KOMİSYON KONUŞMASI

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sözlerime başlarken, önce, yapılan bütün eleştirilere, katkılara teşekkür ediyorum. Bizim size getirmiş olduğumuz tasarılar ne kadar iyi tartışılırsa, üzerinde ne kadar görüş alışverişinde bulunursak, bana göre, yasama faaliyeti, o kadar daha değer katan bir çerçeveye kavuşur.

Sözlerime başlarken, biliyorsunuz, bugün güvenlik güçlerimiz tarafından yürütülen güvenlik operasyonları sırasında 3 polisimiz şehit oldu, 2 polisimiz ise yaralandı. Öncelikle, milletimizin başı sağ olsun. Şehit olan polis kardeşlerimiz bu millet için en mukaddes olan canlarını hiç çekinmeden feda etmişlerdir, mekânları cennet olsun. Kederli ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Ayrıca, yaralı polis kardeşlerimize ise Allah'tan acil şifalar diliyorum. Bu milletin selametine kastedenlerin asla başarılı olamayacaklarını da bir defa daha ifade edeyim. Ayrıca, tüm terörist unsurlar etkisiz hâle getirilinceye kadar operasyonların kararlılıkla sürdürüleceğini bir daha üzerine basa basa söyleyeyim. Hiçbir şekilde bu operasyonlardan en küçük bir adım bile geri atılması söz konusu değil. Bu operasyonlar sonuna kadar sürdürülecek.

Yine, bugün, gün içerisinde ifade edilen bazı değerlendirmeler vardı. O konuyla ilgili de söylemem gerekirse, güvenlik konusunda gerekli her türlü kaynak ihtiyacı bugüne kadar karşılandığı gibi, bundan sonra da karşılanmaya devam edilecektir. İhtiyaçların karşılanmasında bir sıkıntı asla söz konusu olmaz. Milletimizin gücü her şeye yeter ve her şeyin üzerindedir. Bunu da sözlerimin başında özellikle belirtmek istiyorum.

Yapılan değerlendirmelerde, geçici madde şeklinde yapılan düzenlemelerin tekraren uzatılması hususu esas olarak eleştirildi, "Keşke bu düzenlemeler asıl düzenleme olarak, bir reformun parçası olarak getirilseydi." şeklinde değerlendirmeler oldu. Özellikle geçici 67'nci madde bağlamında ifade etmem gerekirse, geçen sene Meclise sevk etmiş olduğumuz Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı içerisinde bu geçici 67'nci madde düzenlemesi kalıcı olarak bir madde şeklinde düzenlendi ve Komisyonumuza kadar geldi. O dönemde alt komisyona sevk edildi ama alt komisyon görüşmeleri yapılamadı. İnşallah önümüzdeki günlerde Hükûmet olarak yenilediğimiz bu kanun tasarısının, Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı'nın içerisinde menkul sermaye gelirlerinin vergilendirilmesi konusunu esas Gelir Vergisi Kanunu içerisinde uzun uzadıya zaten değerlendiririz. Alt komisyon çalışmalarında da bu ifade edilen görüşler tekrar tekrar orada ifade edilir. İlk belirtmem gereken husus bu.

Yine, Gelir Vergisi Kanunu'yla ilgili tasarının içerisinde yer alan birkaç konu aynı şekilde Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı'nın içerisinde esasen var ama ister istemez Gelir Vergisi Kanunu'nu Meclisten henüz geçirmediğimiz için ve bu düzenlemeler de 31/12/2015 tarihinde sona erdiğinden bu düzenlemeyi yapma ihtiyacımız var.

Sayın Böke FED kararı çıkacak mı diye acele ediliyor şeklinde bir değerlendirmede bulundular. Aslında biz geçici 67'nci madde düzenlemesiyle ilgili sürenin uzatılacağını aylar öncesinden ifade ettik çünkü bu, piyasalarda bir noktada -süre- sona yaklaşıldığı için konuşulan bir konuydu. O zaman Mehmet Şimşek Bakanımız da, ben de Genel Başkan Yardımcısı olduğum sürede bu maddenin süresinin uzatılacağını daha önce ifade ettik. Dolayısıyla böyle bir aceleyle, bir telaşla yapılmak istenen bir düzenleme olmadığını söylememde fayda var.

