KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, sayın bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçiler; Sayın Bakan, özellikle bu salonda bize hizmet eden değerli emekçiler dedim çünkü siz yaklaşık 3 milyon insanın ekmek yediği turizmle ilgili, kültürle ilgili emekçilerden bahsetmediniz. Sözlerime bununla başlamak istedim. Yani siz bir turizm patronusunuz, evet, o işten de para kazanıyorsunuz, güzel ama emekçilerin emekleriyle bunu yapıyorsunuz. Emekçilerden bahsetmediniz ve emekçilerin sorunlarından da bahsetmediniz. Ben onlardan bahsetmek isterim sizlere konuşmamın ilerleyen aşamalarında.

Sayın Bakan, sunumunuz bir faaliyet raporu gibiydi, bir gelecek vizyonu içermiyordu yani "Şunu yaptık, bunu yaptık." Oysa bizim burada beklentimiz bir gelecek vizyonuydu yani kültür ve turizm politikaları açısından bir gelecek vizyonu ortaya koymanızı beklerdik çünkü Türkiye'miz çok büyük bir potansiyel. Dünyanın en derin tarihine sahibiz Sayın Bakan. On iki bin yıllık bir tarihe sahibiz, medeniyetin doğduğu topraklardayız ve Sayın Bakan, dünyanın en güzel ülkesine sahibiz. Siz de dünyanın, eminim, tamamına yakınını görmüşsünüzdür; ben de gördüm, genç bir gezgin olarak sırt çantamla dünyanın neredeyse tamamını gezdim. Ben Türkiye'm kadar güzel bir ülke görmedim ve Türkiye'm kadar derin bir tarihi olan bir ülke de görmedim Sayın Bakan ama maalesef yanlış kültür ve yanlış turizm politikaları yüzünden hak ettiğimiz potansiyeli ortaya koyamıyoruz.

Bakın, kültüre hak ettiği değeri verseniz Sayın Bakan, bu sunumunuzda da olabilirdi, emin olun, sonuç olarak -hani, siz de sonuç olarak bir turizm patronusunuz, bir işletmeniz var, şu anda başında değilsiniz ama o işletme para kazanmaya devam ediyor- turizm çok daha fazla büyük bir potansiyele kavuşur. Ya, çünkü turizm bir sonuçtur. Yani bir güzelliğiniz vardır, bir hikâyeniz vardır o hikâyenizi en güzel şekilde anlatırsanız insanlar o hikâyeye giderler ve giderken de Türkiye'mizde olduğu gibi böyle 300-500 dolar harcamazlar, 1.500 dolar harcarlar, 2.000 dolar harcarlar.

Bu yıl mesela, turist başı gelirden bahsedemediniz, pek bahsetmediniz, bilmiyorum kitapçığınızda var mıydı, oraya gelmedik ama ona bakarım bir daha. Turist başı gelirde nal topluyoruz Sayın Bakan, gerçekten nal topluyoruz. Gittikçe de düşüyor. Hani, siz bin dolarlardan filan bahsetmiştiniz, ben açıkça söyleyeyim, Türkiye'de eğer ki doğru kültür politikaları ve doğru turizm politikaları olsa Türkiye'de turist başı gelir 1.500 doların altına düşmez Sayın Bakan, emin olun.

