KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, sunumuzu izledik. Elbette iktidarlarınız, hükûmetleriniz döneminde Bakanlığınızın sorumluluk alanıyla ilgili bizim de olumlu karşıladığımız çalışmalarınız oldu ancak sunuma ilişkin değerlendirme yapmak gerekirse öyle sunumdaki gibi aslında tablolar, Türkiye'de sizin faaliyet alanınız olan, sorumluluk alanınız olan konularda çok iç açıcı değil. Tabii, Türkiye hem nüfus dinamikleri açısından hem bölgedeki gelişmeler açısından sizin Bakanlığınızı ilgilendiren konularla, sorun yaratacak olaylarla iç içe. Örneğin Suriye'den ülkemize gelen misafirler. Hukuki statü olarak aslında artık misafir de diyemiyoruz. Dün burada AFAD'la ilgili değerlendirmeler yaparken Sayın Kurtulmuş, resmî olarak 1 milyonun üzerinde, 1,2 milyon sanıyorum, belki de biraz daha üzerinde...

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - 1 milyon 700 bin.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Resmî rakamlar?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Tabii, 1 milyon 700 bin resmî rakamlar.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - 1,7 diye açıkladı Bakan.

VAHAP SEÇER (Mersin) - 1,7 milyon resmî rakamlara göre Suriye'den gelen misafirler var ve bunların artık kalıcı olacağını öngörmeye başladı Hükûmet. Nasıl bir formül bulunacak, ben de merak ediyorum. Herhâlde özel bir kanunla artık bu misafirler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılacak. Açıkçası bu saatten sonra böyle bir çalışma yapacağınızı ben öngörüyorum. Şimdi siz dediniz ki: "Psikososyal destek sağlanıyor." Elbette ki önemli ama yeterli değil. Ben özellikle kendi seçim bölgemde -o hinterland olduğu için Mersin, Adana, Urfa, Osmaniye, Gaziantep- çok önemli sorunlar yaşanıyor, yani sizleri ilgilendiren. Asayiş boyutunu, ulusal güvenlik boyutunu başka bir alana bırakıyorum. Sizin konunuz kadın, çocuk, gerçekten çok dramatik sahneler var. Yani, ahlak dışı işlere itilen kadınlar mı diyelim, dilencilik, hırsızlık yaptırılan, bu tip organize suç örgütleri tarafından kullanılan çocuklar mı diyelim; yoksulluk içerisinde, perişanlık içerisinde bir tablo. Elbette bunun sorumlusu siz değilsiniz, yani Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak siz değilsiniz, buradaki göçün sorumlusu siz değilsiniz ama maalesef, Hükûmetiniz bu işten sorumlu. Bugün orada böyle bir tabloyla karşı karşıya isek, 2011 yılında Hükûmetinizin Suriye politikaları daha ayağı yere basan, özellikle Suriye'de barışı teşvik eden, savaşı körüklemeyen bir politika olsaydı belki bugün bu tablolarla karşı karşıya kalmayacaktık.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda Bakanlığınızı ilgilendiren konular var. Mutlaka sizler de bunu incelediniz, değerlendirdiniz. Özellikle çocuklara ilişkin, engellilere ilişkin son derece çarpıcı tespitler var. Örneğin ilköğretimde okullaşma oranı fena bir rakam değil, gayet iyi bir rakam ama ortaöğretimde toplumsal cinsiyet farklılığı hâlâ yaklaşık olarak bir önceki yıla göre aynı seviyelerde seyrediyor. Tüm eğitim düzeylerinde okula devamsızlık ve okulu bırakma oranları resmî olarak yayınlanmamış olsa da yüksek düzeyde oldukları bildiriliyor. Eğitime erişim bakımından ülke çapındaki bölgesel farklılıkların hâlen yüksek seviyede olduğu tespiti var. Engelli ve özel eğitime muhtaç çocuklar, mevsimsel tarım işçilerinin çocukları ve Roman vatandaşların çocukları eğitime erişim konusunda bazı zorluklarla karşılaşıyor. Bu tip tespitler var.

