KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakan, öncelikle hayırlı olsun, ilk bütçeniz, Allah utandırmasın.

Şimdi, tabii, ben, işin doğrusu, bu 2023 yılı için 500 milyar dolar ihracat hedefini hatırlatarak başlamayacaktım ancak Nilgün Hanım hatırlatınca tabii, artık zannediyorum, bir miktar bir şey söylemek gerekecek. Şimdi, ne yaptı yine? Şöyle oldu böyle oldu diye hiçbir şekilde kabul edilemeyecek birtakım mazeretlerle, bu 500 milyar doların niye 200 milyar dolarlarda kaldığını açıklamaya çalıştı. Bunun aslı astarı yok. Aslında, bunun cevabını -burada çok fazla bir şey söylemeye gerek yok- Sayın Erdoğan veriyor, bir tane videosu var -arkadaşlar görmüştür- diyor ki: "Ya, bizde işler böyle kötü gidince, bir şeyi başaramayınca hep 'dış güçler' deriz, gelip geçeriz." Şimdi, AK PARTİ aynısını yapıyor, ne varsa, bir sıkıntı olunca hep "dış güçler" deniliyor.

Bir de Nilgün Hanım yine dedi ki: "Efendim, ya, hiç adım atılmıyor değil." Doğru dedi aslında, hiç adım atılmıyor değil, keşke hiç adım atılmasa, yanlış adım atılıyor. Her atılan adım yanlış ve her atılan adım Türkiye'yi bir felakete sürüklüyor.

Şimdi, TCMB (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) Başkanı yeni bir ekonomi kurgusu yaptı, bir senaryo çizdi, "Efendim, Türkiye'de temel sorun cari açıktır, dolayısıyla cari açık sorunu çözülürse nihayetinde enflasyon sorunu çözülür." demeye getirdi ki işte, biz Türk lirasını değersiz kılacağız -mantığı bu- ihracat artacak, cari bir denge oluşacak, döviz bollaşacak, ondan sonra kur düşecek, enflasyon düşecek yani Nasrettin Hoca'nın işte, çalıya koyunların takılma hikâyesi gibi bir şey. Tabii, böyle bir şey yok, dünyada hiçbir merkez bankası... Merkez bankaları zaten bunları konuşmaz, onların temel hedefi enflasyondur. Enflasyonu bir kenara atmış çünkü orada aslında, havlu atmış bir Merkez Bankası var; şimdi, tutuyor, başka bir yerlerden başka bir noktaları söylüyor. Biz, burada, bu konuyu... Şimdi, aslında, Sayın Bakan'a da soruyorum tabii: Bu konu Merkez Bankası Başkanının konuşacağı bir konu mu? Hazine ve Maliye Bakanı "Hayır, bu Hükûmetin meselesidir; Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarıdır, onunla ilgilidir temel şeyi." dedi. Şimdi, tabii, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Lütfi Elvan Bey de farklı bir şekilde meseleye bakıyor, doğru bir tespit yapıyor, o da "Temel sorun enflasyondur, enflasyonu yani fiyat istikrarını sağlarsak kur, faiz ve diğer ekonomik göstergelerde de istikrar sağlarız." diyor. Şimdi, dolayısıyla Sayın Bakan, net bir sorum var size: Siz bu iki senaryonun neresindesiniz? Yani siz ne diyorsunuz? Çünkü siz de ekonomiye genel bir ekonomi olarak baktığımız zaman onun önemli paydaşlarından bir tanesiniz, Ticaret Bakanısınız.

