| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/318) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 15 .12.2015 |
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyon üyesi değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi şahsım adına en içten duygularımla sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Komisyon çalışmalarımızın hayırlı olması dileklerimi ve temennilerimi arz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı, temelde daha önce, yine yüce Meclisimiz tarafından, yasama organı tarafından benimsenmiş bazı uygulamalarda süre uzatımıyla ilgilidir. Malumunuz, genellikle bu süre takdirleri yıl sonlarına kadar oluyor ve şu anda da yıl sonuna tabii az bir süre kalmış. Bu anlamda, kuşkusuz, tabii önümüzde daha geniş bir süre olsa ve bu konuları daha ayrıntıyla tartışabilsek iyi olur yani bunda hiç kimsenin herhangi bir tereddüdü yoktur sanırım ancak şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Bildiğiniz gibi 1 Kasım günü seçimler oldu ve yemin töreni, komisyonların teşekkülü, hükûmetin kurulması ve acil olan tabii ki geçici bütçe bizi bugüne getirdi. Yani dolayısıyla, burada yapmakta olduğumuz hususu, önce bir neyi neden yapıyoruz onu müsaade ederseniz bir takdirlerinize, bilgilerinize bir kere daha arz etmekte yarar görüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii burada işin doğası gereği vergi, sadece ekonomik ve teknik bir konu olmadığı, siyasi bir konu olduğu için bazı siyasi mülahazalarda bulunuldu. Doğrudur yani neticede vergi dediğimiz şey, demokrasinin tarihiyle neredeyse birlikte düşünülebilecek, birlikte mütalaa edilebilecek bir şeydir. Sonuçta, verginin hem kamunun yürüttüğü birtakım hizmetlerin yerine getirilmesi için bir zaruret yönü var, aynı zamanda tabii ki kuşkusuz, gelirler politikası aracı olarak da gelir dağılımını etkileyen bir yönü var.
Tabii, burada yapılan değerlendirmelerle ilgili müsaade ederseniz bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. 1995 yılında Nobel Ekonomi Ödülü kazanan Robert Lucas isimli iktisatçının ki aslında kendisi biliyorsunuz köken olarak iktisat disiplininden olmamasına rağmen tarih konusunda da çok önemli araştırmaları olan bir sosyal bilimcidir aynı zamanda. Fizik konusunda çalışmaları vardır yani çok yönlü bir bilim insanı. Bunun, literatüre kazandırdığı çok önemli bir kavram var "Lucas Critique" diye yani basitçe söylediği şey şu: Şimdi, yaptığımız -özellikle sosyal bilimlerle ilgili tabii- değerlendirmelerde retrospektif yaklaşım yani bugünden geriye dönüp "Geçmişte acaba şöyle olsaydı nasıl bir netice alırdık?" şeklindeki yaklaşım çok sağlıklı neticeler vermiyor.
Mesela, bakın burada ısrarla bir vazgeçilen vergiden bahsediyor arkadaşlarımız. Şimdi, vazgeçilen vergi dediğimiz şey, aslında devletin bir vergi kazancı olabileceği hâlde vazgeçtiği bir şeyden bahsediyoruz. Burada tabii, bir şeyi ihmal ediyoruz. Bu miktarda işlem, bu miktarda iktisadi faaliyet vergilendirmeme sayesinde ya da vergilendirilmemiş bir ortamda gerçekleşmektedir. Yani ta en başından burada bir vergi uygulanmış olsaydı, aynı miktarda iktisadi faaliyetin ya da aynı miktarda finansal işlemin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hususu tabii ki tartışmaya açıktır. Dolayısıyla, hani böyle noktasal olarak "Biz burada stopajı şuraya indirerek ya da beyannameden vazgeçerek bu kadar vergiden vazgeçiyoruz." yaklaşımı, hele de sermaye gibi akışkanlığın son derece yüksek olduğu ve yatırımcıların vergi düzenlemelerine bakarak çoğunlukla yatırım tercihlerini şekillendirdikleri konularda, bence çok da sağlıklı bir netice vermez. Yaptığımız şey, tabii ki olsa olsa bir yaklaşık fikir verebilir.