Bu düzenleme... Hepimiz biliyoruz ki, oturduğumuz yerler bazen değişiyor. Bazen Sayın Bakanımız orada oturuyor, ben burada oturuyorum yani konumlarımız değişiyor ama ben inanıyorum ki Sayın Bakan burada otursaydı, bugün Cumhuriyet Halk Partisinin de Maliye Bakanı olsaydı en az benim kadar bu maddenin süresinin uzatılması gerektiğini savunacaktı. Akademik değerlendirmeler veri olsa da, akademik değerlendirmeler önemli olsa da hayatın gerçekliği karşısında bazı düzenlemelerin ülkenin ihtiyaçları çerçevesinde yapılması gerektiğini her şekilde biliyoruz. Örnek vereyim: Erhan Usta Bey de herhâlde Milliyetçi Hareket Partisinin Maliye Bakanı olarak buraya otursaydı bu düzenlemeyi pekâlâ savunacaktı. Hani, bunu bir şey olarak görün, farklı bir anlamda değil, olumlu anlamda değerlendirin. Hepimiz biliyoruz, zaman zaman Hükûmet olmanın getirdiği gerçeklikler ve ihtiyaçları biliyoruz. Her zaman için söylenebilir. Sermaye üzerindeki vergilemenin vergi adaleti bakımından mutlaka değerlendirilmesi lazım. Bunları yadsımıyorum. Ülkelerin durumlarına göre, ihtiyaçlarına göre, sermaye ihtiyaçlarına göre kendine göre bir vergileme rejimi oluşuyor. Aslında burada şu anda menkul sermaye iratlarıyla ilgili mevcut bir uygulama var, stopaja dayanıyor ama mesela kurum kazançları bakımından, aslında, yerli kurum, sermaye şirketleri bakımından bakıldığında, stopaj sıfır olmakla birlikte bir sonraki aşamada kurumlar vergisi matrahına dâhil ediliyor. Dolayısıyla farklı farklı vergileme rejimleri geçici 67'nci maddenin içerisinde saklı.

Onun için bu maddenin uzatılması, genel ekonomik çerçeve içerisinde, global, finansal piyasaların akışkanlığı içerisinde değerlendirilmesi gereken bir konu. Onu peşinen ifade edeyim. Hepimiz biliyoruz. Ülkenin ihtiyaçları şu anda bunu gösteriyor ama bugünün ihtiyaçları anormal bir duruma ilişkin bir ihtiyaçtan değil, tamamıyla normalleşmeye dayanan, normalleşen bir ekonomik yapı içindeki bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor.

Ne şu anda gösterge tahvil faiz oranımız yüzde 96 -2001 yılında- ne de gösterge tahvil oranımız yüzde 62,7. Ne kadar bize uzak geliyor, değil mi? 62,7 bu ülkede nominal faiz oranının ödendiği dönemlerden geçmişiz. Şimdiki ifade ettiğimiz rakamlar onun biraz üzerine çıktığı zaman ciddi anlamda kaygı ifade ediyoruz ama dilerim ki... Bu ülkede nominal faiz oranlarının yüzde 62'lerde, reel faiz oranlarının yüzde 25'lerde olduğu dönemleri bu ülke yaşadı.

Yine, sayın vekillerimiz bahsettiler, bir ülkeye gelecekse yatırım, güven ortamında gelir, güven ortamında. Buna yüzde yüz katılıyorum. Güven yoksa o ülkeye yatırım gelmez. O zaman sormak lazım. 1995 ila 2002 yılları arasında, bakıyorsunuz, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının tutarı ortalama 1 milyar dolar. Yani o dönemde bu ülkenin ekonomik koşulları öyle bir koşul ki bu ülkeye getirip de kimse yatırım yapmıyor. Bunları da ifade etmek lazım.