Şimdi, tabii, daha konumuza geçemedik. Bugün, Sayın Erdoğan'ın açıklamaları var. "Faizi savunanlarla beraber olamayız." diyor. Tabii kime ne mesaj veriyor bilmiyorum ama ben iki tane şey anladım buradan. Bir, yarın Para Politikası Kurulu var, oraya bir mesaj verdi, faizi indirin kardeşim dedi; ondan sonra, faiz indirmezseniz gidersiniz, sizden öncekilerin başına ne geldiyse sizin başınıza da o gelir demek istedi; çok net bir şekilde bağımsız Merkez Bankasına Türkiye Büyük Millet Meclisinden mesaj gönderdi. Aslında buna ihtiyaç yok tabii, telefonla veya yanına çağırıp bu mesajı da veriyordur ama bütün piyasanın gözünün içine baka baka yaptı bunu. Kurun bugünkü seviyesini biliyorsunuz, işte, 10,40'lardaydı sabah, hatta 10,45'lere kadar çıkmıştı, sonradan bir miktar, 10,35'lere gevşemişti. Cumhurbaşkanı'nın bu konuşmasından sonra, az önce baktığımda -tabii, saniyelik değişiyor- yine, tekrar 10 kuruş daha artmıştı. Yazıktır ya! Bu ülkeye yazık ediyorsunuz konuştuğunuz laflarla. Şimdi, ikinci mesaj da Hazine ve Maliye Bakanına sanki çünkü Hazine Bakanı makul bir perspektif ortaya koyuyor fakat yalnız olduğunu da biliyoruz burada, dolayısıyla eğer siz de faizi savunursanız -faiz savunucusu olarak düşünüyor- sizlerle beraber yol yürüyemeyiz anlamında veya başka varsa kimlerle yol yürüyorsa onlara söylüyor. Fakat bilmediği veya anlamadığı veya anlamak istemediği bir husus var: Bu ülkede hiç kimse yüksek faiz istemiyor; isteyenler var, onlar sizin kolladığınız rantçılar, o vergi almadığınız faiz gelirleri var ya, işte onlar. Bana söyleyin, vadesi bir yıldan uzun mevduatta diyelim ki 1 milyar dolar faiz gelirim var, bir kuruş vergi alıyor musunuz, bir kuruş vergi alınıyor mu şu anda? Bir milyar dolar faiz gelirim var bakın, mevduatım var demiyorum bu kadar faiz gelirim olsa bile -milletin anasını ağlatıyorsunuz vergi diye- bir kuruş vergi almıyorsunuz. Faiz dostluğu bu. Ondan sonra "Ben faize karşıyım." Kardeşim, hiç kimse faizden yana değil ama ekonomik temellerini hazırlarsın, düşür de bu faizi... Dünyada eksi faiz varken yüzde 20'lerde faiz veriyoruz, yüzde 30'larda faizle millet kredi kullanıyor, hatta kredi alamıyor, bugün çiftçisi de esnafı da yüzde 50'yle, yüzde 60'la tefeciden para kullanıyor. Niye düzeltmiyorsunuz? Kimin vazifesi bu, benim vazifem mi? Ondan sonra çıkıyorlar, yok, efendim, biz faize karşıyız, olmaz, "Faize karşıyım." demekle olmaz; faizi düşürecek ekonomik temeller hazırlayacaksınız bu ülkede. Yirmi yıllık iktidar, neredeyse geldiğiniz noktanın üzerinde faize doğru gidiyorsunuz, enflasyonda gittiniz zaten. 2002'nin sonunda arkadaşlar, Toptan Eşya Fiyat Endeksi yani bugünkü Üretici Fiyat Endeksi yüzde 30,8'di, şu anda yüzde 45,5. TÜFE'ye filan bakmaya gerek yok, TÜFE'nin üzerine bastırılmış ve abanılmış üzerine duruyor. Bakılacak endeks bu, fiyat endeksi, faiz de oraya doğru gidiyor. Dolayısıyla böyle, bunlar boş laflar, boş laf konuşmamak lazım.

