| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2756) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 30 .11.2021 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Normalde aslında içerik olarak çok da karşı çıkılacak bir anlaşma değil diye ilk etapta düşünülebilir, fakat Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle kurduğu ilişkiye baktığımız zaman sorunlu bir ilişki olduğunu görüyoruz. Aslında, Sayın Bakan Yardımcısı genel olarak Kıbrıslıların bağımsızlığının bütün dünyada tanınması üzerine bir değerlendirme yaptı fakat yapılan bu anlaşma ve birçok, bir dizi anlaşmayla beraber ve özellikle 1980'den beri getirilen uygulamalara baktığımızda aslında Kıbrıs'ın bağımsızlığından ziyade bağımlılığının artırıldığı, bağımlılığının pekiştirildiği ve aslında tek başına, ayakları üzerinde duran ve bütün uluslararası arenada kendini ifade eden bağımsız bir ülke olma konumundan gittikçe uzaklaştığını görüyoruz. Bu anlamıyla, bu anlaşma her ne kadar aslında Kıbrıslıların ve Kıbrıs kültürünün dışarıda tanıtılmasına Türkiye'nin yardımcı olması ve bu anlamıyla kültürel bir iş birliğini öngörmüş olsa da içeriğine baktığımız zaman aslında bununla bir çeşit baskı unsurunun geliştirildiğini ve ne yazık ki aslında bağımsız bir kültürel alışverişten daha ziyade Hükûmetin kültürel önceliklerini önceleyen ve Türkiye'de değil, aynı zamanda bu kültürel önceliklerin Kıbrıs'ta da yayılmasını önceleyen bir anlaşma olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Örneğin, Türkiye'nin 2020 yılında aldığı bir kararla çok sayıda Kuzey Kıbrıslı yazar, şair, gazeteci ve siyasetçi hakkında Türkiye'ye giriş yasağı konulduğunu görüyoruz. Normalde Türkiye transit ülke yani buradan gelip transit olarak geçiyorlar ama G82 koduyla yani "millî güvenlik aleyhine faaliyetler" iddiasıyla bu insanlar önce alıkonulmakta ve bir süre sonra da Kıbrıs'a tekrar iade edilmektedir. Örneğin, araştırmacı yazar Doktor Ahmet Cavit An, giriş yasağı olduğu gerekçesiyle İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan Türkiye'ye alınmadan geri gönderildi ve bu kişi çocuk doktoru olan, Kıbrıs'la ilgili sayısız kitabı, makalesi olan bir kişiydi ama buna rağmen tekrar böyle bir muameleye maruz kaldı.
Yine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin önceki dönem Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın iletişim koordinatörü Ali Bizden de havaalanında alıkonuldu ve G82 koduyla Kuzey Kıbrıs'a geri gönderildi. Bunları çok uzatmak mümkün ama daha fazla uzatmaya gerek yok.
Diğer bir mesele, Kıbrıs kültürünün tanıtılması, evet, bizce de çok önemli bir mesele fakat burada Kıbrıs kültürünü tanıtacak kurumların kendi içinden yani Kıbrıslı kurumlar olması yerine, onların kendi kültürlerini ve adanın toplam kültürünü tanıtmaları yerine örneğin Türkiye merkezli Yunus Emre Enstitüsünün inisiyatifiyle çalışma yürütülmesinin de yine bir hegemonik baskılama, aslında kültürel anlamda da içerme ya da asimile etmek gibi bir amacı olduğunu, en azından buna yol açabileceğini de ifade etmek istiyoruz. Bu anlamıyla, özel olarak AKP Hükûmetinin Kıbrıs'taki muhaliflere dönük, bu ülkedeki muhalifler gibi Kıbrıs'taki muhaliflere yönelik yaptığı bazı girişimler nedeniyle de -şerhli olarak- şerh koyduğumuzu ifade edelim, şerh için zaten süre olacaktır.
Son olarak şunu ifade edeyim: Örneğin, Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası 2002 yılında Türkiye'yi ziyaret ettiklerinde o dönem Parlamento da bulunan birçok muhalif grupla görüşmeler gerçekleştirdiler, BDP'li milletvekilleriyle de görüşme gerçekleştirmişlerdi ve şöyle bir ifade de bulunuyorlar: "Evet, Türkiye bizi finansal olarak destekliyor, bu çok doğru fakat birçok kalem arasında geçişkenlik olmasına rağmen bir kalem arasında geçişkenlik yok." Yani siz Türkiye'nin verdiği örneğin eğitim fonu Kıbrıs'ta turizm fonu için ya da başka bir fon için, başka bir alan için kullanılabiliyorken örneğin diyanet için verilen fon sadece diyanet işlemleri için kullanılıyor yani cami yapmak ve diğer bütün işlemleri yapmak için. Bu da aslında şöyle ifade edilebilir: Sünni, Müslüman Kıbrıs topluluğu genel olarak seküler bir yaşam tarzına sahiptir ama ne yazık ki aslında Hükûmetin bu yaşam tarzına da bu kıstaslar, bu sınırlılıklar üzerinden müdahale ettiğini ve deyim yerindeyse aslında Kıbrıs'a da bir İzmir alerjisine bakar gibi Kıbrıslıları da böyle seküler olmaları nedeniyle, siyasal İslamcı demeyelim doğru bir şey değil belki ama kendi ideolojik kodlarına göre yönlendirmek istediklerini ifade edelim. Bu anlamıyla şerhimiz var Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.