Sayın Bakan, on iki bin yıllık bir tarihin mirasçılarıyız, torunlarıyız ama siz bunun farkında değilsiniz. Yani şöyle oluyor aslında, Türkiye toplumu da farkında değil. Öyle bir kültür, tarih anlatıyoruz ki insanlara, efendim, sanki Romalılar uzaydan gelmişti, bir medeniyet kurmuşlardı burada, sanki Urartular başka bir yerden gelmişti, o medeniyeti kurmuştu; efendim, sanki Frig Uygarlığı bizim değildi, ilk parayı basan Lidyalılar bizim değildi; ilk Parlamentoyu kuran Likya Antalya'da bizim değildi, sanki Noel Baba bizden değil -hani Antalyalı vekillerimiz var burada- biz onların torunları değilmişiz gibi davrandığınız için, kültür politikaları bu yönde olduğu için maalesef turizmde de nal topluyorsunuz çünkü hikâyenin sahibi gibi davranmıyorsunuz. Yani "Roma da bizim, Bizans da bizim, Osmanlı da bizim, Selçuklu da bizim, Urartu da bizim." diyemiyorsunuz Sayın Bakan, "Biz onların torunlarıyız." diyemiyorsunuz çünkü tekçi bir anlayışa hapsolmuş durumdayız, tekçi bir parantezin içine hapsolmuş durumdayız; her şey tek kimlik, tek din, tek dil ve tek tarih üzerine kurulu, resmî tarih üzerine kurulu; resmî tarih parantezinin dışına çıkamıyorsunuz. Bak, bağlı kuruluşlarda Türk Tarih Kurumunun belgelerini okumanızı tavsiye ederim, tarihi nasıl anlatıyor, Anadolu'nun tarihini nasıl anlatıyor. Türk Dil Kurumu dediğimiz zaman, hani, "Türk hepimizi kapsıyor." diyorsunuz ama yalnızca Türk diliyle ilgili çalışmalar yapılıyor Sayın Bakan, tekçilik var çünkü. Oysa bakın, Sayın Bakan, sizin Bakanlığınız toplumsal barış için de bölgesel barış için de gerçekten ilaç olabilecek bir Bakanlık. Şimdi, içeride çok dilliyiz, çok kültürlüyüz diyoruz. Türk'üz, Kürt'üz, Ermeni'yiz, efendim, Hristiyan'ız, Müslüman'ız, Alevi'yiz; pek çok inanç var, pek çok kimlik var ama bu inançların ve kimliklerin tamamına yakınını yok sayıyorsunuz, tek bir kimlik üzerine yürüyorsunuz. Bu yüzden de toplumsal barışımızı sağlayamıyoruz ve hikâyemizi de doğru düzgün anlatamıyoruz.

Yani düşünün, Van'a gittiğimizde, orada -ben size üç yıldır söylüyorum- ya, beş bin yıllık Urartu tarihinin üzerine tuvalet yapılmış diyorum, oradan insan kemikleri çıktı diyorum, siz bana diyorsunuz ki "Efendim, sondaj yapıldı, orada insan kemikleri yok." Bak, Sayın Bakan, benim elimde insan kemiği, götürdüm bir doktora gösterdim: "Bu, insan kemiği." dedi. Bak, benim elimde -sevgili Bedia Özgökçe Ertan da Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız- elimizde insan kemikleri var eşelediğin yerden insan kemiği çıkıyor. Arkamda, bir tuvalet ve bir kafe yapılmış beş bin yıllık Urartu tarihinin üzerine ve orada Ermeni halkı son dönem kemikleri var ve bu hikâyenin üzerine tuvalet yapılıyor. Dört yıldır yıktıramadım, 3 bakan eskidi, beş yıl oldu neredeyse, olmadı, Sayın Bakan. Siz sondajı nereden aldırıyorsunuz bilmiyorum. Gelin, beraber gidelim, elimizle eşeleyip insan kemiklerini ortaya koyabiliriz. Maalesef, işte, böyle bir bakışınız var.

