| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Uygulanmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4098) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 01 .03.2022 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demin de ifade ettim, aslında, bu, biliyorsunuz, geçen hafta gelmişti ama sanırım bir protokol karışıklığından dolayı Emniyetten yetkililer olmayınca bu haftaya kaldı.
Şimdi, geçen hafta da söylemiştim, tekrar edeyim. Yani şimdi, polisi yok, bomba arama köpeği yok, Çevik Kuvveti yok, stadı yok, hiçbir şeyi yok, Dünya Kupası'na ev sahipliği yapıyor. Niye yapıyor o zaman? Yapmasın yani. Hani yüzde 10 kapasiteyle bütün, kocaman bir organizasyona ev sahipliği yapıyor ve bunu da taşıma suyla yapmaya çalışıyor yani bir başka ülkenin askerî gücünü, bir başka ülkenin kolluk gücünü getirerek kendi ülkesinde bir Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya çalışıyor. Bunun kendisinin zaten başlı başına bir sorun olduğunu ifade etmek gerekir. Hani bu FIFA bu kararı alırken nasıl bir saikle aldı onu bilmiyoruz ama bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
İkincisi, burada bize -geçen toplantıda da söylemiştim- uluslararası bir çağrı var mı? Yani diyelim ki FIFA'dan ya da başka bütün kurumlardan bir çağrı var mı? Yani uluslararası bir kurumdan, uluslararası bir taraftan "Türkiye ve diğer bütün taraf devletler Katar'da yapılacak Dünya Kupası'nın güvenliğini sağlasınlar. Herkes -kendi nüfusuna oranlı mı, Emniyet gücüne oranlı mı, neyse işte- belirli bir oran oranında orada bir güvenlik mensubu bulundursun ve organize bir şekilde, bir koordinasyonla bu süreci yürütelim." gibi bir bildirim ya da bir resmî davet var mı? Sanırım bu da yok anladığımız kadarıyla. E, bu anlamıyla, bu şuna dönmüş, şimdi bütün maddelere de baktığımız zaman: Şu kadar polis gidecek, şu kadar bomba arama köpeği gidecek, şu kadar veteriner gidecek, şu gidecek, bu gidecek; her şeyi onlar karşılayacak. O zaman, aslında bu bir -geçen hafta tam sayın büyükelçinin de söylediği gibi- hizmet alım sözleşmesi. E, bu hizmet alım sözleşmesinin bir devletin resmî kolluk gücü tarafından yapılmış olmasının kendisinin bir problem olduğunu ifade etmemiz gerekir. Yani eğer, bir yerde bir devletin kendi güvenlik gücü yetmiyorsa -bu insani, teknik anlamda olabilir, standart anlamında olabilir, nicelik anlamında olabilir- yetersizlikleri varsa o zaman hizmet alımına gidebilir ki Katar'ın böyle bir mali gücü de vardır. O zaman da bu anlamda, istediği ülkeden, özel güvenlik hizmeti veren firmalardan bunu pekâlâ alabilir ama burada devletler arası bir protokolden, bir niyet mektubundan ve Meclisten geçecek bir meseleden bahsediyoruz yani direkt devletin güvenlik gücünü bağlayacak, sorumlulukları olacak bir meseleden bahsediyoruz. O anlamıyla, bunun sorunlu bir yaklaşım olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Yine -diğer arkadaşlar da ifade ettiler- buradaki hukuk meselesi önemli. Yani örneğin, diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında bulunmayan bir ceza öngörüldüğü hâllerde her 2 devletin mevzuatında yer alan bir ceza türü uygulanacaktır." Mesela, büyük bir muğlaklık içeriyor.
Diğer bir mesele, örneğin "Disiplin suçu sebebiyle geri gönderilen personelin seyahat masrafları personele rücu edilmek üzere Türk tarafınca karşılanacaktır." diyor. Şimdi, siz, sonuçta, personele gönüllü olup olmadığını sormuyorsunuz, personeli zorunlu olarak gönderiyorsunuz. Soruyor musunuz? Tamam, varsayalım, sordunuz ama bir disiplin suçu oluştu, personel geri geldi, bu sefer diyorsunuz ki: "Yol masrafı, uçak masrafı, bunu da sana rücu edeceğiz." Şimdi biz Türkiye'deki pratiklere bakalım. Örneğin, kolluk kuvvetlerinin karıştıkları birçok hak ihlalleri AİHM'den döndüğünde... Biz mesela, bunu binlerce defa söyledik, dedik ki: "Rücu edilsin." Yani kişiye -yargı açısından da bu böyle, kolluk gücü açısından da- rücu edilsin ki kişi yanlış karar vermesin. Hani "Ben gideyim, gitsin Avrupa'dan dönsün, devlet de onu devletin kasasından ödesin." denmesin diye ifade ediyoruz. Şimdi burada böyle bir maddeyle karşılaşıyoruz, üstelik de bir başka ülkenin spor müsabakasının güvenliğini sağlamak üzere gönderdiğiniz personel için bunu söylüyorsunuz. Yani orada herhangi bir sorun olduğunda, geldiğinde, kişi kendi cebinden ödeyecek. Ben bunun da sorunlu bir uygulama olduğunu düşünüyorum açıkçası.
