KOMİSYON KONUŞMASI

KANİ BEKO (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, basınımızın ve bakanlıkların saygın temsilcileri; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Çok geç kalınmış bir Komisyon toplantısı; ne yazık ki tüm dünyayı etkisi altına almış böylesi ağır bir salgın döneminde adında sağlık, bünyesinde sağlıkçı vekillerin olduğu bir komisyonun hiç toplanmaması kabul edilebilir değildir. Üstelik, binlerce yurttaşımız hayatını kaybetmişken ülkemizde sadece sağlık alanında değil, çalışma yaşamında ve sosyal politikalar alanında da ele alınması gereken onlarca sorun köşede beklerken Komisyonumuzun hiç çalıştırılmaması doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta sağlık emekçilerinin haftasıydı. Sağlık çalışanlarımız hem temel anayasal ve yasal haklarını kullanmak, sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunları, taleplerini ve sağlık hakkına erişimin önündeki engelleri toplumla paylaşabilmek için eyleme geçmişlerdir. Sağlık çalışanlarının taleplerini gündeme taşıyarak düşünceyi yayma haklarını kullanacaklarını kamuoyuyla paylaşmışlardır. Bu kapsamda, iktidarın sağlık çalışanlarının meşru hak arayışını susturma çabası kabul edilemez. 14 Mart Tıp Bayramı'nı "Giderlerse gitsinler." diyerek sağlık çalışanlarımıza zehir etmek isteyenler ve tıkanan sağlık sisteminin müsebbibi olanlar, sağlık emekçilerinin ve toplumun dayanışması karşısında beyaz duvara çarpıp dağılmışlardır. Çocuklarımıza, geleceğimize, toplumumuza karşı duydukları sorumluluğun bir gereği olarak yoksulluk sınırının altında maaşlarla çalıştırılmak, şiddete uğramak; kötü eğitim, kötü çalışma koşulları; emeklilik ve gelecek kaygısıyla sınanan sağlık çalışanlarımıza hepimiz sahip çıkmalıyız. Bugün sağlık emekçilerimiz, toplumun sağlığı her geçen gün daha kötüye gitmekteyken, sağlığa ulaşım güçleşirken, sağlık sistemi sürdürülemez durumdayken meslek onurlarına ve emeklerinin yok sayılmasına başkaldırıyorlar. Bunu yaparken dahi 14 ve 15 Mart günlerinde acil hastalar, diyaliz hastaları, acil gebeler, yoğun bakım hastaları ve kanser hastalarının bakımının aksatılmayacağının altını çiziyorlar. Covid-19 veya Covid-19 şüphesiyle sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılacak başvuruların geri çevrilmeyeceğini, poliklinik ve klinik tedavilerine devam edeceğini söylemekten geri durmuyorlar. "Hiçbir yere çekip gitmiyoruz, burada kalacağız, sağlıkta şiddeti durduracağız; vazgeçmiyoruz, hakkımız olanı alacağız." diyerek köle olmayı reddedeceklerini ve "Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız; ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz." diyorlar. Bize de her ortamda, bu fırsatta onların yanında ve destekçisi olduğumuzu söylemek kalıyor.

Bugün görüşmelerini sürdürdüğümüz sağlıkta şiddetle "malpraktis" konularıyla ilgili yasal düzenlemelere ilişkin olarak partimizin de Türk Tabipleri Birliğinin de sağlıkta şiddetle ilgili önerileri kısmen yer alsa da yeterli değildir. Sağlıkta şiddet konusu, şiddetin her türünde olduğu gibi mücadele edilmesi gereken bir alandır ve hem toplum sağlığı hem de çalışan sağlığı için büyük bir tehdittir. Sağlıkta şiddet vakalarının azalabilmesi için en başta, Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla bozulan sağlık sistemi ve bu nedenle günbegün ağırlaşan çalışma koşulları düzeltilmelidir. Sağlıkta şiddetin neden kaynaklandığına dair kapsamlı çalışmalar yapılmadığı sürece bu tür göstermelik düzenlemelerle şiddetle mücadelede başarı sağlanamayacaktır, derinleşen ekonomik kriz de dâhil her tür nedenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Eğer bir düzenleme yapılacaksa bu düzenlemede cezaların caydırıcı niteliğinin mutlaka güçlendirilmesi gerekir, uygulamada da niteliği korunmalıdır. Bu nedenle teklif, Adalet Komisyonunda ve Meclis Genel Kurulunda görüşülürken daha caydırıcı unsurlarla donatılması düşünülmektedir.

Değerli milletvekilleri, önemli bir konu da Covid; Covid'in meslek hastalığı kapsamına alınmamasıdır. Dünyada pek çok ülke sağlık çalışanlarının coronavirüs nedeniyle hastalanması hâlinde bu durumun nasıl değerlendirileceğini, hangi işlemlerin yapılacağını, sağlık çalışanlarına ne tür haklar sağlanacağını açıklıkla ortaya koyan kararları derhâl almış ve uygulamaya koymuştur; ülkemizde ise Sosyal Güvenlik Kurumu "Covid-19" konulu bir genelge yayınlamıştır. Söz konusu genelgeyle coronavirüsün iş kazası veya meslek hastalığı sayılmayacağı kararını almıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanan bu genelgede bugüne kadar sürdürülen bu politika da doğru değildir. Bilinmelidir ki Covid-19 bulaşıcı bir meslek hastalığıdır ve ülkemizde mutlaka öyle tanımlanmalıdır. Sağlık çalışanları Covid-19 virüsünü koltuklarında oturdukları için değil bu alanda çalıştıkları için, salgında en ön saflarda mücadele ettikleri için kapmışlar ve hayatlarını maalesef kaybetmişlerdir. Yapılması gereken, işi teknik boyutlarıyla sürece yaymak yerine Covid-19 nedeniyle vefat eden ve fiilen sağlık hizmeti sunumuna katılan sağlık çalışanlarının ölümünün başkaca bir araştırmaya veya illiyet bağı tartışmasına gerek kalmaksızın doğrudan meslek hastalığı olarak kabul edilmesi ve bu kabule göre yakınlarına tazminat ödenmesi ve gelir bağlanmasıdır. Unutmayalım ki, coronavirüs nedeniyle ülkemizde maalesef 500'e yakın sağlık emekçisi hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle sağlık çalışanları ve riskli meslek grupları için diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 hastalığı acilen meslek hastalığı olarak tanımlanmalıdır. Bugün bu yasal düzenlemenin içine eklenmese dahi bu konu Komisyonumuzca hızlıca gündeme alınmalıdır. Zaten çok geç kalınmış durumda, daha fazla gecikmesi doğru değildir. Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından ilgili yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesini amaçlayan sağlık hizmetleri hekimlerle birlikte hemşireler, anestezi teknikerleri ve teknisyenleri, röntgen ve laboratuvar teknikerleri, teknisyenleri, hastane öncesi acil sağlık hizmeti sağlayıcıları, acil tıp teknisyenleri, paramedikler gibi çok geniş bir yelpazeyi içinde barındırıyor.

Son yıllarda hızla artan şiddet olaylarının mağduru olan tüm sağlık emekçilerinin önemli sorunlarından biri de özlük hakları konusudur. Dolayısıyla yapılması gereken, kapsamlı bir çalışmayla tüm bu önemli konuları sistemli bir biçimde ele almaya çalışmak olacaktır. Sağlıktan tasarruf olmaz.