Yine, faizden bahsediyoruz, ranttan bahsediyoruz ve bunun kötü bir şey olduğunu söylüyoruz. Biz de bunun kötü bir şey olduğunu söylüyoruz ve bütçeden faize ne kadar para veriyorsanız kötü bir ekonomi politikanız vardır, ekonominizin temelleri sağlam değildir, bütçenin kaynaklarını siz millete değil, başkalarına aktarıyorsunuz. Peki bu güzelse, bu doğruysa...

Peki gerçekler neyi gösteriyor? Onu da ifade edeyim: Bu ülkede 2002 yılında toplanan her 100 liralık verginin 85 lirasını biz faize veriyorduk. O zaman iyi miydi? O zaman kötüydü, değil mi? Yani 100 lira vergi topluyorsunuz, 85 lirasını faiz olarak veriyorsunuz. Bunu konuşalım. Faiz üzerindeki vergiyi konuşalım ama ondan önce bunu da konuşmamız gerektiğini bilelim.

Yine, bütçe giderlerinden, bakın, 100 liralık bütçe harcaması yapıyorsunuz. bunun 43 lirasını faize ödüyorsunuz, geri kalan 57 lirayla vatandaşa iş, aş, yatırım yapmaya çalışıyorsunuz. 2000'lerin başında böyle bir ekonomik görünüm vardı ve o zaman ödenen bu faizler gerçekten milletin sırtında kambur olmuştu ve bugün Türkiye, eğer hâlâ 50 milyar TL'lik bir faiz ödüyor ise bakın, nominal olarak 50 milyar lira faiz ödüyoruz ama 2002 yılında da bu, nominal olarak 50 milyar liraydı. Dolayısıyla...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İbrahim Bey, retrospektif bakış değil mi? Hep böyle geliyoruz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır şimdi, nereden baktığımıza bağlı.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İbrahim Bey'in eleştirisiydi Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tabii, tabii.

Hayır, nereden baktığımızı söylüyorum. Yani bugün 50 milyar lira faiz ödüyoruz. Ben hâlâ, yıllardır söylüyorum bunu, bütçeden 50 milyar lira faiz ödenmesi bile yüksek. Bizim bunu daha da azaltmamız lazım, daha da düşürmemiz lazım. Eskiden işte 43 lirasını faize öderken şimdi bütçenin yüzde 10'unu faize ödüyoruz. Hâlâ yüksek, düşüreceğiz ama bir de geriye dönüp düşünelim. Zamanında bu kadar faiz öderken bu faizlerin ödenmesine neden olan borç stoku nasıl oluştu? Bu borçlar nereden geldi? 1990'lı yılların koşullarını tekrar hatırlatalım. Zaman zaman bize "Geriye dönmeyin." deniliyor; katılırım. O dönemin koşulları içerisinde, çok daha akademikçe de olabilir veya reel hayatın içinden gelerek de, siyasetçi olarak da değerlendirmelerde bulunabilirsiniz ama faizin bir ekonominin belini kıran en önemli faktör olduğunu bilelim, faizin vergisinden önce kendisini tartışalım.

2002 yılında esnaf gidip bir iş yeri açmak istediğinde, bir yatırım yapmak istediğinde Halk Bankasından yüzde 62 ile esnaf kredisi alıyordu. Şimdi biz artık bu faizleri 3'lerde, 5'lerde konuşuyoruz. Dolayısıyla faiz konusuna sadece bir vergileme oranı veya beyan meselesi olarak bakarsak o kısmı itibarıyla sizinle katıldığım noktaları olur. Artan oranlı bir vergileme vergi adaletinin olmazsa olmazıdır buna bir şey demiyorum ama bugün gün boyunca faizin kendisini tartışmadık, faizin ekonomide meydana getirdiği hasarların 2000'li yılların başında Türkiye ekonomisini ne hâle getirdiğini tartışmadık. Onlar son derece önemli.

