| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Emniyet Genel Müdürlüğü c) Jandarma Genel Komutanlığı ç) Sahil Güvenlik Komutanlığı d) Göç İdaresi Başkanlığı e) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .11.2021 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli Bakan Yardımcıları, bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben konuşmama Sayın Cumhurbaşkanının çok sık söylediği ve çok da önemsediği bir cümleyle başlamak istiyorum. Özellikle son günlerde çok tartışmalı bir ifadesi, diyor ki: "Enflasyon dediğiniz şey bir sonuçtur, asıl sebep faizdir." Yani "Enflasyonu engellemek istiyorsanız faizi düşürmeniz lazım." diyor. Değerli arkadaşlar, ben bu cümleyi başka bir biçimde ifade etmek istiyorum: Türkiye'de şiddet bir sonuçtur, sebep eksik demokrasidir.
Şimdi, bu Mecliste -aşağı yukarı üç buçuk yıl oldu- hep tartışıyoruz, terör merör vesaire söyleniyor, işte "PKK'ya bilmem ne de..." falan filan deniyor fakat hiç kimseden şunu duymadım: "Ya, bu terör niye var Allah aşkına? Ne oldu da bu ülkede terör var?" Şimdi, bu soruyu sormadığınız zaman esas itibarıyla, tıpkı enflasyon-faiz arasındaki ilişki gibi, olayı anlayamazsınız ve anlayamıyorsunuz da zaten. Kusura bakmayın ama bunu böyle söylemek ihtiyacı hissediyorum çünkü burada benim partime ilişkin olarak ifade edilen cümleler asla kabul edilebilir cümleler değil. Sizler Halkların Demokratik Partisiyle ilgili olarak bir kanaate sahip olabilirsiniz. Tabii ki bizim partimizin üyesi değilsiniz, bizim partiye sempati duymayabilirsiniz ama değerli arkadaşlar, eğer oynadığımız oyun bir demokrasi oyunuysa demokrasi oyununda düşmanlara yer yoktur, ancak rakiplere yer vardır; dolayısıyla da bizler fikirlerimizle farklı farklı yerlerden farklı şeyler söylüyoruz ama söylediklerimiz esas itibarıyla, kırıcı olmaktan çok, düşündüğümüz, gördüğümüz gerçekleri ifade etmek üzerine oluyor.
Şimdi, ben size söyleyeyim, tekrar edeyim söylediğimi, Sayın Bakan da dinliyordur inşallah: Türkiye'de "terör sorunu" diye ifade edilen sorunlar -genel olarak "şiddet" diyelim biz buna- şiddet bu ülkede bir sonuçtur, neden değildir. Bu işin nedeni açıkçası -ve altını çizerek söylüyorum- eksik demokrasidir çünkü Türkiye hiçbir zaman demokrasiyi sağlamış bir ülke olamadı. Dolayısıyla da hâlâ, şu anda bile eksik demokrasinin sonuçlarını yaşıyoruz. Şimdi, eksik demokrasi... "Nedir bunların sonuçları?" diye bakarsanız, terörizmden söz ettim ama aynı zamanda ekonomik krizden de söz etmemiz lazım. Yani, cümlemi başka biçimde tekrar edecek olursam: Bugün eğer ekonomik kriz yaşıyorsak, eğer bugün siyasette şiddet yaşıyorsak veya ülkede genel olarak şiddet yaşıyorsak bu, bütün bunlar eksik bir demokrasi olmamızdan kaynaklanıyor; dolayısıyla da bunun çözümü, demokrasinin çıtasını yükseltmekten, demokrasinin yaygınlaştırılmasını sağlamaktan geçiyor. Şimdi, dolayısıyla da biz bunları konuşmuyoruz. E, ne konuşuyoruz? Konuştuğumuz konular, işte, demin karşılıklı olarak atıştığımız konular: "Öyle dedin, böyle dedin." Arkadaşlar, yani, farklı düşünebilirsiniz ama bu farklı düşünmemizi illa bir düşmanlık hâline getirmemiz gerekmiyor.
Şimdi, ben buradan baktığımda, Bakanlığın bütçesiyle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Bakanlığın bütçesi artıyor yani geçen seneye göre bildiğim kadarıyla yüzde 30 civarında bir artış sergiliyor; yani, enflasyonun yüzde 20 olduğunu düşünürseniz enflasyonun üzerinde bir artışı var bütçenin. Peki, genel olarak baktığımızda, "güvenlik harcamaları" diye baktığımızda, arkadaşlar, ben 246 milyar 376 milyon lira olduğunu görüyorum ve bu, toplam bütçenin de aşağı yukarı yüzde 15'ine denk geliyor. Yani eğer ülkenizde demokrasi eksikse güvenlik harcamalarınızı arttırmanız lazım, güvenlik harcamalarınızı arttırdığınız zaman da ekonomik krize girme ihtimalini yaratıyorsunuz demektir ki benim anladığım kadarıyla bugünkü ekonomik krizin temel sebebi terör de değildir, ekonomik aktörlerin yaptıkları da değildir; doğrudan doğruya eksik bir demokrasiye sahip olmamızdandır; dolayısıyla da sorunu ortaya yanlış koymayalım ve yanlış konuşmayalım.
Şimdi, ben bir başka değişkene bakmaya çalıştım: Mesela personel sayısı. Şimdi, dağıtılan kitapçıkta da gördüm; 600 bin personeli var anladığım kadarıyla Bakanlığın. Değerli arkadaşlar, bu çok büyük bir rakam.
