KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, başka söz almak isteyen var mı bu konuyla ilgili?

Ben bir açıklama yapmak istiyorum bu vesileyle. Şimdi, dünyadaki savunma harcamaları azalma eğiliminde, yani savunma harcamaları artmıyor, azalma eğiliminde. Tabii, şimdi, dünyada en fazla savunma harcaması yapan ülke Amerika Birleşik Devletleri. Bir ara yüzde 49'lara kadar yükselmişti, yani dünya toplam savunma harcamalarının yüzde 49'una kadarını Amerika'nın yaptığı dönemler olmuştu. Bu şimdi azalma eğiliminde. Şöyle bir yaklaşım var dünya savunma harcamalarında: Türkiye'den Batı'ya gittiğimizde, yani Avrupa ve Amerika'ya, Batı'ya gittiğimizde savunma harcamaları azalıyor; Türkiye'den Doğu'ya gittiğimizde artıyor. Şimdi, toplamı topladığınızda yine azalma eğilimi var. Bu şöyle bir sonucu doğuruyor: Şimdi, gelişmiş ülkelerin devletleri savunma harcamalarını kıstıkları için o ülkelerdeki şirketlerin, savunma şirketlerinin savunma pazarı daralıyor ve bu ülkeler ve bu şirketler, büyük şirketler -işte Northrop gibi, Lockheed gibi, Sikorsky gibi veya Airbus gibi, Airbus Military gibi- tabii kendi ülkeleri dışındaki pazarlara yöneliyor, işte Hindistan gibi, Türkiye gibi, Kore gibi fakat orada da sıkıntı var, bu ülkeler de kendisi yapmak istiyor, Hindistan'ın da kendisi savunma sistemleri üretmek istiyor, Türkiye'nin kendisi yapmak istiyor, Kore yapmak istiyor. Dolayısıyla, dünya savunma pazarında ciddi bir rekabet var. Gelişmiş ülkelerin endüstrileri kendi ülkelerindeki pazarın daralmasından dolayı başka ülkelerde pazar ararken, gelişmekte olan ülkelerin de kendileri yapma eğiliminde oldukları için ciddi bir şey var. Dolayısıyla, Afrika gibi ülkeler savunma pazarları açısından uygun ülkeler, yani Türkiye'nin... Mesela, Batı'ya mal satmamız biraz zor ama bu ülkelere mal satmamız daha kolay, rekabet açısından daha uygun diye değerlendirmek isterim.

Dursun Bey, buyurun efendim.

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) - Başkanım, burada şimdi başlangıçtaki soruda da vurguladığım şu: Silahlı Kuvvetlerin, Türkiye'nin, bu ülkelerin silahlı kuvvetlerine başta eğitim olmak üzere bu anlaşma kapsamındaki mali boyutun yüzde 70'i, 80'i bizim yardımlarımızı içeriyor. Şimdi, yardım edeceğimiz ülkeler çoğaldıkça da coğrafya olarak bize daha yakın olan, bize daha fazla katkısı olan ülkelere ayıracağımız kaynakları bu ülkelere dağıtıyoruz. Burada üzerinde durduğumuz konu bu. Eğer dünyanın her tarafına, 10 ülke yerine 100 ülkeye yardım edersek, kaynaklarımız sınırlı, diğer ülkeleri, önemli ülkeleri ihmal etmiş olacağız.

BAŞKAN - Dursun Bey, şöyle: Mesela geçmişte bize de yapılan hibe ve yardımlar oldu. Şimdi, Silahlı Kuvvetler elindeki ürün neyse ona alışıyor. Yani baştan yardım ettiğiniz malı bilahare satma durumunuz daha kolay oluyor, yani elindeki ürünle bir kullanım alışkanlığı, bir tanışma oluyor. Yani, bu yardımlar aslında ileriki dönemde ihracatın geliştirilmesinin de kapısını açabilir, açar diye düşünüyorum. Ondan bence endişe etmememiz gerekir ama "Hangi coğrafyada, nereye yapma?" artık o Dışişlerimizin politik... Yani askerî olmaktan daha çok politik bir konu arz ediyor.