Yine birkaç şey söyleyeyim yani "güven" dedik. Bakın, güven çok önemli. Yani 2000'li yılların başında, 2002 yılında iç borçlanmaya çıkıyorsunuz Hazine olarak, ortalama borç stokunun vade süresi dokuz ay. İnsanlar dokuz aydan sonrasını göremiyorlar. Böyle bir şeyden bahsediyoruz. Şimdi yetmiş iki aydan bahsediyoruz arkadaşlar, yetmiş iki aydan bahsediyoruz. Hani ay olsun diye... Yıl söylersem belki farklı anlaşılır ama dokuz ay nerede yetmiş iki ay nerede?

Yine iç borç stokunun vadeye kalan süresi sadece on iki ay yani bir yıldan fazla kamu olarak borçlanamıyorsunuz. Şimdi biz bunu elli altı aya çıkarmışız. Bunları da görmek lazım. Bütün bunlar, bu meseleler, vergi konusundaki yaptığınız, faiz ve rant söylemi üzerinden yaptığınız eleştirileri yadsıdığım anlamına gelmiyor ama hep beraber ilk yapmamız gereken şey faizi oluşturan faktörleri olabildiğince ortadan kaldırmak, hem kamu ekonomisi için hem özel sektör için faiz yükünü çok daha aşağı seviyelere, katlanabilir seviyelere getirmek. İster istemez tabii ki mukayese yaparken olumlu bir trendin uzun yıllardır bu ülkede yaşandığını ve faiz yükünün artık millet için bir kambur olmaktan çıktığını ve daha da düşürülmesi gerektiğini bir defa daha ifade edeyim.

Süremin daraldığını düşünerek hızlı hızlı birkaç görüş ifade edeyim. Bu kanun tasarısı konusunda ben Maliye Bakanı olarak Bakanlar Kurulunda tüm bakanlarımıza, Sayın Başbakanımıza, Bakanlar Kurulu üyelerimize tasarının içeriği hakkında bilgilendirme yaptım. Dolayısıyla huzurlarınıza gelen tasarının bütün detayları hakkında Sayın Bakanlar Kurulu üyelerimiz bilgi sahibidirler. Kurumlarımızla Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı çalışılırken bu konular görüşülmüştür, ortak sunum toplantıları yapılmıştır. Hükûmet programımızda "İstisna, muafiyet ve indirimlerin gözden geçirileceği" ifadesi yer almıştır. Bizim programda yer alan bu hedefimizin temelinde sosyal ve ekonomik yani başlangıçta öngörülen sosyal ve ekonomik amacı karşılamayan istisna ve muafiyet ve indirimlerin kaldırılması öngörülmüştür. Bakanlık olarak da yaptığımız çalışma, bütün kamu kurumlarından ilgisine göre bilgileri aldık.

İstisna neden konulur? Bütün ülkelerde vergi istisnaları olur. Bütün ekonomilerde vergi istisnaları olur, indirimler olur, muafiyetler olur. Niye olur? Bir sosyal veya ekonomik amaç güdülür. Esnaf muafiyeti niye var? Ee, küçük esnaf vergi konusunda vergisel yükümlülüklerini yerine getiremeyecek kadar küçük bir iktisadi faaliyet yürüttüğü için esnaf muafiyeti de vardır ve bizim dönemimizde sosyal devlet uygulamaları bağlamında dolaylı vergilerde, özellikle temel gıda, tekstil, eğitim, sağlık gibi alanlarda düşük ve orta gelirli vatandaşlarımızın vergi yükünün azalması noktasında önemli inisiyatifler alınmıştır ve vergi oranları düşürülmüştür.