Şimdi, cazibe merkezi... Sayın Erdoğan "Cazibe merkezi olacak." demiş, doğru demiş, bak bu doğru, bu doğru. Kime doğru? Yabancıya ucuz, vatandaşına pahalı bir memleket hâline getirdiniz Türkiye'yi. Para pula dönmüş. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı kendi demedi mi daha önceden de? "Eskiden biz gider, sınırdan dışarıya gidip oralardan eşya alırdık, mazot alırdık, şimdi başkaları geliyor bizden mazot alıyor." diyor. Ya, Allah Allah, ya, içinizde hiçbir tane bir şey söyleyecek, aranızda bir tane aklı başında kimse yok mu arkadaşlar ya? "Ya, Sayın Cumhurbaşkanım, siz yanlış bir şey söylüyorsunuz, bunun adı fakirleşmedir." demiyor mu? Böyle bir şey olabilir mi? Yani milletin bize gelip bizden bir şey alması... Şu anda Rumenler, Bulgarlar geliyor, arabalarının arkalarını doldurup doldurup gidiyorlar. Ya, paran pul olmuş! Paran pul olmuş, dolayısıyla adam için bedava bir yer hâline gelmişsin. Şimdi, birazdan, bunların detaylarını konuşacağız yani bilimsel konuşacağız, ne kadar anlaşılır karşımdakilerce onu bilmiyorum ama ben konuşacağım, vazifemi yapacağım. Yani para pul olmuş, bunun getirdiği şeye "cazibe merkezî" deniliyor ya Türkiye için. Borsanız kelepir olmuş, kelepir yani "cazibe merkezi" az, Türkiye kelepire dönmüş. Bakın, firmalar kapanıyor. Bu kapanan firmaların, yabancıların eline kelepir fiyatına geçen bu firmaların sorumlusu sizin bu yönetiminizdir, sizsiniz. Şimdi, tabii, bu hâl devam ederse... Sayın Erdoğan "Ekonomi kitabı yazdım" dedi ya, bu hâl devam ederse Sayın Erdoğan "Bir ekonomi nasıl çökertilir?" onun kitabını yazmaya başladı zaten, kitap yakında çıkacak arkadaşlar kaçırmayın. "Bir ekonomi nasıl çökertilir?" kitabıdır bu kitabın adı. Vatandaş diyor ki şimdi: Ya, Allah'tan ekonomist ya doktor olsaydı ne yapacaktık, cana geleceğine mala gelsin. Vatandaş da bunu söylüyor sizin için.

Şimdi, bir defa, bu geminin kaptanı kim? Az önceki tartışmayı söyledim. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile Hazine Bakanı tamamen farklı -iki tane strateji demeyeyim de- iki tane politika ortaya koyuyor ve bu ikisi taban tabana birbirlerine zıt. Böyle bir ortamda, yani bir gemide kaptan olmazsa, kaptan köşkü boş olursa, bir gemide pusula olmazsa bu gemi nasıl gidecek? Sayın Cumhurbaşkanı da tamamen daha farklı şeyler söylüyor. Dolayısıyla burada, Ticaret Bakanı olarak sizin ne söylediğinizi de biz merak ediyoruz.

Tabii, şu anda, gelinen noktada, arkadaşlar şimdi... Rekabetçi kur, bilmem ne filan, onlara bakacağız da gelinen noktada ortada fiyat kayboldu, fiyatın olmadığı yerde ticaret filan olmaz. Fiyat yok bugün, fiyat. Şimdi, eskiden vade vardı, vade bitti yani vadeli mal bile satılmıyor. Peşin satılıyordu, o da bitti. Şimdi, parasını verseniz de alamıyorsunuz. Diyor ki adam: Ben bir bağlantımı yapayım önce, ondan sonra sana peşin paraya satayım. Türkiye'yi bu hâle getirdiniz ya. Sizin devraldığınız Türkiye böyle bir Türkiye değildi, kusura bakmayın. Şu anda, peşin parayla mal alamıyorsunuz çünkü bağlantısını yapmak durumunda her gün fiyat değişiyor, bu hâle geldi, esnaf da bu hâlde, sanayicisi de bu hâlde.

