| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonunun Kırıkkale ve Keskin Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu ile Afyonkarahisar Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu'na ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 20 .01.2022 |
FATMA KURTULAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum, sayın bürokratlara da "Hoş geldiniz." diyorum. Bu çok iyi bir sistem oldu aslında Komisyonumuzun her toplantısında bizzat -beraber de zaten çalışıyoruz- onların da iştirak etmesi olumlu, uzman arkadaşların da ellerine sağlık, katkıları çok önemli oluyor.
Değerli arkadaşlar, Komisyon Başkanımız da Alt Komisyon Başkanımız da başlarken bize, hepimize, Komisyon üyelerine teşekkür ettiler. Biz de kendisine teşekkür... Ben bizzat Genel Kurulda konuşmamda kendisine teşekkür ettim. Eğer, bu Komisyon uyumlu çalışıyorsa Başkanın rolü çok önemlidir yani ortak bir şey alınırken özellikle biz muhalefetteki vekillere sormadan, danışmadan, ortak bir konsensüsü yakalamadan bir karar almamaya özen göstermesi buradaki uyuma çok etkisi oluyor. O anlamda hepimizin emeklerine sağlık. Çabaları önemli gördüğümü belirtmek istiyorum.
Şimdi, hem Komisyon Başkanımız hem diğer arkadaşlar da belirttiklerinde aslında hepimizin hemfikir olduğu şeyler tespit ettik. En önemli şey, belki Tevkifevleri Genel Müdürlüğü yetkililerinin de burada olmasından, güvenlikten arkadaşların da burada olmasından dolayı şunun altını çizmek gerekiyor ki: Her cezaevinde idarenin kendine göre bir uygulama biçimi olduğunu çok bariz gördük yani her bir uygulama diğer yerde farklı farklı icra oluyor. Arkadaşlar belki bunu biraz gündemlerine alabilir.
Kelepçeli muayene gerçekten, neredeyse istisnasız gördüğümüz bir şey ama Başkanlarımızın da belirttiği, yani rencide edici, onur kırıcı vesaireye biraz dikkat etmek lazım. Bilmiyorum belki de şöyle bir şey olabilir mi: İlk cezaevine giren ile başka bir cezaevinden nakil olan arasında bir ayrıma gidilebilir mi bu çıplak arama meselesinde? Zaten cezaevindedir, tek kişilik hücrededir ya da 2 kişiyle kalıyor, F tipindedir, zaten güvenlik nezaretinde oraya geliyor, ringle geliyor; tekrar orada sıfırdan böyle bir uygulama gerçekten sıkıntı. Bu 2 cezaevinin dışında da mesela bizim önümüzde bulunan bir vaka var, Karaman Cezaevinde ağız içi arama da yapılmış. Buna da itiraz edince hastaneye giderken tekrar geri şey yapılıyor. Pardon, kelepçeli muayeneden bahsediyorum, çıplak aramayla karıştırdım. Kelepçeli muayenede "Ağız içi araması da yapacağım." diye dayatılıyor, arkadaş da tekrar -bizim eski PM üyemiz bize başvuru yaptı- muayene olmadan geri geliyor. Bu kelepçeli muayenede mesela kadınlar muayeneye biraz daha itinalı götürülebilir.
Arkadaşlar, diş tedavisi hepimizin korkulu rüyasıdır, dişçiyi hiç kimse sevmez. Diş muayenelerinde, çekimlerinde vesaire buna biraz itina gösterilebilir. Yani her seferinde, her yerde, özellikle yasanın istisnai durumlar olarak gösterdiği şeyi rutin hâle getirmemek gerekiyor diye düşüyorum. Çıplak arama da böyle, kelepçeli muayene de böyle yani istisnai durum hep rutin hâle gelmiş. Gerçekten bunu biraz gözden geçirmek lazım.