Göbeklitepe diyoruz, dünyanın en önemli mirası. Ya, Göbeklitepe'yi kazan işçilerin DNA'sı ile Göbeklitepe'de ölen insanların kemiklerinin DNA'sı aynı, bunu biliyor musunuz Sayın Bakan? Truva kazılarını yapan insanların DNA'sı ile Truva'da kemikleri çıkan insanların DNA'sı aynı yani biz Truvalıların torunlarıyız, Göbeklitepelilerin torunlarıyız, Urartu'nun torunuyuz; Roma'nın, Bizans'ın torunlarıyız; Osmanlı'nın, Selçuklu'nun torunlarıyız ama Bakanlığınızın politikası bu yönde değil. Ya, Pontus diyoruz, millet ayağa kalkıyor. Ya, Pontus bir bölgenin adıdır. Sümela da bizim, oradaki camiler de bizim, Ayasofya Kilisesi de bizim; hepsi bizim diyebileceğimiz bir anlayışın içinde olmalıyız. Ama ne oluyor biliyor musunuz Sayın Bakan? Bakın, politikalarınızın sonucu: Bursa'da satılık kilise, 6 milyon 300 bin lira, kelepir, siz alabilirsiniz Sayın Bakan "Turistik tesis yapılmaya uygundur." diyor, Bursa'da satılık kilise. Yetti mi? Yetmedi. Mardin'de satılık kilise, 7 milyon 250 bin lira, Mardin Artuklu'da satılık kilise. Bunlar sizin canınızı sıkmıyor mu Sayın Bakan? Ya, dünyanın herhangi bir yerinde satılık cami reklamı görseniz herhâlde ayağa fırlar Türkiye, ben de ayağa fırlarım çünkü bir inanç kurumudur. Dünyanın herhangi bir yerinde böyle olsa eminim ki hepiniz ayağa fırlarsınız ama Türkiye'mizde "sahibinden.com"a girin, pek çok satılık kilise ilanı görüyorsunuz. Mesela, bunları gördüğünüzde siz ne hissediyorsunuz? Niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Bakanım? Bakın, bütün bunlara baktığımızda bu tekçi anlayıştan, tek kimlik, tek inanç, tek dil anlayışından sıyrılmadığımız sürece bir hikâye de yaratamayacağız, bu derin hikâyemizi ortaya çıkaramayacağız, "bizim" diyemeyeceğiz. İnsanlar da sahiplenmeyecek ve kiliseyi satılacak bir ganimet gibi görecekler Sayın Bakan. Hâlbuki o kilise restore edilse, içinde inanç yapılabilse, etrafı, ona uygun doku korunabilse o kişi belki etraftaki turizmle Bursa'da, Artuklu'da bu 6 milyon lirayı bir yılda kazanacak ama onu bir ganimet gibi görüyor ve satılacak bir mal gibi görebiliyor.

Sayın Bakan, Malatya'daki kilisemizi restore ettiniz, sağ olun, bak, teşekkür ediyorum; babaannem orada vaftiz olmuştu, 1915'ten önce babaannem orada vaftiz olmuştu, sonra bu kilise kapatıldı. Oradaki başka bir kilise, biliyor musunuz, cumhuriyet tarihi döneminde genelev olarak kullanıldı. Bu kilise değil ama bu kilise ahır olarak kullanıldı, daha sonra depo olarak kullanıldı, silah deposu olarak kullanıldı. Bunun yakınındaki başka bir kilise, o da başka bir akrabamın vaftiz olduğu kilise genelev olarak kullanıldı. Böyle dönemlerden geçtik. Yüz yıl boyunca yıkıma terk edildi, dedelerim, büyüklerim cenazelerini yıkayamadılar, ibadetlerini yapamadılar; yüz yıl sonra restore edildi, sağ olun. Peki, size soruyorum: Bu kilisenin tepesinde niye haç yok? Koyamadınız. Peki, benim kiliseme niye "kilise" diyemediniz Sayın Bakan? Size sormuştum. Bu, kilise; babaannem vaftiz olmuş, orada hâlâ akrabalarım var, ibadet etmek istiyorlar. Kiliseye niye "kültür merkezi" diyorsunuz? Malatya'da hâlâ Ermeniler var, az da olsa var. Niye "kilise" diyemediniz Sayın Bakan kiliseye? Niye restore ediyorsunuz da benim kilisemi kültür merkezi yapıyorsunuz, rıza aldınız mı Sayın Bakan? Varsın kilise olsun ya, Malatya'da yüzlerce cami var, bir tane de kilise olsun, tepesinde de haç olsun, çan kulesi de olsun, çan çalsın, ne olacak? Yüz yıl önce Malatya'da 100 tane kilise vardı, çan ile ezan bir arada olurdu ve Malatyalı Müslümanlar buna açıklar. Türkiye'nin her yerinde böyle, çan sesi ile ezan sesi bir aradaydı bin yıl bu topraklarda. Şimdi çan sesi ile ezan sesi Malatya'da bir araya gelmiyor. Niye gelmiyor Sayın Bakan?

