KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Sayın Bakanım, Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri ve değerli bürokrat arkadaşlar; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Komisyona ve hazıruna saygılarımı sunuyorum.

Öncelikle, Bakanlık faaliyetlerinde geçtiğimiz yıl emek veren, çalışmalar yapan üst düzey bürokratlardan memurlara kadar bütün personele teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Bakan, kıymetli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının iş yükü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sonrasında maalesef, çok artmıştır. Başbakanlığa bağlı TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi kurumların kendisine bağlanması ciddi bir iş yükü ve sorumluluktur. Aynı zamanda, Türkiye'nin en önemli gelir kaynaklarından olan turizm de bu Bakanlık eliyle yürütülmektedir. Özellikle iki yıldır her bütçe görüşmesinde vurguladığım bir hususu buradan da vurgulamak istiyorum: Bu Bakanlık kesinlikle bölünmelidir ve "Turizm Bakanlığı" kurulmalıdır. Sayın Bakan iyi niyetlidir, gayretlidir ve işin mutfağından gelmektedir ancak bu kadar yükü onun omuzlarına vermek de doğru değildir. Mesela, sık sık komisyonda beraber çalıştığımız Sayın Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan Bey, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuyla mı uğraşsın, yoksa hafta başında olduğu gibi gelip bize Turizm Geliştirme Ajansını mı savunsun? Biz sizleri ve milletimizi sevdiğimiz için bu kadar yük altında kalmanızı istemiyoruz. Aynı zamanda ülkemizi de seviyoruz. Bu kadar stratejik ve ülkemizin geleceğini, kimliğini şekillendirecek konuların tek elden yönetilmesini de istemiyoruz. Biz "tek adam" ve "tek adamlar" değil, ortak aklın, istişarenin ve güçlü iş bölümünün olduğu bir sistemi arzuluyoruz. Sayın Bakandan ricamız, eğer erken seçim olmazsa bir dahaki bütçeye kadar bu Bakanlığın bölünmesi noktasında çalışma yapması ve Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşmesidir.

Değerli milletvekilleri, bu hafta Turizm Komisyonunda Turizm Ajansının Sayıştay raporunu görüştüğümüz için oradan başlamak istiyorum. Komisyonda belli başlı başlıklar üzerinde çeşitli sorular sordum. Sayın Nadir Alpaslan Bey pek az bir kısmına orada yanıt verdi, geri kalanını yazılı olarak yanıtlayacağını ifade ettiler. Bu vesileyle sözünü kendisine hatırlatmak isterim.

Sayın Bakanımıza da Komisyonda bu hususta bazı şeyler aktarmak istiyorum. 27'nci Dönemde yani bizim bu dönemimizde Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansının kuruluşunu bizler gerçekleştirdik; çeşitli hususlarda şerhler düştük, özellikle Ajansın Sayıştay denetimine tabi olmamasını eleştirdik. Baker Tilly Güreli Şirketinin hazırladığı bir bağımsız denetim raporu tarafımıza ulaştı. Bu şirket daha önce Varlık Fonunda da denetim yapan şirkettir. Ben buradan sormak istiyorum: Sayıştayın yapamayıp da Sayın Hüsnü Güreli'nin şirketinin yapabildiği denetim nedir? Ben, orada sorduğum kritik bazı soruları Sayın Bakana da sormak ve aktarmak istiyorum. 2020 yılında gerçekleşen 717 milyon liralık bütçenin 408 milyonu genel bütçeden aktarılmıştır yani yarıdan fazlası genel bütçeden aktarılmıştır. Genel bütçeden aktarılan bu kısım neden Sayıştay denetimine tabi değildir; yoksa gözden mi kaçtı, farkında mı olunmadı? Sayıştay raporuna baktığımızda, bununla alakalı tek bir bulgu ya da denetim ibaresi yoktur. Devletin verdiği parayı neden İngiltere merkezli bir şirketin Türkiye temsilciliğine denetletmekteyiz? Sayın Hüsnü Güreli, işinin ehli bir insandır ancak tüyü bitmemiş yetimin hakkının olduğu, turizm emekçilerinin alın terinin bulunduğu bir paranın salt muhasebe mantığıyla denetlenmesi yetersizdir ve yersizdir. Denetim için şirkete ne kadar ödeme yapılmıştır? Öğrendiğimiz kadarıyla davet usulü yapılan ihaleye başka hangi şirketler davet edilmiştir, kamuoyuna açıklanmalıdır. Faaliyet raporları da aynı şekilde yetersiz kalmıştır. Ajans, TV reklamlarına 242 milyon Türk lirası para harcamıştır. Biz, bu paranın hangi kanallara harcandığını bilmek istiyoruz ya da Türkiye merkezli kanalların yurt dışı yayın yapan kanallarına para harcanmış mıdır, öğrenmek istiyoruz. Bu Ajansın bütçesi çok büyük ve yarın çok daha büyüyecek. O zaman bu sorduklarımızın kıymeti çok daha artacaktır. Aynı şekilde, dijital pazarlamaya ve sosyal medyaya 118 milyon Türk lirası harcanmıştır. Bu paralar hangi mecralara yatırılmıştır, bunu da bilmek istiyoruz; Twitter'a mı, Facebook'a mı, yoksa bunlara karşı kurmaya çalıştığınız yerli ve millî şirketlerin uygulamalarına mı harcanmıştır, görmek istiyoruz.

