değildir. Bu aslında, bir geri adımdır yani "Yaptığımız politikalar yanlıştı, agresif politikalar yanlıştı." ifadesidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Nitekim, Sayın Bakan, şu anda Oruç Reis, NAVTEX'ler ilanı gibi şeyler de duymuyoruz çünkü ortak bir değer varsa Doğu Akdeniz'de veya Kıbrıs meselesinde, diğerinde; bunlar müzakereyle çözülebilecek şeyler Sayın Bakan. Nitekim, siz Yunan Savunma Bakanıyla görüştünüz yakın zamanda, biliyorum. Bu görüşmelerin devam etmesi ve sorunların müzakereyle, diplomasiyle çözülmesi konusunda daha fazla sorumluluk almanız gerektiğini düşünüyorum Sayın Bakanım.
Bakın, Sayın Bakan, Libya meselesinde sonuç olarak oraya girdiniz, sonucu ne oldu? Şu anda bölünmüş bir Libya ve Türkiye'nin oradan çıkmasını isteyen bir Hükûmet var, silahlı güçlerin oradan çıkmasını isteyen bir Hükûmet var. Bir yıkıma sebebiyet verdiniz. Afganistan'da yirmi yıllık işgalin sonucunda ortada bir yıkım var ve maalesef, biz de bu işgalin bir parçası olduk. Afganistan yirmi yıl öncenin çok daha gerisi bir noktada, dünyanın en son ülkesi durumuna gelmiş durumda. O yıkımın da bir parçası olduk. Sayın Bakan, Suriye'de kim kazandı, kim kaybetti; buna bir bakmamız gerekir.
Bakın, Rusya'nın bir hayali vardı, sıcak denizlere inme hayali vardı -biz ortaokulda öyle okuduk, Rusya'nın sıcak denizlere inme hayali- sizin agresif politikalarınızın sonucunda Rusya sıcak denizlere indi Sayın Bakan ve aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri de bölgede hâkim. Yani şu anda Suriye sınırımızda Amerika ve Rusya var. Bakın, Sayın Bakan, bizim agresif politikalarımızdan dolayı yani yalnızca "Türkçü" parantezi ve "Müslüman" parantezi çerçevesinde baktığımız için, çoğulcu bir bakışımız olmadığı için bu anlamda Suriye'de de yalnızca cihatçı güçlerle iş birliği yapıyorsunuz. Sonucuna baktığımızda yani Suriye haritasına baktığımızda; rejimin hâkim olduğu yerler, Suriye Demokratik Güçlerinin hâkim olduğu yerler ve sizin etkin olduğunuz yerlerde yalnızca cihatçı güçler var. Sayın Bakan, cihatçı bölgelerde çoğulculuk yok, tek kimlik var; başörtüsüz 1 kadın bulamazsınız...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Olaya hangi gözlükle bakıyorsun?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - ...bakın, farklı etnik kimlikleri bulamazsınız, barış içinde bir coğrafya bulamazsınız ve şu anda da Rusya bölgeden yavaş yavaş süpürmek istiyor. Ukrayna'ya sattığınız İHA'lar sonucunda ne oldu? Rusya, şimdi İdlib'deki güçleri bombalıyor. Bakın, agresif ve SİHA diplomasisi çerçevesinde olan politikalar, Suriye'de de bütün anlamda bizim politikalarımızı çökertmiş durumda. Ne masada varız, bu anlamda, masada herhangi bir şekilde... Suriye'nin barışıyla ilgili herhangi bir vizyonumuz yok. Bu açıdan, çoğulcu bir vizyonla ancak Suriye'de de var olabilirsiniz ama içeride tekçi bir anlayışa hapsolmuş bir iktidarın, Suriye'de de barış için bir vizyonu maalesef olamıyor. Sayın Bakan, bu açıdan, Suriye'nin barışı için neler yapabileceğinizi ortaya koyun. Suriye'de "asarım, keserim" diplomasisi politikası on yılın sonunda bir enkaza dönüşmüştür.
Sayın Bakan, dediniz ki: "Kafkasya'da Karabağ şu anda kurtulmuştur." Bakın, mevcut son haritada, Karabağ şu anda Rusya ve oradaki Ermeni güçlerin kontrolünde olarak gözüküyor. Anlaşmaya göre de Karabağ'ın dışındaki alanlar Azerbaycan'ın kontrolüne geçti ama Karabağ hâlen oradaki Ermeni güçlerinin ve Rusya güçlerinin kontrolünde. Bakın, başka bir agresif politikamızın sonucunda ne oldu? Biz barışçı bir vizyonla o sahaya girebilecekken yani hem Ermenistan'a hem Azerbaycan'a barış elini uzatarak gelebilecekken, agresif politikalar sonucu Rusya sahaya indi, hem Bakü'de var hem Karabağ'a yerleşmiş durumda hem de Ermenistan siyasetinde daha fazla etkili ama bizim herhangi bir barış vizyonumuz olmadığı için sahada da yokuz, masada da yokuz, çözüm masasında da yokuz Sayın Bakanım.