Ancak, burada Sayın Bakanımız Zekeriya Temizel Beyefendi de çok isabetle ifade ettiler. Özellikle, içinde bulunduğumuz küresel şartlar nazarıdikkate alınırsa ki işte yarın Amerikan Merkez Bankasının yapacağı toplantının neticesine göre belki de küresel finansal çerçevesinde bambaşka bir ortamın başlangıcına şahit olacağız. Böyle ortamlarda çok küçük değişiklikler bile, hani bırakın radikal değişiklikleri Sayın Bakanın ifade ettikleri gibi, çok küçük değişiklikler bile, marjinal etkideki değişiklikler bile büyük miktar sonuçları doğurabilecektir.
Dolasıyla, bence bu konuya yaklaşırken ne kadarlık bir vergi gelirinden vazgeçiyoruz diye değil gerçekten Türkiye'nin ihtiyaçları, Türkiye'nin yatırım ihtiyaçları, Türkiye'yle ilgili çizmiş olduğumuz vizyon çerçevesinde bir bakış açısıyla konuyu mütalaa edersek daha sağlıklı bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Keza, sistem tartışması yapıldı tabii çok yoğun olarak. Kuşkusuz, neoliberal iktisada, hani sempati falan duymadığımı açıklamaya gerek bile yok. Benimle ilgili küçük bir İnternet araştırması yapanlar da bunu bulurlar. Ancak, neoliberal iktisadı acımasızca eleştirirken -ki gerektiği yerde eleştirelim- aynı zamanda bunun alternatifi olarak ortaya sürülen, öne sürülen sistemlerin dünyaya ve insanlığa nelere mal olduğunu da kuşkusuz, bir an bile olsa aklımıza getirmemizde yarar var. Çünkü, aksi takdirde sanki burada bir Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyon toplantısını değil de bir halk Meclisinin devrimci komisyon toplantısını yapıyormuşuz gibi bir algı olabilir ki hiçbirimiz bunu istemeyiz kuşkusuz.
Şimdi, efendim sermaye kazançlarının vergilendirilmesi hususu, kuşkusuz çok tartışılan bir konu. Zira, sermaye, üretim faktörlerinin en önemlilerinden bir tanesi olması yanında aynı zamanda bunun gelirler politikası bakımından da bir etkisi var. Şimdi, ben açıkçası buraya gelmeden evvel bir çalışma yapmıştım sermaye kazançları nasıl vergilendiriliyor diye. Kuşkusuz bunu daha önceki görevlerimdeki tecrübelerimden biliyorum ama burada zaman zaman biliyorsunuz değişiklikler olabiliyor.
Mevcut durumda, bir kere sermaye kazançlarını elde eden, tam mükellef kurumlar açısından bunların tamamı -birkaç istisnası dışında- kurumlar vergisine tabi. Dolayısıyla, hani orada bir vergilendirme yapılıyor. Yine, tam mükellef gerçek kişiler açısından da baktığınız zaman Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senedi alım satımları dışında ki menkul kıymet yatırım ortaklıkları bunun dışındadır, menkul kıymet yatırım ortaklıklarının alım satım kazançları da vergilendirilmektedir. Çünkü onun içerisinde faize dayalı enstrümanlar da olabiliyor. Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senetleri dışında yine hepsinde stopaj geliri var. Şimdi, burada tabii stopaj, bir yöntem olarak uygun mudur, yoksa bunların tamamının beyanname usulüyle vergilendirilmesi daha mı doğru olur? şeklinde bir tartışma yürütülebilir. Bu tartışmanın ben son derece faydalı olduğunu düşünüyorum. Önümüzde, gelir vergisi ve kurumlar vergisinin birleştirilmesi şeklinde, Türkiye'de vergi rejiminin kökten değiştirilmesini amaçlayan bir reform gündemimiz de var. İnanıyorum ki Maliye Bakanlığımız süratle bu konudaki çalışmaları tamamlayıp en kısa zamanda bunu Meclisimizin ve komisyonumuzun gündemine getirecektir. O aşamada, bu tartışmaların ayrıntılı bir şekilde ve uzun uzun yapılmasında kuşkusuz yarar var. Ancak, takdir edilecektir ki önümüzde neredeyse on beş gün kadar bir zaman var. Şimdi, biz bugün, bu vergilendirme usulüyle ilgili bir değişikliği yapacak olsak yani söz gelimi stopajdan beyanname usulüne geçecek olsak bu kadar kısa bir süre zarfında, özellikle sermaye kazançlarıyla gelir elde eden -bankacılık sektörü başta olmak üzere- kurumlarımızın ya da kişilerin ve hatta ve hatta bunların denetimini yapacak bağımsız denetim şirketlerinin, bu kadar kısa bir süre içinde buna hazırlanmaları kuşkusuz ki söz konusu olmayacak ve telafisi mümkün olmayacak mahzurlar doğabilecektir.