Bak, nisan ayında Urfa'da ne oldu Sayın Bakan? Kilisede mangal partisi. Bunu gördünüz mü? Vicdanınız sızladı mı, çok merak ediyorum. Eminim sızlamıştır. Ne yaptınız Sayın Bakan? Kilisede mangal partisi yapılıyor, bakın, kilisemin içinde mangal partisi yapılıyor ya! Ya, gerçekten bakın, bir camiye böyle bir saygısızlık yapılsa ilk ben koşarım, emin olun ama bir kilisede mangal partisi yapıldığında siz ne yaptınız Sayın Bakanım? Mangal partisini duyuruyorlar Facebook'ta, bilmem nerede, şurada burada, mangal partisi yapılıyor. İşte bu bilinçsizliğin bir eseri Sayın Bakan. Bu açıdan, bu tip ayrımcı, yok sayan uygulamalar yani sizin politikanız, kültür politikanız sonucu yok sayıldığında insanlar ne yapıyorlar? "Ya, kiliseye ne olacak ki canım, saygı göstermeye ne gerek var ki?" diyorlar. Tarihî herhangi bir konuda yağma olarak görüyor. Bakın, dünyada en çok definecinin olduğu ülke hangi ülke? Türkiye'miz öyle değil mi? En çok definecinin olduğu ülke. Ya, ben esnaftım, Türkiye'nin her yerinden de müşterim var, herkes geliyor, bana harita getiriyor, biliyor musunuz Sayın Bakan? Esnafken on beş yıl önce. "Ya, burada define varmış. Burada Ermenice bilmem ne yazıyor. Sen buna bak. Gel papaz duası yap. Orada bir taş var onu açamıyoruz. Dinamitle patlatacağız." diye Türkiye'de binlerce defineci var, biliyor musunuz? Evet, Hristiyanlar Museviler bu topraklardan gönderildi ve kültürel miras da bıraktılar, bazı defineleri de kalmış olabilir. Ama o define, orada üç kuruşluk altın bulacak diye o kültürel mirası dinamitle yok edebilecek bir bilinç var ortada Sayın Bakan. Niye? Hem onun yok edilmesine yol veriliyor hem de o altındaki üç kuruşluk altını üstündeki kiliseden veya kültürel varlıktan daha değerli görüyor. Oysa esas değer o kilise olduğu, o kültürel varlık olduğu bilincine kavuşsa yurttaşlarımız... Pek çok Müslümanlaşmış Ermeni var, pek çok Müslümanlaşmış Rum var. O yurttaşlarımız da bir bakıyorsunuz geçmişte aslında Müslümanlaşmış bir Ermeni, Müslümanlaşmış bir Rum veya Karadeniz Bölgesi'ne bakıyorsunuz, geçmişte başka bir kimlikte ama bu bilinç ortada yok, herkesi tek kimliğe taşıyorsunuz? Peki, değer yaratıyor mu bu? Yaratmıyor. Çok kimlikli olmak, çok kültürlü olmak, çok renkli olmak, Sayın Bakan, bu anlamda önemli. Bakın, demokrasi endekslerinde son sıralardayız. Bunun sebebi sizin politikalarınız biliyor musunuz Sayın Bakan? Çünkü tekçiliği dayatıyorsunuz. İnsanlar da bu tekçiliğe göre politikaları esas alıyorlar. Bakın, bölgesel barış meselesinde sizin çok önemli bir fonksiyonunuz var, biliyor musunuz Sayın Bakan? Umarım beni dinliyorsunuzdur. Bölgesel barış meselesinde... Yunanistan'la sorunlarımız var, değil mi? Ama Yunanistan'a giden yurttaşlarımız bilir ki Yunan halkı Türkiye insanıyla aynı kültüre sahip, aynı yemekleri seviyor, aynı müziği dinliyor. Karadeniz'den Yunanistan'a gidenler -"Ponti" derler onlara- gelseler buraya aynı horonu tepiyorlar, aynı yemeği yiyorlar, aynı şekilde şaka yapıyorlar. Hatta Pontusluların, biliyor musunuz, Laz fıkraları vardır ya, Karadeniz'de de onlarla ilgili aynı şekilde Ponti fıkraları vardır, aynı fıkralar, onlarla ilgili espriler yapılır yani Laz fıkrası gibi. Ya bu kadar eş bir kültüre sahip olan iki halk niye birbiriyle kavga hâlinde Sayın Bakan? Çünkü siz böyle bir politika ortaya koymuyorsunuz. Karadeniz'deki, Ege'deki Rumlar ile Ege'deki Müslümanların aynı kimliğe, aynı kültüre sahip olduğuna dair bir politika ortaya koymuyorsunuz. Van'da, Kars'ta bakıyorsunuz yemeğine, horonuna, bar oyununa, Ermenistan'a gidin aynı yemekler, aynı müzik, aynı folklor, aynı halay var. Ama bakıyorsunuz sanki iki ayrı halkmış gibi, birbirinden uzak iki halkmış gibi davranılıyor. Ya, bunların kardeş olduğuna, ortak bir kültüre sahip olduğuna dair bir vizyonunuz var mı? Yok. Ya, Arap coğrafyasıyla ilgili... Sanki Araplar başka bir coğrafya gibi. Biz Osmanlı bakiyesiyiz ya. Araplarla, bakıyorsunuz, kebap kimin? Onun mu, bunun mu? Ya, ortak kültürümüz. Baklava Arap'ın mı, bizim mi? Ortak kültürümüz. Bunları diyemiyoruz Sayın Bakan. O yüzden Suriye sınırına duvar çekiyorsunuz şu anda. Kürt halkının değerleri, dili, kültürü bunlarla ilgili bir vizyonunuz var mı? Yok. Türk Dil Kurumu çünkü. "Türkçeyle yalnızca ilgili bütçe harcayacağız." Niye? Seksen dört milyon yurttaş vergi veriyoruz. Ermeni de vergi veriyor, Kürt de vergi veriyor. Niye Kürtçeyle ilgili, Kürtçeyi korumakla ilgili, yaşatmakla ilgili de bir bütçe bu bütçede yok? Ermenice dili, bak, UNESCO'nun yok olmakta olan diller ailesinde. Niye Ermeniceyle ilgili herhangi bir vizyon yok. Yok. Çünkü "Yok olsun." diye bakılıyor. Bu dillerin yaşaması için, var olması için çalışmalar yapsak ne olur? Ne eksilir?