"GoTürkiye" diye bir proje başlatılmıştır, internet sitesi kurulmuş, mobil uygulama hazırlanmıştır. Bunu Ajansın kendi istihdam ettiği personel mi yapmıştır, yoksa dışarıdan mı temin edilmiştir? Eğer dışarıdansa bunu Tanıtma Genel Müdürlüğü yapamaz mıydı? Neden böyle bir Ajansa ihtiyaç duyulmuştur. En acısı da Ajans daha kurulduğu ilk yılda "Biz aşılıyız, siz eğlenin." baskılı maskeleri içeren sözde tanıtım filmiyle milletimizi rezil etmiş durumdadır. Nihayet Bakanlığımız farkına varmış ve apar topar bunu yayından kaldırmıştır.

Geçtiğimiz günlerde, sanat camiasının duayen isimlerinden, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Sayın Orhan Gencebay bu tanıtım meselesinde birkaç söz söylemişti, mealen dedi ki: "Ülkemiz yeterince tanıtılmamakta, dışarıda kültürel ve tarihî güzelliklerimiz yeterince öğrenilememektedir." Demek ki tanıtım işlerini de hâlen iyi yapamamaktayız, Turizm Ajansı da görevini iyi ifa edememektedir. Sayın Gencebay'ın uyarılarına da bizim uyarılarımıza da kulak vermenizi... Ve bu işi, para harcama değil, doğru tanıtımı en iyi maliyetle yapma sanatı olarak görmelisiniz. Turizm payında her bir emekçinin, her bir şirketin, her bir işletmecinin alın teri ve emeği vardır. İşletmecinin kârına bakılmadan alınan bu payın bir kuruşu dahi boşa giderse turizmcinin elleri iki yakanızda olacaktır.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; turizm açısından önemli olduğu kadar tarihe ve geçmişe saygı noktasında da hayati değeri olan kültürel varlıklarımızın korunması noktasında da hayati değeri olan kültürel varlıklarımızın korunması noktasında da bazı sıkıntılar mevcuttur. Elâzığ'ın Maden ilçesinde bulunan envanter kayıtlarına göre Selçuklu Dönemi'ne ait olduğu bilinen ve birinci derece korunması gereken kültür varlığı olarak tescili olan tarihî Maden Köprüsü maalesef kısmen yıkılmıştır. Sorumsuz madencilik faaliyetlerinin sonucu hafriyat dökülmesi sonucu yaşanan heyelanla 2019'da yıkılan köprü hakkında Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tadilat ve güvenliğinin sağlanması kararı verilmişti ancak hâlen ortada hiçbir faaliyet olmadığı öğrenilmiştir. Selçuklulardan bugüne ulaşmış böyle bir tarihî eserin nasıl olur da hafriyat tarafından yıkılmasına göz yumulabilir? Madencilik faaliyetleri önemlidir ancak denetimsiz madencilik kadim tarihimizin altını oymaktadır. Bakanlığın Elazığ Maden'deki bu köprüyle alakalı bilgilendirme yapmasını ve hemen çözüm üretmesini bekliyoruz.