Bu bakımdan, reformlarda zamanlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha ben hem Sayın Başkan zatıalinizin hem de değerli komisyon üyelerimizin takdirlerine arz etmekte yarar görüyorum. Çünkü, Türkiye'nin geçmişinde, yanlış zamanlarda yapılan reformların yol açtığı, son derece önemli kayıplar ve arkasından pişmanlıklarla bunlardan geri adım atılmasına dair sayısız örnek vardır.
Şimdi, tabii ki burada vergilendirme oranları gündeme getirildi yani mesela "Şu kadar faiz ödüyoruz biz devlet olarak, bundan daha fazla vergi almalı değil miydik?" gibi bir düşünce söz konusu olabiliyor. Tabii, burada şunu da nazarıdikkate almamız lazım: Türkiye, sermayenin ne yazık ki henüz hâlâ kıt olduğu bir ülke. Ben burada, yine, bir kere daha kendisinden bahsedeceğim, Sayın Bakanımız Zekeriya Temizel Bey'e yürekten katılıyorum. Yani, bu yapısal reformları yapmak suretiyle Türkiye'deki bu sermaye eksikliği meselesini süratle çözümlemekte yarar var ki Hükûmetimizin gündemine aldığı ve partimizin seçim beyannamesinde yer alan, Sayın Günal'ın da birkaç defa, yine, Onuncu Kalkınma Planı'na atıfla gündeme getirdiği yapısal reformlar tam da bunları amaçlıyor, bu reformların önemli bir kısmı Türkiye'de yurt içi tasarrufları artırmayı, tasarruf açığını kapatmayı, cari açığı aşağı çekmeyi, sermaye piyasalarımızı geliştirmeyi, bu şekilde de bu sorunu nihai olarak çözmeyi hedefliyor. Ancak bu sorun çözülmediği müddetçe, gerçekçi olmak gerekirse, devletin kendi ödediği faiz yükünü artıracak mahiyette bir vergilendirme yapması kuşkusuz akıllıca olmaz.
Yani, düşünün ki siz borçlanmak mecburiyetindesiniz ve size borç verecek olan kişilere yükleyeceğiniz her türlü verginin size borç maliyeti olarak geri geleceği de izahtan varestedir. Hele de bu devlet iç borçlanma senetlerinin önemli bir kısmının iskonto usulüyle satıldığını nazarı dikkate alacak olursak, yani bir başka deyişle, faiz daha senet satılırken peşin olarak ödeniyor, ta vadesi geldiğinde siz onu tahsil ediyorsunuz, daha doğrusu ödemeyi yapıyorsunuz. Hâlbuki vergi, bu gelir gerçekleştikten sonra tarh edilecek ve tahsil olunacak. O arada geçen zaman zarfında, yani, siz "Vergiyi artırdım." diyerek, hani bir yerde sanki vergi gelirinizi artırıcı mahiyette bir adım attığınızı düşüneceksiniz, hâlbuki bunu peşin olarak siz faiz olarak ödeyeceksiniz.