Türkiye'de bir çocuk gelin sorunu var. Hâlâ bu sorun devam ediyor. Bu arada bir tartışma açmak istemiyorum ama eylül ayında Millî Eğitim Bakanlığının bir yönetmeliği oldu, bu çok tartışıldı: İlköğretimde türban meselesi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanısınız. Bu yönetmeliğe göre, İlköğretim 4'üncü sınıftan sonra isterse kız evlatlarımız okula başı kapalı olarak gidebilecek ama bunun yanında, farklı yaşam biçimleri olan, anlayışları olan -örneğin "piercing" takan çocuğumuz, saçını boyayan çocuğumuz, dövme yaptıran çocuğumuz- bir kısıtlama getiriyorsunuz. Ben başörtüsü karşıtı bir insan değilim. Elbette ki insanlar hürdür, özgürdür ama başörtüsü dendiği zaman yıllardır, özellikle sizin iktidarlarınız döneminde, aslında bir siyasi tartışmayı çağrıştırıyor. Bir inanç kaynaklı eylem olabilir başörtüsü kullanmak. Ona saygı duyarım ama algısı, imajı, çağrıştırdığı konu bir siyasi tartışma ve bir siyasi simge algısı. Burada ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: "Siyasi simge içeren fular, bere -"bla bla" gidiyor- bu tip giysiler kullanılmayacak." Bir anne olarak, bir birey olarak, bir bakan olarak, bir yurttaş olarak siz bunları hangi kapsamda değerlendiriyorsunuz, özgürlük kapsamında mı değerlendiriyorsunuz? Yani bir evladımızın başörtüsüyle -ilköğretim 5'inci sınıftaki reşit değil, bu insanımız, bu çocuğumuz- girmesi özgürlükler kapsamında değerlendirilecek de "piercing" takan çocuğumuzun okula girmesinin engellenmesi hangi kapsamda değerlendirilecek, gerçekten merak ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, çocukların, özellikle kriminal olaylarda Türkiye'de gerçekten çok önemli dramatik artışlar var. Bunun birçok sebebi var. Sizler de biliyorsunuz. Elimde bazı rakamlar var. Örneğin çocuk suçlular cezaevlerinde, 1/10/2014 tarihli bir araştırma. 12-17 yaş grubunda 1.794; 18-20 yaş grubunda ise 7.018 hükümlü ve tutuklu olduğu bu araştırmada belirtiliyor ve her yıl güvenlik birimlerine gelen ya da getirilen çocuklar, bu raporda verilen rakamlara göre her yılda artış gösteriyor. Bakın, 2008-2011 yılları arasında 676.637 çocuk hakkında işlem yapılmış. Yıllara göre bakıyorum: 2008 yılında 132.592 çocuk, 2009 yılında 151.961; 2010 yılında 188.044. Zamanımı değerlendirme açısından burada bırakıyorum. Böyle yukarıya doğru bir eğimle artış gösteriyor. Şimdi aynı dönemde de kız çocuklarının sayısı yadsınamayacak bir rakam, 193.931.

Bizim cezaevi komisyonumuz, partimizin cezaevlerindeki değerlendirmeleri, çalışmaları sırasında, Adana Pozantı Cezaevinde çocukların cinsel istismarla karşı karşıya kaldığı, kötü muameleyle karşı karşıya kaldığı birçok olayı kamuoyuyla paylaştı. Sadece Pozantı Cezaevi değil, bu tip istismarların olduğu belki de onlarca cezaevi hâlâ Türkiye'de maalesef var.

Türkiye'de engelli sorunu hâlâ devam ediyor. Yaklaşık 8,5 milyon ki nüfusun yüzde 13'lük bölümü, kayda değer bir rakam. Bu insanlarımızdan hâlâ yüzde 40'a yakın bir kesimi okuma yazma dahi bilmiyor Sayın Bakanım. Okuma yazma bilen engellilerin de sadece yüzde 2'si yüksekokula gidebiliyor ama engelli olmak eğitim almayı zorlaştırıyor ancak eğitim almamak engelli olmanın getirdiği yükü maalesef artırıyor.

