KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonunun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3/6/2011'de 633 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'yle kurulan Bakanlığımıza Fatma Şahin -bugün Gaziantep Belediye Başkanı olan- arkadaşımız atandı ve onunla 2011-2012-2013 yılı bütçelerini gerçekleştirdik. Tabii, Bakanlığın bağlı kurum ve kuruluşlar itibarıyla, yaptığı hizmetler itibarıyla genellikle bütün bütçe görüşmelerinde milletvekili arkadaşlarımız en naif, en duygusal konuşmaları yaptığı bir bütçedir burası fakat sizin göreve geldiğiniz 25 Aralıktan sonraki bu süreçte ve... Bu, 24'üncü Dönem'in son bütçesi, önümüzdeki dönem, 25'inci dönem bir başka Parlamento grubu, bir başka iktidar... İnşallah bu sefer biz karşıda, siz burada olacaksınız, sizler bizi eleştireceksiniz.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Belki hiç olamayacaklar burada ya.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yok, o kadar değil, o kadar insafsızlık yapma Hocam, o kadar insafsızlık yapma. Biz karşıda, onlar burada olsunlar. Burada da çok değerli 2 kadın arkadaşımız var, inşallah o koltukta da onlar oturacaklar, böylelikle...

BAŞKAN - Sayın Çam, efendim, yani...

Buyurun.

MUSA ÇAM (İzmir) - Şimdi, tabii, Sayın İslamoğlu, 25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Bakanlık koltuğuna oturdunuz, tabii ki bu bir talihsizlik sizin açınızdan ama insan tabii, düşünmeden de sormadan da geçemiyor bu süreci. Türkiye'de asla unutulmayacak olan ve büyüklüğüyle bir ilk mahiyetindeki yetim hakkına musallat olma girişimlerini acaba nasıl karşılıyorsunuz Aile Bakanı olarak? Bahse konu kamu kaynağıyla kendi bakanlığı bünyesinde bu kadar büyük paraların döndüğü bu kaynakla Bakanlıkta hangi işleri yapardınız diye de merak ediyorum. Bu sorulara tabii, yanıt verecek misiniz, vermeyecek misiniz, onu bilemiyorum ama bunu klasik anlamda "Bu, paralelcilerin işidir, bu uydurmadır." gibi cümlelerle lütfen geçmemenizi özellikle sizden istirham ediyorum. Tabii, Sayın Bakanın bir fark yaratacağına dair inancımın olmasını çok arzularım bir naif tutumla, özellikle Bakanlığınızın konumu itibarıyla ama bunda da çok böyle inancımın kalmadığını düşünüyorum. Nitekim kadın erkek eşitliğine inanmadığını açıkça söyleyen ve eşitliğin fıtrata karşı olduğunu söyleyen ve kızlara erken yaşta evlenmelerini tavsiye eden bir Başbakanın kabinesinde yer aldınız. Yeni Başbakan da giden Başbakanın arkasından giden bir Başbakan olduğu için aşağı yukarı fikirleri de fıtratları da aynı. Üstelik bu da yetmemiş, kadınlara kahkaha ayarı veren kabine arkadaşınız Sayın Arınç'ın bu dehşet verici sözlerine dair Sayın Bakandan hiçbir söz duymadık. Sizden kadınların kahkahasıyla ilgili bu konuda bunu kınayan veyahut da bunu reddeden "Kadınlar özgüdür, istedikleri kadar gülebilirler." gibi bir düzeltmeyi de duyamadık.

BAŞKAN - Sayın Çam, bütçeyi eleştireceğiz, Sayın Bakanı değil.

MUSA ÇAM (İzmir) - Acaba kabine toplantılarında nasıl bir tutum izlersiniz, onu da merak ediyorum.

