KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli vekil arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, öncelikle size görevinizde başarılar diliyorum, Parlamentodan çıkan bir Bakan olarak size başarılar diliyorum.

Sayın Bakan ama açıkça şunu söyleyeyim: Arkadaşlar gene alınmasın ama sunumunuz benim için bir hayal kırıklığıydı. İlk kez bütçe sunuyorsunuz. Ya, ne bir durum tespiti var ne de bir çözüm önerisi bütçenizde; yok. Yalnızca rakamlara boğulmuş bir sunumdan bahsedebiliriz, ortada rakamlar var ve şöyle diyorsunuz: "Türkiye uçuyor, Türkiye uçuyor arkadaş" Ya, bu masalı siz de bir kez daha anlatmış oldunuz ama ben de size soruyorum: Kimi uçuruyorsunuz Sayın Bakan? Kim uçuyor Allah'ınızı severseniz? Net bir soru size. Kim uçuyor? Yani, sizin Bakanlığınızın sorumluluk alanında olan esnaflar uçuyor mu? En son bir esnafa ne zaman girdiniz Sayın Bakan? Esnafın derdini en son ne zaman dinlediniz? Biz, her hafta sonu esnafla buluşuyoruz ve şu ana kadar girdiğimiz herhangi bir esnafın "Ya, ben çok mutluyum, işim çok iyi, borcum harcım yok, her gün ciroma ciro katıyorum." dediğini görmedik. Esnafın tamamı şikâyetçi ama bu durumla ilgili ne bir tespit var, ne bir tedavi var Sayın Bakan.

Şimdi, herhâlde siz genelde patronlarla görüştüğünüz için "Türkiye büyüyor." diyorsunuz. Ben de size soruyorum: Ya, kimi büyütüyorsunuz Sayın Bakan? Herhâlde patronlarla görüştüğünüz için... Patronlar gerçekten de büyüyor, doğru yani Man Adası'ndaki, Panama'daki, vergi cennetlerindeki hesaplarının bakiyesi büyüyor, servetlerine servet katıyor bazı patronlar, özellikle yandaş patronlarınız. Ama Sayın Bakan, şu sunumunuzda tek bir kelime bahsetmediğiniz işçiler yani o ticaretin yapılmasını sağlayan, o ticarete konu ürünlerin üretilmesini sağlayan işçiler ne durumda? Bununla ilgili herhangi bir derdiniz yok. Var mı? Yok. Çünkü "Ben rakamıma bakarım arkadaş, 211 milyar dolar ihracat yapacağım, ben buna bakarım, geri kalan işçi 2.825 lira mı almış, açlık sınırının altında mıymış, intihara mı sürükleniyormuş, borç altında mıymış? Bana ne arkadaş ya, ne ilgisi var, ben rakama bakarım." diyorsunuz Sayın Bakan. Oysa siz de bu milletin bir vekiliydiniz ama bilmiyorum, saraya gidince siz de herhâlde unuttunuz milleti, halkın derdini unuttunuz. Açlık sınırının altında o ürünleri üreten işçiler, biliyor musunuz Sayın Bakan? Faturalarını ödeyemiyorlar, kiralarını ödeyemiyorlar. Çocuğuna ayakkabı alamıyor işçi biliyor musunuz? Geçen sene 50 lira olan ayakkabı bu yıl 100 lira. İşçinin alım gücü ne durumda bunu biliyor musunuz?

Peki, size sorarım -sırf rakamla ilgileniyorsunuz- işçinin alım gücü olmazsa ticaret olur mu? Hadi gelin, buyurun, bakalım: Siz "Hans'a, George'a ucuz ürün üreteceğim." diyorsunuz. E, Ahmet, Mehmet, Agop, Ayşe ne yapacak? Onların alım gücü ne olacak? Halkın alım gücü yoksa sanayicinin ürettiği ürün iç piyasada tüketilebilir mi Sayın Bakan, bununla ilgili bir derdiniz var mı acaba? Dışarıya 200 milyar dolar ihracat yapacaksınız, e güzel. Peki, içerideki ekonomimiz ne olacak? Ekonomimizin büyük çoğunluğu içeride dönüyor. Halkın alım gücü yoksa ticaret nasıl dönecek Sayın Bakan?