Madencilik faaliyetlerinden devam edersek benzer bir sorun da Ankara'da mevcuttur. Ankara'nın Mamak ilçesinde Kıbrıs köyü ve Kutludüğün Mahallesi'nin çevresinde yoğun taş ocağı tesisleri vardır. Bu taş ocaklarının hem halk sağlığını hem de bölgedeki doğal varlıkları tehdit ettiğini daha önce vurgulamıştım. "İkizdere'nin ikizi Ankara Mamak'ta" mottosuyla daha önce gündeme getirdiğim bu husus, Kıbrıs Köyü Kanyonu gibi Ankara turizmine büyük katkı sağlayabilecek bir doğal varlığı tehdit etmektedir. Aynı zamanda Kutludüğün ve çevresindeki mahallelerdeki endemik bitkileri, doğal güzellikleri tehdit etmektedir. Kanyon çevresinde yer altı su kaynakları taş ocağı patlamaları sebebiyle yön değiştirmekte ya da kesilmektedir. Hafriyat ve parçalanan kayalar hem kanyona hem de Bayındır Barajı'nı besleyen suların yatağına maalesef dökülmektedir. Bölgede Bakanlığınızca ilan edilmiş arkeolojik sit alanı da mevcuttur. Bu sit alanının hemen dibinde ise taş ocakları sahası başlamaktadır. Ben konuyla alakalı bir soru önergesi verdim ancak sekiz ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ cevap alamadım. Sayın Bakanımızın bu vesileyle sorularımıza cevap vermesini rica ediyorum. Bu bağlamda, Ankara'da Mamak'ta yer alan taş ocaklarının durumuyla alakalı Kültür Bakanlığımız bir inisiyatif almalı, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığıyla da koordinasyon hâlinde bu bölgedeki sorunların çözümünü sağlamalıdır. Kıbrıs Köyü Kanyonu Ankara turizmini şahlandırabilecek bir güzelliktedir. Bakanlığın, buranın turizme güçlü bir şekilde açılması ve tanıtımının yapılması için enerji harcamasını Ankaralılar adına talep ediyorum.

Yine Ankara'da bulunan Yumurtatepe, Şenyuva Tümülüsü, Roma Hamamı gibi arkeolojik değerlerimizin de yeniden değerlendirilmesi şarttır; gerekiyorsa yeniden kazılar yapılmalıdır. Bu noktada bir çalışmanın olup olmadığını da merak ediyorum, Bakanlığımız cevaplarsa sevinirim.

Sayıştay raporlarına da yansıyan bir bulgu da Anadolu Medeniyetleri Müzesinde envanter kayıtlarının sorunlu olduğu görülmüştür. Bu kayıtlardaki sorun teknik midir yoksa bazı eserlerin kaybolması, çalınması gibi bir durum yaşanmış mıdır, öğrenmek isteriz. Sayın Bakandan özel ricam, bu konuyu araştırıp bilgi vermesidir.

Ankara'nın turizmde geliştirilmesi için lütfen daha çok emek harcayın. Ankara, hem cumhuriyetin başkenti hem de antik dönemlere giden tarihiyle çok önemli bir hazinedir. Her kenarından bir tarihî eser çıkmaktadır. Hani, Necip Fazıl Kısakürek'in dediği "El âlem uğraşıyor fethetmeye Merih'i/Sen cebinde kaybettin güneş dolu tarihi" âdeta Ankara için söylenmiştir.

