| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/318) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 15 .12.2015 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Kuşoğlu'nun hassasiyeti için teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin aslında bir yeri yangın yeriyken Plan ve Bütçe Komisyonunda terörün durdurulması, sosyal barışın sağlanması için alınacak ekonomik tedbirleri görüşebilseydik keşke ama onu görüşemiyoruz onun yerine jokeylerin ve jokey yamaklarının beyanname versinler mi vermesinler mi, ücretleri stopajla mı olsun, beyanname mi olsun konusunu tartışıyoruz. Dolayısıyla olayımız bir noktada, meleklerin cinsiyetini tartışmak gibi bir olay Roma yanarken. Ama bütün bunların ötesinde devletin sürekliliği, devletin devamlılığı denilen bir kavram var, bizim önümüze gelen de bu, zorunlu olarak bunları görüşeceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ne yapıyoruz? Yani bu kanun tasarısıyla Plan ve Bütçe Komisyonu ne yapıyor, neye karar veriyor? Bir buna bakmak gerekiyor. Çok basite indirgeyerek, vulgarize ederek söylemek istiyorum. Şimdiye kadar vergiye tabi olmayan, özellikle de vergilendirmemek suretiyle Türkiye'ye getirdiğimizi zannettiğimiz sermaye gelirlerinin vergilendirilmesiyle ilgili olarak biten bir istisnayı yeniden uzatıyoruz. Peki, şimdiye kadar ne yaptık? Neredeyse on beş yıllık bir serüvendir bu, on beş yılın da ötesine geçer. Her defasında inanılmaz derecede korkutulduk, korktuk. "Aman ha bunları vergilendirdiğiniz zaman sermaye kaçar." dendi, "Aman ha sermayeye ihtiyacımız var, bu sermayenin gelmesi için bu düzenlemeleri yapmamız gerekir." dendi. Yapıldı da, çok ciddi tartışmalara girildi. Hatta bir dönem "Ya, tamam, istisna tanıyalım da hiç değilse bu istisna bu ülkede bir yıl kalan -şimdiki uygulamada olduğu gibi, daha doğrusu uygulanmayan uygulamada olduğu gibi- yabancı sermayeye bunu veya yabancı kaynağa bunu tanıyalım." dendi. Ama bunlar bile kesin olarak onlar tarafından geçerli görülmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu konudaki verilerin hepsine ulaşmak mümkün olmadı ama Sayın Bakanlık sanıyorum bu konuda bizi bilgilendirecek. Ben sadece toplayabildiğim verilerle DİBS'ler yani devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili olarak bazı rakamlara ulaştım. Türkiye son on iki yıl içerisinde toplam olarak 8,6 trilyon, 8 trilyon -bu rakamların hepsi bire bir aynı değil, ne kadar bulabildiysem o kadarı buldum, sadece bu açıdan bakmanızı özellikle rica ediyorum- 8 trilyon 616 milyar 530 milyon liralık işlem yapmış ve buradan da 1,2 trilyon, 1 trilyon 225 milyar lira -636 milyonu da var- faiz ödemiş. Bu kadar faiz ödemişiz ama demişiz ki biz bunları vergilendirmeyelim arkadaş, bunlara dokunmayalım. Bu, sadece ikincil piyasa işlemleri. Bir de Hazinenin birincil piyasası yani ilk ihraç ettiği devlet iç borçlanma senetleri var, onları da kattığınız zaman 1,7 trilyon liraya kadar çıkıyor bu rakam.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Katrilyon mu Sayın Bakanım? Eski parayla mı?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Eski parayla değil, yeni parayla söylüyorum, trilyon.