Esnaf etiket değiştirmekten yorulmuş ve esnaf rafına mal koyamıyor. Niye? Geçen yıl 45 lira olan ayçiçeği yağı 110 lira oldu Sayın Bakan. Şimdi, 110 liraya ayçiçeği yağını koymak için sermayesinin 2 katına yükselmesi lazım esnafın. Öyle değil mi arkadaşlar? Bu, bir; koyamıyor. İkincisi, 110 liralık ayçiçeği yağını halkımız alamıyor, alamıyor. Siz uçuyor muçuyor masalları söylüyorsunuz, büyüyor müyüyor... Patronlarla çok içli dışlı olmuşsunuz Sayın Bakan. Ya, biraz da halkın yanına gidin, işçinin yanına gidin, acaba alım gücü var mı diye bir sorun. Mutfağında yemeğine yağ koyabiliyor mu halkımız diye bir bakın bakalım. Ticareti kim çevirecek? Siz bütün serveti patronlara aktarın. Ee? Bütün servetleri patrona aktarın. İşçinin alım gücü olmayınca ticaret dönecek mi Sayın Bakan?

Ardından şunu söyleyeyim: "211 milyar dolar ihracat arttı." diyorsunuz ya, ben de alaylı bir insanım, ticaretten gelen bir insanım, nasıl olduğunu çok iyi bilirim. Ayakkabının ham maddesine dolar bazında yüzde 100 zam geldi Sayın Bakan, dolar bazında. Şimdi, ben geçen yıl 5 dolara ihraç edebildiğim ayakkabıyı... 5 dolara mal ettiğim ayakkabının 3 doları maliyetti. Şimdi, o 5 dolarlık ayakkabının maliyeti, sırf ham madde maliyeti 6 dolara çıktı. Şimdi, ham madde maliyeti yüzde 100, yüzde 50, yüzde 70 artmışsa elbette ki ben onun üzerine koyacağım, öyle ihraç edeceğim. E, öyle ihraç ettiğim zaman da ihracatım artmış gözükecek. Öyle değil mi Sayın Bakan? Siz, ihracat artmış gibi yapıyorsunuz, ürün bazında ihracat artışı filan yok Sayın Bakan; bu, bir.

İkincisi, katma değer bazında Sayın Bakan, katma değer bazında... Ya, şimdi, diyor ki: "Arkadaş, ben geçen yıl 20 milyon dolar ihracat yapıyordum, bu yıl 40 milyon dolar ihracat yapıyorum. Ama bana kalan, firmama kalan aynı para." Artı, bir şey daha söylüyor: "Geçen yıl işçime daha çok para verebiliyordum. Şimdi, daha az para -alım gücü olarak daha az para- veriyorum." Niye? Yurt dışındaki Hans geliyor "Senin kurun artmış arkadaş." diyor. Benim de başıma geldi 90'lı yıllarda. Bavul ticareti yapıyorduk, geliyordu Doğu Bloku'ndan insanlar 94 krizinde 10 dolara sattığım ayakkabıyı "Ya sizin dolarınız 3 katına çıktı, bana artık 7 dolara vereceksin." dedi. Öyle yaptık, Sayın Bakan. Ne oldu sonucunda? İşçimiz daha az kazandı. Niye? Türkiye ucuz ülke oldu. 2001'de de aynı durumu yaşadık, Türkiye ucuz ülke olduğu için. Şimdi aynı şeyi yapıyorsunuz. Sonucu ne? Hans'a, George'a; Ahmet, Mehmet, Agop, Ayşe ucuza ürün üretmeye çalışıyor. E, peki içerdeki Ahmet, Mehmet, Agop, Ayşe ne yapıyor? Pahalıya ürün almaya çalışıyor, alamıyor Sayın Bakan. Yani, gerçekten ne yaptığınızın farkında mısınız? Hani, o saraylarda patronlarla filan hemhâl oluyorsunuz ama ne yaptığınızın farkında mısınız? Bu ülkenin ekonomisinin altına dinamit koyuyorsunuz Sayın Bakan.