Şimdi, klasik bir ticaretten, dış ticaretten sorumlu, eskiden Dış Ticaret Müsteşarlığı olduğu için dış ticaretten sorumlu bakanların bir hastalıkları vardı, Sayın Ticaret Bakanı da bu hastalığa kapıldı. Sadece ihracattan bahseden, ithalattan hiç bahsetmeyen, sanki orası dış ticaretin bir unsuru değil, sanki Bakanlığın bir faaliyet alanı değilmiş gibi bir tavır. Sadece ihracattan bahsediyorlar. Ya, bunun bir de ithalat boyutu var. İkisine birlikte bakmadığınız zaman ne yaparsınız, ne kadar anlamı olur söylediğiniz şeyin? Sadece kendi yandaşlarınızı kandırırsınız, hiç kimse kanmaz bu söylediğiniz şeylere, kusura bakmayın. Ha, burada, tabii, şimdi, en azından bir iyi yanı var, çok mahcup. Tabii, sabahleyin, konuşma kısmında bulunamadım grup toplantısı nedeniyle ama geldikten sonra metni okudum yani Sayın Bakanın konuşma metnini okudum, eğer bu metnin dışına çıkmadıysa -ki arkadaşlar "Çıkmadı." şeklinde söylediler bana- ben onun üzerine konuşuyorum, o varsayımla konuşuyorum. Burada, ihracattan filan da böyle mahcup mahcup bahsedilmiş. Öyle solo programlarda, başkalarının karşısında ihracatta şöyle rekorlar kırıyoruz, böyle rekorlar kırıyoruz, bilmem ne demek kolay. Gelin, söyleyin bakalım burada. Burada, o iş o kadar kolay değil. Şu kadar rekor kırıyoruz, bu kadar rekor kırıyoruz işte tarihî zirvelerdir bilmem nedir filan. Öyle bir şey yok. Onu birlikte düşündüğünüz zaman öyle bir şeyin olmadığını görürsünüz.

Şimdi, 2021 yılı, Eylül -yıllıklandırılmış- FOB ihracat 212 milyar dolar tüm zamanların en yüksek ihracatı. Bütün bunlara rağmen, ihracat yapan bütün ihracatçılarımızın, sanayicilerimizin alnından öpüyorum, tebrik ediyorum Allah razı olsun çünkü hakikaten, bu da zor ihracat yapmak da zor fiyatın bu kadar kaybolduğu bir yerde malı satmak da zor. Ama tüm zamanların en büyük rekoru olan 256,5 milyar dolar ithalattan niye bahsetmiyorsun Sayın Bakan? En son TİM'deki yeni videonuzu dinledim. Bir tane ithalat yok. Yahu ithalat, ihracat birlikte olur arkadaşlar. Bunu öğrenemediniz mi siz hâlâ? Yani sadece o. Bakın, yirmi yıllık dönem, daha doğrusu, kaç yıl oluyor, on dokuz yıllık dönem. 2003-2021, toplam yaptığınız ihracat... Bunlar böyle yapılmazdı ama siz TL'yi bile yirmi yıllık periyotla karşılaştığınız için sizin usulünüzden gidiyoruz bizi de benzettiniz kendinize dolayısıyla... Çünkü doların da enflasyonu var, doları da reelleştirmek lazım normalde. 2,5 trilyon dolar ihracat yapılmış 2003-2021 yılı arasında -yani 2021'i Ocak-Eylül olarak alıyorum- 2.493; yapılan ithalat 3.6 trilyon dolar arkadaşlar; 1.1 trilyon dolar ticaret açığı verilmiş. Sizden önceki hükûmetlerin aynı dönemde verdikleri ticaret açığı 207 milyar dolardı. Hikâye bu. Hani kat, mat, maddi, filan gibi şeyler cevap olsun diye söylüyorum Sayın Bakan, o tür paylaşımlarınız var ya. 581 milyar 661 milyon dolar cari açık vermişsiniz yani dış tasarruf, dış kaynak kullanmışsınız. Bana söyleyin Allah aşkına ya, bu ekonominin üretim kapasitesiyle bu kadar bir artış yapabildiniz mi? Bu, yatırım amaçlı gelir yani bunun amacı tasarruf yatırım farkıdır millî gelir özdeşliğinden bakarsak. Nerede bu yatırımlar, nerede bu üretim kapasitesi? 582 milyar dolar bu ülkenin üretim kapasitesini artıracak ne iş yaptınız? Bir tane yaptığınız büyük fabrika söyleyin bana -devletin yapması gerekmiyor elbette- döneminizde yapılan bir tane büyük fabrika söyleyin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Beton, beton.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, 26 kat... Sizden öncekiler, sizin 582 milyar dolarınızın karşısında sizden önceki on dokuz yılda 22,5 milyar dolar cari açıkla bu işi çözmüş ve büyümeyle alakalıdır bu -büyüme kısmını da söyleyeyim, burada çok vakit harcadım- büyüme kısmında da şu var: 22,5 milyar dolar cari açıkla sizden önceki on dokuz yılda gelişmekte olan ülkeler ortalama büyümesi olan 3,9'un aynısını biz de tutturmuşuz, hiç altında kalmamışız. Tabii, 2000 sonrası bütün dünyada büyümeler artıyor, gelişmekte olan ülkelerde de artıyor, devrine göre düşünmek lazım ama biz kendi rakiplerimizin hiç altında kalmamışız, aynı büyümeyi tutturmuşuz. IMF'nin "database"ine girin, raporlarına bakın ama şimdi, bu kadar büyük cari açığa rağmen büyüme olarak 0,5 puan rakiplerimizin altında kalmışız sizin iktidarınız döneminde.