Sayın Bakanın bugün başında olduğu bakanlık sorumlu olduğu alanlarda bana göre çok başarılı olmamıştır, burada başarılı olduğunu söylemek isterdim. Türkiye'de kadınlar yüzyılı aşan bir mücadeleyle elde ettikleri kazanımlarının aşındığı bir dönemi yaşamaktadır sizin Bakanlığınız döneminde. Çocuklar masumiyetlerini işçi olmaya zorlanarak kaybetmekle kalmamakta, kendi iradelerinin ürünü olamayacağı ortada olan çocuk işçiliğinin pençesinde ölmektedirler. Diyebilirsiniz ki kaderdir, diyebilirsiniz ki fıtrattır. Hayır değildir arkadaşlar, böyle olmak zorunda değil. Bu kaderi ve fıtratı değiştiren ülkeler vardır ve hepsi de Türkiye'den fazla bu sorunlara eğilmektedir, sorunları çözmek adına kaynak ayırmaktadır, bu alanda çaba sarf etmektedir. Hâlbuki kadının toplum içindeki etkinliğini gösteren sıralamalarda Türkiye, hâlâ gelişmiş ülkelerin çok gerisinde yer alıyor. Ülkemizde kadınlar, eğitim, istihdam, gelir, zenginlik, siyasal yaşama ve yönetime katılım konularında ne yazık ki ilerleme sağlayamıyorlar. Bir de üstüne üstlük sokak ortasında, adliye koridorlarında sevdikleri erkeklerce ya da ayrıldıkları eşleri tarafından dayak atılıyor ve katlediliyorlar. Hükûmetiniz döneminde kadınlar ve çocuklara dair çok sınırlı iyileşme ve gelişme kaydedilmiştir. Ciddiye almadığınız için attığınız sınırlı iyileştirme adımları sorunlarını ciddiye alıp çözüm üreten toplumların da çok gerisinde kaldı. Aslında başarısızlığınızın nedeni bir şey yapmamanızdan değil, çok az şey yapmanızdan kaynaklanıyor.

Yayınlanan son verilere göre yıllardır değişen bir şey yok. Ülke genelinde iş gücüne katılma oranlarına cinsiyet ve yaş grupları açısından bakıldığında, tüm yaş gruplarında erkeklerin iş gücüne katılma oranı yüzde 70,9; kadınlarda ise yüzde 29,7'dir. Çalışabilir nüfusta yer alan kadınların ise dörtte 3'ü evde oturmaktadır. Tabii, tüm bu veriler üretilmiş veriler, kayıt altında bir ekonominiz yoksa rakamlarınız da iyiymiş gibi görünebilir ama bu hâliyle bile durum çok üzücüdür.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; kadınların istihdamı çerçevesinde kreş hâlâ bir lüks ve bu konuda işe yeni yeni başlanması gerekmektedir. Kadının Emeği ve İstihdamı Geliştirme Platformu, çocuk bakımının kadınlar ve erkekler arasında eşit paylaşılmasının ve kamusal bir hizmet olmasının hayati önem taşıdığını vurgularken Hükûmet kadınları esnek zamanlı, kayıt dışı işlere mahkûm ediyor. Uygulanan politikalar nedeniyle kurumlar yeterli sayıda ve kalitede kreş açamadığı gibi, sadece 150'nin üzerinde kadın çalışanı olan iş yerlerine kreş açma zorunluluğu getiriyor. Biliyoruz ki ülkemizde çok sayıda küçük ve orta ölçekli işletmeler mevcut ve sizler bu işletmeleri otomatik olarak kreş açmaktan kurtardınız, büyük ölçekli işletmelerde ise bazen bilerek kadın çalışan sayısı düşük tutulduğu için ne yazık ki kreş açılamıyor.

Kadınlarda durum ve rakamlar korkunç. Ya çocuklarda? Orada durum daha da kötü. Çocuk işçiliği sorununa baktığımızda ise özellikle son 10 yılda herhangi bir iyileşmenin olmadığı devletin kendi resmi rakamlarıyla bile anlaşılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1992'de tüm dünyada çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine yönelik programını Türkiye'de başlattığında, o dönemde çalışan çocuk sayısının 1,5 milyon çocuğa ulaştığı söyleniyordu. ILO'nun programıyla birlikte ve özellikle sekiz yıllık zorunlu eğitimle 2006'da çalışan çocuk sayısı yaklaşık 1 milyona düştü. Bu sözleşmenin imzalanmasından ve yasalaşmasından bu yana yirmi iki yıl geçti, yirmi iki yıl boyunca milyon dolarlar harcanarak çocuk işçiliğinin önlenmesi için pek çok bakanlık tarafından büyük otellerde süslü projeler gerçekleştirildi. Ancak konu hiçbir zaman etkili çözümleri sağlayacak gerçek sebepler üzerinden yani var olan ekonomik sistem ile ekonomik ve sosyal haklar üzerinden tartışılmadı, ele alınmadı, böyle olunca da işe yaramadı.

İstihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 2006 yılında 6 milyon 540 bin iken 2012 yılı için bu rakam yaklaşık 1 milyon kişi artarak 7 milyon 500 bin kişiye yükseldi. Okula devam ederken çalışan çocukların sayısı 2006-2012 yılları arasında yüzde 64 oranında artarak 272 binden 445 bine yükseldi. Görülmektedir ki var olan küresel sistem güç merkezlerini sağlamlaştırarak tüm dünyada yoksulluğun artmasına, silahlı çatışmalara, ırkçılığa, ayrımcılığa ve eşitsizliğe neden olmaya devam ederken Türkiye 2014 yılının Kasım ayında hâlâ çocuklar için haksızlıklar ülkesi olmaya devam ediyor.

Göç Vakfı'nın 2013 yılını kapsayan Çocuk Hak İhlalleri Raporu'na göre sadece 2013'te yaşam hakkı ihlal edilen 340 çocuk hayatını kaybetmiş, yaralanmalarla birlikte toplam yaşam hakkı ihlali sayısı 1.172 ye ulaşmıştır. Raporun vurguladığı üzere "Kamu otoritesi çocuk ölümlerine yol açan olayların analizlerini yapmak ve önleyici tedbirler almak, ailelere çocukların korunması konusunda gerekli eğitimleri vermek gibi sorumluluklarını yok saymaktadır. Çocukların yaşam hakkını korumak her koşulda devletlerin sorumluluğu altındadır." ilkesi her bir çocuğun katlinde bir kez daha yok sayılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakana ve Bakanlıktaki çok değerli arkadaşlara, yöneticilere sormak istiyorum: Avrupa Birliği 2014 İlerleme Raporu'nda, Hükûmetinizce çıkarılan ve 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen 6284 sayılı Kanun'a atfen "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un uygulanmasına devam edilmiştir ancak ilave insan kaynağına ve koordinasyona ihtiyaç duyulmaktadır." denmiştir. Bu çerçevede, Bakanlığınız, 6284 sayılı Kanun çerçevesince Bakanlığınız bünyesinde şu anda çalışması gereken gerekli personel kaynağını istihdam etmiş midir acaba? Ekim 2014'te erkekler 29 kız çocuğunu ve kadını, eylül ayında 28 kadını öldürdüler. Kadına karşı şiddete ilişkin tablo bu kadar vahim durumdayken artık sokak ortasında kadınlar erkekler tarafından dövülürken Bakanlığınıza bağlı Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ne yapmaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) - Şu anda sayıları bütün Türkiye çapında 14 olan ŞÖNİM'lerin işleyişine dair yönetmelik iki yıldır neden çıkarılmamıştır? AB İlerleme Raporu'nda da belirtildiği gibi gerekli personel atanmamış, atanan personele de gereken eğitimler verilememiştir. Avrupa Birliği ilerleme raporunda da altı çizildiği gibi kadınların istihdama katılımı hâlâ ciddi anlamda düşük seviyededir. Bu bağlamda, Bakanlığınızın kadın istihdamını arttırmak ve kadın girişimciliğini arttırmak için somut eylem planları mevcut mudur? Bu eylem planlarına ayrılan bütçe ne kadardır? Kalem kalem bilgi verilmesi mümkün müdür? Bunları sizden duymak isteriz.

Her ne kadar Bakanlığınızca Avrupa Birliğine verilen kadın istihdam oranı yüzde 29,6 olsa da bu oranın içinde AB ilerleme raporunda da belirtildiği gibi 1/3 oranında tarım sektöründe ücretsiz çalışan, hiçbir sosyal güvencesi olmayan aile bireyleri mevcuttur. Kayıt dışı olarak istihdama katılan kadınlara ilişkin olarak diğer ilgili bakanlıklarla yaptığınız ortak çalışmalar ve bu tür bir çalışmalar için ayrılmış bütçe mevcut mudur? Bunu öğrenmek isteriz.

