| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 26 .11.2021 |
AYLİN CESUR (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığımızın değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığının bütçesini görüşüyoruz ve aslında bütçeyi görüşüyoruz genel olarak günlerdir burada. Bütçe harcamalarına ilişkin "Türkiye'nin itibarı" diyorsunuz. Türkiye'nin de Türkiye'nin Cumhurbaşkanının da Cumhurbaşkanlığının da itibarını elbette en üstte tutarız, bu konuda hiçbir sorun yok, tamamen hemfikiriz ancak itibarın nereden sağlanacağı kısmında bakış açımızın farklılık gösterdiği kantindeyim. İtibar nereden geliyor, bir buna bakmak lazım. Benim ve aslında bizim hayal ettiğimiz ve özlediğimiz Türkiye'de demokrasiden geçiyor itibar, hukuk devletinden geçiyor, insan hakları ve özgürlüklerden geçiyor mesela. İfade ve basın özgürlüğünü engellemek "eleştiriden korkmak" demek mesela bizim hayal ettiğimiz demokratik Türkiye'de ve aslında bize göre muhalefeti de toplumun diğer kesimlerini de dinleyerek, onları da karar süreçlerine katarak kanun yapmak, ülke yönetmek en büyük güç göstergesi. Yani demokratik olmak, farklılıkları yönetebilme gücü aslında bize göre ve hukukun üstünlüğünü hiçe saymak, hukuku ihlal etmek de bir güç değil tam tersi, güçsüzlük göstergesi. Sorunları hukuk içinde çözme kabiliyeti demokrasiyi demokrasi ve yönetimleri de demokratik kılan esasında yani demokrasiyi var kılan sayısal çoğunluk değil esasında. Kurumların özerkliğini sınırlandırmak, kurumsal hafızayı ve kurum kültürünü yok etmeye çalışmak da demokrasiyi zayıflatıyor ve günün sonunda politikayı yapamaz hâle getiriliyor ve yönetilemeyen kurumlarla dolu olunca da devlet, aslında halka da inmiyorsa memnuniyet, işte orada devlet de zayıflıyor, onu yönetenler de.
Şimdi bunları niye anlatıyorum? Çünkü, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiğinden beri Türkiye gittikçe daha fazla itibar kaybediyor Değerli Başkanım. Özgürlükleri kısıtladıkça, demokrasiden uzaklaştıkça ve kurumların içi bu şekilde boşalınca yani liyakatten vazgeçilince hukuk bir yerde hiçe sayılmış oluyor ve dünyada da daha az sözü dinlenir ve daha az itibar sahibi, saygıdeğer bir ülke hâline geliyor ülke. Mesela, Avrupa Birliği Komisyonundayım ben, Avrupa Birliği üyelik sürecinin askıya alınmasının arkasında birçok faktör var hepimizin bildiği ama Türkiye'nin bu alanlarda itibarsızlaşması ve karnesinin kötüye gitmesinde az önce saydıklarımın etkisi olduğunu kesin olarak görüyoruz. Mesela, Amerika'nın Demokrasi Zirvesi'ne Türkiye'yi davet etmemesinin arkasından "Türkiye artık bu alanda neden davet edilmiyor? Saygı mı göremiyor Türkiye?" soruları geliyor. "Uluslararası camiada ligden mi düşüyoruz, itibar mı kaybediyoruz?" sorularıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Bir de konuyu tersten almak lazım. Eğer bu denli harcama olmasa, israf bütçesi yapılmasa itibarlı olunabilir miydi? Dünyada örnekleri var, mesela "Avrupa Birliğinin itibarı en yüksek ülkelerini sayın." desek buradaki topluluğa, cevap olarak alacağımız muhtemel ülkelerden bir tanesi Almanya. Almanya'yı itibarlı yapan nedir buna genel olarak hep beraber bir bakalım. Almanya'nın kayda değer bir ordusu filan da yok. Nedir biliyor musunuz? Alman endüstrisi ve ekonomisi -üreten bir Almanya var- Alman demokrasisi ve hukuku; işte Almanya'ya itibarı da beraberinde getiriyor. Tabii bir de 2005 yılından bu yana Şansölye görevini yürüten Merkel'in de bu itibara katkısı var ancak Merkel'in oturduğu koltuktaki itibarı, böyle lüksten, şatafattan filan da geçmiyor. Mesela, başbakanlık konutuna dahi taşınmamış, bir apartman dairesinde oturuyor; devasa bir koruma ordusu yok ve 2 araçlık bir mini konvoyla evine gidip geliyor. Şimdi, dünyanın en büyük 4'üncü ekonomisinin başı olan kişinin çok mütevazı bir yaşamı var. Ekonomik olarak 5 katımız büyük bir ülkede bizdeki gösterişin beşte 1'i yok ve Almanya'da 9 bin makam aracı var, Türkiye'de 125 bin; nüfuslarımıza baktığımızda çok ciddi bir fark var. "İsraf" dedim ya hani "Vatandaş çok büyük sıkıntı çekiyor." dedim ya, bunları bir gözden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bunların, esasında mevcut yönetimlere, vatandaşın özellikle ekonomik olarak yoksulluk ve sıkıntı yaşadığı günlerde -ben çok dostane söylüyorum bunu- buna başvurduğunuz vakit itibar kaybettirdiğini düşünüyorum. Biz "Glasgow'daki İklim Zirvesi'ne istenilen büyüklükte bir araç konvoyu tahsis edilmediği için gidilmedi." diye bir haber okuyoruz mesela. Bunun doğru olmadığı ümidi içerisindeyim çünkü İskoçya dünyanın en güvenli ülkelerinden bir tanesi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım lütfen.
AYLİN CESUR (Isparta) - Paris İklim Anlaşması'nı kabul ediyoruz ama İklim Zirvesi'ne gitmiyoruz. İklim söz konusu ama biz daha çok karbon salınmasına sebep olacak bir talebimiz onaylanmadı diye gitmiyoruz.
Şimdi ben sürem de bitti ama bugün bir ekonomik kurtuluş savaşından bahsediliyor ama bu kurtuluş savaşı, halkın anladığı kurtuluş savaşı ile söyleyenlerin anladığı kurtuluş savaşı çok farklı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
AYLİN CESUR (Isparta) - Ben teşekkür ediyorum.
Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve aslında ülke gibi, kurtuluş ilacının, demokraside ve derhâl Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden tekrar parlamenter sisteme geçilmesinde olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ederim.