KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, çok Kıymetli Bakan Yardımcılarımız, değerli bürokratlarımız, Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri, değerli milletvekilleri, salonda bulunan herkes; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, sabahtan beri buradayız, türlü türlü konuşmalara, ithamlara muhatap olduk hep beraber. "Atanmış bir Bakanın seçilmiş bir milletvekiline sesini yükseltme hakkı yoktur." diyenler "Ben ki seçilmiş bir adamım, sen ise atanmış bir adamsın." diye gerçekten kibir kasanlar oldu. Sayın Soylu'nun kaç kez milletvekili seçildiğini dahi belki bilmeyerek bu konuşmaları yaptı arkadaşlar. "Bugün Bakanın hesap verme günü." "Burası hesap verme yeri." "Telefonla konuşamaz." "Hesap verme..." "Hesap alma..." Bu, ne kibir arkadaşlar? Bu, ne kibir? "Gözümün içine bak ben konuşurken." Bu, ne kibir? Biz kimiz? Burası neresi? Siz kimsiniz? Nasıl böyle bir konuma koyuyoruz kendimizi? Millet, bizi kibri temsil edelim diye mi seçti, gönderdi buraya?

Başkanım, sorduğu soruların cevaplarına ilişkin "Her sorumuza cevap verilsin, verilmesini siz temin edeceksiniz." diye size seslendiler. O zaman birileri de "Sayın Başkan, faaliyet alanları ve bütçe çerçevesinde sorular sorsunlar. Burada bütçe görüşülüyor; ne idiği belirsiz adamların iddialarını buraya taşıyarak siyaset yapılıyor, böyle bir zanna kapılıyor, temelsiz lafları burada 'soru' diye gündeme taşımasınlar." Demekle; soruyorum, haklı olmaz mı? Ya, lütfen...

Uyuşturucuyla mücadelede yakalanan kişi ve maddelerin sayı ve oranlarındaki artışı "Demek ki uyuşturucu satışı artmış." diye yorumlayan akıl ve mantık gördük bugün burada. İstatistiki veriyi niyetimize göre yorumlarsak ancak bu anlamlar çıkar, hatta daha farklı anlamlar da çıkarabiliriz. Mesela, daha önce hiç olmayan bir KADES uygulamasını bugün 2 milyon 758 bin 120 kadınımızın indirmiş olması istatistiğini de "Kadına şiddette Türkiye'de son birkaç yılda yaklaşık 3 milyon vaka sayısı artmıştır." diye yorumlamalarına da şaşmamak gerekir. Bir arkadaşımız "Teröre destek veriyorlar." deyince bağırıp çağıranlar oldu ve ekledi aynı kişi "Biz 'AK PARTİ IŞİD'e, cihatçılara destek veriyor.' desek ne yapardınız?" diye. Ya, arkadaşlar, demediniz mi Allah aşkına? DEAŞ'la, IŞİD'le, cihatçılarla bizi binlerce kez özdeşleştirmeye çalışmadınız mı?

Değerli Başkanım, yani siz HDP İzmir il binasına birisi girdi, cinayet işledi diye bizi suçladınız, "Siz azmettirdiniz." dediniz; ayıptır. "Hedef gösteren açıklamalarınızdan cesaret alan saldırganlar yaptı bunu." dediniz; ayıptır. Geçenlerde burada bir arkadaşınız bir konuşma yaptı, dedi ki: "Siz sınır ötesinde cihatçılarla hep iş birliği yaptınız, cihatçıların içerisinde bir tane başı açık kadın yok." Şimdi, biz onun lafından hareketle İstanbul'da kılıcı eline almış bir manyağın bir mimar kızımızı, kardeşimizi katletmesinde "Sizin bu açıklamanız bu insanları tahrik etti, katil sizsiniz." dedik mi size; desek olur mu?