Bakın, ben birkaç tane ülkenin şeyini... Almanya'da güvenlik güçleri 279 bin kişi; Fransa'da 283 bin kişi; hatta Amerika'da 700 bin kişi, 300 milyonluk bir ülkede. Dolayısıyla da eğer ülkenizde eksik demokrasi var ise -ki var- o zaman güvenlik harcamalarınız da güvenlik personeliniz de fazla olacak demektir ki durum da budur. Dolayısıyla da bu meselelerin aşılması, bu meselelerin giderilmesi doğrudan doğruya eksik demokrasiyi giderebilecek politikalara önem vermemizden geçiyor.
Değerli arkadaşlar, Kürt sorunu konusu, biliyorsunuz, hepimiz de biliyoruz, bu meselede en önemli sorunlardan bir tanesi. Ben esas olarak Kürt sorununun, Türkiye açısından baktığımızda, demokrasi sorununun 1'inci halkası olduğunu düşünüyorum. Yani, başka biçimde söyleyecek olursam: Kürt sorununu çözememiş bir ülke asla ve asla demokrasisini tamamlayamaz. Şimdi şöyle bir şey var, mesela arkadaşlarımız çok sıklıkla şunu diyorlar: "Ya, bu ülkede Türk-Kürt kardeştir, Alevi-Sünni de." Arkadaşlar, kusura bakmayın ama kardeşliğin olmadığı bir yerde bunu söylemek, zaten kardeşliğin olmamasını sağlamaya çalışmak demektir.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim kardeş değil?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Bu söylem çok enteresan yani.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika müsaade edin.
Bu nasıl bir şey biliyor musunuz arkadaşlar? Bu nasıl bir şey, söyleyeyim. (Gürültüler)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, sıra size gelecek, o zaman söylersiniz ama karşılıklı konuşmayalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika ekleyin lütfen Başkan.
Eşitliğin olmadığı bir yerde herkes eşittir demek, aslında eşitsizliği desteklemek demektir.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim eşit değil?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ben size sayayım, arkadaşlarımız deminden beri sayıyorlar. Yani bu ülkede Kürtler kardeş midir gerçekten?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Elbette kardeştir, size göre değil midir?
MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Değil miyiz?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Gerçekten kardeştir.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Değildir, kardeş olsa zaten problemimiz olmaz..
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, ağır gelebilir sizlere fikirler ama sıranızı bekleyip cevap vereceksiniz.
Rica ediyorum...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bizim Halkların Demokratik Partisinin var oluş sebebi bu ülkede insanlar arasında eşitsizliğin var olmasıdır, gruplar arasında, kimlikler arasında eşitsizliğin var olmasıdır. (Gürültüler)
Şimdi şunu söylüyorsunuz: "Sünni-Alevi eşittir." Peki, kardeşim niye cemevlerine izin vermiyorsunuz ya? Niye cemevlerini ibadethane olarak kabul edemiyorsunuz? (Gürültüler)
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Hocam, nerede izin verilmiyor?
SALİH CORA (Trabzon) - Ayrışma yapıyorsunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, tekrar edeyim, anlayamıyorsunuz galiba, kusura bakmayın ama ayrışmanın gerçekte olduğu bir yerde "Ayrışma yoktur." demek, ayrışmayı teşvik etmek demektir, desteklemek demektir; sizin yaptığınız budur.
MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Size göre.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bize göre ne var? Görüyorsunuz her yerde ne olduğunu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur -bir iki cümleyle- müdahale olduğu için yarım dakika veriyorum.
Buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Cumartesi Anneleri Galatasaray'da niye oturamıyorlar? (Gürültüler) Diyarbakır Annelerinden bahsediyorsunuz, peki, barış anneleri AKP'nin önünde oturmaya kalktı da niye engellendiler?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Diyarbakır Annelerini ziyaret ettiniz mi? Ben ettim, ben anneyim.
SALİH CORA (Trabzon) - Ayrımcılık yapıyorsunuz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, size de söz vereceğim.
Sayın Çalık, size de söz vereceğim, o zaman ifade edin.
Sayın Cora, sıra geldiğinde ifade edelim fikirlerimizi.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Siz biliyorsunuz, işte ayrımcılık budur. Bakın, farkında değilsiniz, yaptığınız iş ayrımcılığın bizatihi kendisidir. Bu iktidar "Türkiye'de ayrımcılık yok." diyerek ayrımcılığı teşvik eden bir iktidardır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet artık son cümlenizi alalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla gerçekleri konuşmak istiyorsanız, bu ayrımcılık neden var, ne yaparsak çözülür, benim işaret ettiğim gibi, eksik demokrasi nasıl çözülür meselesine kafa yormamız lazım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, başka türlü bu meseleyi çözemezsiniz. Herkes aklını başına alsın. Bu ülkede kardeşiz diyoruz, kardeş olmayı çok istiyoruz. Dolayısıyla da kardeş olmanın koşullarını yaratmamız lazım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erol Bey, bitti, oldukça aştınız sürenizi, rica ediyorum...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama yaptığınız iş, "Kardeşlik var." diyorsunuz ama öte yandan da...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mikrofonunuzu kapatmak istemiyorum, rica ediyorum, artık tamam, süreniz doldu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika müsaade edin.
...Sayın Akşener'e "Burası kürdistan." diyen adamı ertesi sabah apar topar götürüyorsunuz, nasıl kardeşlik bu?
(Komisyon sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)