Dolayısıyla Sayın Bakan, bu kur artışı, rekabetçi kur filan... Allah aşkına, bunları bırakın yani kendiniz gidiyorsunuz da millet de gidiyor. Bu kur artışıyla rekabet filan sağlanamaz, bu geçici bir etkidir. Burada ancak ne yaparsınız? Şimdi, ilk anda, zaten, ithalat hemen eş zamanlı oluyor, ithalata da yansıyor bu. İthalatımız ihracatımızdan daha yüksek, hani az ithalat yapan bir ekonomi olursunuz da tamam. Öyle bir şey de yok. Ya, ithalat yapıyoruz. Ancak ne olur bu? Rekabetçi kur şeyi ne zaman anlamlı olabilir? Ücreti baskılarsınız, özellikle ücret yoğun sektörlerde yani kendi işçinizi köle yaparak birilerine mal satmaya çalışırsınız. Bu, ancak böyle olur, böyle olursa buradan bir şey çıkar; o da üç beş ay çıkar, ondan daha fazla bu işi uzatmak mümkün değildir.

Şimdi "Cari fazla, cari fazla." deniliyor. Ben hayretler içerisinde kalıyorum ya. Koskoca bakanlar çıkıyor "Cari fazla veriyor bu ekonomi." diyor. Tarım Bakanı bile başka konuşacak bir şey bulamayınca, memlekette her şey kötü gidince ihracattan bahsetti. Şimdi, tabii, bu cari fazla verildi de hangi reformu yaptınız da yapısal dönüşümü yaptınız da bu cari fazlayı verdiniz diye insana sorarlar. Bakın, biz, bu filmi daha önce çok gördük. 1994 yılı, Sayın Bakan, Nisan ayı dâhil Kasıma kadar yedi ay boyunca Türkiye cari fazla vermiş arkadaşlar; 1994 yılı, kriz yılı, yedi ay cari fazla vermiş, hem de öyle az buz değil, verilen cari fazla dönem ortalaması, ihracatın yüzde 36,5'i kadar cari fazla vermiş. 1998 yılı, Ağustos ayından 1999 yılı Nisan ayına kadar sekiz ay boyunca cari fazla verilmiş. Siz 2 defa cari fazla verdiniz de hani her tarafta şimdi... O Mücahit Birinci diye bir adamınız var zaten ilk o söyledi, bir hukukçu söyledi sizin ekonomi senaryolarınızı, nasıl olacağını, az önceki bahsettiğim meseleyi. Bak, burada da yine sekiz ay boyunca cari fazla. Bitmedi, 2001 Martından başlayarak Aralık ayına kadar dokuz ay; dokuz ay da sürekli cari fazla verilmiş, bunların hepsi kriz dönemleri. 2002 yılı Haziran ayı-Ekim ayı; beş ay boyunca cari fazla verilmiş. Bunların hiçbirisi hayırla yad edilen dönemler değil, bunlar kriz dönemleri, bunlar bunalım dönemleri, bunlar sıkıntı dönemleri ekonomide. Ya, illa ki büyümenin eksi olması filan gerekmiyor. Mesela, 2002'de büyüme 6,4'tü. Sizin devraldığınız Türkiye'nin cari açığı 1 milyar doların altındaydı, 620 milyon dolar civarındaydı yüzde 6,4 büyümeye rağmen. Şimdi, cari açığı getirdiğiniz noktaya bakın. Bir de böyle "Cari fazla verdik, cari fazla verdik." diye hakikaten insanı çok üzen... Sizin iktisat bilginizi ölçmek filan değil amacım ama bu mantıkla ülke yönetilirse yazıktır bu ülkeye ya, yazıktır bu insanlara. İnsanlar fakirleşiyor, görmüyor musunuz? İşsizlik almış başını gitmiş, hayat pahalılığı almış başını gitmiş. Dolayısıyla 2019 yılının Temmuz-Ekim döneminde 4 ay boyunca cari fazla verdiniz, sürdü mü bu cari fazla? Sayın Bakan, niye tutuyorsunuz da şimdi "cari fazla, cari fazla" diye böyle oralarda, buralarda konuşup yani sanki hiç daha önce karşılaşılmamış bir şeymiş gibi ve iyi bir şeymiş gibi sunuyorsunuz?