Ankara'yı "GoTürkiye" başta olmak üzere Bakanlık tanıtım programlarında Anıtkabir'iyle, Hacı Bayram Veli Türbesi'yle, Beypazarı'yla, Kıbrıs Köyü Kanyonu'yla ve Mogan Gölü'yle çok daha fazla görmek istiyoruz. Başkentimizin çok daha güçlü tanıtılması şarttır.

Değerli hazırun, Göbeklitepe'nin tanıtımı için ciddi emek sarf ediliyor. Bu konuda Bakanlığı tebrik ediyorum ancak buranın düzenlenmesi ve ziyarete açılmasıyla alakalı bazı sıkıntılar mevcuttur. Anadolu'nun kadim tarihiyle alakalı bu hususları dile getirmeyi tarihî bir borç biliyorum. Göbeklitepe'de yeryüzüne çıkarılan eserlerin geçtiğimiz kış kar yağışı sebebiyle kabartmalarının hasar aldığını bilmekteyiz. Kış yaklaşmaktadır, bu sene de benzer bir hadiseyle karşılaşacak mıyız yoksa yeterli bir çatı kaplaması yapıldı mı, öğrenmek isterim. Böyle önemli bir tarihî alanı korumak hem bizim için millî hem de evrensel bir sorumluluğumuzdur. Ayrıca, çok öncesinde, Göbeklitepe kazıları sırasında bulunan ve insan başı figürlü tek heykel maalesef çalınmıştır. O dönemde Alman heyete 150 bin lira ceza kesilmiştir. Bu heykele ulaşılmış mıdır, hakkında bir bilgiye erişilmiş midir, açıklamanızı rica ediyorum. İsviçre bağlantılı bir hırsızlık organizasyonu olduğu, heykel alınamayınca İsviçre'den Herakles Lahdi'nin pazarlıkla istendiği de iddia edilmiştir, bu da doğru mudur? Eğer böyle bir durumun yaşandığı kesinse açıkça tarihî ve kültürel bir ihanettir, bu hususta Bakanlığın görüşlerini dinlemek isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı TİKA, Yurtdışı Türkler ve Yunus Emre Enstitüsü ülkemiz adına çok stratejik öneme sahiptir. Soğuk savaş yıllarında ve öncesinde âdeta Kafdağı'nın ardındaki ülke gibi nitelenen Türk dünyası artık hem kültürel hem de dış politik bir gerçek hâline gelmiştir. Bunun sonucu olarak önce Türk Keneşi kurulmuş ve bir süre önce de bu organizasyon Türk Devletleri Teşkilatı adını almıştır. Bu tarihî gelişmede emeği geçen bütün devlet adamlarımızı da tebrik ediyoruz ancak Türk dünyası sadece devletlerden ibaret değildir. Büyük Türkçü ve Türk milliyetçisi sosyolog Ziya Gökalp'ın "hars" diye nitelediği kültür dairesi Türk dünyasının asıl unsurudur. Türk devletleri olsa da olmasa da Türk vardır ve ebediyen de var olacaktır. Bu bağlamda Kültür Bakanlığımıza büyük görevler düşmektedir. TİKA başta olmak üzere kurumlarıyla Türk dünyasına çok daha fazla hizmet yapmalıdır. Venezuela'ya, Kolombiya'ya, Afrika'nın ilgisiz coğrafyalarına kültür alanında yatırımlar yapmak yerine Türk dünyasına çok daha fazla hizmet verilmelidir. Ben TİKA'dan, Yunus Emre Enstitüsünden ve Yurtdışı Türkler Başkanlığından açıkça şunu bekliyorum: Irak Türkmenlerinde, Doğu Türkistan'da, Güney Azerbaycan'da, Batı Trakya'da çok daha aktif olmalısınız. Bu coğrafyaların siyasi durumu sebebiyle giremiyor olabilirsiniz ancak bu coğrafyalardan ülkemize gelen ya da başka ülkelere giden pek çok insan vardır, bunlar için de çalışmalar üretmelisiniz. Bugün Kerkük yeniden peşmerge işgaliyle karşı karşıyadır. Kerkük kadim bir Türk şehridir; Osmanlı'dan, Selçuklu'dan pek çok izler taşımaktadır. Burada canımız, kanımız, soydaşlarımız yaşamaktadır ancak yaşanacak peşmerge işgalinde Kayseri Çarşısı ne olacaktır? Daha önce Türk yurdunun tapu senedi olan tapu kayıtlarımız talan edildiği gibi yeni bir yağmalama mı gerçekleşecektir, yaşanacaktır? Kerkük Kalesi'ne ne yapılacaktır? Kültür Bakanlığımız ile Hükûmetimizin diğer konularla hem güvenlik hem de dış politika bağlamında iş birliği hâlinde hareket etmesi gerekmektedir. Bu noktada Kerkük'te ölüm kalım mücadelesi veren, Türkmen varlığı için, Türk milliyetçiliği için ailecek bedel ödemiş, bir ağabeyini Saddam'ın idam mangalarına kurban vermiş Kerkük Milletvekili Sayın Erşat Salihi'ye gıyabında ve sizlerin huzurunda teşekkür etmek istiyorum. Onun gibi mücadele insanları gönül coğrafyamızda Türk varlığını dimdik ayakta tutuyor. Böyle mücadele insanlarına sosyal medyadan ayar vermeye çalışmak da bizim Bakan Yardımcılarımıza kesinlikle yakışmamaktadır. Orada varlık mücadelesi veren insanlar eksik ya da yanlış olabilirler, Türkiye'ye yakışan onları kucaklamaktır. Venezuela'ya yardım yapacağınıza Kerkük'e daha fazla destek verebilirsiniz. Bu hususu dile getirmeyi bir vatani, millî borç biliyorum.