Bu çok önemli bir veridir, bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Peki, bu koşullar altında bunları yapmak zorunda mıydık? Bu bir tercihtir. Aksi tercihte olanlar veya farklı tercihte olanlar elbette ki vardır ama devlet bu sene de koyduk, sonuç olarak koyacağız daha doğrusu, daha önceden gelen 2016 bütçesinde 50 milyar dolayında birincil piyasa işlemi olarak faiz giderimiz olacağını koyduk 50 milyar lira. Bu ortalama olarak her yıl 39 milyar lirayla 56 milyar lira arasında değişerek geldi, fiili olarak ödedik bunu. Şimdi bunlardan vergi almıyoruz. Buna karşılık özelleştirme yaptık geçtiğimiz on yıl içerisinde. Varımızı yoğumuzu, cumhuriyetin yarattığı bütün değerlerin hepsini özelleştirdik. 60 milyar dolar topladık. 60 milyar dolarlık özelleştirme yaptık ve geçtiğimiz yıldan itibaren de çok net olarak gördük ki bu 60 milyar dolarlık özelleştirme yaptığımız zaman müthiş bir iş falan yapmadık. Bu işletmeleri alanlar haklı olarak kapitalizmin mantığına uygun olarak kâr elde etmeye ve bu kârlarını transfer etmeye başladılar. Bunlar 6,8 milyar dolara kadar çıktı geçtiğimiz yıl. Önümüzdeki yıllarda da çıkacak. Bizim ömrümüz olduğu sürece bu kâr transferlerini yapacaklar, çocuklarımızın üzerinden de yapacaklar, biz telefonlarla konuşmaya bu şekilde devam ettiğimiz sürece torunlarımızın üstünden de yapacaklar, bu bitmeyecek bir türlü.
Şimdi, tercih denilen olay, getirip getirip bizim ülkemizi bu duruma sıkıştırıyor. Şunu söylemek istemiyorum, empati yaparak konuşurum zaten sonuç olarak o kadar fazla da olayların gerçeğinden uzak duran bir insan olarak konuşmuyorum, açık olarak, böyle bir olayı önünüzde bulduğunuz zaman yapabileceğiniz sınırlı şeyler vardır ama bu önlemleri alayım da ondan sonra şu yapısal değişiklikleri yaparak Türkiye'yi ben bu beladan kurtarayım mı, işte şu sırada görmek ister insanlar. Bütün olayımız bizim budur, derdimiz de budur. Şimdi, daha önceden on yıl uzattık bunları, "Vergilendirmeyeceğiz." dedik, şu kadar gelirin olabileceğini bile bile. Ha, bu sadece bununla sınırlı değil, bunun içerisinde çok daha fazla şey var. Burada sadece borsa, borsa dışı işlemlerden bulabildiklerimizi koyuyoruz bunun içerisine. Devlet iç borçlanma senetlerinin dışında bu şekilde istisnadan yararlanan çok büyük değerler var. Onları koyduğunuz zaman olay çok daha fazla büyür. Bu koşullar altında denir ki: On yıllık bu istisnaları veriyorum, vergi almayacağım, sıfır vergi alacağım, güzel. Ama bu süre içerisinde de şu şu şu yapısal reformları yapacağım ve gelecekte biz böyle bir olaya muhtaç kalmayacağız. Ama şimdi beş yıl birden yeniden uzatıyoruz. Niye beş yıl uzatıyoruz? İşte, çok büyük vergi değilse bile reform paketleri açıyoruz, yapısal reformlar yapıyoruz. Bu yapısal reformlarla biz hâlâ bu şekilde, sürekli olarak faiz geliri elde eden, faizcilere para ödemeye devam etmeyi kesemeyeceksek eğer o zaman ne yapıyoruz? Bir noktada buraya da bakmamız gerekiyor. Bu değerlendirmeleri yapmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu gelirler, şu anda istisnasını devam etmesini istediğimiz gelirler eğer vergilendirilmiş olsa, Bakanlar Kurulunca belirlenen oranlar dâhilinde yüzde 10 