"Ülkemizde eksik demokrasi varsa güvenlik gideriniz artıyor." dediler teröre ve örgütlerine hiçbir söz etmeden. "Bu ülkede Kürtler kardeş midir gerçekten?" diye akıl almaz bir soru sordular. "'Ayrışma yoktur.' demek ayrışmayı teşvik etmektir, bu iktidar ayrımcılığı teşvik eden iktidardır." dediler; yazıklar olsun. Hepsini reddediyoruz bu söylenenlerin. Bu ülkede Müslüman olmanın çok önemli bir şey olmadığını deyip sonra dediğinin ne olduğu anlaşılınca "Yahudi olmanın da Hristiyan olmanın da çok önemli bir şey olmadığını insanlara anlatmamız lazım." dedi geçenlerde bir hatibiniz. Ya, Allah aşkına bu ülkede böyle sinir uçları mı var, böyle çatışma alanları mı var, böyle tartışmalarımız mı var bizim? Bu ülkede, bugün buraya getirilen bütçe, Diyanetin bütçesi üzerinden "Mezhepçi bir bütçedir." diye burada konuşan arkadaşlar oldu. Ayrıştırma yapan kimdir, ayrıştırmayı yapanlara rağmen bütün ayrıştırmaları ortadan kaldırmaya çalışan kimdir? Ayrıştırmayı yapan suçlar olmuş, ayrıştırmayı bitirmeye çalışan suçlanır olmuş. Ayrışma sizin zihninizde, dilinizde ve üslubunuzda; bu toplumun böyle bir meselesi Allah'a sonsuz şükürler olsun ki yoktur.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; nasıl ki Türkiye ve AK PARTİ sadece vesayetle, kapatma davalarıyla, e-muhtıralarla, 367'lerle, Gezilerle, 17-25'le, çukurlarla, 15 Temmuzla mücadele edip Türkiye'nin diğer meselelerini bir kenara bırakmamış, itmemiş; hem sağlık hizmetini hem ulaşım ağlarını örmüş hem okullar açmış hem üniversiteler açmış hem spor tesislerini, hava limanlarını, şehir hastanelerini daha neleri Anadolu'nun dört bir tarafına taşıyıp bölgesel farklılıkları gidermiş, nasıl hem uzaya uydular gönderip hem savunma sanayisini zirveye taşımışsa, hem "yerli otomobil" demiş hem SİHA'larla, İHA'larla dünyaya ses getirmişse ve hepsini işini ihmal etmeden, layığıyla yerine getirmişse görüyoruz ki İçişleri Bakanlığımız da sadece güvenlik meseleleriyle ve asayişle ilgilenip diğer alanları bir kenara bırakmamış. Diğer alanları bir kenara bırakmamış ve terörle mücadelede büyük bir mücadeleyi ortaya koymuş ve aynı zamanda, hem trafik meselesinde hem siberde hem afet öncesinde ve sonrasında hem kadına yönelik şiddette hem uyuşturucu meselesinde hem faili meçhullerin ortadan kaldırılmasında hem Hayvan Durum İzleme uygulamalarında hem Kırmızı Düdük'te hem göçte hem salgında hem yangında hem selde hem FETÖ'yle hem PKK'yla hem DAEŞ'le hem marjinal örgütlerle mücadelede hem şehit aileleri ve gazilerimizle her an iç içe olarak onlara gardaş olmakta hem sivil toplum ilişkilerinde hem KADES'te, hem nüfusta hem Vefa Destek'te hem iknada hem terörden kaçırılıp, kurtulup teslim olunmada hem anaları evlatlarıyla buluşturmada ve huzurda ve kardeşlikte ve bütün ve büyük bir millet olma yolunda suçun ve terörün her türlüsüne karşı amansız, vatandaşına, her bir vatandaşına karşı da hizmetkâr olan bir anlayışla meğer neler neler yapmışsınız.

Allah sizden razı olsun, ekibinizden razı olsun, sizin arkanızda duran Cumhurbaşkanımızdan, Hükûmetimizden, Cumhur İttifakı'ndan razı olsun.

Sayın Bakanım, siz eğer sol bir adam olsaydınız, onların Bakanı olsaydınız bu kadar işe gerek yok, bu yaptıklarınızdan sadece birini mesela KADES'i, mesela sadece HAYDİ'yi yapsaydınız heykelinizi dikerlerdi sizin. Sayın Bakanım, belki biz sizin hak ettiğiniz değeri size yansıtamıyoruz ama bu millet sizin, ekibinizin, arkanızdaki o güçlü iradenin ne yaptığını biliyor; yüreğinde sizin yaptığınız işlere ve size büyük bir yer açmış durumda.

İsterdik ki bugün muhalefet bu hizmetleri konuşsun, varsa bunların eksikleri onları söylesin, onları dile getirsin, bu hizmetlere eklenmesi gereken şeyler varsa onları önersin "Niye eksik kardeşim, neden yapmadınız? Biz sizden daha iyisini yapardık." desin, bunu beklerdik. Siyaset üretsinler isterdik, ürettikleri siyasetle bizi şaşırtsınlar, mahcup etsinler veya bizi ateşlesinler, hareketlendirsinler beklerdik ama onlar ne yaptılar? Onlar kendi sesleriyle, kendi sözlerini konuştular belki ama -kendi fikirlerini yansıtanlar da oldu bunların içerisinde yani kendi sesiyle, kendi sözlerini konuşanlar, kendi fikirlerini yansıtanlar da oldu elbette içlerinde- gördüğüm kadarıyla, kahir ekseriyetle, yer altından gelen iftiraları, suç örgütlerinin her biri mesnetsiz iddialarını bu çatı altında dile getirip siyaset değil, bence dedikodu yaptılar. Ve söz haklarını -bak, burası önemli- kendi sesleriyle kullandılar, evet ama milletin vekâletiyle kullandıkları söz haklarını yer altı dünyasının aklı ve sözleriyle burada değersizleştirdiler ve harcadılar, emanete yazık ettiler. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri)

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, çok kıymetli hazırun; daha güzel bir tartışma mümkündü, daha onurlu bir müzakere mümkündü ama bunu başaramadı arkadaşlar ve bunu harcadılar. Her şey milletimizin gözünün önünde gerçekleşmiştir ve her şey milletimizin takdirindedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.