| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 26 .11.2021 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hazırunu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
"OHAL'de refarandum olmaz." -tırnak içerisinde- zamanın Başbakanının sözü ama Anayasa değişikliğini engelleyen ortam ve koşullar gözetilmedi. OHAL'de anayasal bilgilenme hakkı sağlanmadan anayasal kamuoyu oluşmadı. Yapılan değişiklikle demokrasinin asgari standartları ortadan kaldırıldı. Bununla yetinilmedi, anayasal OHAL getirildi, çifte seçim de OHAL'de yapıldı, geçiş süreci de OHAL'de gerçekleştir. Aslında sonuç olarak bir OHAL Anayasası rejimi getirildi. Niçin istismarcı geçiş süreci? Çünkü üç süre öngörüldü; bir ay, altı ay ve otuz ay; sadece bir aylık süreye riayet edildi, diğerlerine edilmedi. Yasayla geçiş öngörülecekti, o bile gerçekleşmedi, kanun hükmünde kararnameyle geçiş sağlandı. Kurul hâlinde siyasal karar düzeneği yok edildi, siyasal sorumluluk ortadan kaldırıldı, denge ve denetim düzeneği ortadan kaldırıldı.
Peki uygulama nasıl oldu? Uygulama da aslında istismarcı oldu çünkü bütün yetkiler parti başkanında toplandığı için devleti temsil ve yürütme yetkisi Anayasa'ya aykırı olarak kullanılmaktadır. Zira, Cumhurbaşkanının parti genel başkanlığı Anayasa'nın birçok hükmüyle çelişmektedir. Parti genel başkanlığı anayasal düzende onulmaz sonuçlar doğurmaktadır. Parti başkanlığı demokratik siyasal yaşamın serbest ve eşit işleyişini engellemektedir, devlet aygıtının partizanlaşma süreci giderek ivme kazanmaktadır. Parti, devlet merkezinden yönetilir, devlet parti merkezinden yönetilir olmuştur. Parti devlet başkanlığı birleşmesi, demokratik siyaseti ve demokratik toplum düzeyini zedelemektedir. Aslında, iki ayrı anayasal düzen ortaya çıkmıştır: Bir, Anayasa'ya aykırı değişiklikler; iki, uygulama da Anayasa'ya aykırıdır. Bu nedenle, bu üçlü anayasal yapının sürdürülemez olduğu açıktır.
Peki, o zaman bunlar neyi ifade etmektedir? Bunlar, demokratik hukuk devleti anayasasının gerekçelerini oluşturmaktadır. Demokratik hukuk devleti anayasasının gerekçelerini 8 başlıkta toplayabiliriz.
1) Bu Anayasa değişikliğiyle demokrasinin asgari koşulu olan erkler ayrılığı askıya alınmıştır.
2) Denge ve denetim mekanizmaları kaldırılmıştır.
3) Halk egemenliğinin varlığının asgari bir gereği olan hesap verebilirlik ilkesi yok edilmiştir.
4) Demokratik toplumun temeli olan siyasal ifade özgürlüğü ve siyasi partiler arasında eşit rekabet, Cumhurbaşkanının parti genel başkanı olması ve yargının bağımsızlığını yitirmesi sonucu ortadan kalkmıştır.
5) Keyfî şekilde koyulup kaldırılan, yorumlanan, uygulanan ya da uygulanmayan kurallar yüzünden hukuki belirlilik ve öngörülebilir ilkeleri kaybolmuştur.
6) Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargı, bağımsızlığını yitirmesi sonucunda bizzat bir hak ihlali kaynağına dönüşmüştür.
7) Kamu hizmetine girmede kanun önünde eşitlik ve liyakat ilkeleri etkisiz kılınmıştır.
8) Anayasa, toplumda, hukuka olan inanç ve saygıyı yok edecek şekil ve ölçüde iç tutarlılığını yitirmiştir.
Yani bu değişiklikte, aslında, 2017 Anayasa değişikliğiyle, OHAL değişikliğiyle, geçiş süreciyle ve uygulamasıyla bir toplumun öz geçmişi yok edilmiştir. Çünkü anayasal kazanımlar bir toplumun öz geçmişiyle özdeşleşmektedir. Bu bakımdan, demokratik hukuk devleti anayasasına geçiş Türkiye için hem bir zorunluluktur hem de acil bir zorunluluktur. Bu geçişe esasen demokratik hukuk devletinin temel gerekleriyle başlamak gerekir, temel gerekler de esasen anayasal denge ve denetim düzeneğidir, sorumlu yönetimdir, hesap verebilir yönetimdir. Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti geleneği olan bir hükûmet modelidir, toplu karar mekanizmasıdır ve siyasal sorumluluğun Meclis önünde öngörülmesidir. Avrupa, Türkiye ve Akdeniz mekânı, esasen parlamenter rejimin geliştiği ve geleneksel olarak kökleştiği bir mekândır; Türkiye'nin de geleneği parlamenter rejim çerçevesinde oluşmuştur. Dolayısıyla demokratik hukuk devleti yolunda parlamenter rejimin yeniden tesisi için çalışmak bütün yurtseverlerin görevidir.
Teşekkürler.