| Komisyon Adı | : | KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290)(Tali Komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; bugün burada Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki teklifi incelediğimizde bu teklifin kadına yönelik şiddeti önlemenin felsefesine çok uygun olmadığı ortada. Evet, hem kadına hem de hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik işlenen şiddet suçlarının cezaları artırılıyor. Burada şunun tespitini hepimizin çok iyi yapması gerek: Kadına veya sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlar cezaların azlığına güvenerek mi bu suçları işliyorlar? Hayır. Sayın Komisyon üyeleri, bu cezaların etkin infazları olmadığı için daha çok bu suçların caydırıcı olmadığını görüyoruz yani bu cezaların caydırıcı olabilmelerinin tek yolu etkin infaz olmalıdır. İnfaz hukukunun ulaşmayı hedeflediği temel amaç ise Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 3'üncü maddesinin (1)'inci fıkrası "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır." şeklinde düzenlenmiştir. İnfaz Kanunu'yla, 2020'de bu çıkan kanunla -2020'de af kanunu da çıktı biliyorsunuz, İnfaz Kanunu'na bağlı olmak üzere- tabii, duruma bağlı olmak üzere, bu kanun kapsamında her gün cezaevlerinden de birileri salınıyor; bir kısmı da "izin" adı altında çıkıyor, adli kontrolle serbest bırakılanlar var ve bu süre sürekli uzatılıyor. Yani kadına şiddet uygulayanlar yine şiddet uyguluyor veya kadınlar öldürülüyor. On yıl hapis cezası alan hükümlüler cezaevlerinden Covid izniyle de çıktı biliyorsunuz. Peki, bunların takibi yapılıyor mu? Hiç sanmıyorum. Sözüm ona, bir taraftan cezaları artırıyoruz, bir taraftan da failleri afla salıveriyoruz.
Evet, değerli arkadaşlar 6284'teki koruyucu ve önleyici tedbirler maalesef uygulanmıyor. Hani, Gamze Hanım biraz önce de ifade etti, kadına şiddet suçunu tarif etmemiz gerekli yani açıkça tanımlanmalı. Kadına karşı şiddet suçu, bir kadının sırf kadın olduğu için bir erkek tarafından, erkeğin "Yap." dediği şeyi yapmaması ya da "Yapma." dediği şeyi yapması, "Okuma." denilen kadının okuması, "Evlen." denilen kadının evlenmemesi ya da "Boşanma." denilen kadının boşanması gibi sebeplerle şiddete uğraması -hani, bunu uzatabiliriz- anlamına geliyor. Kanun teklifinde, kadına karşı işlendiğinde nitelikli hâle gelen suçların failine yönelik bir açıklama getirilmemiştir. Kasten adam öldürme ve yaralama suçunun failinin ve mağdurunun kadın olması hâlinde bu suçlar kadına karşı şiddet suçunu oluşturmayacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde biz şunu ortaya koyduk, inşallah da gelecek süreçlerde uygulayacağız: Türk Ceza Kanunu'nda "kadına karşı şiddet" adı altında yeni bir suç olarak düzenlenecektir. Bir kez daha söylüyorum, sahadaki STK deneyimlerinin hiçe sayılarak, "Ben yaptım, oldu." mantığıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu yapılan kaçıncı hata? Ve yapmaya da devam ederek dersler çıkarmayan bir iktidarın ülkeyi götürdüğü durumu hep birlikte yaşıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ön yargılı davranışlarıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan iktidar, şimdi, yine, yeniden, bir önleme politikası içermeyen, sadece pansuman görevi bile tam göremeyecek ve yaraları iyileştiremeyecek bir çaba içinde Meclise bir taslak sunmuştur. Kadına şiddeti ölüm sonrası olarak değerlendiren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Yahu "Faili nasıl kurtarırız?" mantığı içinde hareket edilirken vatandaşa da "Çok büyük işler yapıyorum." havasında yine top çevriliyor.
Evet, pişmanlık olayı var. Bakınız, mevcut yasada, takdirî indirim "failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları" kapsamındayken yeni düzenlemeyle bu durum "failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları" olarak değiştiriliyor. Böylece, faile verilecek takdirî indirim pişmanlık hükmüne bağlanıyor.