İlk kez Türkiye tarafından imzalanan ve 25 Kasım 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen Avrupa Konseyi'nin kadına karşı şiddeti ve ev içi şiddeti önleme sözleşmesinin gereği olarak kadına karşı şiddeti önlemeye ilişkin devlet bütçesinden çeşitli kalemlerin ayrılması mecburiyeti bulunmaktadır. Bu sözleşmenin 1 Ağustos 2014 tarihinde resmi olarak yürürlüğe girdiğini düşünürsek son 3 ayda bu sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirme noktasında bütçe anlamında ne tür adımlar atılmıştır? İstanbul Sözleşmesi gereğince sözleşmeyi imzalayan her ülke sözleşmenin bağımsız denetim mekanizması olan GREVIO'ya devlet tarafından Bakanlık bağımsız uzmanlar atamak zorundadır. Bugüne kadar denetleme mekanizması için Hükûmetinizce atama yapılmış mıdır, yapılmışsa bu uzmanlar için gerekli ve yeterli bütçe ayrılmış mıdır?

2013-2014 arasında Bakanlığınız tarafından Avrupa Birliğinden alınan fonların miktarı ne kadardır, bu fonların içerisinden Bakanlığınızın kullandığı kaynakların miktarı ne kadardır? Avrupa Birliği Hibe Kurulları gereğince toplumsal cinsiyet eşitliği projelerinde de bakanlıkların sivil toplum örgütleriyle ortak çalışmaların yapılması tercih edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) - Bu çerçevede Bakanlığınızın geçtiğimiz bütçe döneminden bu yana STK'larla çalışmış mıdır, öyleyse hangi STK'larla çalışmıştır ve onlara hangi ölçülerde bütçeler verilmiştir?

2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve Ağustos 2014'te resmî olarak yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi'ne göre kadınların özellikle adli hizmetlere ulaşmaları noktasında Hükûmetin alması gereken tedbirler vardır. Söz konusu tedbirler Hükûmetinizce alınmış mıdır? Adli tedbirlerin alınması noktasında Bakanlığınız ve Adalet Bakanlığı bütçelerinde öngörülen kalemler var mıdır?

2008'de kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun gerektiği gibi işlevini yerine getirmediği açıktır. Bu Komisyon 2013-2014 yılında Bakanlığınızla nasıl bir çalışma içinde olmuştur? KEFEK, Bakanlığınızın bütçesi çalışmalarına katkı vermiş midir? Bakanlığınız KEFEK'ten kendi bütçesine dair görüş almış mıdır?

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Başkanı ve AKP Genel Merkezi Kadın Kolları Başkanı aynı kişi midir? Öyleyse bu kişinin tarafsızlığını kaybetmiş olduğunu düşünüyor musunuz?

Belediyeler Kanunu gereğince nüfusu 100 binin üzerinde olan her belediyenin sığınma evi açma zorunluluğu vardır. Türkiye'de mevcut sığınma evi sayısı 123'tür. Bu sayının artırılmasına katkı sağlamak amacıyla Hükûmetinizce 2014-2015 merkezî yönetim bütçesinden ayrılmış bir pay bulunmakta mıdır? Sığınma evi açmak isteyen bağımsız ve tarafsız kadın sivil toplum örgütlerinin Hükûmetinize bakışı nasıldır?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurum içi toplumsal cinsiyet eğitimlerine ayırdığı 2013-2014; 2014-2015 bütçesi ne kadardır?

İstanbul Sözleşmesi gereğince Türkiye'de yaşayan mültecilere yönelik toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Bakanlığınızın konuya dair önümüzdeki bir yıl içinde mali planları yapılmış mıdır?

Türkiye'de bütçeden en az pay ayrılan kurumların başında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü gelmektedir. Bakanlığınıza bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2013-2014 bütçesiyle, 2014-2015 bütçesi miktarları ne kadardır? Bunu gerçi şimdi tabloda görüyoruz.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesine yönelik 2013-2014 projeleri neler olmuştur? Bu projelerin devlete maliyeti ne olmuştur?

Son sorum: İstanbul Sözleşmesi'nin 30'uncu maddesine göre uğradığı şiddet sonucu bedensel zarar görmüş veya sağlığı bozulmuş olan kadınlara devlet tarafından finanse edilen kaynaklar tarafından tazminat ödenmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Son üç ayda devlet şiddeti mağduru kadınlara tazminat ödenmiş midir? Bakanlığınızın bu yılki bütçesinden bu ödeme için herhangi bir kaynak ayrılmış mıdır? Böyle bir kaynak ayrılmışsa 1 Ağustos 2014 itibarıyla tazminat almaya hak kazanmış şiddet mağduru kadınların tazminatını devlet hangi bütçe kaleminden ödemeyi düşünmektedir diyor ve bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.