"Sosyal devlet" deyince AK PARTİ hem getirdiği programlar itibarıyla hem de sağladığı vergisel teşvik, istisna ve indirimler itibarıyla bundan önceki... Biraz kendimizi de övelim yani açıkçası hiçbir örnek gösterilemeyeceğini düşünüyorum. Vatandaş evinde, sokakta, okulda, hastanede, eğitim kurumunda, devlet dairesinde sosyal devleti ilk defa bu dönemde yaşadı, ilk defa bunu hissetti. Hastaneye gitti bunu hissetti, yetim kaldı bunu hissetti. Fakirse elinden tutan bir devlet olduğunu düşündü ama devlet, insanları fakirleştirmedi bu dönemde. Hani bazen de söyleniyor, gelir dağılımı şöyle oldu, fakirlik böyle oldu... Sonuçta istatistiklere bakıldığında, AK PARTİ döneminde hem gelir dağılımının göstergesi olan göstergelere baktığımız zaman gelir dağılımı göstergelerinin iyileştiğini görüyoruz ama bence daha önemli gösterge aslında yoksulluk göstergeleridir, mutlak yoksulluk göstergeleridir. Düşünebiliyor musunuz AK PARTİ iktidara geldiğinde -bakın bunu lütfen özellikle üzerine basa basa söylüyorum; bu istatistik- günlük 2,15 dolar altı geliri olan fert oranı yüzde 3'müş, sıfır şu anda, sıfır. Günlük 4,3 dolar altı geliri olan fert oranı yüzde 30. Bakın, Türkiye'den bahsediyoruz, faizden bahsediyoruz, ranttan bahsediyoruz yani bütçenin yüzde 85'inin, verginin yüzde 85'inin faize gittiği bir dönemde nüfusun yüzde 30'u mutlak yoksulluk dediğimiz 4,3 doların altındaymış.

Geliyorum 2015'e; 2015'de bütçenin sadece yüzde 10'u, yüzde 9'unun faize gittiği bir yerde bu sefer bu günlük 4,3 doların altındaki fert oranı sadece 1,62'ye düşmüş yani yüzde 1 mertebesine düşmüş. Demek ki eğer ekonomiyi iyi yönetirseniz, ekonominin temellerini sağlamlaştırırsanız o zaman faize, rantiyeye giden para azalır vatandaşa, millete dönen para artar. Onun için AK PARTİ bütçeleri her zaman için hizmet bütçesi olmuştur, millete hitap eden bütçeler olmuştur. Ee, nitekim zaten burada istediğimiz kadar tartışalım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İnsani Gelişmişlik Endeksi yalan mı söylüyor Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok şöyle; İnsani Gelişmişlik Endeksi dedik.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Geriye doğru gidiyoruz; 72'nci sıradayız.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok şöyle, hayır hayır şöyle: İnsani Gelişmişlik Endeksi...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Öyle bir anlatıyorsunuz ki...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, hayır şöyle... Sayın Vekilim, bir müsaade edin.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Biz demiyoruz, UNDP söylüyor!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok şöyle... Hayır, hayır, şöyle:

BAŞKAN - İnsani Gelişmişlik Endeksinin farklı parametreleri var.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Süreyya Bey "Parametrelere göre" diyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Şöyle arkadaşlar, değerli arkadaşlar, UNDP'ye niye gidiyorsunuz? Daha yakın göstergelerimiz var. Halk, millet, millet en büyük gösterge. Millet ne diyor?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Millet korkuyla oy verdi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - 1 Kasımda ne diyor?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Korkuyla oy verdi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir dakika ama bakın:

MUSA ÇAM (İzmir) - 7 Haziranda ne yaptınız?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, hayır, millet 1 Kasımda...

MUSA ÇAM (İzmir) - 7 Haziranda ne yaptınız?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bakın, bundan önce, bundan önce 11 seçim geçirdik.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Millet terör korkusuyla oy verdi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, şöyle bir toparlamama müsaade edin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakan, rakamlar bölümüne gelin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Toparlamama müsaade edin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Siyasi bölümüne girmeyin şimdi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tabii, doğru. Toparlamama müsaade edin.