Bak, gayrisafi yurt içi hasılamız 700 milyar dolardı. G20'deydik, ilk 10'a girecektik; hayaller ilk 10, G21 olduk. Bu kafayla giderseniz G30'un bile dışına çıkarız. İlk 10 ekonomiye girmekti hayaller, ilk 20 liginden düşürdünüz Sayın Bakan bu bakışla. "Yüksek katma değerli ürün" diyemediniz Sayın Bakan, farkında mısınız? Sayın Bakanım, "Yüksek katma değerli ürün" diyemediniz. Artık o zaten retorikten bile çıkacak, sorun yok. Çünkü artık benim işim ne? "Ben ucuza işçiyi sömürtürüm patronlara, onu 250 euroya çalıştırırım; 3 bin euro alan Hans'a, George'a mal ürettiririm." diyorsunuz. Emek sömürüsüne dayalı bir üretim politikasına döndünüz. Artı, doğa sömürüsü var Sayın Bakan, farkında mısınız bilmiyorum. Marmara'daki müsilajın sebebi sizsiniz. Bir arıtma tesisi bile kurulamamış, Ergene'nin derin deşarjını Marmara'ya veriyorsunuz. Ergene'yi kim kirletiyor? Boya fabrikaları, tekstil sektörü. Arıtmadan Marmara'ya veriliyor. Doğa sömürüsüne dayalı bir üretim modeliniz var. Bunlardan bahsetmediniz. Bak, sınırda karbon vergisi geliyor Sayın Bakan farkında mısınız? Mobilya sektörü ormanlarımızı kesip kesip mobilya yapıyor. Ormansızlaştırma karşıtı regülasyonlar geliyor; sınırda karbon vergisi geliyor. Bak, yumurta kapıya geldi; Paris İklim Anlaşması onaylandı ama çok geç kaldınız Sayın Bakan.

Sayın Bakan, dolar 10,40 oldu. Şu anda sanayici fiyat yapamıyor, farkında mısınız bilmiyorum. Sanayici fiyat yapamıyor Sayın Bakan. Allah'ınızı severseniz, 90'larda da yaşamıştık. 90'larda üreticiler artık dolar bazında listeler yapıyordu. Yeniden dolar bazında listeler oldu farkında mısınız? TL'ye dönülmüştü, TL'nin bir itibarı oluşmuştu. Şu an dolar bazında listeler yapılmaya.... Gidin, sorun bakalım bir demir üreticisine "Fiyat kaç para?" Size fiyat veremez. Bir mobilyacıya gidin bugün. "Bir yatak odası takımı istiyorum, kaç para?" deyin. Size fiyat veremez ya da afaki bir fiyat verir. Çünkü niye? Ben de biliyorum, müşteri ayakkabıyı sipariş verir, bir ay içinde üretirsiniz, bir ay sonra teslim edersiniz. Şimdi, ben bir ay sonra dolar kurunun kaç para olacağını bilmezsem o ayakkabıyı üretemem. Ya da ne yaparım biliyor musunuz? 12 lira olacakmış gibi fiyat veririm. Niye? Çünkü bir ay önce 8 liraydı, şimdi 10,5, bir ay sonra da 12 lira olur herhâlde diye fiyat veririm, alıcıya yüksek fiyat gelir. Üretici TL bazında fiyat veremez. Şu anda piyasada fiyat yok Sayın Bakan, fiyat yok. Fiyatın olmadığı yerde ticaret olur mu ya Allah'ınızı severseniz. Fiyat istikrarı olmayan bir yerde ticaret olur mu Sayın Bakan ya!