Şu anda, bakın, yeni bir fırsat penceresi açılmış durumda. 92-93 savaşı sonrası, 94'te bu fırsat penceresi vardı; maalesef Süleyman Demirel o anlamda, o iktidar o vizyonu göremedi ve barış sağlanamadı. 2008'de, biliyorsunuz, diplomasi sonucu bir fırsat penceresi vardı, o fırsat penceresi yeniden ortadan kaldırıldı, masa yıkıldı. Şimdi, yeniden, bölgesel barışta Türkiye'nin de rol oynaması için bir fırsat penceresi var ama bunu kaçırıyorsunuz. Rusya etkili. Kim görüşüyor Ermenistan Başbakanıyla, Azerbaycan Başbakanıyla? Rusya görüşüyor, onlar masaya oturtmuş durumda. Kim görüşüyor Dışişleri Bakanlarıyla? Fransa görüşüyor. Biz neden etkin rol alamıyoruz Sayın Bakan? Çünkü biz tek tarafı tutuyoruz, diyoruz ki: "Biz yalnızca Azerbaycan'a bakarız." Oysa bölgesel barışı esas alsak... Bakın, burada bir "Zengezur Koridoru" meselesi var, "Laçın Koridoru" meselesi var; kim kontrol edecek bunları Sayın Bakan? Anlaşma burada, Rusya kontrol edecek öyle değil mi? Bakın, Rusya etkili bölgede, Rusya alana yerleşmiş durumda; Türkiye'nin esamesi okunmuyor. Türkiye yalnızca "İHA satarım, SİHA satarım." başka bir şey yok. Yumuşak gücümüz nerede Sayın Bakan? Yumuşak gücümüz nerede? Yumuşak gücümüzle bölgede olma imkânı varken neden barışçı politikalarla bölgede Rusya'nın etkisini geriletme ve Azerbaycan'ın da Ermenistan'ın da bağımsız olmasını sağlama, ülkesinde başka bir yabancı gücün olmamasını sağlama gibi bir vizyonumuz olmasın? Otuz yıl önceye kadar Bakü'de Ermeniler yaşıyordu, Erivan'da Azeriler yaşıyordu.
SALİH CORA (Trabzon) - Ermenistan Karabağ'a niye saldırdı? Ermenistan Karabağ'a niye saldırdı?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, tekrar çoğulcu bir Azerbaycan, barış içinde bir Azerbaycan, barış içinde bir Ermenistan...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, size de söz vereceğim; o zaman fikirlerinizi ifade edersiniz.
SALİH CORA (Trabzon) - Niye Karabağ'a saldırdı?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Karşılıklı konuşma usulümüz yok, size söz verdiğimde fikirlerinizi ifade edersiniz.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sıra sana geldiğinde konuşacaksın ya, sıra sana geldiğinde konuşacaksın, Bakan cevap versin.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Devlete karşı bu kadar mı hıncın var ya?
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ne hıncı ya?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, size söz verdiğimde fikirlerinizi ifade edersiniz, karşılıklı konuşma usulümüz yok, rica ediyorum.
Devam edin Sayın Paylan, iki dakika ek süre veriyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, bakın, bu anlamda bütün bölgemizde sonuç olarak sorunlarımız var yani komşularla sorunlar var ve yurtta sorunlar var. Ama sizin her şeyi bir güvenlikçi parantezde, bir terör parantezinde görmeniz sebebiyle, her şeyi bir tehdit görmeniz, kendiniz dışındaki her şeyi bir tehdit görmeniz, sebebiyle bu meseleleri çözme imkânımız yok Sayın Bakan. Biz, dedelerimizden bu meseleyi devraldık, maalesef, sizin bakışlarınız yüzünden çocuklarımıza devretme riskiyle karşı karşıyayız. Ama Sayın Bakan, bu böyle gitmeyecek yani Türkiye de şu anda sizin savaşçı, agresif politikalarınızın bedelini ödüyor, yurttaşlarımız bunu yoksullukla ödüyor, işsizlikle ödüyor. Hem içeride meselelerimizi çoğulcu bir bakışla, demokratik bir bakışla çözme vizyonuna Türkiye yurttaşları kavuşmalı -ama bu konuda siz de adım atarsanız ben memnun olurum- hem de bölgesel meselelerimiz yani Suriye'yle, Ege'de, Kıbrıs'ta, Ermenistan'la Kafkasya'da, İran'la, diğer ülkelerle, Irak'la sorunlarımızı demokratik yöntemlerle çözme gibi bir vizyona kavuşursak emin olun, Türkiye'miz çok daha hızlı hem huzurunu bulur hem refahını bulur. Bundan altı yıl önceye kadar, efendim, PYD eş sözcüleri Dışişleri Bakanlığındaydı, diplomasi görüşmeleri yapılıyordu, meselelerin çözülmesi konuşuluyordu, Kürt meselesinin demokratik çözümü konuşuluyordu, Ermenistan'la olan sorunların demokratik yolla çözümü konuşuluyordu, Ege'deki sorunlarımızın barışçı yöntemlerle çözülmesi konuşuluyordu. Emin olun, siz bunları yaparsanız Sayın Bakan, bu güvenlik bütçesi yani halkımızın sofrasından eksilttiğiniz bu güvenlik bütçesi buradan düşer, sonlara gelir ve halkın refahı için, huzuru için kaynaklarımızı harcarız diyorum ve bu yolda, umuyorum ki Sayın Bakan, -kapanışta- sizden bir şeyler duyarız, üç yıldır duymadık ama bu yıl duymayı bekliyorum.
Saygılar sunarım.