| Komisyon Adı | : | KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290)(Tali Komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 22 .03.2022 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Uzun saatlerdir, saat 11:00'den beri Komisyonda bu kanun teklifi görüşülüyor, arkadaşlarımız da çok değerli görüşler belirttiler. Aslında üzerinde yoğunlaşılan noktalar hemen hemen birbirine benzer oldu. Ben ümit ediyorum ki bu yapılan konuşmalardan sonra getirilen kanun teklifinde, düzenlemede, yapılan önerilerden de yararlanılsın. Biraz önce Zülfü Bey'in bazı ifadelerden dolayı yaşamış olduğu rahatsızlıktan dolayı da ben kendisinden daha çok katkı bekliyorum bu düzenlemelerin yapılması konusunda. Arada da söyledim, burada kayıtlara da girsin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Farklı konularda hay hay.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Gerçekten, ben değişiklikler yapılabileceğini düşünüyorum.
Şimdi, tabii, bu düzenlemede kadına yönelik şiddete ve sağlıkta şiddete karşı yeni düzenlemeleri konuşuyoruz, iki başlık da çok önemli. KEFEK Komisyonunda olduğumuz için ben de kadına yönelik şiddetle ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Kadına yönelik şiddetin farklı boyutlarıyla incelenmesi ve ele alınması gereken toplumsal bir sorun olduğunu hepimiz tabii ki kabul ediyoruz, biliyoruz. Eğitimden çalışma hayatına, aile yaşamından siyasetin tavrına kadar her adımın, her sürecin maalesef, kadın cinayetlerinde olumlu olumsuz payı var. Şimdi, dolayısıyla bu sorunun çözümü ciddi bir çaba, özveri ve doğru yasal düzenlemeler gerektiriyor. Ancak kanun teklifini incelediğimizde çözüm için yeterli olmadığını da görüyoruz. Yirmi yıldır iktidardasınız öncelikle iktidarın yani yürütmenin bu sorunu ne ölçüde sahiplendiği önemli. Sahiplenmek demek sonuca ulaşmakta daha hızlı yol almak demek. İktidarın topluma verdiği mesajlardaki tutarsızlıklar kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde hem faillerin hem de mağdurların davranışları üzerinde etkili olmakta.
Şimdi, ben bir örnek vermek istiyorum buna, en önemli örnek de her zaman konuştuğumuz gibi, 20 Mart gece yarısı yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması. Gerekçe olarak da aile birliğini bozduğu gibi birtakım gerekçeler öne sürüldü. Bu süreçte bu konu çok tartışıldı hâlbuki alkışlarla ve oy birliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmişti. Şimdi, bugün, "Onun zamanında imzalandı, bunun zamanında oldu." gibi birtakım gerekçeler öne sürülüyor; bu da çok doğru ve hoş bir durum değil. Sayın Başkan, "Çıkış bir haktır." dediniz "Yani bir hak, çıkma hakkı kullanılmıştır." dediniz burada. Doğrudur, bir hak kullanılmıştır, çıkılmıştır ama bu kullanılan hakkın doğruluğunu ve uyumluluğunu tartışıyoruz. Şimdi, neden bunu örnek verdim? Siz her ne kadar "6284 sayılı Kadına Şiddetle Mücadele Kanunu'nda her şey var, bu kanun her şeyi içeriyor, İstanbul Sözleşmesi'ne zaten gerek yoktu, ne gerek vardı?" diyorsunuz ama İstanbul Sözleşmesi bir üst çatı görevini görüyordu ve koruma getiriyordu kadınlara. Bu üst çatı görevini görürken de şöyle bir etkisi oldu çıkılmanın, sözleşmeden çekiliş failler üzerinde şöyle bir etki yarattı: "İşte, iktidar bizden yana, işte, İstanbul Sözleşmesi'nden de artık çekildi." şeklinde bir düşünceye kapıldılar. Cezasızlık algısında artışa sebep olmuştur bu durum. Kadınlara gelecek olursak kadınlar bu sözleşmeden direnme gücü alıyorlardı ama o güç ellerinden alındı. Artık korunamayacakları, korunmayacakları algısına sahipler. Bakın, sözleşmeden çıkıldığı günden yani 19 Mart gecesinden bu yana 278'den fazla kadın öldürüldü -sayılarla bunları ifade etmekten gerçekten çok rahatsız oluyorum ama söylemek zorundayız- daha bir ay önce bu sayı 229'du. Bu 278'in içinde mart ayındaki cinayetler maalesef yok, keşke de olmasa, hiç olmazsa. İşte, maalesef, sizin yani iktidar olarak sizin tutarsızlığınızın sonucu, bir öyle bir böyle davranmanız, kavramlar üzerinde tereddütler yaşamanız, bir toplumsal cinsiyet eşitliği gibi kavramı bile kullanamaz hâle gelmeniz maalesef ilerleme sağlanmamasına sebep oluyor hatta tam tersine şiddetin gittikçe artmasına sebep oluyor.