BAŞKAN - İskonto içinden kesiliyor, biliyorsunuz, o.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Daha sonra ta o tarhiyat ve tahsilat zamanı geldiği zaman geri alacaksınız. Bu da yine, dediğim gibi, çok akıllıca bir şey olmaz. Yani, bir başka deyişle, sermaye açığı problemini çözmedikçe, Türkiye'de sermaye piyasalarımızı yeteri kadar genişletmedikçe, yurt için tasarruf havuzumuzu büyütmedikçe sermaye üzerinden, hele de devletin ihraç ettiği borçlanma enstrümanları üzerinden vergi almak, açıkçası -daha doğrusu vergi almak değil de bu vergiyi yükseltmek- çok da akıllıca olmaz diye düşünüyorum.
Tabii, Türkiye'nin bu sorunu mutlaka çözmesi gerektiği konusunda da herhâlde ben büyük bir memnuniyetle görüyorum ki Komisyon üyelerimiz arasında bir ortak görüş var, çok büyük bir ölçüde en azından. Tabii, bu arada, yine, zaman zaman bu özelleştirmeyle ilgili konu gündeme geldi.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ortak görüşü nereden şey yaptınız?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Efendim, benim kanaatim, tabii siz katılmayabilirsiniz. Ben yaygın bir görüş olduğunu düşünüyorum. Yani bu yapısal reformları yapmak suretiyle sermaye açığını...
BAŞKAN - Siz sadece Sayın Kuşoğlu...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Siz Sadi Bey'i dinliyorsunuz sürekli herhâlde.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Bakanımız da ifade etti, yani "Bu yapısal reformların yapılıp..."
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ama Sayın Bakan farklı bir şekilde ifade etti.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - "...içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmamızda yarar var." diye, ben de kendisine katıldığımı ifade ettim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İlave cümleleri var.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sizin görüşünüz varsa tabii ki ben de büyük bir memnuniyetle, Sayın Kuşoğlu, sizi dinlemekten ve istifade etmekten memnun olacağım.
Şimdi, bu özelleştirmeyle ilgili konu da gündeme geldi. Yine, bakın, burada da bir retrospektif yaklaşımın açmazına düşüyoruz çünkü, şimdi, bu özelleştirmeler yapıldı, bu özelleştirmeden elde edilen gelirlerle 2002 yılı itibarıyla yüzde 92'ye yükselmiş olan kamu borcu yükünden kurtulduk. Kamu borcu yükünden kurtulduğumuz zaman sadece o kamu borcuna ödediğimiz faizden değil, geri kalan borçlandığımız kamu borcu üzerindeki yüksek faiz yükünden de kurtulduk. Aynı zamanda, bu şirketleri alanlar bizim tabii ki yapıp...
BAŞKAN - Rakam da tartışmalı yalnız, yani verilen rakam da tartışmalı. Yani 60 milyarın 8 milyarı 2002 öncesi. 52 milyar, bunun içerisinde de 12 milyar lira işletmelere, kurumlara bırakılan sermayenin güçlendirilmesi ve istihdamın yatırımlar için bırakılan kısmı var. Yani hazineye giren rakam orada 36 milyar lira. Onun için özelleştirmenin değerlendirmesini hazineye giren 36 milyar üzerinden yapmak lazım tabii.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hayır, oradaki finanslamayı bütün finansal portresi 60 milyar lira olan bir...
BAŞKAN - Hayır, şöyle, arkadaşlar hani "Bu 60 milyar nereye gitti?" gibi dedi de... Hazineye giren kısmı 36 milyar tabii.