"Sayımlar sadece pantolonla değil, terlikle de kabul edilmiyor." diyen tutuklular da oldu. Arkadaşlar, Madımak, dediğimiz, Sivas katliamından yargılanan adam da bunu söyledi, diğerleri de söyledi; herkes bunu söylüyor. Yani mesela Sivas olaylarından dolayı orada olan 2 kişi "Biz zaten 2 kişiyiz." diyor. "Mazgaldan bizi görebilir ama ısrarla 'Gelin, şuraya dizilin, ben sizi göreceğim.' gibi bir dayatma..." Yanlış hatırlamıyorsam arkadaşlar, böyle bir tespit de yaptık. Onun için, terlik, askerî nizamda durma, eşofmanla kabul etmeme; bu, gerçekten gözden geçirilebilir.
Yine, bir vekil arkadaşımızın söylediği, aramalarda eşyaların darmadağın edildiği durum biraz ele alınabilir.
Şimdi, ben Kırıkkale'deki durumu... Arkadaşlar, orada bir konsensüs yaşamıştık yani bu özellikle Genel Kurulda söylenmese diye. Hiçbir yerde bundan bahsetmedik, hatta vekilim bahsetmese ben burada nasıl onun adını söyleyeceğim falan diye... Yani tutanaklara da geçmesin diye itina göstermeye çalıştık ama oradan sonra cezaevlerinde ayrı bir şey oldu. Yani, tabii, bilmiyoruz hakikaten, herkes... Mesela biz Enis Vekilimle bu konuda çok tartıştık. Ya, bu küçücük bir delik olsa, bir küçük çukur olsa... "Ablacığım, çatalla mümkün değil." diyor. F tipleri, bilmem, betonlama, bilmem ne, ondan çok anlamıyorum ama o zaman küçücük bir şeyse bu, ne kadar etkilenilmiş ki bütün cezaevlerinde âdeta eş zamanlı ayrı bir uygulamaya maruz kalınıyor, her yerde aramalar sık sık oluyor. Tamam "güvenlik" denilir, ben buna bir şey diyemem tabii ki ama bunun bir usulü var. Mesela iki haftada bir şu an... Tabii, şimdi arkadaşlar "Konumuz 2 cezaevi, sen nereye kadar gittin." diyecek ama...
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Buyurun, buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Mesela, Şakran Kadın Cezaevinde köpeklerle haftada 2 defa koğuşlarının arandığını söylüyorlar; ailelerine, avukatlarına iletilmiş. Şimdi, arkadaşlar, ben bunu söylediğimde arkadaşlar şunu diyor: "E, terör merör bilmem ne." Şimdi mevzuatı da arkadaşlar bize okuduğunda... Elbette ki kişiler tutuklandıktan sonra dışarıdakilerle aynı hakka sahip olmaz ama mevcut haklarını da korumak durumundayız, teslim etmek durumundayız.
Şimdi, mesela, Kırıkkale Cezaevinden başka yere nakil olanlar şu an İzmir 2 No.lu F Tipinde açlık grevinde. Bazıları oraya sevk edilmiş, orada açlık grevi var mesela, Kasımın 28'inden beri 13 kişi açlık grevinde. Ben taleplerine baktım. Nedir talepleri? Su sorunundan tutun... Şimdi arkadaşlar tekrar başka boyutlara bunu götürecekler ama su sorunu var, sevk var; bir sürü böyle haklarıyla ilgili, orada yasalarımızın verdiği hakların kullanımına dair talepleri olduğunu gördük. O zaman, aylardır süren bu açlık grevini gerçekten durdurmak lazım diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, yemekler meselesinde bir müdür bey bize şunu söyledi, arkadaşlar hatırlıyorsa: "Doğru, haklısınız ama biz bunu gideremedik." Arkadaşlar "Sadece akşam yemeği değil, hafta sonu da yemekler kötü çünkü kendileri burada yemiyor." dediler. Hepsi, her tutuklu, her suç grubundan olan insanlar bunu söyledi. "Kendileri burada yemediği için, öğlen yemeğini..." Hatta gülerek "Siz buradasınız diye, bak bak, etli yemek gelmiş." diyorlar. Sofraları yerde olan, masada olan şeyler gördük, hatta inceledik, biz orada yemek dağıtımında tencerelere de kazanlara da baktık ne var diye. "E, fena değilmiş bugünkü menü." diyoruz fakat onlar da gülüyor, diyor ki: "Bugün siz varsınız ya... Zaten öğlen biraz daha itinalı geliyor." Sayın bürokrat arkadaşlar, yemekler özenilerek, özenli yapılmadığından; mesela nohut besleyici bir şey deniyor ama bu özenilerek ortaya çıkmadığı için hakikaten yenilmiyor. Çöpe atmanın üzüntüsünü yaşıyorlardı oradakiler. Bence bunu da artık bir gözden geçirelim diye düşünüyorum.