Sayın Bakan, turizm meselesine geleceğim. Siz bir turizm şirketinin patronusunuz ve bugünlerde çok iyi kazanıyor olmanız lazım. Niye? Çünkü Hans, George, ortalama maaşı 3 bin euro, bugünkü kurla baksanız 40 bin lira maaş alıyor Hans, George Avrupa'da; o da emekçi yani en düşük maaştan bahsediyorum. Geliyor, burada, sizin otelinizde kalıyor, sizin işçiniz 2.825 lira asgari ücret alıyor. Kaç para? 240 euro. Hans'ın, George'un gelirinin on ikide, on üçte 1'i. Hans'a, George'a Ayşe, Mehmet, Ahmet hizmet ediyor. E, güzel, siz para kazanıyorsunuz. E, peki, işçi ne olacak Sayın Bakan? Turizm emekçilerinin dertleriyle ilgili ne yapıyorsunuz? Bak, sektörünüzde 3 milyon emekçi çalışıyor, 1 milyonu kayıtlı. Hadi deyin ki "1,5 milyon", bilmiyorum son dönemde ama yarısı kayıtsız, güvencesiz, mevsimlik çalışıyor. Onların güvence altında olması için, iyi gelir elde etmesi için ne yapıyorsunuz Sayın Bakan? Efendim, "Türkiye ucuz." Evet, bir arkadaşım geldi, bir yemek yedik, gayet de güzel bir yemek yedik; hesap bir geldi, adam inanamadı, "Ya, bu yediğim yemek gerçekten 10 euro mu?" dedi. Gittik bir esnaf lokantasına, 10 euroya dört başı mamur yemek yedik. "Ben bu yemeği Almanya'da yesem 60-70 eurodan aşağı yiyemezdim." dedi. Bak bedava. Türkiye'mizi bedavaya, bu anlamda, Hans'a, George'a... Buyursunlar efendim, beleş beleş, yesinler içsinler. Kim hizmet edecek? Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma. Sayın Bakan, ucuzluk dışında bir hikâyeniz var mı Allah'ınızı severseniz?