Sayın Bakan, bakın, bu anlamda bir an önce yani bu gerçekten akıl dışı politikalardan vazgeçin. Bu politikalar sizi götürecek hiç merak etmeyin ama sizi götürse tek, ben razıyım; sizin gitmeniz lazım zaten ama bu politikalar halkı yoksullaştırıyor, halkın alım gücünü bitiriyor ülkemizi büyük derin bir yoksulluğa itiyor. Orta gelir tuzağından bile düştük, alt gelir tuzağına düşürecek politikalar bunlar. Sayın Bakan, bu açıdan fiyat istikrarı konusunda Lütfi Elvan bir şeyler söylemişti. "Ya, Merkez Bankası işini yapsın." demişti. Bilmiyorum, bu cesareti siz gösterebilecek misiniz? "Ya, fiyat istikrarı lazımdır. Fiyat istikrarı olmazsa ticaret olmaz." diyebilecek misiniz bakalım? Yoksa siz de "Kurlar 20 lira olsun arkadaş, ben Hans'ı, George'ı 150 euroya değil, Ahmet'i, Mehmet'i Agop'u 100 euroya çalıştırırım." mı diyeceksiniz Sayın Bakan? Bunları yapmayın derim ya. Sizin de biraz iktisat bildiğinizi bilirim; "faiz sebep, enflasyon sonuç" sarmalı -gerçekten saçmalığı diyeceğim- ülkemizi bu duruma getirdi, hâlâ aynı politikalar. Yarın Merkez Bankası indirsin bakalım 2 puan daha faizi; madem faiz sebep, enflasyon sonuç. Doları 20 lirada görürüz Sayın Bakan, emin olun. 94'te böyle oldu; o koltukta oturan Çiller "Faiz sebep, enflasyon sonuç." dedi, faizi suni olarak bastırdı; dolar öyle bir anda ufak artmadı, 10 bin liradan 40 bin liraya çıktı. Şimdi 10 liradan 40 liraya çıkma riskiyle karşı karşıyayız, farkında değilsiniz, hiç farkında değilsiniz. Ben sizin yerinizde olsam cesaret gösterirdim. Varsın Tayyip Erdoğan sizi görevden alsın ama siz tarihe şöyle geçersiniz: "Bu 'faiz sebep, enflasyon sonuç' yanlıştır." diyen Bakan olarak geçersiniz ve bunun da bedelini ödeyen Bakan olarak geçersiniz ama bu şekilde bu yanlışa ortak oluyorsunuz, halkın yoksullaşmasına ortak oluyorsunuz Sayın Bakan.