Şimdi, getirilen teklif Ceza Kanunu'nda bir kısım düzenlemeler getiriyor ancak gerçekten Ceza Kanunu'ndaki düzenlemeleri yapmak tek başına yeterli olacak mı? Olmayacaktır çünkü kadınlara şiddet suçlarının cezasının kanunda düzenlenmiş olması caydırıcılık sağlamıyor maalesef. Yürürlükteki infaz düzenlemeleri ki en son 15 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe giren 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da düzenleme yapılmıştı. Cezaların caydırıcılık etkisi üzerinde de hiçbir olumlu etkisi olmadı bu düzenlemenin. Verilen cezalarla infaz düzenlemeleri arasında ciddi farklar ortaya çıkıyor; asıl sorun da aslında buradan kaynaklanıyor.
Uygulamadaki teamüllere de bakacak olursak bu teamüller de faillere cesaret verici olmaya devam etmekte.
Hapis cezalarıyla ilgili de konuşmacı arkadaşlarımız dile getirdiler, bu konu gerçekten önemli. Örneğin, verilen hapis cezasının üç yıl olması hâlinde fail doğrudan açık infaz kurumuna geçebilmekte ve infaz aşamasında kapalı infaz kurumuna hiç girmemekte. On yıl hapis cezası alan hükümlü dört yıl cezaevinde yatmakta, bu dört yılın da sadece bir yılını kapalı infaz kurumunda geçirmektedir. Şimdi, ben hukukçu değilim, hukukçuların bu konuyu çok daha derin bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor. Ama bir vatandaş olarak şu okuduğumu ben kendim de okuduğum zaman açıkçası şaşkınlık içerisinde kalıyorum. Getirilen düzenlemede de artırılan cezaların üç yıla kadar olması, işte, bu yetersizliği maalesef göstermekte. Cezaların artırılması tek başına yeterli olmayacağı gibi daha ciddi düzenlemeler yapılması gerekiyor değerli Komisyon üyeleri, değerli vekiller. Şimdi, İnfaz Yasası'yla da uyumlulaştırılması gerekiyor; sadece cezaları artırmak yeterli değil, uygulama nasıl, asıl önemli olan bu. Mesela haksız tahrik için de aynı şeyi söyleyebiliriz yani uygulamaların daha kararlı tartışılması ve düzenlenmesi gerekiyor.
Ben 1-2 vaka örneği vermek istiyorum. Bir tanesi Hatice Kaçmaz olayı. Diğer arkadaşlarımız da örnek olarak verdiler ama çok çok çarpıcı bir örnek. Çünkü evlenme teklifini reddettiği erkek tarafından 19 santimetrelik bıçakla tasarlayarak, 16 yerinden bıçaklanarak öldürülüyor Hatice Kaçmaz ama katile "Tasarlama yok." denilerek daha az ceza veriliyor.
Yine, yeni başka bir örnek: Bursa'da boşandığı eşi Fatma Gökce'yi bıçaklayarak öldüren İlhan Gökce, mahkemedeki ifadesinde diyor ki: "Bir kişiyi öldürmenin savunulacak durumu yok." Mahkeme işte, çok hoşlanmış yani bu ifadeden Gökce'ye verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını aşırı tahrik ve iyi hâlden yirmi yıla düşürüyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, yani bu örnekler say say bitmez.
Yine, mesela çok önemli bir başlık, hükmün açıklanmasının geri bırakılması. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde bunun, bu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması da caydırıcılığı engelleyen unsurlardan.
Yine, mesela, denetimli serbestlik başlığı üzerinde ciddi anlamda durulması gereken bir konu. Giresun'da Sıla Şentürk öldürüldü. Denetimli serbestlik altındayken Ankara'dan kalkıp Giresun'a gelen faili tarafından öldürüldü. Nasıl bir denetimdir, nasıl bir serbestliktir anlaşılır gibi değil.
Yani ezcümle, düzenlemelerin daha geniş kapsamlı düşünülmesi gerekiyor. Cezaların yükseltilmesi de yeterli değil, caydırıcılık öncelikli olmalı, koruyucu ve önleyici düzenlemeler de öncelikli olmalıydı. O nedenle bu kanun teklifi kolu kanadı kırık bir düzenlemedir. Umarım bu Komisyonda konuşulan ve paylaşılan öneriler daha fazla dikkate alınır ve tüm partiler tarafından daha fazla kabul edilebilir bir kanun teklifine dönüştürülür diyerek ben sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.