Değerli arkadaşlar, kadına karşı şiddetin, öldürmenin pişmanlığı olamaz; şiddete karşı indirim af ve infaz da uygulanamaz. Hâlihazırda, kanunda iyi ve düzgün giyinmek normalde zaten bir takdirî indirim nedeni olarak görülmüyor. Bu, yargı yetkisini kullananların fail lehine yaptıkları anlamsız bir değerlendirmeden, bir yorumdan ibaret. Bazı hâkimler toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısı oluşmamış ve kadın cinayeti sonrası erkeğin pişmanlığını onayacak düşünce yapısına sahipler ve öyle kalmaları da sağlanıyor bu taslakla.
Aslında, bu bakış açısı iktidarın kadın cinayetlerini hâlâ anlamamış olmasının da bir göstergesi. Meselenin önlenmesi adına cezai müeyyidelerin indirime dönüşüp pişmanlıkla taçlanması çok yanlış, cinayetleri azaltmak yerine onamak oluyor bu tavır. Türkiye'de kadın cinayetlerinin neden işlendiğini anlamak gerek. Kadın olduğu için öldürülen... Arkasında, geleneksel yapının kadın olmasını güçlendiren bir bakış açısı ve Türkiye'nin toplumsal cinsiyet eşitsizliği noktasında karnesinin zayıf olmasından kaynaklanan bir sebepler silsilesi var. Bu silsilelerin hepsini bir tarafa bırakıp öldürdükten sonra ya da yaraladıktan sonra gelip hâkimin önünde başını öne eğmesi, bu konularda zihinsel dönüşümünü sağlamamış hâkimin de buna kanarak tekrardan cezai indirim sağlaması çok olası. Çünkü yaşadığımız dönemde duruşmalarda alınan kararlar ortada.
Geçtiğimiz hafta Yargıtay Ceza Kurulunun verdiği karar, Türkiye'de hukuktan mezun olmuş, yargının her kademesinde görev yapan bazı kişilerin zihinsel dönüşümünü sağlamadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu pişmanlık, bütün bu uygulamaların başındaki 1'inci maddede karşımıza çıktığı zaman, iktidarın bu konuda hâlâ kafasının karışık olduğu ve netleşmediği de ortaya çıkıyor. Yargıtay Ceza Kurulu 5'e karşı 14 üyenin oyuyla, kendisini reddettiği için Hatice Kaçmaz'ı öldüren Orhan Munis'in, cinayeti tasarlayarak değil, duygusal çöküntü ve anlık hiddetle işlediğine dair karar verdi. Orhan Munis "Son bir kez konuşalım." diyerek parka çağırdığı Hatice Kaçmaz'ı bıçakla öldürdü. Kararda cinayet gerekçesi "tutkulu sevgi" olarak gösterildi. Yani "Maktuleyle evlenmeyi isteyen sanık, maktulenin bir türlü kabul etmemesi, ayrılma düşüncesini kendisine açıklaması sonucu içindeki tutku derecesindeki aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hâli üzerinden yarattığı hiddetle yanına bıçak alarak, o hiddetin sonucu olarak maktuleye bıçak darbelerini vurmuştur." denildi. Bu ve benzer kadın cinayetlerinde -ki her gün çok hunharca işleniyor kadın cinayetleri- toplumu derinden etkileyen, kamusal tartışmalara neden olan bir şiddet vakası yaşandığında yeni bir hukuk düzenlemesi yapılacağı açıklamaları, kadınlara karşı işlenen suçları önlemek, şiddeti ortadan kaldırmak, etkili bir hukuk mekanizması ve bu mekanizmanın erişilebilirliğini sağlamak için düzenleme yapmak, sosyal yapıyı değiştirmek için değil de âdeta toplumu yatıştırmak, sakinleştirmek için yapılır hâle geldi bu ülkede.
Tüm bu düzenlemelerin de üzerinde önerileri barındıran İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı verilmişken kadına karşı şiddetle mücadele konusundaki samimiyeti, maalesef, sorgulamamıza neden olmaktadır. Kanun teklifinin gerekçesinde de vurgulanan 6284 sayılı Kanun ve benzeri düzenlemeler gereği gibi uygulanmıyor iken, cezasızlık ana düşünce iken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması var iken açıkçası bu teklifin getirilmesini tutarlı bulmuyorum. Yasaları uygulamıyor iken yine uygulanmayacak yasalar getirilmesini de doğru bulmuyorum. Yargıtay Ceza Kurulunda alınan Hatice Kaçmaz kararıyla teklifi reddedilen erkeğin, anlık öfkeyle öldürdüğü için cezasızlık onayan yargıçların zihinsel dönüşüm sağlamayan beyinlerine destek bir ceza taslağıdır bu. Ayrıca, kezzap atılarak ilk önce kör edilen, bıçaklanan ve sonrasında öldürülen sanatçı Bergen'in filminin Adana Kozan ilçesinde gösterime çıkmasını engelleyen Belediye Başkanının düşüncesine destektir bu taslak. Bu olayda sesi çıkmayan, katil koca ve Belediye Başkanına karşı kadın cinayetine kurban gitmiş mağdurun hakkını savunmayan bir iktidardan tam da beklenendir.