Bakın, tanıtım bütçesi harcıyorsunuz, değil mi Sayın Bakanım? Ve geçenlerde açıkladınız, en çok tanıtım yapan ülkelerden biriyiz, değil mi? Görüyorum, CNN'de reklamlarınız dönüyor, başka yerlerde reklamlarınız dönüyor. Geçen gün Sayın Süleyman Soylu sizin için çok güzel bir reklam yaptı, şahane bir reklamdı vallahi. Bütün reklam bütçenizin çarpı 10'unu verebilirim. İsrailli 2 turist, İstanbul'daki kuleye çıkmışlar, fotoğraf çekiyorlarmış, tamam mı? Oradan da birisi görmüş "Cumhurbaşkanımızın evini çekiyorlar. E, bu ajandır herhâlde." demiş, Süleyman Soylu'ya ihbarda bulunmuş. Süleyman Soylu da polislerini göndermiş, bu 2 turisti almışlar, paketlemişler. Ee? Mahkemeye gitmiş, mahkeme de onları tutuklamış. İsrail ayağa kalktı, Türkiye'ye en çok turist gönderen ülkelerden bir tanesi ayağa kalktı, Sayın Bakan, İsrail ayağa kalktı. Çok güzel bir tanıtım yapmış oldunuz, bütün dünya medyasına çıktınız. "2 turist İstanbul kulesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın evini çekiyormuş, bunlar ajanmış." diye tutuklayan ülke durumuna geçtik. Siz reklama 1 milyar dolar harcasanız ne olur? O çarpı 5, eksi reklam olarak yazdı bile Sayın Bakan.

Bak, kültür sanata kaynak ayırmıyorsunuz Sayın Bakan. Bak bütçeniz nerelerde? Göstereyim size Sayın Bakan. Bak, güvenliğe 246 milyar harcıyor ülke, niye? Güvenlikçi politikalar. Faize -hani faiz karşıtı ya Sayın Cumhurbaşkanı- 240 milyar lira harcıyor. "Faiz, efendim, şöyleymiş, böyleymiş." diyen Cumhurbaşkanı 240 milyarı faize harcıyor. İsrafa, yandaşa dünya paralar gidiyor, sizin Bakanlığınız nerede? En sonda. Kültür ve Turizme 7 milyar. Sayın Bakan, sanata, kültüre bu kadar az bütçe ayıran bir ülkenin iflah olma şansı var mı Allah'ınızı severseniz? Bak, pandemi döneminde sanatçıları aç açıkta bıraktınız, desteklemediniz Sayın Bakan. Ya, koskoca Türkiye'nin Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi, euro olarak söyleyeyim, 550 milyon euro. Olacak şey mi Sayın Bakan? Her gün de eriyor zaten. Dolar yükseliyor, belki turizm patronlarının kârı artacak ama sizin bütçeniz euro bazında her gün düşüyor, her güne eriyor. Ya, sanata, kültüre bu kadar değer vermeyen bir ülkenin iflah olma şansı var mı Sayın Bakan?

Bakın, kültür ve turizmle ilgili size bir örnek daha vereceğim Sayın Bakan: Burası neresi Sayın Bakan? Neye benziyor mesela burası? F tipi cezaevi, Diyarbakır F Tipi Cezaevi. Size söyleyeyim, çok güzel bir cezaevi yaptınız Diyarbakır'a. Burası Sur Sayın Bakan, Diyarbakır Sur. Hani, Sayın Ahmet Davutoğlu "Toledo yapacağım." demişti ya, işte Diyarbakır Toledo, Sur Cezaevi burası Sayın Bakan. Yani, bununla mı, Sayın Bakan Diyarbakır'a turist getireceksiniz, bununla mı hikâye anlatacaksınız? Bak UNESCO ne dedi? "Diyarbakır'ın kent dokusu yok olmuştur." dedi. Ankara'da oturuyor Çevre Bakanı -gidin, konuşun- Ankara'daki bir müteahhide ihaleyi veriyor, "Git, Sur'u Toledo yap." diyor. İşte, Sur'u böyle Toledo yaptılar Sayın Bakan. Buna, bu görüntüye bir turist getirebilir misiniz? O canım Diyarbakır'ın daracık sokaklarının Toledo gibi beş bin yıllık tarihi vardı. Aha size Toledo Sayın Bakan, Toledo. Gidin, görün. En son ne zaman gittiniz, gördünüz, bilmiyorum. Daracık sokaklardan bulvarlar açtınız ya, bulvarlar. Buralara buldozerler girip dümdüz etti, altyapısını kazdı. Şuraya bakın, şu çirkinliğe bakın. Ya bu çirkinliğe mi siz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, normal süreniz tamamlanmıştır, iki dakika ek süre veriyorum