Diğer bir mesele, Katar'da, bu Dünya Kupası'na ev sahipliği yaparken aslında çok ciddi bir şekilde yaşanan iş kazaları var değerli arkadaşlar yani iş güvenliğine, daha doğrusu işçi güvenliğine hiç dikkat edilmediği ve bu konuda çok ciddi iş kazaları olduğuna dair veriler var. Mesela, bunların her birisi bizim için de bir kriter olabilmeliydi yani bizim, bir ülkeyle bu kadar kolay anlaşma yaparken o ülkenin koşullarına, o ülkenin o organizasyonu yaparken insan hayatına, işçi hayatına, işçi sağlığına verdiği değere hiç önem atfetmeden ya da oralara hiç bakmadan, direkt gelip böyle bir anlaşmayı imzalamış olmamızın da sorunlu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Diğer bir mesele, Katar uzun süre IŞİD'i destekleyen güçlerden biriydi. Yani bu çok konuşuldu, çok çizildi "Örtülü destek veriliyor, selefi örgütleri destekliyor." diye ve benzeri meseleler üzerinden dünya kadar şey oldu. Sonra IŞİD kalktı, Dünya Kupası üzerinden Katar'ı tehdit etti ve bu anlamıyla, şu anda, bu Dünya Kupası büyük bir risk altında. Yani hani riski belki de en yüksek olacak Dünya Kupalarından biri pozisyonunda duruyor ama burada da Türkiye niye elini bu kadar taşın altına koyuyor, niye Katar'ın bütün risklerini üstleniyor? Hani şöyle bir şey mi: "E, parayı onlar veriyor; ne var, biz de gideriz orada bomba ararız." diye mi düşünülüyor? Bence bu da çok sorunlu bir yaklaşım yani burada da bir sorun olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Diğer bir mesele de şimdi, biz oraya, IŞİD'i ve diğer bütün bu terörizm faaliyetlerini engellemek üzere personel gönderiyoruz ama en nihayetinde, son IŞİD liderinin sınırımıza çok yakın bir yerde koalisyon tarafından etkisiz hâle getirildiğini, öldürüldüğünü de not etmemiz gerekiyor. Yani bu anlamıyla da aslında, uluslararası sisteme, o kupaya gelecek insanlara nasıl bir güvence vereceğiz, nasıl inanacaklar? "Ya, evet, burada bir sıkıntı yok..." Bunu da aslında, değerlendirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Tabii son olarak, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı... Yanlış ifade etmeyeyim.
EMNİYET GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ERHAN GÜLVEREN - Emniyet Genel Müdür Yardımcısı.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Hazır burada bulmuşken onu da söyleyelim. Şimdi, Türkiye'de -her gün eylemlerde olan bir Milletvekili olarak yani grubumuz olarak- zaten kolluğun her gün hukuksuz müdahalelerine -spikerlerin tanımıyla "orantısız güç" diyorlar ya- maruz kalan, mağdur olan milletvekilleri olarak, bir parti olarak açıkçası bu konuda da bir güven sorunu yaşadığımızı ifade etmemiz gerekiyor. Yani en son yapmak istediğim basın açıklamasında kolluk kalkanlarını kaldırıp bizi bir alana sıkıştırmıştı, birçok yerde bunu yaşıyoruz. Şimdi -kadınların eylemi oluyor, 8 Mart geliyor- 8 Martta İstanbul'da darbedildiğimi biliyorum, kadınların 25 Kasımda İstanbul'da darbedildiğini biliyoruz. Hani bütün bunlar da ortadayken şimdi bu kolluk nasıl gidecek ve Dünya Kupası gibi aslında, sizin dışarıya dönük imajınızın da çok görünür olduğu bir yerde faaliyet yürütecek ve onu sağlıklı bir şekilde yürütecek? Buna dair de soru işaretlerimiz olduğunun, kaygılarımız olduğunun özel olarak altını çizmek isteriz.
Muhalefet şerhimiz var, onu ayrıca, detaylı olarak da ifade edeceğiz.
Son olarak, süresinin de uzun olması ve bu süre içerisindeki olası değişikliklerin kapsamına dair bir verinin, bir öngörünün elimizde bulunmamış olmasının da bir problem olduğunu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.