2'nci maddede bir "kadın cinayeti" tanımı var mı? Zihinsel dönüşümünü sağlamamış, karar veren hâkimin, bir kadın cinayetinin neden olduğunu anlaması gerekiyor. Tıpkı 1'inci madde için söylediğim gibi, hâlâ "kadın cinayeti" tanımı yapılamıyor. Çok uzun zamandır "kadın cinayeti" tanımı yapılmadığı için, evliyken öldürülen kadınların faillerine daha çok ceza veriliyordu. Hâkimin kararına bırakmak, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gelişmemiş eril zihniyetin ataerkil kararlarla yürümesini sağlamaktır.
Şimdi 3'üncü maddeye bakalım. İYİ Parti olarak bu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne ilişkin muhalefet şerhimizin 11'inci maddesinde vurgulamıştık: "Ülkemizde kadına karşı şiddet olaylarında yaşanan hızlı artış ve kadına karşı şiddet vakalarının yalnızca eşe karşı işlenmemesi olgusu göz önünde bulundurulduğunda, bahse konu şiddet eyleminin kasten yaralama suçunda cezayı artırıcı nedenlerden biri olarak düzenlenmesi zaruret teşkil etmektedir." demiştik ve bu nedenle de 5237 sayılı Kanun'un 86'ncı maddesinin (3)'üncü fıkrasına "kadına karşı" şeklinde (g) bendinin eklenmesinin uygun olacağını ifade etmiştik ama siz yine şaşı bakmışsınız. TCK 86'ncı maddenin (2)'nci fıkrasına "Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz." denilmiş yani dört aydan altı aya çıkarılmış ama 86'ncı maddenin (3)'üncü fıkrasındaki kasten yaralama suçunun (a) bendinde şimdi "boşandığı kadın" kelimesi var mı, ben göremedim ama gerekçede yazmışsınız. Normal kanunda "boşandığı kadın" yok; burada, madde gerekçesinde var ama maddede ben göremedim.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Bütün kadınları kapsıyor, o yüzden.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Hayır. Bakın, bir daha bakmanızı rica ediyorum.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Kadınların...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Suçun kadına karşı işlenmesi hâlindeki bent bir önceki bent yani (1)'inci fıkra ama (2)'nci fıkrada gerekçede var, şey de yok. Bir kere daha bakmanızı... Ben onu size vereceğim.
Evet, şöyle düşünürseniz, "Birlikte yaşayan, nişanlı, dinî nikâhlı kadınlar ne olacak?" sorusuna cevap bulmamız mümkün değil. Dışarıda hiç tanımadığı kadını öldüren, yaralayan failler için ne yapacağız? Kapsamın genişletilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.
Evet, teklifte, 10'uncu madde belli suç tiplerinde mağdurların istemi hâlinde ücretsiz avukat görevlendirilmesi, mağdur kadın ve çocukların sürekli yargı süreçlerinde yalnız kalmaması çok önemli bir konu. Cinsel saldırı, cinsel taciz ve kadın cinayetlerinde avukat görevlendirilmesi tasarıda gündeme alınmamış yani yaralama olmadan da bir saldırıya uğrama... Yani bunu biraz daha genişletmemiz gerekiyor. Cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçuyla kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında "ve" şeklinde değiştirilmiştir. Bu suç tipleri de zaten kadınlara karşı işlenen en ciddi suç tiplerini oluşturuyor.
Baroların Kadın Hakları Merkezleri mağdur kadınlara gönüllü avukatlık hizmeti veriyor ama birçok kadın bundan haberdar değil aslında ama davaya taraf olmak anlamında katılma talepleri ülkenin her yerindeki mahkemelerde sistematik olarak reddediliyor yani kadınların yargı süreçlerinde yalnız kalmamaları ve adalete erişim temelden problemli, mahkemeler tarafından -biraz önce de ifade ettim gibi- reddediliyor.
