KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, tabii ki gündemimizde olması gereken Cumhurbaşkanlığına bağlı kurumların bugünün konusu olması lazım ama kaçınılmaz olarak biz başka bir konuyu daha çok tartışıyoruz. Bu konuda iktisat politikaları cinsinden bir kulvar değişikliğinin nedenleri ve sizin ne düşündüğünüzü öğrenmek biçiminde bir gündem oluşmuş oldu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle ifade edeyim: Maalesef yirmi yıldan sonra ancak siz Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olduğu gerçeğini fark etmiş gibi duruyorsunuz. Yani Türkiye ekonomisinin en önemli özelliklerinden bir tanesi ithalata bağımlı olmuş olması gerçeğidir, yani üretimin ithalata bağımlı olmuş olması Türkiye ekonomisinin en can alıcı noktasıdır ve yapısal tedbirlerle çözülmesi gerekir yani geç kalınmış bir hadisedir. Ve siz şimdi -esasında cari açık ki içinde ithalatı kastederek söylüyorsunuz- "Biz bir politika uygulayacağız ve bu engeli aşacağız." diyorsunuz. Şimdi, bir kere bunun altını çizmiş olayım çünkü bu ithalat meselesi gerçekten de önümüzdeki tartışmalarda da önemli olacak olan bir konu.

Geçmişte hatırlayacaksınız -en azından hatırlayanlarınız vardır- 1960 ila 1980 yılları arasında Türkiye "ithal ikameci politikalar" adıyla ithalatı ikame etmeye yönelik olmak üzere teşvik politikaları uyguladı bu ülkede. Bu teşvik politikalarının 2 temel aracı vardı. Bunlardan bir tanesi gümrüklerdi, gümrük duvarlarını yükselttik ve ikincisi de özellikle, ithal ikamesi anlamına gelecek olan üretimi finanse etmek üzere düşük faizli destekler verdik. Değerli arkadaşlar, zamanımız olmadığı için bu politikaların sonuçlarıyla ilgili veya uygulanışıyla ilgili birkaç şey söylemek isterdim ama onları bir kenara bırakalım. Sonuçta, hatırlayacaksınız, 1980'de rahmetli Demirel'in meşhur lafıyla yani "70 sente muhtaç bir devlet durumuna düştük..." İthal ikameci politikalar bizi buraya getirmişti çünkü dünyadan kopuk bir rekabetin iç pazarda olmuş olması sadece ve sadece 70 sente muhtaç bir ülke hâline gelmemizi sağlamadı, aynı zamanda tekellerin hâkim olduğu bir piyasa ekonomisiyle -tırnak içinde tabii bu- sonuçlandı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, siz diyorsunuz ki: "Biz değiştik yani kulvar değiştiriyoruz." Neden değiştiriyorsunuz? Esasında, benim anladığım kadarıyla, bu yaşadığımız krizin başlangıç tarihi 2018'dir, 2018'den başlayan bir kriz durumu vardır; pandemi buna tuz biber ekmiştir ve siz -söylediğim gibi- bu klasik politikalarla ülke ekonomisini yönetmekte zorlandınız, olayın sadece ve sadece arzla yani üretimle ilgili olduğunu düşünerek özellikle pandeminin yarattığı talep sorunlarına dikkat etmediniz ve dolayısıyla da anlamlı, doğru bir iktisat politikası uygulamadınız.

Şimdi, özetle, baktığımızda ki esasında ismini vermeyeceğim ben de ama anladığım kadarıyla bir özel sektör şirketinde çalışan ve kariyerini çok fazla bilmediğimiz bir kişi -ben bunu oradan çıkarıyorum- Sayın Erdoğan'ın konuşmalarından önce -dört gün önceydi yanılmıyorsam- bizim gibi iktisatçılara "mandacı iktisatçılar" diyen bir tabir kullanmıştı, dört gün sonra da Sayın Erdoğan bunu kullandı; oradan anlıyoruz ki esasında bu politikanın mimarı veya mimarlarından biri de bu arkadaş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu düşünülebilecek bir model sonuç olarak yani düşük faiz yapacaksınız: Tamam, düşük faizi yaptınız, ne oldu? Türk lirası değer kaybetti. Türk lirası değer kaybedince ihracat artacak ihracat artarken ithalat azalacak pahalılaştığı için ve bunun sonucunda da cari açık kapanacak. Hatta -yani zaten benim soruma verdiğiniz cevaptan da anlıyorum ki- yıl sonu itibarıyla cari açığın yüzde 1'e düşeceğini söylüyorsunuz; belki de bir fazla ortaya çıkması tabii ki temel amacınız. Cari fazlaya dönünce bu sefer kurlar üzerinde baskı olacak ve bunun sonucunda da enflasyonda iyileşme olacak. Yani enflasyonla mücadelede sizin döviz mühimmatınız kalmadığı için -çünkü 128 milyar dolar öylesine harcandı, gitti- siz bu noktaya doğru evrilmiş oldunuz diye düşünüyorum.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - 123,9 milyar dolar.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Neyse...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, ikili diyaloğa girmeyelim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tabii, burada ben bir soru sormuştum geçen bütçeyi açıklarken Sayın Oktay'a. O bana cevabını verdi ve cevabından anladığım kadarıyla da diyorsunuz ki: "Burada, Türk lirasının değerinin düşmesiyle ithalat azalacaktır. Dolayısıyla, cari açıkta pozitif bir gelişme yakalayacağız." Fakat Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcım, Allah aşkınıza, bu zaten bildiğimiz ve yaşadığımız bir şeydi. Ne oluyor biliyor musunuz? Türk lirası değer kaybettiği zaman ithalat pahalılaşıyor ama ithalat pahalılaştığı zaman ve dolayısıyla ithalat azaldığı zaman üretimimiz azalıyor, üretimimiz azaldığı zaman ihracatımız azalıyor. Dolayısıyla da zaten Türkiye ekonomisi büyüme trendine bakarsanız "stop and go" dedikleri "bir adım atıyor, bir adım geri çekiyor" gibi bir sürecin arkasında yatan gerçeğin bu olduğunu görürsünüz.