Sayın Bakan, esnaf ne durumda Allah'ınızı severseniz? Gerçekten soruyorum ya. Şu sunumunuzda esnafın ne durumda olduğuna dair tek cümle etmemişsiniz, "Ya, esnafımızın sıkıntılarının farkındayız." bile diyemediniz ya; önünüze baktınız, bir metni okudunuz. Siz yazmadınız herhâlde bu metni, bilmiyorum, önünüze baktınız, bu metni okudunuz. "Ya, esnafımızın dertleri var, bunun farkındayız. Bununla ilgili de çözüm önerilerimiz var." demediniz, diyemediniz Sayın Bakan. Niye? Çünkü bütçenizde para yok ki. Şimdi, yara ortada olursa yaranın dermanı nerede olacak? Bütçede kaynak olacak. Bakın, bakanlıklar sıralanıyor. Nerede Ticaret Bakanlığı? En sonda, en sonlarda. Sizden sonra Çevre Bakanı var, o daha şanssız yani deprem dönüşümüne para harcayamıyor, siz de esnafımıza beş kuruş para harcayamıyorsunuz. Niye? Bütçenizde para yok. Bakın, on dokuz ay oldu pandemi başlayalı Sayın Bakan, on dokuz yirmi ay. Yirmi ayda 2 milyon 300 bin esnaf ve zanaatkârımıza "Yaptık." dediğiniz destek toplamda 8-9 milyar TL Sayın Bakan. Sayın Bakan, esnafa vursan esnaf başına 4 bin lira yapıyor, aya vursan ay bazında 250 TL yapıyor yani euro bazında 20 euro ay bazına destek verdiniz. Bakın, demokratik ülkeler esnafını bu dönemde aç açıkta bırakmadı, onlara doğrudan gelir destekleri verdi Sayın Bakan. Sizin Bakanlığınız bunu yapmadı Sayın Bakan ve bütçenizde de esnafa destek verecek beş kuruş yok, bu yüzden diyemediniz "Ben esnafımın derdinin farkındayım ve onlara destek olacağım." demediniz, diyemediniz. Sayın Cumhurbaşkanı bu yıl içinde şunu söyledi: "Ya, sıkıntıya düşen esnafımız varsa hepsinden helallik istiyoruz." Biz de HDP olarak İş ve Aş Buluşmaları kapsamında memleketin pek çok iline gittik ve esnafımıza sorduk "Sayın Cumhurbaşkanına helallik veriyor musunuz?" dedik, "Hakkımızı helal etmiyoruz." dediler esnaflar. Haklarını helal etmiyorlar çünkü esnaf... Ben de esnaflık yaptım, babamı erken kaybettim, 24 yaşında esnaflık yaptım, bu ülkeye vergi verdim. Şunu bekler vergi veren bir esnaf... Sizin yıllar boyunca o koltukta oturmanızı, o 10 milyonluk makam arabanıza binmenizi esnaf sağlıyor Sayın Bakan; unutmayın, lüks, şatafat içinde olmanızı esnaf sağlıyor, onların verdiği vergiler sağlıyor. Esnaf ne ister vergi verdiğinde? Dara düştüğünde devletinin ve Hükûmetin yanında olmasını ister. Ya, esnaf yirmi yıl boyunca size vergi verdi, siz ona yirmi ay bakmadınız Sayın Bakan, yirmi ay onunla ilgilenmediniz, yirmi ay ona destek vermediniz, aç açıkta koydunuz. Bakın, dünya ülkeleri "Evde otur." dedi, esnafına gelirinin yüzde 80'ini, yüzde 90'ını, yüzde 100'ünü verdi. Siz ne yaptınız? Esnafı aç açıkta koydunuz. Ama politikalarınız belli. Ne diyorsunuz? "Esnafa borç verdik." diyorsunuz, "Destek vermedik, veremedik ama onlara borç verdik." diyorsunuz. Ne oldu? Esnafa yüzde 7,5'la borç verdiniz ya, kredi verdiniz ya Sayın Bakan, o krediler şimdi dönüyor, yüzde kaçla yenileniyor o krediler? Yüzde 20'yle, yüzde 25'le yenileniyor. Sırf o da yetmiyor, esnaf tefeciye düşmüş durumda Sayın Bakan, tefecinin eline düşmüş durumda, farkında mısınız bunun? Ama esnaf sizin umurunuzda değil ki, sizin zincir marketleriniz var ne de olsa, Türkiye'yi kanser gibi saran bir zincir marketler olayınız var. Buna yol verdiniz, zincir marketleri desteklediniz. Her yerde zincir marketler açıldı, her zincir market açıldığında 10 tane esnaf kapandı, umurunuzda olmadı. Şimdi, Rekabet Kurumu, zincir marketlerin bu durumuyla ilgilenmiyor; her mahalleye, her köye, her ilçeye onlarca zincir market açılmasıyla ilgilenmiyor. Ne diyor? Gerçi Sayın Cumhurbaşkanı, fiyatların yükselmesinden iki yıl önce soğan tüccarlarını, soğan stokçularını sorumlu tutmuştu, soğan depolarına baskın yapılmıştı, şimdi de zincir marketler günah keçisi oldu. Zincir marketlerin her mahalleye yayılması mesele olmadı ama zincir marketler fiyatı yükseltiyormuş, bu yüzden Rekabet Kurumu da onlara ceza kesmiş. Ya, bu mudur Sayın Bakan politikanız? Rekabet Kurumuna da soruyorum, bu mudur gerçekten politikanız ya? Zincir marketler yıllardır kanser gibi her mahalleye, her köye, her ilçeye yayılırken tek bir adım atmayan Rekabet Kurumu ve Bakanlığınız, şimdi, fiyatların yüksekliğinden zincir marketleri sorumlu tutuyor. Ya, zincir marketler mi doları yükseltiyor Sayın Bakan? Zincir marketler mi gübreyi 10 bin lira yaptı Sayın Bakan? 10 bin liralık gübreyi tarlasına atan köylü, ürününü kaça satabilecek? Sonuç olarak bunları düşünmüyor musunuz Sayın Bakan? Bu açıdan bütçenizde esnafa herhangi bir destek yok Sayın Bakan.