Bakın, bir yapısal dönüşümle, sanayinizi dönüştürürsünüz... Şimdi, birazdan bakacağız, teknoloji yoğunlukları ortada sanayinin ya, daha kötüye gidiyor ve "Önümüzdeki dönemde artırmayacağız." diye kendiniz kitabınızda vadediyorsunuz ya. Orta ve yüksek teknolojinin payını hiç artırmayacağınızı söylüyorsunuz şu performans kitabında da bütçe kitabında da. Allah aşkına bir bakın ya! Bizim elimize verdiğiniz dokümana bir bakın arkadaş ya! Böyle bir şey olabilir mi ya! Dünyanın neresinde böyle bir şey var!

Bakın, 2020 yılı orta ve yüksek teknolojilerin ürün ihracatının toplam imalat sanayi içindeki... Yükseği veremiyorsunuz; 3,4 olduğu için ondan utanmışsınız, orta yüksek ile yükseği birleştirmişsiniz. 2020'de 39,3; 2021'de 37,5'a düşmüş. Zaten 2020'de 39,3 olan şeye "2024'te 39,7 olacak." diyorsunuz. İşte, bu performans programıyla geliyorsunuz, performansınız bu. Düşmezse öpüp başımızın üzerine koyalım, o da olmayacak da; bu gidişle, bu kafayla mümkün değil çünkü ancak burada teknolojik olmayan ürünü yaparsınız, ucuzlatarak... Yani yapabileceğiniz başka bir şey yok, inovasyon yok, AR-GE yok, geliştirme yok, hiçbir şey yok, milletin sırtına bin, asgari ücreti düşük tut, ondan sonra oradan kısa süreli bir rekabet gücüyle, işte, biraz ihracat yap. Dolayısıyla kur şokları size bir kısa vadede böyle cari fazlaları verdirir ama bunun, emin olun, hiçbir şeyi yoktur, hiçbir mantığı yoktur ve bu sürdürülemez, asla böyle bir şey sürdürülemez.

Şimdi, miktar endeksleri var yani onlarla çok vakit kaybetmek istemiyorum ama ticaret hadlerine geleyim, zaten o demek, fiyat endeksleri... Şimdi, dış ticaret haddi nedir? Yani ithal ettiğiniz ürün fiyatları ile ihraç ettiğiniz ürün fiyatları arasındaki ilişki, ihracat bölü ithalat fiyatları, tamam mı? Dış ticaret hadleri, bakın, bu ülkede...

Sayın Bakan, gözünüzü kaldırıp bakamıyorsunuz da, herhâlde utanıyorsunuz.