olabilir, aşağı olabilir, yukarı olabilir buna Bakanlar Kurulunun yetkisi vardır bu konuda, ya stopajla vergilendirilecek ya da beyanname verilecek bazı gelirler için de hem stopaj artı bir de beyanname verilecek. Sistemimiz bu, sistemimiz böyle emrediyor. Çok ayrıntılı olaylar var, her bir kalem için değişik değişik şeyler oluyor. Yani ortalama olarak geliri yüzde 32'lere kadar çıkan yani vergilendirme oranı yüzde 32'lere kadar çıkan bir rejime tabi olacak gelirler bunlar. O açıdan alındığında yapmış olduğumuz düzenlemenin sorumluluğunun ağırlığı gelir omuzlarımızın üstüne biner; bindi, biniyor da daha doğrusu. O nedenle de bu düzenlemelerle ilgili olarak, zorunlulukları da göz önünde bulundurularak, en azından gelecekle ilgili olarak biz hangi dönemde hangi yapısal reformları yaparak bu beladan kurtulacağız, bunu çok net olarak ortaya koymanın bir zorunluluk olduğunu görüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu düzenlemelerle ilgili olarak hızla yapmaya çalıştığımız şeyler bazen zorunlulukları, bazen de sosyal gereklilikleri aşan düzenlemeler oluyor. Örneğin jokeyler, beyanname verseler ne olur, vermeseler ne olur? Bırakın versinler çünkü bu insanlar düzenli olarak herhangi bir şey elde etmiyorlar yani kırk yılda bir Atatürk Koşusu'nu kazanacak da vesaire edecek de 150 bin lira para alacak. O zaman versin beyannamesini; münferit beyannamesini verir kurtulur, bunun için niye uğraşıyoruz biz burada da kalkıp da bu kadar önemli bir olayın sulanmasına veya farklı şekilde tartışılmasına neden oluyoruz. Basit bir olaydır. Dolayısıyla, sadece süresi bitiyor diye kanunları otomatik olarak uzatmak daha önceden yaptığımız düzenlemelerde gerçekten de koymuş olduğumuz on yıllık sürenin hiçbir anlamının olmadığını ortaya koyuyor. Onun anlamı vardır değerli arkadaşlar, mutlaka vardır. Bunu yapan arkadaşlarımızın hepsi o zaman bu değerlendirmeleri yapmışlar, şu zamana kadar şunları şunları gerçekleştireceğiz, orada bitireceğiz demişlerdir. Türkiye'nin özellikle bu yılının zor olduğunu geçici bütçe görüşmesi sırasında söyledik. Rakamlandırmalara çok ayrıntısıyla girmemeye çalışıyoruz çünkü her gün değişken birtakım verilerle karşı karşıya kalma olanağımız var. Dolayısıyla da Türkiye'nin bu kadar yabancı sermayeye ihtiyaç duyduğu bir zamanda çok radikal değişiklikler yapılması vergi sisteminde elbette ki olumsuz etkiler yaratır. Bu konuda düzenleme yapılması, tamamdır, doğrudur, yapılmak zorundadır da zaten ama yapılırken bunun geçişiyle ilgili olarak geleceği bizim görmemiz gerekir, sizlerin de görmesi gerekir, "Tamam, bunu yaptık ama bundan sonra böyle yapacağız."
Ben, önümüzdeki dönemlerde böyle bir konuşmanın bir defa daha yapılmamasını temenni ediyorum; inşallah yapmayız, bu işi bitirmiş oluruz.
Ama hepsinin ötesinde son olarak şunu söyleyeyim: Ben kendimi bir nevi zaman tünelinde gibi görüyorum. Yok, sanki hiçbir şey değişmemiş de ben burada on yıllarca önce oturmuyor da sanki biraz önce dışarı çıkmış, içeri yeniden girmiş gibi oldum. O nedenle, Sayın Bakanımız henüz daha çok genç, dolayısıyla onun benim gibi bu olayı yeniden yaşamayacağını umuyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.