Bakın, kooperatifçilikle ilgili bir paragraf var. Ya, zincir marketlerin panzehri nedir? Üretici ve tüketici kooperatifleridir, üreticinin örgütlenmesidir, tüketicinin örgütlenmesidir. Bakkallar örgütlenecek, kooperatif kuracak zincir marketlere karşı. "Kahraman bakkal süpermarkete karşı" diye bir film vardı, hatırlarsınız ama süpermarket onu bitirmek için elinden geleni yapardı. Siz, kahraman bakkalın yanında mısınız ya? Kahramanlık yapıyor bakkallarımız haberiniz var mı Sayın Bakan? Bakkallarla ilgileniyor musunuz? En son ne zaman bir bakkala girdiniz Allah'ınızı severseniz? Bakkalın yanında mısınız? Hadi buyurun. Bu kahraman bakkal, tek başına nasıl o zincir marketle rekabet edecek? Hadi buyurun konuşalım, var mısınız Sayın Bakan? Ne yapacağız? Zincir marketlere karşı bakkalları örgütleyeceğiz tüketici kooperatifleri çerçevesinde. Üretici kooperatifleri de örgütlenecek ve yerelde üretim yapılacak. İstanbul, İstanbul için üretim yapacak; Antalya, Mersin kendi civar bölgesi için üretim yapacak, taşıma maliyetleri düşecek. Siz, bütün domatesi Antalya'da ürettirirseniz, Antalya'da 2 lira olan domates İstanbul'da tabii ki 8 lira olacak. Bunu hiç düşünmüyor musunuz? Böyle bir planlamanız yok mu? Böyle bir vizyonunuz yok mu? Hollanda'da her şey yerelde üretilir, yerelde tüketilir, yerelin ihtiyacı çerçevesinde yapılır. Tüketici kooperatifleri tüketir, üretici kooperatifleri üretir ama sizin böyle bir vizyonunuz yok ki. Efendim, halk 15 liraya domates almış umurunuzda mı Sayın Bakan? Değil, çünkü niye? Siz zenginlerle berabersiniz, patronların yanındasınız.

Sayın Bakan, Ruhsar Pekcan... Sayın Ruhsar Pekcan, o koltukta geçen sene oturuyordu, hatırlıyor musunuz yüzünü? O koltukta oturuyordu ve bütçesini sundu ve dedi ki: "Arkadaş, ya, biz şöyle yapacağız, böyle yapacağız." Bir baktık ki meğerse Ruhsar Pekcan kendi cebiyle ilgileniyormuş Sayın Bakan. Yani, millet açlıktan kırılırken kendi Bakanlığına dezenfektan almış, milyonlarca liralık. Ya, şimdi, Ruhsar Pekcan nerede Sayın Bakan, biliyor musunuz? Ne yapar? Herhâlde şirketinin başında, yine belli kamu kuruluşlarına dezenfektan satmakla meşgul öyle tahmin ediyorum.

