KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri cuma gecesi tamamlandı ve pazartesi günü de yeni bir kanun teklifiyle ve Plan ve Bütçe Komisyonun toplanmasıyla karşılaştık. Baktığımız zaman, bütçe görüşmeleri sürecinde de zaten ciddi anlamda gerçeklikten uzak ve gerçekten halkın sorunlarına somut çözüm üretecek bir bütçe değildi ve en çok karşılaştığımız tabir... Bakan değişti en önemlisi, bu dahi bir güvensizlik ortamı oluşturdu. Bütün Bakanlıkların temel cümlesi, ortak noktası "Cumhurbaşkanlığının talimatlarıyla" idi ve baktığımız zaman da -aslında bu yaşanan- geldiğimiz nokta, bir sistem krizi olarak karşımıza çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle beraber -o dönem, beraber Anayasa görüşmelerinde müzakere ettiğimiz milletvekillerimiz hatırlayacaktır; yapılan değişiklikle bu sistemin bu krizini, bu ekonomik krizini biz öngörmüştük çünkü- kurumsuzlaşan, kuralsızlaşan ve kişiselleşen politikalarla karşı karşıyayız. Belki bunun öncesinde fiilen vardı ama bununla tamamen uygulamaya geçmiş hâliyle karşı karşıya kaldık.

Sayın Başkan, güçler ayrılığı ilkesi ve Meclisin takdiri olduğunu söylüyor ama şimdi şöyle bir durum var: Sistemde partili ve taraflı bir Cumhurbaşkanı var ve her ne kadar milletvekillerinin hazırladığı kanun tekliflerini görmüş olsak da bürokrasiden gelen kanun teklifleri ya da isteğiyle hızlanan kanun teklifleri var ve çoğunluğa sahip Mecliste ve doğal olarak bir müzakere ortamı değil, bir çoğunluğun tahakkümü şeklinde yasaların geçtiğini görüyoruz ama burada temel sorun, tamamen kurumsal bir tahribatın yaşanması. Bu kurumsal tahribatın sonucunda aslında yeni bir öngörülemez, güven kaybeden, şeffaf olmayan, belirsiz bir ülke noktasına geldik ve bunun sonuçlarını da yaşıyoruz. İşte, iki buçuk ayda yüzde 50 değer kaybetti para birimimiz. Eylül başında 8,3 civarında olan dolar kurunun bugün yüzde 100 artışıyla 17'leri konuşuyoruz bugün ve gelen bütün ürünlerin girdi maliyetleri yüzde 100 arttı. Şimdi "Üretime dayalı yeni bir sistem" diyoruz ama sanki geçen hafta pazar günü seçim olmuş ve yeni göreve başlamış bir iktidarla karşı karşıya kalmışız gibi iktidar partisi milletvekillerinin konuşmalarına şahit oluyoruz.

Yapısal sorunlar varken biz hangi kanunu burada görüşürsek görüşelim, bir sonuç doğurmayacağını düşünüyorum ben. Bu enflasyon baskısı nasıl önlenecek? Döviz kurunun kontrol edilemez artışı nasıl önlenecek? Bütün dünyada kabul görmüş ekonomi bilimi, bilim insanları ve ülke uygulamaları ve deneyimler varken yirmi yıldır ülkeyi yöneten bir iktidar tarafından yeni bir ekonomi modeli tartışmalarına geçmek... Aslında bu, bir politika değişikliği değil değerli milletvekilleri; bu, aslında, bu iktidarın bir çıkmazı, sorunların ekonomik sürdürülemezlik, ekonomik kriz. Yönetilemeyen ekonomiye zaman kazanmak için yeni bir süreci tartışıyoruz ve para politikası araçlarını uzun süredir kullandı bu iktidar ve maalesef, ekonomi biliminin referanslarıyla değil, dinî referanslarla para politikası araçları üzerinde, özellikle de genel kabul görmemiş bir faiz azaltılması süreci sonucunda bu noktaya geldik. Ve ciddi bir para arzı var piyasada şu an, Merkez Bankası ciddi anlamda -bakıyor musunuz bilmiyorum Merkez Bankası verilerine- bir para arzı sunuyor. Ülkeyi terk eden yatırımlar var, hem portföy hem doğrudan yatırımlar ve ülke içinde ulusal düzeyde bir beklenti var. Ekonomide "beklenti" kavramının ne kadar önemli olduğunu bu salondaki herkes biliyor. Ciddi anlamda bir güven kaybı varken yatırım, üretim, talep kısır döngüsünden nasıl kurtulacak ekonomi? Hangi veriler baz alındı da değişim noktasında bu ekonomik modele karar verildi? Ciddi bir kurumsal erozyon... Bakın, bilim akademisi hocaları veriler yayımlıyorlar, vergi uzmanları konuşuyor. Bakın, bir asgari ücreti bile -çok özür diliyorum- elimize yüzümüze bulaştırdık neredeyse ve iki gün içerisinde bir kanun teklifi hazırlayarak tartışıyoruz hâlâ. Bence bu bile bir güven kaybıdır. Bütün ülke oturduk "Bu vergiyi ne yapacağız biz?" Bunun bir hesabı vardır, bir verisi vardır, devlete mali yükü vardır; Plan ve Bütçe Komisyonu dâhil bu yükü bilmiyoruz biz, şu an ben bilmiyorum bunun devlete maliyetinin ne olacağını.

Son olarak Cemal Bey'e bir şey söylemek istiyorum, Güney Kore'den bahsetti. Bildiğiniz üzere Güney Kore -bizle beraber, biz de onlarla başladık- ihracata dayalı sanayileşme modelini kabul etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkanım, müsaadenizle...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Bu modelini eğitim politikası, teknoloji politikası ve kalkınma politikası üzerine kurdu; özel sektör ile kamu bir model oluşturdular ve özellikle de KOBİ'leri burada kullanarak -ama ciddi bir eğitim altyapısıyla- gerçekten bugün dünyanın en önemli... Kişi başı geliri 36 bin dolarlarda, işsizliği yüzde 3'lerde, büyüme hızı yüzde 4'lerde, enflasyonu yüzde 3 düzeyinde olan ve bugün dünyaya teknoloji ihraç eden bir ülke. Biz bu modeli, ihraca dayalı modeli kurarken -Abdüllatif Şener Hocamız çok güzel bir konuşma yaptı bence- bizim üretim yapımız nedir? Cemal Bey, biz hâlâ düşük teknolojik ürünleri dünyaya ihraç ediyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sibel Hanım, teşekkür ediyorum, maddelerde yine devam edersiniz.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ciddi yapısal sorunlar var ama bu bir sistem krizidir, bunu belirtmek isterim.

Teşekkür ediyorum.