2003 yılında bir düzenleme yapıldı. 2022 sayılı Kanun'da aile içi kişi başı gelir sınırı üzerinden engellilere aylık bağlamakla ilgili. Burada birçok engelli yurttaşlarımızın aylığı kesildi, mağdur statüsünden çıktı ama onlar, maalesef, aileye bağlı, aileye muhtaç...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seçer, ilave süre veriyorum, buyurun.

VAHAP SEÇER (Mersin) - ...ve aylık almak için yasayı arkadan dolanmanın yollarını arıyor yurttaşlar. Bu yasanın tekrar gözden geçirilmesi lazım, iyileştirilmesi lazım. Engelliler lehine iyileştirilmesi lazım.

Engellilerimiz seçimlerde zorluk çekiyorlar. Bunları sizler de tespit etmişsinizdir. Oy kullanmaya giden engelli yurttaşımız işte okullarda oy kullanıyor. Sandığı ikinci katta ise oraya çıkmakta çok ciddi zorluklar çekiyor. Önümüzdeki seçimlerde bu konunun dikkate alınması, ona göre uygulama koşullarının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

Sağlık Uygulama Tebliği'ne göre -ki bunun da sözünün Sağlık Bakanlığı tarafından verildiğini ben hatırlıyorum- engellilerden sağlık hizmetlerinde bir katkı payı alınıyor. Bunun kaldırılacağı yönündeydi ama bugüne kadar bu söz yerine getirilmedi Sayın Bakan.

Elbette, Bakanlığınızın görev ve sorumluluk alanında konuşacağımız çok şeyler var. Yoksulluk var, kadına yönelik şiddet hâlâ Türkiye'de devam ediyor. Bakın, çok çarpıcı rakamlar. Sizin bu konuya hassasiyet gösterdiğinizi biliyorum. Buradaki yasama faaliyetlerinde bu konuyu defaatle burada tartıştık görüştük ama Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verileri var elimde. 2013 yılında 237 kadın şiddete maruz kalmış, hayatını kaybetmiş, bu yılın ekim ayı sonu itibarıyla da 255 kadın. Yıl tamamlandığında, umut ediyorum bu rakam artmaz, ancak sabit dahi kalsa 2013-2014 mukayesesinde hâlâ kadına yönelik şiddette ve cinayetlerde artış olduğunu gözlemlemekteyiz.

Sayın Bakanım, bütçe sunumu sırasında aslında yoksulluk konusunda biraz yuvarlatılmış laflar, geçiştirici laflar kullanılmış. OECD'nin raporlarına göre Türkiye, 2000'li yıllarda gelir dağılımını en ciddi iyileştiren ülkelerden biri olmuş. Yani gelir dağılımında adaleti sağlamış. hangi rakamlardan nerelere gelmiş, tabii bunu anlayamıyoruz. "İyi" kavramı göreceli bir kavram. Size göre iyi olabilir, bize göre yetersiz olabilir, bir başkasına göre kötü olabilir. Ama benim elimde bir çalışma var. Genel sağlık sigortası kapsamında, biliyorsunuz yoksulluk testi yapılıyor. Yoksulluk vesikası alanların sayısına bakıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seçer, bir dakika daha süre veriyorum. Lütfen, toparlayın.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şu ana kadar gerçekleştirilen çalışmalarda haziran ayında en son alınan rakam, devletten ücretsiz sağlık hizmetini almak için yoksulluk testine girip yoksulluk vesikası alanların sayısı 12 milyonu geçti. Bunlar resmî rakamlar, gerçek rakamlar.

Her şey güllük gülistanlık değil bu anlamda. Kadının sorunu var, çocuğun sorunu var, engellilerin sorunu var, yaşlıların sorunu var. İşiniz kolay değil, işiniz zor. Umut ediyorum, bundan sonraki süreçte bu konulara daha iyi çözümler üretirsiniz.

Seçim de geliyor. Seçim sonucu kimin oralarda oturacağı belli olmaz ama kadınlar bizim, çocuklar bizim, engelliler bizim. Onlara hep beraber sahip çıkmak bizim en azından insani görevimiz.

Bütçeniz hayırlı uğurlu olsun.