"Türkiye bir hukuk devleti." diyorsunuz ve herhangi bir suç işleyen veya işlemeyen sizin düşman gördüğünüz herkesi bir anda gözaltına alıyorsunuz, bir düşüncesinden dolayı hapse atıyorsunuz. Ruhsar Pekcan, açıkça suç işlemiştir, görevini kötüye kullanmıştır. Sayın Bakan, bununla ilgili ne yaptınız ya? Bakın faturalar burada Sayın Bakan, siz de görmüşsünüzdür. Ya, bir soruşturma açtınız mı Allah'ınızı severseniz? "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyoruz." diyorsunuz, soruşturma açtınız mı Sayın Bakan? Bakın, sizin denetlediğiniz kooperatiflerden herhangi bir yönetici Ruhsar Pekcan'ın yaptığını yapsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Yani, kendi kooperatifine eğer ürün alsaydı kendi şirketinden iki yıl hapis cezası alırdı; sizin denetleyeceğiniz kooperatifler. Siz, şimdi, buna soruşturma açmamakla ne yapıyorsunuz biliyor musunuz Sayın Bakan? "Bu durum normaldir, önceki Bakan yaptı, ben de yapabilirim, benden sonraki de yapabilir." demiş oluyorsunuz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - İki dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayın.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, sizi tenzih ederek söylüyorum, sakın yanlış anlamayın. Suç cezasız kalırsa tekrarlar Sayın Bakan. Oysa ibretiâlem için bir bakan bunu yaptığında bununla ilgili soruşturma açılmalıydı, savcılar harekete geçmeliydi ve Ruhsar Pekcan yargılanmalıydı ve cezasını almalıydı. Sayın Bakan ama siz ne yaptınız? Hiçbir şey yapmadınız Sayın Bakan.

Sınırlar meselesiyle ilgili bir iki bir şey söyleyip tamamlayayım. Sayın Bakan, sınırlardan her şey geçiyor ama pudra şekeri de geçiyor sanıyorum -hani pudra şekeri kullananlar var ya içeride- herhâlde bu sınırdan pudra şekerleri de geçiyor. Siz "Yakaladık." diyorsunuz ama vallahi dünyada bizim gri listeye sokulmamızın sebebi olacak şekilde, pudra şekerlerinin yani kokainin sınırdan geçtiğine dair pek çok iddia var, pek çok belge var, delil var. Ya, bununla ilgili ne yaptınız Sayın Bakan? Ya, gençlerimizi uyuşturucudan koruyacağız diyoruz ama sizin sınırlarınızdan pudra şekerleri yani kokainler geçiyor. Bununla ilgili neden tedbir almıyorsunuz? Bunun arkasında hangi güçler var? Milyarlarca dolarlık kokain geçiyor sınırlardan. Bunlarla ilgili neden tedbir almıyorsunuz Sayın Bakan? Neden bundan haksız zenginleşmeye yol açıyorsunuz? Bakın, bir suç örgütü liderinin iddiaları var Sayın Bakan. "Ya, iddiadır efendim." Ya, bir savcı harekete geçsin, bununla ilgili soruşturma açsın. Neden bunun önünü açmıyorsunuz Sayın Bakan?

Sayın Bakan, son olarak şunu söyleyeceğim: Kurumlar işlemediği sürece Türkiye'nin bir düzlüğe çıkma şansı yok. Esnafımız zor durumda, işçimiz zor durumda ve bunun baş müsebbiplerinden birisi de sizsiniz çünkü yalnızca patronlarla ilgileniyorsunuz, yüzde 1'le ilgileniyorsunuz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sizi halkın yanında olmaya, halkın derdiyle dertlenmeye çağırıyorum ve yanlış politikalardan vazgeçin bir an önce, en azından bu vahşi kapitalist düzenin rasyonalitesi içinde davranmanıza çağrı yapıyorum. Ya, vazgeçtik sosyal demokrasiden, şu vahşi kapitalist düzenin rasyonalitesi içinde bile davransanız şu anda yaşadığımız felaketi yaşamayız.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ek süreniz de dolmuştur.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu açıdan, sizi sorumluluğa davet ediyorum Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.