Hakikaten fakirlikle mutlaka mücadele etmemiz gerekiyor, yoksullukla mücadele etmemiz gerekiyor, gelir dağılımını düzeltmemiz gerekiyor. Bugüne kadar yaptığımız çok iyi şeyler var ama yetmez. Daha fazla şey yapmamız lazım. İnşallah bu dönemde gerçekleştireceğimiz... Hükûmet programında olan, eylem planında olan ete kemiğe bürünmüş reformları inşallah en kısa sürede hayata geçireceğiz. Sizlerin de...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili ne çalışma yaptınız Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Nasıl?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, bugün açılan fasılla ilgili hazırdır herhâlde Bakanlık değil mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Biz bakın, bu konuyla ilgili özel bir Bakanlığı olan bir Hükûmetiz. Yani biz bu görüşmelere başladıktan sonra bu konunun kurumsal alt yapısı, kurumsal hafızası ve sürekli takibi olsun diye...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Hayır, hayır yeni açılan fasıl ekonomi ve parasal politikalar da onun için soruyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hazırız, hazırım, merak etmeyin. Yani Avrupa Birliği "kapatalım" derse biz kapatmaya hazırız yeter ki onlar başka saiklerle kapatma konusunda farklı bir yaklaşım sergilemesinler. Orada da çok güzel bir atmosfer var yani Avrupa Birliğiyle olan süreçte önümüzdeki dönemde daha güzel gelişmeler olacağına ben inanıyorum.

Ekonomimizin kırılganlıkları bağlamında baktığım zaman, birçok gelişmekte olan ülkeye nazaran temelleri sağlam. FED kararı yarın gelecek ama o konuyla ilgili de Sayın Başbakanımız açıklamalar yaptı, her türlü hazırlıklarımız tamam.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Birkaç şeyi daha söylememe müsaade edin, birkaç dakika bana müsaade ederseniz buradaki sorulardan cevaplamadığım...

BAŞKAN - Hayır, size süre verirsem şimdi Musa Bey de süre isteyecek, o yüzden.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, şöyle: Bülent Bey'in yaptığı analizi aslında kendisiyle arada konuşmak isterim. Yani, 20-25 milyar liralık bir vergiden vazgeçtiğimiz şeklinde bir değerlendirmeniz oldu. Hani, ben de arkadaşlara "Ya, eğer vergi 25 milyar liraysa bunun isabet ettiği faiz nedir, faizin isabet ettiği ana para nedir, buna bakmamız lazım..." Böyle bir yolla vergiden brütleşmeye doğru gittiğim zaman yani o rakama ulaşamıyoruz bir türlü.

ERHAN USTA (Samsun) - Vergi oranında ne alıyorsunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yüzde 27 alıyoruz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Neden? Ama, bakın, bu soruyu soruyorsanız etki analizini getirmek zorundasınız.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok, hayır, sizin... Hayır, şöyle... Ona da teşekkür ediyorum.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yani, onu baştan getirecektiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, şöyle...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Tabii ki ben o yorumu yaparım ve doğru bir yorum da.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Vekilim, bu etki analizi konusunda benim size cevap verecek hiçbir şeyim olamaz. Haklısınız, 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesi açık, Başbakanlığın bu konudaki yönetmeliği açık. Bizim eğer buraya getirdiğimiz bir yasada söylediğiniz şekilde eksikliğimiz varsa bunu herhangi bir şekilde bir gerekçe... Ama, şunu söyleyebilirim: Geçen dönemde aslında Maliye Bakanlığı olarak yapmaya başlamıştık, hatırlarsanız size her bir maddeyle ilgili bir doküman üretiyor idik, orada da bunun maliyetlerini hazırlayıp size arz ediyor idik. İnşallah, bundan sonra o konuda...

Bakanlık olarak hassasiyet gösterme konusundaki yaklaşımı da ifade edeyim. Gösterdiğiniz hassasiyet son derece doğru bir hassasiyet, madem bir kural var, ona en başta bizim uymamız gerekiyor. Belki idari kapasite noktasında gerekli hazırlıkları yapamadık. Zaten bu düşünceden hareketle eylem planımızda en baştaki eylemlerden bir tanesi, Başbakanlık bünyesinde bu konularla ilgili bir çalışma zeminin oluşturulması ve Başbakanlık üzerinden yapılacak çalışmalarla bu konudaki idari kapasitenin süratle oluşturulması konusu da ifade edildi.

Uzattıysam özür diliyorum.

Değerli Başkan, teşekkür ediyorum.