Hah, tamam, bakın, şurada...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, bu üslubunuz doğru değil, kusura bakmayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır ama grafik gösteriyorum ya. Hayır, efendim...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir Bakana "Utanıyorsunuz." demek doğru bir şey değil.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, hayır, mahcup oluyor demek ki.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Lütfen, o sözü geri alın lütfen, geri alın.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, o sözü...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Böyle şey olur mu ya?

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, Sayın Bakan...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bakın, sabahtan beri konuşuyoruz, her türlü fikri söyleyebilirsiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - On sekiz dakika zaten kafasını kaldırıp bakmadı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ama sesinizi bu kadar yükseltmek zorunda değilsiniz ve bu kelimeleri kullanmak zorunda değilsiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Ama hiç olmazsa, bir grafik gösteriyorum, grafiğe bakması lazım.

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Sayın Başkan...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bakana bir söz veriyorum, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Böyle bir usul yok.

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Sayın Başkan...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hakaret ettiniz, kusura bakmayın.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Utanmak insani bir duygu değil mi?

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hakaret ettiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, ne hakareti? Ne dedim?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Niye utansın?

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - "Utanıyor olmalısınız." Bunda ne var?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Niye utansın?

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, niye bakmıyor? Niye, insan insanın gözünün içine bakmaz mı?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Utanacak ne var ki?

ERHAN USTA (Samsun) - İnsan insanın gözünün içine bakmaz mı?

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun Sayın Bakanım.

Erhan Bey'in süresini de durduralım.

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Ben on sene milletvekilliği yaptım. Bir senesini burada Grup Başkan Vekilliği yaptım.

Erhan Bey, söylediğiniz sözlerin karşı tarafta bir saygınlık oluşturmasını istiyorsanız önce konuşurken böyle bağıra bağıra, ahkam keser gibi konuşmayın.

Şimdi, ben herkesi ekrandan takip ettim, sizi de takip ediyorum. Burada açıklamaya ihtiyaç duyduğumuz meseleleri not alıyorum fakat şu "Utanıyorlar, yere bakıyorlar, yukarıya bakıyorlar..." Ya, fikirlerinizi söylersiniz, bu tartışmaları vatandaş izliyor; sizin söyledikleriniz kıymetli ise sizi iktidara getirir, sizi de Ekonomi Bakanı yaparlar, bu hayallerinizi...

ERHAN USTA (Samsun) - Sizin anlayışınız bu...

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Bir müsaade et, bir müsaade et.

Ben de konuşmamı yaptım, benim konuşmamı bir tarafa koyacak vatandaş, sizinkini bir tarafa koyacak, bunları bir değerlendirecek vatandaş, değerlendirdikten sonra bir karar verecek. Ya, siz burada hâkim değilsiniz, ben burada sanık sandalyesinde oturmuyorum. Yani bu Parlamentonun... Sizden de daha eski bir... (İYİ Parti sıralarından gürültüler)

Bir dakika dur, bir dakika Erhan Bey, bir müsaade buyur. Sizden de daha eski parlamenterim burada, daha uzun...

ERHAN USTA (Samsun) - Otuz yıl...

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Arkadaş, bir müsaade et, bir müsaade et. Bürokrattın o zaman.

ERHAN USTA (Samsun) - Otuz yıl...

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Ben sizden de daha uzun...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, bir müsaade edin lütfen.

TİCARET BAKANI MEHMET MUŞ - Sizden de daha uzun parlamenterlik yaptım. Ne olduğunu biliyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, mikrofonumu niye kesiyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çünkü uygun olmayan bir dil kullandınız, kusura bakmayın, uygun olmayan bir dil kullandınız. (İYİ Parti sıralarından gürültüler)

Hayır, öyle bağırarak çağırarak olmaz, kusura bakmayın. Kusura bakmayın, kullandığınız kelime doğru bir kelime değil.

ERHAN USTA (Samsun) - Hangisi?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Bakanı ve saygı duymak zorundasınız, fikriniz değişebilir.

(Gürültüler)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hakaret içeren sözler söylediniz çünkü hakaret var, olur mu öyle şey?

ERHAN USTA (Samsun) - "Utanıyorsun." dedim, ne var bunda?