Kanun teklifinin 8'inci maddesinde ısrarlı takip konusu yer alıyor. Israrlı takip müstakil suç kapsamına alındığı için çok olumlu bulduğumu ifade etmek istiyorum. Ancak, ısrar unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin hâkim inisiyatifinde, muallakta bırakıldığı görülüyor. Israrlı takip konusu İstanbul Sözleşmesi'nde de vardı bildiğiniz gibi. Türk Ceza Kanunu'nda tanımı yapılmamış bir konu. Ancak mağdurun bunu belgelemesiyle cezai sistem işleyecek. Bu konuda karar verecek hâkim olduğu için maddenin anlamı tabii ki değişebiliyor. Teklifte ısrarlı takip suçu için öngörülen altı aydan iki yıla ve nitelikli hâli için de bir yıldan üç yıla olarak belirlenen hapis cezalarının çok caydırıcı nitelikte olmadığını da ifade ediyorum. Israrlı takip mevzu bahis olduğunda derhâl 6284 devreye girmeli. Ancak 6284 devreye girmediğinde üç yıl ceza alanlar bu ülkede bir gün bile hapse girmiyorlar. Uygulamada ertelemeye tabi olan süreler failin cezaevine bile girmemesini ve cezasızlığın devam etmesini getiriyor. Kâğıt üstünde olan bir yasal düzenleme uygulamada etkili bir çözüm sunmaktan da uzak gözüküyor. Yani sonuç olarak değerli Komisyon üyeleri, bu taslak anlamsız ve günü kurtarma çalışmasıdır. İstanbul Sözleşmesi'nden hukuksuz bir şekilde çıkılması ve her geçen gün sağlık çalışanlarına artan şiddet olayları için alelacele hazırlanan bir tekliftir.
Ya, 20 Mart günü daha, Bakırköy'de bir AVM'de 21 yaşındaki genç pompalı tüfekle, teklifini reddeden eczacılık fakültesi öğrencisi kızı öldürdü, kendisini de öldürdü; Yargıtay Ceza Kurulunun aldığı karardan bir hafta sonra. Yine, 2021 yılında bu ülkede 367 kadın katledildi. Tüm bu süreç, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin üzerinden bir yıl geçtiği zaman dilimlerinde oldu.
Değerli Komisyon üyeleri, evet, Öznur Hanım, beni dinlemiyorsunuz belki ama söylemek istediğim...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Hayır, tam ben de...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Bitiriyorum, bitiriyorum.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Sayın Sunat, tam da sizin söylediğiniz konuyu konuşuyoruz.
LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Söylediniz her şeyi çok dikkate alarak...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Kelimeler konusunda size hak verdiğimiz konular var.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, çok memnun olurum.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Onları müzakere ediyoruz. Yani olması gereken ve olmaması gereken...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Bu arada, evet, 912 sayfalık bir rapor hazırlandı. Bu raporda da çok sayıda öneriler ortaya konuldu. Ben çalışan tüm arkadaşları da tebrik ediyorum bakın bu konuda.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Çok teşekkür ederim.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Tabii, "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramını tarattım yani bilgisayarın öyle bir programı var.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Genel Kurulda da söylemiştiniz.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, onu da söylemiştim. Hiç ortaya konulmamış.
Şimdi, tabii, kavramlar üzerinde kavga etmek veya tartışmak niyetinde de olmadığımı ifade etmek isterim. Ama bir de bir şeyin terminolojisi vardır, her bir konunun. Ki ülkemizde de yani toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı, bu şiddet olaylarına bağlayabileceğimiz çok konu var. Güzel bir şey, çok sayıda öneri var. "Hepsini takip edip okuyabildin mi?" deseniz, hayır. Yani ama en azından okumaya çalıştım, anlamaya çalıştım.
Hukuki olarak bu rapor önerilerine uygun olarak mı çıkarıldığını sormak istiyorum bu kanun teklifinin. Yoksa önceden hazırladığınız bir çalışmanın sonucu mu? Tepelerden mi geldi yoksa siz hep birlikte, kadın milletvekilleri olarak, KEFEK Komisyonundaki başkanlar ve üyeler olarak "Hadi arkadaşlar, bu muhalefeti de boş verin ama kendi aramızda böyle bir çalışma yapalım." mı dediniz, merak ediyorum. Ama şunu söylemek istiyorum: Yani ısrarlı takip bile bu konuda önemli bir konudur. Ha, bu daha düzeltilebilir ama başında da ifade ettiğim gibi, yani cezaları arttırmak değil mesele; mesele önleyici tedbirleri almak ve aynı zamanda İnfaz Yasası'nı gerektiği şekilde uygulamak olmalıdır.
Ben teşekkür ediyorum. Uzun bir sürenizi aldım, uzun konuştum zannediyorum. Teşekkür ediyorum.