Buyurun.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, tabii, bu işletmeleri alan insanların kâr etmek istemeleri ve zamanı gelince de bu kârı yasalara uygun bir şekilde bütün yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra transfer etmeleri eşyanın tabiatı gereğidir. Yani bundan ben endişe edecek herhangi bir durum olduğunu düşünmüyorum. Hele de bu konunun bu kadar eleştiri konusu yapılmasının Türkiye'de çok ihtiyaç duyduğumuz iş ve yatırım ortamını geliştirme noktasında muhtemel yatırımcılar üzerinde nasıl etki yaratabileceği hususunu da yine Komisyonumuzun takdirlerine bırakıyorum. Şimdi, malumunuzdur ki yani bir ülkede girişimcinin ettiği kâr ve bu kârın transfer edilmesiyle ilgili bu kadar çok Parlamentoda eleştiri yapılırsa o ülkeye yatırım yapacak gerek yerli gerek yabancı yatırımcılarda da bir tereddüt husule gelebilir ki bundan kaçınmak gerekir.
BAŞKAN - Finansal piyasaları konuşuyoruz herhâlde, değil mi?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Yok, özelleştirmeyle ilgili efendim. Bugün bahsedildi de...
Tam tersine, ben Türkiye'nin küresel sermaye açısından bir cazibe merkezi hâline getirilmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Zira Türkiye'nin büyümesi lazım, yatırım yapması lazım, insanları için istihdam yaratması lazım ve bütün bunlar da sermayeyle oluyor.
İnşallah ileride ekonomimiz 2023 hedefleri çerçevesinde ifade edilen 2 trilyon dolar büyüklüğe ulaştıktan sonra yurt içi tasarruflarımız millî gelirimize oranla yüzde 30'lar, 40'lar mesabesine yükseldikten sonra kuşkusuz bu konuda biz de bazı gelişmiş ülkeler gibi çok daha rahat ve esnek davranabileceğiz. Ama bu zamana kadar bence siyasetçi olarak da söylemlerimize dikkat etmemizde son derece büyük yarar olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, tabii, dediğim gibi, özelleştirmeyle özel sektörün hizmetine verilen işletmeler teknoloji yenileme yatırımları yaptılar, işletmelerini rasyonelleştirdiler. Bunlar yapılamamıştı geçmişte ve bunlardan dolayı da, sırf bunlardan dolayı da son derece önemli bir kâr elde edildi.
Şimdi, hep mesela bu telekomünikasyon sektörüyle ilgili örnek veriliyor. Şimdi, telekomünikasyon sektöründeki gelişmeleri eminim Komisyon üyelerimiz de takip ediyorlardır. Mesela birçok kişi evindeki sabit telefon hattını kullanmamaya başladı. Bırakın bunu, cep telefonlarında GSM operatörleri üzerinden değil, İnternet üzerinden haberleşme hızla yaygınlaşıyor. Teknolojinin bu kadar hızlı geliştiği ve temel parametrelerin bu kadar hızlı değiştiği ortamlarda özel sektörün girişimci, müteşebbis ve yenilikçi yaklaşımlarından ve esnekliğinden istifade etmek son derece akıllıca bir davranış olmuştur. Dolayısıyla Türkiye'nin geçmiş on iki yılda sergilemiş olduğu özelleştirme performansının ben sadece kamu maliyesi açısından değil, aynı zamanda stratejik yönetim anlamında da son derece isabetli ve başarılı olduğunu düşünüyorum. Emeği geçenlere de huzurunuzda bir kere daha teşekkür ediyorum.
Efendim, tabii, burada tartıştığımız konular arasında bu sermaye kazançlarının vergilendirilmesi dışında birtakım hususlar da var. Ancak, tabii, bunlar, takdir edersiniz ki diğerleriyle karşılaştırıldığı zaman çok da önemli olmayan huşulardır.
Ben Komisyonumuzun vaktini daha fazla almamak için o maddelere sıra geldiği zaman o maddelerle ilgili fikirlerimizi ifade etme hakkımızı mahfuz tutarak zatıalilerinizi ve Komisyon üyelerimizi saygıyla selamlıyor ve yasamızın ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, Maliye Bakanlığımızı da böyle güzel bir çalışmayı yaptığı için kutlayarak sözlerime nihayet veriyorum.
Sağ olun Sayın Başkanım.