Peki, siz yeni olarak ne söylüyorsunuz? Yeni olarak söylediğiniz şu, benim anladığım kadarıyla diyorsunuz ki: "Pandemi, Çin'in tedarik kanalları bakımından önemini azalttı ve biz Çin'in yerine geçebiliriz. Buna ilişkin bir sürü örnek var." Olabilir. Bunun dışında, benim Lütfi Elvan'ın açıklamalarından da buradaki sunuşundan da anladığım kadarıyla "Ara ve yatırım mallarında -ki ithalatımızın önemli bir kısmı ara ve yatırım mallarından karşılanıyor biliyorsunuz- müthiş bir iştah var." diyor yani "Birtakım iş adamlarımız ara malı ve yatırım malı yatırımı yapmak istiyorlar. Genel olarak sabit sermaye yatırımlarına dönük kredi talebi artmaya başladı ve üstelik faiz düşünce daha da artmaya başladı. Velhasıl, öyle bir ortama doğru gidiyoruz ki ithalat pahalılaşacak ama ithalatın üretimi kısma ilişkisini biz burada bozacağız, ithalata ikame edilebilecek olan üretimin gerçekleşmesini sağlayacağız." diyor. Yine, Merkez Bankası Başkanının yaptığı açıklamaya göre 30 milyar dolar reeskont kredileri vereceksiniz, vesaire vesaire.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben hatırlatayım size, yirmi yıl, 60 ile 80 arasında ithal ikamesini yapamamış bir ülkeden söz ediyoruz. Siz, Allah aşkına, beş ayda, altı ayda bunu nasıl başaracaksınız? Bu mümkün mü? Bakın, mümkün olmadığı çok açık. Ben size söyleyeyim, bugün, özellikle açık pozisyonda yakalanmış olan şirketlerin durumu çok kötü. Yani tamam, dövizi olan, dövizle iş yapmış olan şirketler bir anlamda zenginleştiler fakat diğerleri çok kötü durumda; bir. İkincisi: Pandemi sürecinde büyük şirketler kâr ettiler, çok kâr ettiler. Bu, yine, yanlış politikalarınızın sonucuydu yani o likidite genişlemesinin yarattığı bir imkândı bu büyük şirketlere. Çok kâr elde ettiler ve dolayısıyla da bu dolar, döviz kriziyle baş edebilirler ama geniş bir KOBİ kesiminin bununla baş etmesi mümkün değil ve dolayısıyla da büyük bir KOBİ katliamı olacağını şahsen ben düşünüyorum.

Evet, az bir zamanım kaldı. Şimdi, benim sorduğum sorulardan -ki ben geçen, bütçenin başında da yaptığınız konuşma üzerine sorular sormuştum- bir tanesi enflasyonla mücadeleyle ilgiliydi; siz, enflasyonu emtia fiyatlarının artışına, vesaireye bağlamıştınız ve ondan sonra dediniz ki: "Toplam faktör verimliliği artıyor." Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcım, bakın, tam tersi söz konusu oluyor yani bu açıkça gösteriyor ki Türk ekonomisinde toplam verimlilik düşüyor sizin önerdiğinizin aksine.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hocam, son cümlelerinizi alalım.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bunun dışında, son bir cümle daha söyleyeceğim. Esasında birkaç not daha vardı ama...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bir dakikamı vereyim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakika ilave ediyoruz; bunu ben ilave edeyim artık Necdet Bey'in vakti kalmadı.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Diyorsunuz ki: "Ampirik çalışmaların da reel kurun ihracat üzerinde uzun vadeli etkileri olduğunu gösteriyor." Ve kaynağını bilmiyorum ama "Ortalama olarak reel kurdaki yüzde 1'lik bir düşüş ihracatı 0,3 puan artıyor." demişsiniz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bu doğru değil, bu teknik olarak doğru değil. Ben size Türkiye ekonomisiyle ilgili yapılmış ve bu reel kurla faiz, ihracat arasındaki ilişkileri test eden, onlarca araştırma önerebilirim ve hiçbiri sizin söylediğinizi doğrulamıyor. Uzun vadeli bir etkisinin var olduğunu bulgulayanlar var ama kısa vadede hiçbir etkisi olmadığını söylüyor bütün bu çalışmalar. Dolayısıyla böyle bir şansınız da yok esas itibarıyla.

Son olarak da gelir dağılımıyla ilgili olarak... Sayın Fuat Oktay, gerçekten ben bunu Cumhurbaşkanlığına da yakıştıramıyorum, şimdi, ben demişim ki: "Gelir dağılımında bozukluk var." Siz de bana cevaben, bu en zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasındaki oranı söylüyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Efendim, bu oran 2006'da 9,6 iken 2020 yılında 8'e düşmüştür." Evet, düşmüş, bu rakamlardan düşmüş ama Sayın Oktay, ben 2014'ten baktığımda düşmemiş, artmış. Üstelik, gelir dağılımının bozukluğu 2014'ten sonra sürekli olarak artmış.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla da sizin geçmişte de 2002 referansınız da bana çok tuhaf geliyordu, bu verdiğiniz bilginin de doğrusunu isterseniz bu anlamıyla, Cumhurbaşkanlığı metni olarak düşündüğümde çok uygun olmadığını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.