Toparlayın lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, o zaman şöyle toparlayayım: Vakıflar gerçekten medeniyetimizin çok önemli bir parçası ve Burhan Bey de sağ olsun, bu yönde önemli çabalar gösteriyor. Ama vakıf mantığı Türkiye'mizde mahvolmuştur Sayın Bakan, ticarethaneye dönüşmüştür vakıflar. Yeni kurulan vakıflar özellikle ticarethane mantığıyla çalışmaktadır. Bu konuda ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama vakıf geleneğimiz böyle bir şey değil Sayın Bakan. Bu konuda behemehâl adımlar atmanız gerekir.

Ben de azınlık okulları vakıflarında tam on beş yıl yöneticilik yaptım. Sayın Bakan, biz de bu ülkenin yurttaşlarıyız ve sekiz yıldır 5 bakan eskittim, siz de üç yıldır söz veriyorsunuz bana, bu azınlık vakıfları seçim yapamıyor Sayın Bakan ya, seçim yapamıyor Sayın Bakan ya, seçim yapamıyorlar; yönetemiyorlar vakıflarını. Sekiz yıldır ya, şurada hepimizi toplasanız bir stadyumu dolduramayacak azınlıklara niye bu seçim hakkını vermiyorsunuz ya? Neden vermiyorsunuz? Neden engelliyorsunuz? Bak, azınlık okullarına bütçe istedim Sayın Bakan, azınlık vakıfları zor durumda. Sayın Başkan dedi ki: "Anayasa'ya aykırı bütçe isteyemezsin." Niye? Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler bu ülkenin yurttaşı değil mi? Biz vergi vermiyor muyuz? Biz askerlik yapmıyor muyuz? Diğer dillerde eğitim yapan okullara bu kadar bütçe ayrılıyor da bu vakıflara, bu azınlık okullarına niye bütçe ayrılmıyor? Bu, adaletinize sığıyor mu değerli arkadaşlar? Biz de vergi veriyoruz, biz de hizmet bekliyoruz. Azınlık vakıflarının hem seçimlerini engelleyeceksin hem de destek vermeyeceksin. E, ne istiyorsun? Yok olmasını istiyorsun. Bunları yaşatmak için adımlar atmak lazım Sayın Bakan. Bu açıdan, sizi derhâl bu konuda tedbirler almaya çağırıyorum. Vakıf mantığı, vakıf kültürü genel anlamda ama özelde tabii ki azınlık vakıflarıyla ilgili de adımlar atmanızı bekliyorum Sayın Bakan ve kültüre, sanata önem vermenizi bekliyorum. Turizm bir sonuçtur. Kültüre, sanata önem verirseniz Türkiye'nin 100 milyar dolar turizm geliri olur on yıl içinde. Ama kültüre, sanata önem vermezseniz Ahmet'i, Mehmet'i Hans'a, George'a ucuz işçi yaparsınız. Bak, Ahmet, Mehmet Avrupa'ya gidip tatil yapma hayalleri kurabiliyor mu? Kuramaz çünkü maaşı uçak biletine etmiyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Garo Bey, toparlarsanız, süreniz tamamlandı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hans, George geliyor buraya, Ahmet'i, Mehmet'i maalesef ucuz işçi olarak kullanıyor Sayın Bakan. Bunları değiştirmek için Türkiye'mizin hikâyesine önem vermemiz lazım, kültürüne önem vermemiz lazım, sanatına önem vermemiz lazım, derin tarihini parlatmamız lazım ama böyle bir vizyonunuz maalesef yok. Umarım ki kapanışta bununla ilgili bir şeyler söyleyebilirsiniz.

Teşekkür ederim.