Bu sevk meselesini, gerçekten, ben Sayın Mehmet Yılmaz Bey'le de konuştum. Mesela, AİHM'in 2 insanın başvurusu üzerine ülkemizi mahkûm ettiği bir karar da var. Ailesinden çok çok uzakta yerlere gitmek gerçekten sadece kişiye değil aileye de bir ceza. Aileler gidemiyor, ekonomik durum, yaşlılık vesaire hesaplandığında. Bir de hakikaten hepimiz de gördük, cezaevleri yerleşim alanlarının çok dışında; o kente gidiyor, o kentten yine bir başka araçla ilçeye gidiyor, ilçeden sonra özel bir araçla da o cezaevine gitmek durumu bayağı külfetli bir iş. Onun için şöyle bir şey: Tamam, yine "güvenlik" dersiniz, ben buna da bir şey demiyorum ama mesela, Şırnak'taki adam bari Diyarbakır'a, bari Urfa'ya olsun. Yani, bilmem, işte, diyelim ki Van'da ailesi oturan adamı ta Tekirdağ'a olmasın. Bizim önerimiz böyle, biraz daha yakın mesafe... Bu güvenlik, zaten her yerde mekanizma aynı ise ailesi Van'da oturanın Van'da güvenliği sağlanamıyor mu acaba? Ya da ne bileyim, Urfa'dakinin bilmem şurada sağlanamıyor mu? Bu sevk meselesini gerçekten... "Sevkler açıldı." denildi ama özellikle, kendi iradesi dışında, aniden, apar topar bir yere gönderilenler daha çok yaşandı bu dönem. Biraz bunlara da dikkat edilebilir mi; bunun özellikle altını çizmek isterim.
Mesela, kadınların hijyen malzemesine... Biz erkeklerin yanında söylemek istemiyoruz ama ben oradaki görevli kadın arkadaşları bir kenara alarak onu söyledim, kantindeki malzemeyi de görerek "Hijyen malzemeleri şu şu boyutta, şunun yerine şu gelebilir." diye ricada bulundum. Talepleri bu.
Bir de arkadaşlar, özellikle, kadınlar... Yani mahrem alanlarını gören, koğuş içini gören, havalandırmayı gören kameraları bir gözden geçirebiliriz çünkü "Biz sürekli böyle giyinik olmak durumunda kalıyoruz." diyor. Banyosunun önünü bile gören kameralar var. Bunu da ele alabiliriz diye öneriyorum.
Özellikle, bu kafes meselesini ben ilk duyduğumda "Hadi be, orada nasıl kar duracak!" dedim yani abartılı bir şey olarak gördüm.
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Anlamadım.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Başkanım, koğuşun üstünde küçük tellerle örülmüş bir kafes var. "Kışın kar kaplıyor, hava akımını da engelliyor." dendiğinde benim mantığıma çok uymadı yani kar oradan düşer, o boşluklardan kendini atar yere diye. Ama sonra diğer yerlere de baktığımızda yani o şey bulunan her yerde hepsi ortak bir talep olarak bunun kaldırılmasını; "Hava akımını engelliyor, kışın en azından havalandırma üzerinden biz temiz hava almakta zorlanıyoruz." gibi bir durumu söylediler. Ben bu kadar söyleyeyim.
Yine, tekrar herkesin emeğine sağlık.
Teşekkür ediyorum.