Son olarak, bahsettiğim kurumlarımızın neden Doğu Türkistan'ı görmezden geldiğini de sormak istiyorum. Uygur kültürünün, Doğu Türkistan'daki diğer Türk topluluklarının kültürünün gelişmesi için, soykırıma varan Çin Komünist Partisi politikalarına karşı Uygur kültürünü güçlü tutmak için neden dünyanın dört bir yanında faaliyet yapmıyorsunuz? Anlıyoruz, Hükûmetiniz Çin'den ekonomik nedenlerle korkuyor, çekiniyor; Müslüman Türk'e yapılan zulme karşı ses çıkaramıyor ama en azından Kaşgar'da, Urumçi'de yok edilen kültürü Ankara'da, Üsküp'te, Aşkabat'ta, Bakü'de yaşatın. Bu konuda Bakanlığı hassasiyetle davranmaya davet ediyorum.

Son olarak da memleketim Ahlat'la ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Ahlat'ta bir Cumhurbaşkanlığı sarayı yapılmıştır. Ben de şahsen bu işi gönülden desteklemiştim ancak bir şart koşmuştum: "Bu saray devletin gözünün, gönlünün Ahlat'a dönmesine vesile olsun." dedim ama görünen o ki bu coğrafya senede iki gün dışında hatırlanmıyor. Ben Ahlat'ın tarihindeki kıymeti sebebiyle çok daha fazla destek görmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Ahlat'a Kültür Bakanlığı öncülüğünde alan başkanlıkları benzeri bir statü verilmelidir; Ahlat, bir kültür şehri olmalıdır. Türk Devletleri Teşkilatının ve pek çok uluslararası örgütün toplantılarından bazıları burada yapılabilmelidir ve mutlaka yapılmalıdır. Selçuklu Meydan Mezarlığı sadece önünde fotoğraf çekilmek için değil, kadim bir tarihi dünyaya tanıtmak için bir simge olmalıdır. Turizm Ajansı da bu hususu gündemine alırsa iyi olur diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle yeni dönemde Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Şimdiden emek veren ve verecek bürokratlara, personele ve Bakanlık görevlilerine başarılar diliyor, teşekkür ediyor, Komisyonumuza başarılar ve saygılar sunuyorum.